Konu Detay

BURÇLARA BAĞLANAN HAYATLAR

 10.01.2017
 1388

Tesadüfen  bir  astroloji  sitesinde  gözüme  çarptı. “ Yaratılanı  sev,  Yaratandan  ötürü “  denmiş  ve  ardından  da  “  Önümüzdeki  bir  aylık  süreçte  ilişkileri,  aşkı,  sevgiyi  temsil  eden  Venüs,  balık  burcuna  geçiş  yapıyor  ve  yeni  yıla  sevgi  ve  umut  dolu  giriyoruz. “  ifadesiyle  bu  ayda  diğer  burçları  nelerin  beklediği  sıralanmış. Bir  ve  tek  olan  Yaratan  ile,  çok  tanrılı  mitolojik  inançtan  gelen  "  Aşkın  ve  güzelliğin  koruyucusu  tanrıça  "  olarak  inandıkları  Venüs  isminin  aynı  karede  kullanılması, benim  için  çok  dikkat  çekici  oldu. Belli  ki,  Kur’andan  onay  almayan  bu  gibi  yarınları,  geleceği  ve  gaybı  bilme  inançlarına,  güzel  ve  anlamlı  bir  özdeyişle  herhalde  Allah  da  ortak  edilmek  istenmekte,  bir  başka  versiyonda  Allah'la  aldatabilmek  için  daha  rahat  ve  geniş  kapılar  aralanmaya  çalışılmaktadır. Ülkemizde  de  bilhassa  son  yıllarda  burçlar,  kahve  falları,  tarot  merkezleri,  fal  bilimi,  astroloji  bilimi,  medyumluk,  astroloji  uzmanları  kavramları  çok  sıklıkla  gündeme  gelmektedir.  Gazetelerde  astroloji  köşeleri  oluşturulurken,  televizyonlarda  da  astroloji  uzmanı  olduğunu  iddia  eden  kişiler  sık  sık  programlar  yapılarak  konuşturulmakta,  velhasıl  hayatın  her  kesiminde  bu  konular  gündemde  olmaktadır.  Bunun  sonucunda  bugün  artık  bilhassa  gençler,  kahve  fallarının  bakıldığı  mekânlarda  toplanmakta,  geyik  muhabbeti  dedikleri  ortamlarda  zamanlarını  heder  etmekte,  yarınları  için  fallardan  umut  aramaktadırlar. Genellikle  günlerle  toplanıp  bir  araya  gelen  kadınlar  da  “  Fala  inanma,  falsız  da  kalma “  diye  diye  içtikleri  kahvenin  ardından  uydurma  kahve  fallarıyla  kendilerini  avutmaktadırlar. Herhangi  bir  ortamda  bir  araya  gelip,  yeni  tanışan  insanların  birbirine  soracağı  ilk  sorulardan  biri  de “  burcun  nedir ? “  olmaktadır. Ardından  benim  yükselenim  şu  da  ben  o  burçtakilerle  pek  uyum  sağlayamıyorum,  Kova  burcuyla  çok  iyi  anlaşabiliyorum,  Boğa  burcundakiler  bu  ayda  iyi  haberler  alacaklar,  İkizler  burcu  Marsa  yaklaşacak,  bu  ay  çok  stresli  olacaklar,  denilerek  bir  burçlar  muhabbeti  başlamaktadır.  Kendisini  bu  konuların  uzmanı  zanneden  biri  de  sanki  elinde  gözlem  ve  ölçüm  cihazları  varmış  gibi,  Merkür  gezegenini  ruhlara  hükmeden  Tanrı  yerine  koyarak  bu  günlerde  çok  gerildi  (  herhalde  çok  sinirlendi  demek  istiyor )  diyerek,   kendisini  ilgiyle  ağzı  açık  dinleyen  insanları  ekranlarda  toplayabiliyor.  Hemen  hemen  bu  konularda  konuşanlar  da  neredeyse  hepsi   astroloji  ve  burçlara  bağlanan  hayatların  uzmanıdırlar. Şimdi  biz  de  bu  konulara  biraz  ayrıntıları,  biraz  kavramları,  biraz  kökenleri  ve  Kur’an  ile  dinimizin,  bütün  bunlara  nasıl  baktığını  ortaya  koymaya  çalışalım.

Bugün  gökyüzü  araştırmaları  ile  ilgilenen  ve  bilimsel  çalışmalarla  müspet  bir  ilim  dalı  olan  Astronomi,  geliştirilen  teleskoplarıyla,  uzaya  gönderilen  ve  yerleştirilen  uydularla,  yeni  ve  modern  inceleme  araçları  ve  rasathaneleri  ile,  uzayın  derinliklerine  kadar  araştırmalar  yaparak,  yeni  yeni  ispatlanmış,  hesaplanmış  sonuçlarla  ve  insanlığa  sunduğu  harika  bilgilerle  işlevini  başarıyla  sürdürmektedir. Allah’ın  büyük  bir  ahenkle,  matematik  ve  mühendisliğin  doruğundaki  ölçü  ve  tasarımıyla  ve  azametle  yarattığı  gökyüzünün  bilgilerine  zaman  ilerledikçe  daha  çok  ayrıntıları  ile  ulaşılmaktadır. Yüce  Rabbimiz  de  pek  çok  Kur'an  ayeti  ile  Kendisinin  varlığına  ve  büyüklüğüne  delil  olması  bakımından,  gökyüzünün  azametine  dikkat  çekmekte,  bilime  yönelinerek  araştırmaların  yapılması  için  önerilerde  bulunmaktadır. Yüce  Rabbimiz,  aslında  Evren  üzerinde  çok  hassas  ölçüler  ve  matematik  ile  koyduğu  pek  çok  kanunla,  hükümlerle  ve  insan  oğluna  verdiği  gelişmeye  yatkın  olan  akıl  ile  bütün  keşif  ve  buluşlara  zemin  hazırlamıştır.  Bunun  sonucunda  bilimin  geldiği  noktada,  bugün  Astronominin  tespit  etmiş  ve  isimlendirmiş  olduğu,  pek  çok  galaksi  ve  irili  ufaklı  88  tane  yıldız  kümesi  vardır. Bu  yıldız  kümelerinden 12  tanesi,  güneşin  bir  yıl  boyunca  çizdiği   elips  şeklindeki  yol  içinde  yer  alır.  Ve  her  yıl  aynı  tarihlerde,  gökyüzünde  aynı  konumlarda  görülür. Bunun  yanı  sıra  güneşin  uydusu  olarak  etrafında  belli  yörüngelerde  dolanan,  içinde  dünyanın  da  bulunduğu  gezegen  adı  verilen  9  gök  cismi  bulunur.  Her  geçen  zaman  içerisinde  çok  hızlı  bir  şekilde  yeni  yeni  sonuçlar  da  ortaya  çıkmaktadır. Uzay  gözlem  istasyonları  ve  gönderilen  uydularla,  Uzay,  Astro  Fizik,  Kuvantum  teknolojisi,  foton  ve  ışığın  özellikleri  alanında  çok  ileri  derecede  bir  seviyeye  ulaşılmıştır. Bu  çerçevede  gök  cisimlerinin  her  birinin  kendi  etraflarında  dönerken  oluşturdukları  manyetik  alanlar  olup,  kütlelerinin  büyüklüğüne  doğrudan,  aralarındaki  mesafeye  de  ters  orantılı  olarak  bağlı  olan  itme  ve  çekim  kuvvetleriyle  oluşturdukları  dipol  momenti  ve  kutuplaşmanın  ardından  birbirlerini  etkilemektedirler. Takip  ettikleri  elips  şeklindeki  yörüngelerinde,  birbirlerine   zaman  zaman  yaklaşmakta,  ya  da  belli  bir  mesafede  kalmalarına  neden  olmaktadırlar. Bu  manyetik  alan  etkileşmelerinden  yola  çıkılarak,  bazı  kişilerce  insanların  da  etkileneceği  düşünülüp,  doğum  tarihlerine  göre  farklı  insan  davranışlarıyla,  kişi  davranışları,  karakterleri  ve  olaylar  belirlenmeye  çalışılmıştır. Bu  uğraşı  alanına  da  Astroloji  adı  verilmiştir.  Her  ne  kadar  ardına  bilim  sözcüğü  eklenmiş  ve  “  Fal  bilimi “ , “  Astroloji  Bilimi “  denilip,  Astro  Fizik,  Astronomi  ile  birlikte  dile  getirilmeye  çalışılsa  da  Astrolojinin,  müspet  bilim  olmakla  ve  Astronomi  ile  hiç  bir  alakası  yoktur.

Burç,  sözlükte  kale,  kule,  hisar  anlamlarına  gelir.  Astronomide  ise  güneş  sisteminde  yer  alan  12  yıldız  kümesinin  her  birine  verilen  addır. Burçlar,  dünyanın  güneş  etrafında  365  günde  aldığı  mesafenin,  mevsimsel  dönüşümüne  neden  olduğu  belli  yerlere  de  verilen  addır. Sözcüğün  çoğulu  da  buruc’ dur.  Buruc  aynı  zamanda   Kur’an  Mushafın’da  85. sırada,  nüzul  sırasına  göre  ise  27. sırada  yer  alan  Surenin  adıdır,  amma  falcılık  konusu  ile  geleceği  bilme  kandırmacalarıyla  hiç  bir  ilgisi  yoktur. Surenin  başında,  Yüce  Rabbimizin,  yıldız  kümeleri  üzerine  kasem   etmesiyle  ( kanıt  göstermesiyle )  onların  matematiğin  doruğundaki  mühendislik  tasarımı  ile  muazzam  yaratılışlarındaki  düzene,  uzayın  ve  Allah'ın  azametine  dikkat  çekilerek  gerçek  hayattaki  öğütlere  yer  verilmektedir. Buruc  sözcüğüyle  de  müteşabih  ve  mecazi  olarak  aslında  küme  küme  inen  ve  yıldız  kümeleri  gibi  Dünyayı  aydınlattığı  için  de  Kur'an  ayetlerine  atıf  yapılmaktadır. Bundan  dolayı  bu  yıldız  kümeleri  falcılığın  bir  aracı  değildir.

Her  ne  kadar  İlâhiyatçı  yazar  Abdullah  Manaz,  kaleme  alıp  Tarihte  ilk  defa  Orta  Asya  Türklerinin  Türk  Takvimi  oluşturup  Astroloji  ile  ilgilendiklerini  kitap  halinde  anlattı  ise  de,  Burçlar  kuşağını 12  parçaya  ilk  defa  Tarihte,  bugünkü  Mezopotamya’da  yaşamış  olan  Babilliler  bölmüştür. Ama  onları  çok  tanrılı  mitolojik  anlatımlarla  şekillendirmek  ve  tanrılarla  özdeşleştirmek,  M.Ö. 4000  Yıllarında  Sümerlere  kadar  uzanır.  Örneğin :  Kova  Burcu,  yani  su  taşıyan  adam,  o  zamanlarda  yeryüzüne  ölümsüzlük  suyunu  taşıyan,  Cennet  Tanrısı  An’ın  simgesi  olarak  kabul  edilmiştir.  Daha  sonra  Mısır,  Yunan,  Roma  gibi  kültürlerin  de  yıldız  burçlarını  görüş  ve  değerlendiriliş  şekilleri,  bugünkü  burç  tanımları  ile  hemen  hemen  aynıdır. Bütün  uygarlıklarda  isimlendirmeler  genellikle  gerçek  dışı  mitolojik  hikâye  ve  efsanelere  göre  yapılmış,  örneğin  ;  Batı  kültürü  Boğa,  Akrep,  Balık  gibi  isimleri  seçerken,  Çinliler  Kaplan,  Sıçan,  Yılan  gibi  isimleri  kullanmışlardır.  Ancak  eski  Yunan  ve  Roma  uygarlığından  itibaren  her  türlü  bilgi,  rivayet  ve  efsane,  yazılı  hale  getirilmeye  başlanmış,  burçların  hikâyeleri,  Kur'anın  karşı  olduğu  ve  şirk  olarak  kabul  ettiği  çok  tanrı  inancına  rağmen  Yunan  Mitoloji  ve  tanrıları  ile  özdeşleşmiştir. Örneğin  ;

Koç  Burcu  ( Aries ) :  Altın  postu  arayan  mitolojik  Arganot’un  hikâyesine  dayanır.  Altın  postu  taşıyan  koç  sonunda  gökyüzüne  çıkarak  buradaki  yerini  alır.

İkizler  Burcu ( Gemini ) :  Sparta  kraliçesinin  iki  ayrı  tanrıdan  dünyaya  gelmiş   ve  ölümsüz  olan  iki  oğlu,  önceleri  Arganotlara  denizde  yardımcı  olurlarken,  bu  iki  kardeş  sonra  gök  yüzünde  bütün  gemilere  yol  gösterir  olmuşlardır.

Boğa  Burcu  ( Taurus )  :  Yunan  mitolojisinin  çok  tanrılı  inancının  baş  tanrısı  Zeus,  boğa  kılığına  girerek  prenses  Avrupa’yı  Girit  adasına  götürmeye  kalkışıp  denizde  yüzerken,  sadece  vücudunun  yarısı  görünür.  Onun  için  de  gökyüzünde  yarım  boğa  şeklindedir.

Görüldüğü  gibi  Astroloji  sisteminin  daha  temelinde  eski  Mısır  ve  Yunan  mitolojilerindeki  birçok  tanrıdan  söz  edilen  gerçek  dışı  efsaneler,  Allah  katında  şirk  ve  küfür  olan  çok  tanrılı  inançlar  yatmaktadır. Yıldız  kümelerinin  zaman  zaman  etkileşimde  olduğunun  söylendiği  ve  karakterlerin  oluşumunda  belirleyici  olduğu  ileri  sürülen  gezegenlerin  isimleri  de  tamamen  çok  tanrı  inancına  dayanan  Yunan  ve  Roma  mitolojilerindeki   tanrıların  isimleridir.  Merkür,  ruhlara  rehberlik  eden  Tanrıdır,   Venüs,  aşkın  ve  güzelliğin  koruyucusu  Tanrıçadır,  Mars,  savaş  Tanrısıdır,  Jüpiter,  Zeus  gibi  Roma  mitolojisinin  en  büyük  Tanrısıdır,  Satürn,  zamanı  yaratan  Tanrıdır,  Uranüs,  Gökyüzü  Tanrısıdır,  Neptün,  Denizlerin  Tanrısıdır,  Pluton,  Ölülerin  Tanrısıdır. Bu  nedenle  burçlarla  hayatlarının  yönleneceğine  inananlar,  Kâinattaki  bütün  olay  ve  değişimlerin  Allah'ın  koyduğu  hükümlere,  kurallara,  her  biri  enerjilerin  değişimi  olan  kanunlara  Sünnetullaha  ve  bu  çerçevede  kişilerin  özgür  iradeleri  ile  kendi  seçimlerine  göre  değil  de,  pek  çok  tanrının  müdahaleleri  ile  gerçekleşeceğine  inanmış  ve  şirke  girmiş  olurlar.

Astroloji  bilimi  deniliyor  ama,  oysa  bu  konunun  pozitif  bilim  olabilmesi  için  laboratuvarı,  deneyleri,   matematiksel  verileriyle  sonuçları,  teorileri  ve  modellerinin  olması  gerekir.  Halbuki  sadece  kişilerin  doğum  tarihine  bağlandırılarak,  yıldız  kümeleri  ve  gezegen  hareketleriyle  varsayımlara  dayanan,  kişilik  ve  karakterlerin  zanlarla  yorumlanmalarından  ibaret  olan  bir  uğraşı  alanıdır. Bu  uğraşıları  ve  aktarılan  karakter  yorumlarını,  gelecek  ve  yarınlar  için  söylenen  öngürülere  inanmayı,  Dinimiz  İslam’ın  onayladığını  söyleyemeyiz. Tarih  boyunca  her  dönemde,  her  toplumda  insanları  etki  altına  alabilmek  için  gökyüzüne,  yıldızlara  bakarak  gelecekten  bir  şeyler  anlatan  müneccimler,  kâhinler,  medyumlar,  hatta  uydurma  ebcet  ve  cifir  hesaplarıyla  gaybi  de  bildiğini  iddia  eden  Gavslar,  Şeyhler,  Mürşitler, bu  sayede   menfaatler  ve  mevkiler  elde  edenler  olmuştur.  Eskilerin  “  Müneccimlik “  dediği  ve  Kâhinlerin  yıldızlara  bakarak  kehanette  bulunduklarını,  zaman  zaman  gelecekten  haber  almaya  çalıştıklarını,  bu  uğraşılarında  çok  bekledikleri  halde,  aslında  yıldızlardan  herhangi  bir  haber  alamadıklarını,  geleceği  hiç  kimsenin  bilemeyeceğini  dile  getirdikleri,  Kur'anda  da  ayetlerle  anlatılmaktadır.  Gaybi  ve  geleceği  hiç  kimsenin  bilemeyeceği  ile  ilgili  değişik  uyarılar  da  yer  almaktadır.

CİNN  8 – 10  : Ve  gerçekten  biz  göğe  dokunduk  da  /  gökteki  bilgilere  ulaşmak  istedik  de,  onu  kuvvetli  bekçiler  ve  parlak  alevlerle  doldurulmuş  bulduk. Ve  hiç  şüphesiz  ki  biz  gökten  duyum  /  gayb  haberlerini  almak  için  oturulan  yerlere  oturur  idik.  Fakat  şimdi  her  kim  duyum  almak  için  uğraşsa,  kendinde  gözetleyen  parlak  bir  alev  buluyor.  Biz  de  yeryüzündekilere  kötülük  mü  istendi,  yoksa  Rableri  onlara  bir  doğruluk  mu  diledi  bilmiyoruz.

Kur'anda  yer  alan  Cinn  Suresi  ile  aslında  halk  kültüründe  bilinen  şekliyle  metafizik  bir  yapı  ile  Cinn  denilen  varlıkların  olmadığı,  Cinn  denilen  kâhinlerin,  müneccim  ve  sahtekâr  insanların,  kendilerine  ve  topluma  yabancı  olanların  yaptıkları  yanlışlar  anlatılmaktadır. Bu  ayetlerde, Cinn  Suresinin  daha  önceki  ayetlerinin  devamı  olarak  ve  Cinn  ifadesi  ile  kastedilen  yabancıların,  temsili  olarak  peygamberimizle  olan  diyalogları  ile,  Kur’anı  dinledikten  sonra   gerçekleri  görmüş  ve  imana  gelmiş  ( Cinnlerin )  yabancıların,  özeleştiri  yaparak  daha  önce  müneccimlik  yaptıklarını,  umutlarını  yıldızlardan  alacakları  bilgilere  bağladıklarını,  bu  amaçla  sürekli   rasat ( gözetleme )  yerlerine  oturup  beklediklerini,  ama  göklerin  yıldızlarla  ve  meteorlarla  dolu  olduğunu  ve  bunlardan  başka  istedikleri  bilgileri  alamadıklarını,  kimse  için  yarının  ne  getireceğini  göremediklerini  sayıp  dökmektedirler.  Neml  Suresinin  65.  ayetinde  de,   De  ki  :  “  Gaybi ;  Göklerde  ve  yerde  görülmeyeni,  duyulmayanı,  sezilmeyeni,  geçmişi,  geleceği  Allah’tan  başka  kimse  bilmez.  Ve  onlar  ne  zaman  dirileceklerinin  bilincine  varmazlar. "  ifadeleriyle  belirtildiği  gibi  gerçekten  de  yarının  kimin  için  hüzün,  kimin  için  sevinç  getireceğini  ve  bizim  için  gayb  olan  geleceği,  Allah’tan  başka  kimse  bilemez.

Dinimizde   burçların  yeri,  Astronomi  bilim  dalının  konusunu  ve  araştırmalarını  teşkil  edecek  ölçüde  vardır.  Allah’ın  ayetlerine  ( mucizelerine )  yaratmadaki  ölçü,  düzen,  mükemmel  ve  kusursuz  tasarımlarla   büyüklüğüne,  insanlara  bahşettiği  sınırsız  nimetlere  dikkat  çekmek  üzere  vardır.

FURKAN  61 – 62  : Gökte  burçlar  yapan,  onların  içinde  bir  kandil  ve  aydınlatıcı  bir  Ay  oluşturan  Zat,  ne  cömerttir.  Ve  O,  öğüt  almayı  veya  kendisine  verilen  nimetlerin  karşılığını  ödemeyi  dileyen  kimseler  için  gece  ile  gündüzü  birbiri  ardınca  getirendir.

YUNUS  5  : O  güneşi  bir  aydınlık,  Ay’ı  bir  ışık  yapan  ve  senelerin  sayısını  ve  hesabını  bilesiniz  diye,  Ay’a  menziller  ayarlayandır.  Allah  bunu  ancak  gerçek  ile  oluşturmuştur.  O  bilecek  bir  toplum  için  ayetleri  ayrıntılı  olarak  açıklar.

NUH  15 – 16  : Allah’ın  yedi  göğü  tabakalar  halinde  nasıl  oluşturduğunu  ve  Ay’ı  onların  içinde  bir  ışık  yaptığını,  Güneş'i  de  bir  lamba  yaptığını  görmediniz  mi ?

Ayetlerde  Rabbimiz  kullarına  lütfettiklerinden  bir  kısmını  saydıktan  sonra,  cömertliğinin  sınırsızlığını  vurgulamakta  ve  öğüt  almak,  şükretmek  isteyenlerin  bu  bereketten,  bolluktan  istifade  etmelerini  istemektedir. Bunun  yanı  sıra,  yaratmanın  büyüklüğü  gözler  önüne  serilmekte  Güneş,  Ay  ve  Yıldız  Kümelerinin,  insan  oğlunun  hayatını  kolaylaştırmadaki  önemine  dikkat  çekilmektedir.

HİCR  16 – 18  : Andolsun  Biz,  gökte  birtakım  burçlar  oluşturduk  ve  bakanlar  için  onu  süsledik. Ve  uzayı  az  da  olsa  vahye  kulak  veren,  kendilerini  alev  sütunu  takip  edenler  /  roketlerle  uzaya  gidenler  hariç  tüm  kovulmuş  şeytanlardan  /  kötü  düşünce  yetisine  sahip  kâhinlerden,  kulak  hırsızı  müneccimlerden  koruduk.

Ayetlerde,  yukarıda  Cinn  Suresinde  açıkladığımız  gibi   gökyüzünün,  şeytanı  racim  denilerek  kötü  niyetli  falcılara,  müneccimlere,  kâhinlere  kapalı  olduğunun  söylenmesi  ile  onlara  bir  şey  ifade  etmeyeceği,  bu  yaratılmış  azametten  gereken  dersi  almayacakları,  aslında   yıldız  kümelerinin  süs  olmasıyla,  Allah’ın  vahyine  inananlar  için  bir  ibret,  bir  kanıt  olduğu  vurgulanmaktadır.  Bununla  beraber,  insanların  uzay ( gökyüzü ) araştırmaları  ile  de  Allah’ın  büyüklüğünü  ve  ilmini  tanımaları  çalışmalarına  izin  verildiği  belirtilmektedir. Bunun  yanısıra  da  Mülk  Suresinin  5.  ayetinde  de  yine  kötü  niyetli  falcı  ve  kâhinlere  gönderme  yapılmaktadır.

MÜLK  5  : Ve  andolsun  ki  Biz,  en  yakın  göğü  kandillerle  süsledik  ve  onları  kahinlere  palavra  malzemesi  /  meteorların  yeryüzüne  düşmesiyle,  insanların  uzaydaki  varlıkları  tanımalarıyla  şeytanların ;  Kâhinlerin,  falcıların  sahtekârlıklarının  ortaya  çıkmasına  malzeme  yaptık.  Ve  onlar  için  alevli  ateş  azabını  hazırladık.

Ayetlerde  çokluktan  kinaye  olarak  belirtilen  yedi  gök,  yakın  gök  ifadeleriyle  gökyüzü  yıldızların,  gezegenlerin,  meteorların  bulunduğu  yerler  olarak  nitelendirilmektedir.  İnsanoğlu  daima  yüzünü  gökyüzüne  çevirir  ve  oranın  sırrına  ermeyi  arzular. Bunu  da  genellikle  art  niyetli,  Kur'anın  ifadesiyle  "  Kulak  hırsızlığı  yapan  şeytanlar "  yani  kâhinler,  falcılar,  medyumlar  yapar  ve  bundan  dolayı,  onlar  için  " rücum "  yapıldığı,  gökyüzünün  onlara  yasaklandığı,  onların  kovulduğu  ifade  edilir. Bu  cümleden  olarak : Şeytanların, ( kâhinlerin,  falcıların)  yıldızlara  bakarak  birtakım  zanna  dayalı  sözler  söylediklerinin,  palavra  attıklarının  bildirildiğini  anlayabildiğimiz  gibi,  meteorların  yeryüzüne  düşmesi  ve  insanların  uzaydaki  varlıkları  daha  ayrıntılarıyla  tanımaları  nedeniyle  onların  sahtekârlıklarının  ortaya  çıktığını  da  anlayabiliriz. Ve  ayetin  sonunda  da  onların  ateş  azabındaki  akibetleri  belirtilmektedir.

Astroloji,  kimlik  tahlillerini,  sadece  doğum  tarihlerinden  hareketle  karakter  analizleri  yaparken,  burçlarla  kişilik  özelliklerini  ve  yeteneklerini  tanımlarken,  yükselen  burcumuz, doğduğumuz  anda  ufuk  çizgisinden  yükselen  burçtur  denilirken,  aynı  anda,  saatte,  günde  ve  ayda  doğan  insanların  milyonlarca  olduğu,  ve  her  bireyin  soy  genlerinin  farklı  farklı  olduğu,  kişilik  gelişmelerine  ayrıca  ailenin  sosyal,  kültürel,  ekonomik  farklılıklarının,  yaşam  biçimlerinin,  çevrenin  ve  toplumun  çok  farklı  katkılarının  olacağı  gözlerden  uzak  tutulmaktadır. Bu  nedenle  milyonlarca  insanın  karakterini  12  kalıba  ayırarak,  o  kalıbın  içinde  sınırlamak,  kategorize  etmek  hem  mantıklı,  hem  de  bilimsel  değildir. Allah'ın  büyüklüğü  ve  yaratmadaki  zenginliği  ile  bağdaşmaz.

İspattan,  delilden,  pozitif  bilimden  uzak  olan  Astroloji  yorumlarını,  İslamiyetin  onaylamasını  beklemek  doğru  değildir. Çok  tanrılı  inanç  kökeninden  çıkan  bu yorumların,  zanların  ve  geleceği  bilme  iddialarının  peşine  düşmek,  Allah'a  ortak  koşmak  ve  şirke  bulaşmaktan  başka  birşey  değildir. Kur’anda  Leyl  Suresinin  1 – 4.  ayetlerinde “ Kara  cahilliği,  vahyin  aydınlığını,  bilgiyi  ve  genetik  özellikleri  /  erkeği  ve  dişiyi  kanıt  gösteriyorum  ki  sizin  emek  ve  gayretiniz  kesinlikle  dağınık  ve  parça  parçadır “  denilerek  ayette,  insanın  yaratılmasındaki  karakteri  oluşturan  genetik  şifrelere  dikkat  çekilmektedir. Bilimdeki  gelişmeler  bugün,  genlerdeki  XY,  XX,  X,  Y  kromozomlarının  kişilik  oluşumundaki  farklı  fonksiyonlarını  ortaya  koymuştur. Tevhit  ( Allah'ı  birleme ) ( Allah'tan  başka  ilâh  diye  birşey  yoktur )  deme  inancına  ve  bilincine  göre,  Kur’anda  ( Nisa  1. ) ( Araf  189. ) ( Zümer  6. ) (  Hücurat 19. ) ayetleriyle  belirtildiği  gibi,  insanı  tek  bir  nefisten,  genden,  candan  oluşturarak  yaratan  Allah,  genlerle  oluşturduğu  karakteriyle   elbette  ki  onu  terbiye  etmeye  de  muktedirdir.  Bu  yetkiyi  Allah’ın  elinden  alıp,  yıldızların  hareketleriyle  ilişkilendirerek,  mitolojik  tanrıların  eline  vermek,  hem  Tevhit  inancıyla,  hem  de  bilimin  gerçekleriyle  bağdaşmaz.  Allah,  kullarını  yaratmadaki  fıtratı  ile  doğrudan  terbiye  ettiği,  karakterini,  kişiliğini  oluşturduğu  gibi,  Din  ile  kullarının  iradesine  kapı  aralayarak,  elçiler  ve  kitaplar  göndererek  de  terbiye  eder.  Bu  terbiye  esnasında,  ayrıca  yine  Allah’ın  yarattığı  faktörler,  kişinin  kendi  çabaları,  yetiştiği  ortam,  ekonomik  ve  kültürel  yapı  farklılıkları,  aynı  tarihte  doğsalar  da,  kişinin  karakterine  farklı  ölçülerde  etki  eder. Hidayeti ( doğru  yolu )  da,  dalaleti ( sapkınlık  yolunu )  da  yaratan  Yüce  Rabbimiz,  insana  düşünmesi  için  akıl,   seçme  özgürlüğü  için  de  irade  verdiğinden,  insanın  bu  dünya  ve  ahiret   hayatı  için  kazanımlarının,  karakterinin  ve  kaderinin  ancak  kendi  seçimlerinin  ve  çabalarının  karşılığında  olacağını  da  belirtmektedir. Tüm  kehanet  öngörülerinin  de  yasak  olduğunu  bildirmektedir.

MAİDE  90  : Ey  iman  etmiş  kişiler ! Hamr  /  İçki,  herhangi  bir  yolla  aklın  örtülmesi,  kumar ;  /  Her  türlü  kolay  kazanç  amaçlı  şans  oyunları,  putlar /  kulluk  edilen  ve  tapılan  nesneler,  semboller  ve  fal  okları  / Tüm  kehanet  araç  ve  gereçleri,  ancak  şeytan  işinden  zarar  veren  şeylerdir  ve  pisliklerdir. Öyleyse  durumunuzu  korumanız,  kurtulmanız  için  bu  şeytan  işinden  kaçının.

Ayette,  gökyüzünde  veya  yerde,  Allah’ın  yarattığı  varlıkların  Kendisinin  yerine  geçirilerek  putlaştırıp  tapılması,  burçlarla  ve  çeşitli  araçlarla  fal  adında,  gelecekten  ve  yarınlardan  haber  verilmesi  yasaklandığı  halde,  İslam’dan  ve  Kur’andan  uzak  kalan  bazı  kimseler,  menfaat  elde  etmek  amacıyla,  taklidi  iman  içerisinde  olan  cahil  insanlara  bu  hurafeleri  benimseterek,  batıl   inançları  hayatın  içine  sokmaktadırlar. " Bu  günlerde  Merkür  çok  gerildi,  falanca  burçta  olanları  ruhunun  daraldığı  sıkıntılı  günler  bekleyebilir. "  diyerek,  çok  tanrılı  Mitoljik  putperest  inançta  olanların,  ruhlara  rehberlik  eden  tanrı  olarak  inandıkları  Merkür'ün, ( gezegenin )  sanki  kaşlarının  çatıldığını  rasatlarla  görmüş  gibi  bir  güzel  pişkin  pişkin  anlatmaktadırlar. Bu  insanlar  böylece  insanların  kaderini  çizdiklerini,  onlara  yardımcı  olduklarını  iddia  ederek,  gerçek  dinden  uzaklaşmakta  ve  küfre  girdiklerinin  farkında  olamamaktadırlar. Şu  bir  gerçektir  ki,  her  şeyin  doğrusunu,  yarının  insanlara  neler  getireceğini,  geleceği,  Allah’tan  başka  hiç  bir  kimse  bilemez. Hayatın  burçlara  bağlanması  yerine,  Kur’anın  anlaşılmak  üzere  okunmasıyla  elde  edilebilecek  kişilik  ve  karakter,  hem  bu  hayatı  hem  de  ebedi  hayatı  kesinlikle  daha  güzelleştirecektir.

ALLAH  DOĞRUSUNU  EN  İYİ  BİLENDİR ! RAHMETİ  VE  KUR'AN  BİZE  YETER !

Temel  Kaynak :  HAKKI  YILMAZ  (  Tebyin  ül  Kur’an )

 

PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR

BAŞLIKLAR
TAKİP ET