İnsan denen varlık, kendini bilmeye, tanımaya, Allah'ın bahşettiği ve sürekli bir gelişme gösteren aklıyla düşünmeye başlamış, var oluşunu merak etmiş, geçmişini sorgulamış “ nereden ve nasıl gelip, nereye gidiyoruz. “ sorusunu kendine hep sormuş, düşüncesinde de fıtratından dolayı kendisine nakledilen yanlış da olsa ilâhi kabuller her zaman ön planda olmuştur. Bilimin, teknolojinin, aklın bu kadar gelişmiş olmasına rağmen bugüne geldiğimizde ise, insanın ne zaman ve nasıl yaratıldığı konusunda, dine bağlı olarak yerleşmiş bilgi ve inançlarla, bilimin ortaya koyduğu ispatlanmış, kanıtlanmış bilgiler arasında hala çok büyük çelişkiler, farklılıklar görülmektedir. Bugün elimizde bu konularda bize bilgi aktaran, ayrıntılarla dolu üç kaynak bulunmaktadır. Bunlardan birincisi semavi denilip, Allah'ın sadece gökyüzünde olduğunu düşünüp, gökten geldiğine inanılan skolastik bir yaklaşımla, Yahudi ve Hristiyan inancının temel kitabı olan Kitabı Mukaddes ile, buradaki hikâyelerden, masallardan esinlenerek yine uydurma hadislerle Müslümanlığa aktarılan, Kur'anın yanlış yorumlanması ile oluşan bilgileri içeren Kütübi Sitte kitabı ve içerisindeki rivayetlerdir. İkincisi, bugünkü bilimin Evrim Teorisi ispatlarıyla gerçek olarak ortaya koyduğu, neredeyse sınırsız bir bilgi hazinesi ile dolu bilimsel araştırmalar, tarihi kitaplar, kitabe, tablet, fosil gibi kalıntılardır. Üçüncüsü de aslında bilimsel Evrim Teorisinin bir kısmının gerçeklerine paralel olarak anlatımlarla dolu olan Yüce Kitabımız Kur’anın doğrularıdır.
Ama buna rağmen sadece bilimsel Evrim teorisi çalışmalarında kalıp Allah'ın varlığını reddedenler, yaratılmanın kökeninde Allah'ı devre dışı bırakmakta, kendileri de bizzat yaratılmanın kökenine inemedikleri halde Kur'anın mucizevi anlatımlarının da farkında olamamaktadırlar. Bu üç kaynaktan öncelikle ve çoğunlukla birincisindeki rivayet kültürüne dayanan anlatımların etkisinden kurtulamayarak evrim gerçeğini de tamamen reddederek yazılmış olan klasik eserlerde, bir çok ilâhiyat araştırmacısı ve Akademisyenin televizyon ekranlarındaki konuşmalarına baktığımız zaman da Cennette yaratıldığına inanılan " Adem babamız ve ilk peygamberimiz, atamız " denilerek söze başlanmakta, bu inanç ve kavrama bağlı olarak, fakat Kur'an ayetlerinde yer almayan, onaylamayan, bir çoğuna aykırı olan anlatımlara geçilmektedir. Bu anlatılanların tamamı Tarihle, Bilimsel Evrim bağlamında Kur'anla test edilmediğinden, sadece klasik uydurma rivayetlerle dolu Yahudi kaynaklarındaki masallara dayandığından, bilimin bizlere sunduğu gerçek bilgilere rağmen, insanların çoğu, insanın nasıl yaratıldığı ve evrildiği konusunda kesin, ortak bir kanaate, doğru bilgi ve inanca varamamıştır. Çoğunlukla Müslümanlar Kur'anı anlamak için okumadığından, akıl, mantık, bilim ve tarihi kaynaklarla sorgulanmamakta, eldeki bu bilgiler genellikle Kur'an dışında yanlış yorumlarla yazılmış dini kitaplara, hadis ve rivayetlere dayandırılmaktadır. Dolayısıyla da şüphe ile tam tatmin olamayan kafalarda, açıklığa kavuşturulmasının istendiği ;
* İlk yaratılan insan Adem peygamber midir ? * İnsanların çoğalması gerçekten Adem ile Havva’dan mı olmuştur ?, * Adem peygamberin babası yok mudur ? * Adem nasıl yaratıldı ? * Adem, 33 yaşında yetişkin, medeni bir insan olarak mı yaratıldı ? * Havva’nın Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığı doğru mudur ? , * Adem peygamber kendi kaburga kemiğinden oluşturulmuş Havva ile mi ilişkiye girmiştir ? Çocukları bu ensest ilişkiden mi dünyaya gelmiştir ? * Bu ilişki Kur’ana, İslam dininin devamlılık ilkesine aykırı değil midir ? * İçinde yaşadığımız Dünya ve Evrende henüz kıyamet kopmadığı için yaratılmış bir Cennet ve Cehennem var mıdır ? * Adem ile Havva hangi sınavı ne zaman kazandılar da Cennette yaratıldılar ? * Cennette şeytanın işi ne ? * Cennet ebedi değil midir ? * Cennetten kovulmuş iseler Cennette yasak ve ceza olur mu ? * Küçücük bir ormanda kaybolmuş insanlar birbirini bulamaz iken, uçsuz bucaksız dünyada tekrar birbirlerini nasıl buldular ? * İlk yaratılan insan Adem Peygamber ise, O’nun hiç çocukluk dönemi olmadı mı, Kimlere peygamberlik yapmıştır ? v.s. gibi pek çok tutarsızlığı ve aykırılığı ortaya koyan soru ortaya çıkmaktadır.
Bu soruların ve konu ayrıntılarının bugüne kadar doğru olarak ortaya konulamamasında, bir tarafta bilimi reddeden, sadece maneviyatçı, dinci ve insanlar tarafından uydurulmuş rivayetlere mahkum edilen radikal bir görüşün, diğer tarafta da Evrendeki bütün varlıkların bir yaratıcısının olduğunu kabul etmeyen bilimselcilik temelinde kalan materyalist görüşün egemen olduğu ve birbirini reddeden iki kesimin bulunması etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Halbuki Bilim, ilk insanlardan itibaren geçen zaman dilimlerine göre milyonlarca yıl öncesine varıncaya kadar ilkel bir yaşam içinde ve çok zorluklarla aşama aşama evrimleşerek geçen süreçte fosil bulguları ve tarih bilgileri ile yeryüzündeki insan yaşamını ve varlığını, hangi aşamalarda nasıl çoğalıp tekâmül ettiğini kanıtladığı gibi, Kitabımız Kur'anda da bunlara paralel anlatımların yer aldığı ayetler bulunmaktadır. Bu göstermektedir ki, aslında henüz kıyamet kopmadığı için dincilerin olmayan Cennette yaratıldığını iddia ettikleri Adem peygamberden önce insan formundaki canlılar yeryüzünde zaten milyonlarca yıldır yaşamaktadır. Buna rağmen Allah'ın indirdiği önceki kitaplarının ve Kur'anın dışında sonradan insan eliyle yazılan kitaplarda, Adem peygamberin ilk insan olarak Cennette yaratıldığı, çiğnenen yasaktan dolayı eşiyle Cennetten kovulduğu, yeryüzünde ise bütün insan soyunun Adem peygamberden çoğaldığını anlatan pek çok rivayet ve mitolojik anlatımlar görülmekte ve insanlar da büyük çoğunlukla bu tutarsız rivayetlere inanmaktadırlar. Bütün bu konuda anlatılanların tutarsız, mantıksız ve Kur'an ayetleriyle, bilimsel gerçeklerle çelişkili hurafe olmasına rağmen yine de ünlü ilâhiyatçı Akademisyenler tarafından dahi her nedense hala sorgulanmamaktadır. Bugün dahi hala Yahudi masallarıyla hurafelerle toplumlar uyutulmaya devam edilmektedir.
Tarihsel kaynaklara baktığımızda Adem sözcüğü, Nuh peygamberin oğlu Sam'dan gelen ve Orta doğuda yaygın olarak Aramice, Arapça, İbranice konuşulan Sami diline mensup olup, Adam sözcüğünün çoğuludur. Kökü, yazılı anlatımı ilk oluşturan Sümerlere, Asurlara, Babillere de dayanmaktadır. Sümer mitolojilerinde ve onların kök olarak geldikleri Orta Asya inançlarında da yaratılmış ilk insan ve ilk kral, Adam kökünden gelen Adapa dır. Bu mitolojilerde anlatılanlar da Yahudilerin Eski Ahitte ( Tevrat’ta ) Tekvin ( Yaratılış ) anlatımlarında, Hristiyanların Apokrif İncillerinde, meleklerin sırasıyla yeryüzüne toprak almaya gönderilmesi, Adem'in çamurdan oluşturulup maketinin bekletilmesi, ruhun üfürülmesi, eşi Havva’nın onun kaburga kemiğinden yaratılması, Cennetten kovulma, yasak meyve, yılan, Adem’in bin yıl yaşadığı temaları birbiriyle benzerlik taşımaktadır. Bu gibi bulguları ve gerçek İslam'ın kronolojisini tam olarak analiz edemeyen bir takım reddiyeciler de halbuki Sümerlerden önce de Orta doğuda var olan İslam'ın, kökeninin Sümer medeniyeti ve inancı olduğu iddialarını dile getirebilmektedirler. İbranicede “ Adamah “ sözü, ekili alan, Adam ise, kızıl toprak anlamına gelir. Türkçede ata diye çoğunlukla da oluşumunu tamamlamış, düşünen, aklını çalıştıran, varlığını sorgulayabilen mükemmel insan anlamında kullanılır. Arapçada ise Adem, toprak ve yeryüzü, iç yüzey, iç katman anlamında “ edim “ sözcüğünden gelmektedir. Bu aynı zamanda insanın dış görünümü olan beşerlik ve insanlık boyutundan başka bir de iç boyutunun, duygusal manevi yönünün varlığına, insan türüne genel olarak ad olduğunun işaretidir.
Semavi denilip skolastik yaklaşımlarla Kur'an dışında yazılmış gerek Yahudi ve Hristiyanların dini kaynağı Kitabı Mukaddes'te, gerekse ehli sünnet alimlerinin itibar ettiği ve uydurma rivayetlerin toplandığı Kütübi Sitte'de, yaratılan ilk insan olarak Adem Peygamberin kastedilerek anlatıldığı pek çok hikâye vardır. Yahudi ve eski mitoloji anlatımları olan bu uydurma hikâyeler, maalesef aynen Müslümanların inancına da yerleştirilmiştir. Bu yanlış inanç, 800 lü yıllarda Yahudi anlatımı eserlerinin etkisinden kurtulamamış, o dönemde başka kaynak da bulamamış, yeterli iletişimin, bilgi gelişiminin olmadığı, bilimsel gerçeklerden, tarihi bilgilerden yoksun olarak, Kur’anı da tam olarak kavrayamamış olmalarına rağmen çeviri yapmaya kalkışan klasik tefsircilerin eserlerinden oluşmuştur. Ne yazıktır ki bugün hala gelenekçi yorumcular dahi, kendileri Kur'anı doğru tahlil edemeden, doğru bilgilere ulaşma çabasında olmadan, bilime de yaklaşmadıkları için, bu klasik eserlerdeki yanlış, tutarsız bilgileri, bin iki yüz yıldır Müslümanlara anlatmaya devam etmektedirler. Oysa Kur'anımızda Adem sözcüğü, yeryüzünde var olan ve yaşayan bütün insanların genel adıdır, aynı zamanda ilk peygamber olan insan için de kullanılmıştır. İlk peygamberin ise Cennette yaratıldığına dair hiçbir ayet bulunmamaktadır. Cennette yaratılmış ilk insan da değildir. Bakara Sûresinin 30. ayetinde belirtildiği gibi, Ünsiyet kazanmış beşer olan insanların arasından halife olarak seçilmiş bir peygamberdir. Kur’anda mevcut olan pek çok ayetteki insan ile Adem'in birlikte anlatımı, maalesef Kur’an bütünlüğü içerisinde tam ve yerinde olarak tahlil edilememekte, eski klasik Yahudi mitolojik anlatımlarının etkisinde düz mantıkla yapılan yorumlarla pek çok yanlış inancın oluşmasına neden olunmaktadır. Oysa Adem ve Adem Peygamber ile insanın yaratılışının, Kur’an ayetleri ile, bilimin bize sunduğu gerçeklerle birlikte dikkatlice ele alındığında bu inançların tutarsız, delilsiz, akıl ve mantık dışı olduğu, tamamen hurafelere dayandığı, Allah’ın yaratmasındaki hüküm ve kanunlarına ( Sünnetullah’a ) aykırı olduğu görülebilecektir.
Biz de bu yazımızda Adem ve İnsanın yaratılışı konusundaki gerçeklere ulaşabilmek için, gerçek ve ispatlanmış tarihsel ve bilimsel bilgilerle beraber, Kitabımız Kur’an ayetlerini ele alarak anlamaya çalışacağız. Bunun için de öncelikle Yüce Kitabımız Kur’anımızda, insanın yaratılışı ile ilgili ayetlere bakmamız, göz önünde tutmamız gerekecektir. Kur’anımızda, insanın yaratılmasından önce Kâinatın, Evrenin, Dünyanın, gökyüzünün ve yeryüzünün, onların ardından cansız varlıkların, bitki ve hayvan olmak üzere diğer canlı varlıkların toplam 6 günde ( evrede ) yaratıldığına ilişkin ayrıntılı anlatımlarla pek çok ayet görmekteyiz. Bu ayetlerle asıl anlatılmak istenen ise, önce cansız varlıkların yani ölümün yaratıldığının vurgulanmasıdır.
MÜLK 2 : O hanginizin amelce daha iyi olduğunu sınamak için ölümü ve hayatı oluşturdu. O aziz ve gafur olandır.
BAKARA 28 – 29 : Siz nasıl küfredersiniz, oysa siz ölüler idiniz de sizlere O, hayat verdi.
Ayetlerde görüldüğü gibi, Bilimsel olarak Evrenin oluşumu teorisi ile ayrıntıları açıklandığı gibi, zamanımızdan dört buçuk milyar yıl önce oluşmaya başlayan dünyamız, önce enerjinin dönüşümü sonucu ( proton, nötron, elektrondan oluşmuş atom ve atom altı taneciklerden ) ve onlardan da oluşmuş inorganik ( canlı olmayan ) madde olarak element, molekül ve metallerden, taş, toprak ve maden olarak yaratıldığı için tamamen cansızdır. Ve dünya üzerinde ne bitki, ne hayvan, ne de insan diye bir canlı varlık hayatı yoktur. Dolayısıyla daha sonraları Allah'ın müdahalesiyle cansız varlıklardan evrimleşerek yeryüzünde ortaya çıkacak olan bütün canlılar ilk dönemlerde yeryüzünde yoktur, yani yeryüzü ölü durumundadır. Bundan dolayı yaratılma ile ilgili olarak bir çok İslam Filozofu gibi İbni Haldun'un da seçili olarak dönüşüm teorisiyle önce cansız maddeden, bitkilerin, ardından hayvanların ve insanların da oluşturulmasının bütünlüğüne atıf yaparak belirttiği gibi Allah, önce cansız varlıklardan, maddeden oluşan Evreni ve Dünyayı, canlılar için gerekli olan malzemeleri, maddeyi yani cansız varlıkları, ölümü yaratmıştır, ardından insanın yaşamına ve yararlanmasına hazırlanmak üzere önce uzaydan dünya üzerine su taşınmış, bu su ile inorganik, cansız maddeden evrimsel dönüşme ile yeryüzündeki bitkiler, onların ardından hayvanlar, daha sonra da seçili evrimsel dönüşüm ile insan oluşturulmuştur. Ve Yüce Rabbimiz Allah'ın muazzam matematiksel tasarımları, kodlamaları ile yaratmış olduğu cansız varlıklar madde, canlı varlıklar bitki, hayvan ve insanlar, Dünyadaki hayatın sürekliliği için sırası ile evrim süreci geçişleriyle oluşturulmuş bütünün birer ögeleridir.
Allah’ın Kâinatı yaratması, Evrenin oluşumu, dünyanın canlı yaşamına uygun hale gelmesi, bugünkü bilimin ortaya koyduğu çalışmalara göre 13.7 milyar yıl sürmüştür. Evrenin oluşmasını sağlayan ve Yüce Rabbimiz Allah'ın tasarımı, kontrolü ve kodlamaları ile aslında patlama olmadığı bugün ispat edildiği halde ( Big Bang ) denilen ilk ayrışma / fisyon / saçılma ve ardından füzyon / kaynaşma ile formların ortaya çıkması, yaratılmışlara göre zaman kavramının ortaya çıkması 13.7 milyar yıl önce başlamakta, Dünyanın, Yer kürenin oluşumu yaklaşık 4,5 milyar yıl önce, dünya üzerindeki ilkel canlı yaşamı ise zamanımızdan 3,5 milyar yıl önceye dayanmaktadır. Yıl, Ay, Hafta, Gün, Saat, Dakika, Saniye gibi zaman ölçüsü birimleri, Dünyanın güneş ve kendi etrafında, Ay'ın dünya etrafında dönüşlerine bağlı olarak insanların sonradan oluşturduğu zaman birimleridir. Kur’anda ise bu oluşum zamanları için yıl olarak değil de kinaye benzetmesiyle 6 gün " evre " milyon yıl gibi çok uzun zaman dilimi için de ( dehr ) ifadesi kullanılmaktadır. Bütün bu düzenli, hedefli geçişleri öngören oluşum süreçlerinin yaşanması, Kur'anda da Necm Sûresi içinde " zümira " diye belirtilen Allah'ın / üstün bir aklın müdahalesi, planlaması ve düzenlemesi olmadan mümkün değildir.
Yukarıdaki ayetten de anladığımız gibi, insanların yaşayabilmesi ve yararlanabilmesi için cansız ve diğer canlı varlıkların yaratılmasından, insan için gerekli bütün yaşam koşulları hazırlandıktan sonra en son canlı varlık olarak insan oluşturulmuştur. Tarih ve bilim, ilk insan hakkında oldukça ayrıntılı ve zaman da bildirerek bize pek çok bilgi sunmaktadır. Bu bilgilere göre 9 milyon yıl önce yeryüzünde evrim ağacının kuyruklu, kuyruksuz değişik primat isimleriyle görülmeye başlayan ve 1,8 milyon yıl önce yeryüzünde var olmuş olan ilk insan Homo Erektüsler, iki ayak üzerinde yürüyen insanların ilk atası olarak ilk defa Orta Afrika'da, Asya’da meydana çıkmıştır. Dünyanın diğer bölgelerinde, Pekin, Cezayir, Çin, Endonezya ve Kafkasya’da bulunan omurga kalıntıları da genetik olarak, 1,8 milyon yıl öncesine dayanmakta ve bu günkü modern insanın genleri ile aynı yapıyı taşımaktadır. Aslında Darvin'in Evrim Teorisine karşı olmadığımız halde bu bilgiler ve Kur'andaki yaratılma ile ilgili diğer bilgiler aynı zamanda insan ile ilgili Darvin’in Evrim kapsamı içerisine aldığı ilk yaratılma teorisinin bu bölümünü çürütmekte, O’nun dediği gibi insanın 500 farklı canlının seleksiyon evrimi ile var olmadığını, bütün insan neslinin aynı genleri taşıyan ataya dayandığını ortaya koymaktadır. Yine bilimin ortaya koyduğu çalışmalara göre de Homo Sapiens adı verilen, iki ayak üzerinde duran, gelişmiş beyne sahip olan, soyut düşünebilen, konuşma kabiliyeti olan akıllı insan türü Afrika’da ortaya çıkmış, bugün ise Fas'ta bulunan fosillerle 300 bin yıl önceye dayandığı ortaya konmuş, 50 bin yıl önce de daha modern ve aklı gelişmiş davranışlarına kavuşmuştur. Bilim ve buna paralel olarak İslam filozoflarının da çalışmaları, insan yaşamındaki bitki ve hayvan evresini, 2 milyon yıl önce mağara hayatı dönemini, taş ve maden devrindeki tarihsel evrimini kanıtlarla ortaya koyarken, Yüce Kitabımız Kur’an’da da aynı bu paralellikte, bilimle örtüşür şekilde, üstelik de ilk insanın nasıl yaratılarak aşama aşama geliştirildiğini, evrimden geçirildiğini ayrıntıları ile anlatan pek çok ayeti görmekteyiz. Ama bu evrim, ne Darvin'in genel Evrim Teorisinin kapsamı içerisindeki öngörü, ne de dinci ulemanın Adem'in Cennette yaratıldığı iddiası gibi değil, Kur'anımızda özellikle yeryüzünde topraktaki cansız maddelerden bir bitki olarak yaratılmış olduğu bildirilen insanların kendi yapısındaki evrimdir.
Bugüne kadar gerek Yahudi ve Hristiyanların dini kaynağı olan Kitabı Mukaddesten, gerekse ondan etkilenerek uydurma hadis ve rivayetlerle biz Müslümanlara da aynen aktarıldığı gibi, İnsanın yaratılması ile ilgili “ Allah, Cennette ilk insan olarak önce Adem Peygamberi yarattı, daha sonra onun sol kaburga kemiklerinin birinden de eşi Havva’yı yarattı. Yasaklanmış meyveyi yediklerinden dolayı Cennetten kovuldular, yeryüzünde tekrar buluşarak evlendiler, her doğumda çocuklar ikiz doğdu. Doğan çocukların biri kız diğeri erkek oldu. Her batından doğan erkek çocuk diğer batındaki kız çocuk ile evlendi. Böylece insanlar çoğaldı. “ Yani üreme şekli kardeş evliliklerine dayanıyordu. Bu anlatım ve inanılan üreme şekli her yönüyle, Allah’ın katında ilk peygamberden, son peygambere gelinceye kadar tek bir din olan İslam’ın hükümlerine aykırıdır, Allah’ın dinine iftiradır. Çünkü bizim zaman algımıza göre kıyamet de kopmadığı için, Cennet henüz yaratılmamıştır, Allah'ın Kur'an ayetleriyle tasvir ettiği Cennette yasak diye bir şey de, ceza da, şeytan da yoktur, bizim sınırlı olan dünya aklımızla tasavvur dahi edemeyeceğimiz bambaşka kozmik bir yapıda olacaktır. Nisa Sûresinin 23. ayetiyle erkeklere ve kadınlara kılınan haram ile ve Nahl Sûresinin 118. ayetiyle de Yahudilere kılınan haram ile kardeş evlilikleri yasaklanmaktadır. Bu tutarsız, saçma ve tamamen Yahudi uydurması olan anlatımları, akar suda sazan bulmuş gibi Allah'ın varlığını reddeden, Kur'an cahili Ateistler de, delil olarak kullanmakta, " Ademi yaratan Allah, Havvayı da neden yaratamamıştır " diye sormaktadır. Oysa insanın ilk yaratılışı ile ilgili olarak Kur’ana baktığımızda ;
NUH 17 : Vallahu enbetekum minel ardi nebata
NUH 17 : Ve Allah sizi yeryüzünde bir bitki olarak bitirdi. 18 : Sonra sizi oraya geri çevirecek ve sizi bir çıkışla çıkaracaktır.
Denilerek ilk insanların Cennette tek bir insan olarak değil, bir çok ayette de göreceğimiz gibi, tüm yaşamın tek bir nefisten / özden, genden geldiğini, yani bir tohumdan ağacın ortaya çıktığı gibi bilakis yeryüzünde topraktan bitki olarak aynı anda bir çok insanın / yüz binlerce Adem'in yaratıldığı, kesin olarak ortaya konulmaktadır. Ama buna rağmen ayetin orijinalinde " gibi " diye bir edat, " babanız Adem " ifadesi bulunmadığı halde birçok mealde olduğu gibi Diyanet Vakfı mealinde dahi bu ayet saptırılarak " Allah, sizi ( babanız Adem'i ) yerden ( bitki bitirir gibi ) bitirdi ( yarattı ) " şeklinde yanlış meallendirilerek Adem peygamberin ve ilk insanın Cennette yaratıldığı inancına bağlantı kurulmaya çalışılmıştır. Topraktan ortaya çıkan her ağacın hedefi meyvedir. Su ile temas eden Tohumun, filiz, dal, yaprak, çiçek, meyve oluşumu süreci ile evrilmelerinin özellikleri de tohumda kodlanmış olarak bulunmaktadır. İşte insan denen varlık da bitkilerle akrabalık döneminde tek nefisten süzülüp gelen bir evrilme süreci içerisinde topraktan çıkmıştır. Bu çıkışın ardından da oluşacak evrimlerle milyarlarca yıl sürecek bitki evresinden hayvana, hayvan evresinden insanın oluşması dönüşümleri sağlanacaktır. Bu bağlamda da Kur'anda birçok ayetle çeşitli şekillerde yapılan açıklamaları görmekteyiz. Öncelikle şunun bilincinde olmalıyız ki, ağacın meyvesine dal denilemeyeceği gibi, bitkisel meyve, sonra hayvansal evrilme ve sonunda da hele hele eğer kuyruksuz bir primat türü olan maymundan da milyarlarca yıl süren evrilme sonucundaki insana da ulaşıldı ise insana hayvan veya maymun denilemez. Çünkü toprakta öncelikle mevcut olan bütün yaratılmış cansız varlıklar, ardından ortaya çıkmış bitkiler, hayvanlar ve insanlar yapısal olarak yaratılışın bir kardeşlik, akrabalık bağının bütünlüğü içerisindedirler. Oysa İnsanın maymundan evrilerek türemiş olduğu iddiası uzun yıllardır hep tartışıla gelmiştir. Türemiş diyenlerce de, türememiş diyenlerce de, yaratılmanın evrelerinde türler arasındaki geçiş formlarına da artık bilimsel çalışmalarla dahi kesin olarak ulaşılamayacak olduğundan, zamanımızdaki maymunların da insan yapısına dönüşmediğini gördüğümüze göre, her iki yöndeki iddialara da kesin gözüyle bakılamaz. Öte yandan insan gerçekten maymundan evrilmişse de, evrilmemişse de Allah'ın yaratmadaki yüceliğine ve programcılığına herhangi bir halel gelmez, bilakis arttırır.
Ayetlerde aynı anda insanların yaratılarak çoğaldığı gibi, sonunda hesap gününde bütün insanların bir çıkışla aynı anda Allah'ın huzurunda toplanılacağı, yine Hud Sûresinin 61. ayetinde de “ Semud’a da kardeşleri Salih’i elçi olarak gönderdik. O dedi ki : Ey halkım ! Allah’a kulluk edin. Sizin için Ondan başka ilâh yoktur. O sizi yeryüzünden oluşturan ve size orada ömür geçirtendir. " ifadeleriyle belirtildiği gibi, insanların Cennette yaratılan Adem peygamberden, sadece tek bir insandan, tek bir bölgeden değil, dünyanın her bölgesinde milyonlarca yıl önce yaşamış insanların bulunan kemik kalıntılarının karbon 14 izotopu ve genom yapılarındaki özelliklerinden dolayı aynı anda yüz binlercesinin yaratılmış olduğu, buralardan, bizzat yeryüzünde yaratılarak çoğaldığı anlaşılmaktadır. Kur'an ayetiyle insanın Cennette değil de özellikle vurgulanarak yeryüzünde yaratıldığının belirtilmesi, Kur'an dışındaki kitaplarda ve ilmihallerde " Adem'in ve eşinin yani ilk insanın " Cennette yaratıldığı anlatımlarının tamamının masal ve gerçek dışı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bitki olarak yaratılmanın ilk aşamasının ardından dolayısıyla insanın bir nebati ( bitkisel ) hayata sahip bir dönem geçirdiğini ve bitkiler alemiyle, ardından da hayvanlar alemiyle bir akrabalığının olduğunu anlıyoruz. Enbiya Sûresinin 30. ayetinde " Ve şu kâfirler gökler ve yerler bitişik bir halde idi de Bizim o ikisini ayırdığımızı ve hayatı olan her şeyi sudan oluşturduğumuzu görmediler mi ? Buna rağmen hala inanmıyorlar mı ? " denilerek, Nur Sûresinin 45. ayetinde " Ve Allah, her canlıyı sudan oluşturdu. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimileri iki ayak üzerinde yürümekte, kimi de dört ayak üzerinde yürümektedir. Allah dilediğini oluşturur. Hiç şüphesiz Allah, her şeye en iyi güç yetirendir. " ifadelerinde gördüğümüz gibi organik yaratılmanın orijini sudur. Bu nedenle inorganik ( canlı olmayan ) ve organik ( canlı ) bitkilerin, hayvanların ve insanların birbiri ardı sıra yaratılması, bütün olan bir sistem olarak karşımıza çıkmakta, yaratıklar zincirinin son halkası olan insanın da orijininin diğer canlılarla birlikte ilk hayatın orijini olan suya, topraktaki kimyasal maddelere ve tohuma / tek bir hücreye dayanmaktadır.
Bilimsel gerçeklerle de örtüşen, insanın yaratılmasının ardından, evrimi için Nuh Sûresinin 13 - 14. ayetlerinde " Size ne oluyor ki Allah için vakar / ağır ve sabırlı davranışı ummuyorsunuz ? Oysa O, sizi gerçekten atvarâ / tavır tavır / halden hale, aşama aşama oluşturmuştur. " denilerek cansız ve canlı koşullara tamamen bağlı olarak yavaş yavaş, zaman içerisinde giderek ve ayetin orijinalinde yer alan " atvara " sözcüğü Arap dil kurallarına göre on sayısı ile sınırlı olduğundan insanın da on aşamada geliştirilip tekâmül ettirilerek düzene sokulduğunu görüyoruz. Ayetin orijinalindeki " atvarâ " sözcüğü resmen evrimin ta kendisidir. Bu nedenle insanın evrimi Kur'anda ilâhi bir kanun olarak karşımıza çıkmaktadır. Meryem Sûresinin 35. ayetinde " O bir şeye hükmederse ona sadece " ol " der ve o da oluverir. " ifadeleriyle belirtildiği gibi, ilâhi iradenin emriyle insanın oluşum süreci ilk aşama olan bitki evresiyle başlatılmış, bitki ve hayvani etaplarından geçirilerek Kehf Sûresinin 37. ayetinde de " Arkadaşı konuşarak ona, Seni topraktan, sonra bir damla sudan oluşturan, daha sonra da seni olgun insan haline getirene mi inanmıyorsun ? " ifadelerinde gördüğümüz gibi, bu evrim süreci içerisinde önce topraktan / çamurdan bitki olarak yaratıldığı, evrimler sonunda ona insan şekli verildiği, daha sonrada insan yapısında nutfeden / sudan oluşturularak çoğaldığı belirtilmektedir. Bu etaplar için de bir çok ayetle Allah'ın neler yaptığı da yine bize değişik ifadelerle anlatılmaktadır.
İNFİTAR 6 – 8 : Ey insan ! Üstün kerem sahibi olan, seni oluşturan, sonra da sana bir düzen içinde biçim veren, sonra da seni dengeleyen, dilediği bir surette seni tertip eden Rabbine karşı seni aldatan şey nedir.
MÜMİNUN 12 -16 : Ve andolsun ki Biz insanı seçilmiş bir çamurdan oluşturduk. Sonra onu çok dayanıklı bir karargâhta bir nutfe yaptık. Sonra o nutfeyi bir embriyon oluşturduk. Sonra o embriyoyu bir et parçası oluşturduk. Sonra o et parçasını kemikler olarak oluşturduk. Sonunda o kemiklere de bir et giydirdik. Sonra onu bir başka oluşumda yeniden kurduk.
İlk önce topraktan bir bitki olarak yaratılan insan, daha sonra da geçen zamanlar içerisinde aşama aşama, tavır tavır düzenlenmiş, bitkilerden farklı bir yapıya dönüştürülmüş, solucan gibi kemiksiz bir yapıda iken kemikle donatılmış, üstüne et giydirilmiş, görme, işitme, duygu, gönül, zihinsel fonksiyonlar kazandırılmış, etle donatılarak biçimlendirilmiştir. İlk yaratılıştaki nefis, eşeysiz üreyebilen çiçekli bitkilerdeki gibi hem erkek, hem de dişi üreme organlarına sahip olduğu için, aynı nefisten ( genlerden ) de eşeysiz üreme yoluyla dişil yapıdan eril yapıda insan oluşturulmuştur. İnsanların eşeyli üremeleri ise bu eşeysiz üremenin ardından ve milyonlarca yıl süren insanın tekâmül ettirilmesinden sonra başlamıştır. Bu ayetler bize insanın tek bir atadan, ilk insan ve peygamber denilen Adem'den değil, aynı anda dünyanın her bölgesinde yaratılmış olan bir çok insandan türemiş olduğunu anlatmaktadır. Allah'ı ve Kur'anı reddederek sadece bilimsel evrim kalıbı içinde kalarak, var olmayı ve evrimi açıklamaya çalışan materyalistlerle, aksine Adem peygambere bağlanan Cennetteki ilk yaratılmayı anlatan maneviyatçı ulemanın, tabiidir ki Kur'anımızdaki bu ayetlerden haberleri bulunmamaktadır.
Dünya üzerinde topraktan yaratılmış olan bütün canlıların vücutları, toprakta bulunan karbon, azot, hidrojen, oksijen, demir, kalsiyum, potasyum, sodyum gibi cansız ( inorganik ) olan temel elementlerden oluşmaktadır. Kur'an ayetleriyle bu karışıma da çamur denilmektedir. O nedenle hastalanan insanın kan tahlillerinde bu elementlerden oluşan iyonların miktarı ölçülür. Bunların kanda gerektiğinden az veya çok miktarda bulunması, insan vücudunun dengesini bozar, rahatsızlıklar ortaya çıkar. Yediğimiz, içtiğimiz, hayvansal ve bitkisel gıdalarda da bu temel elementler bulunur. Vücudumuzun eksikleri, enerjisi bu yiyeceklerle tamamlanır. Bu nedenle Kitabımız Kur’anda ilk önce topraktan bir bitki olarak bitirilip, her şeyin ölçü ile oluşturulduğu söylenen, daha sonra da aşama aşama evrimden geçirilerek geliştirilen insanın, yaratılışındaki ayrıntılarla ilgili olarak da pek çok ayet bulunmakta, bu bağlamda, değişik ayetlerde birbirini tefsir eden, tamamlayan, insanın yaratılışı ile ilgili bir çok detaylandırılmış ve ayrıntılı ifadeyi görmekteyiz.
1 – Topraktan yaratma ( Ali İmran 59 ) ( Rum 20 ) ( Hud 61 ) ( Taha 55 )
2 – Toprak, nutfe ve alak’tan yaratma ( Hacc 5 ) ( Fatır 11 )
3 – Toprak ve meniden yaratma ( Fatır 1 ) ( Secde 7 )
4 – Balçıktan yaratma ( Hicr 26 ) ( En Am 2 ) ( Müminun 12 ) ( Rahman 14 )
5 – Sudan yaratma ( Enbiya 30 ) ( Nur 45 ) ( Furkan 54 )
6 – Tavır tavır / halden hale yaratma ( Nuh 14 )
7 – Döllenmiş yumurtadan yaratma ( embriyo, kan pıhtısı, alak ) ( Alak 2 )
8 – Tek nefs ten yaratma ( Enam 98 ) ( Zümer 6 ) ( Hücurat 13 )
9 – Yoktan yaratma ( Meryem 67 )
Bütün bu ayetlerde anlatılan insanın yaratılma ve evrimi ile ilgili açıklamalarını, 1 - İnsanın önce organik ( canlı ) ( biyolojik ) bitki olarak topraktan, cansız varlık olan seçili çamurdan ( Karbon, Azot, Hidrojen, Fosfor, Demir, Kalsiyum, Magnezyum, Oksijen gibi elementlerin karışımından ) anne ve baba olmadan tek bir hücre / nefs / gen oluşturularak yaratılıp, yavaş yavaş zamanla gelişen, Meryem Sûresinin 16 - 30. ayetleri arasında da örneği bize gösterilen, erselik çiçekli bitkilerde olduğu gibi eşeysiz döllenme olan üreme yolu ile aynı nefisten ( aynı madde ve genlerden ) eşinin de yaratılması, milyarlarca yıllık süreçte aşama aşama, tavır tavır geliştirilerek insan yapısına kavuşturulması, kuyruklu bir primat olarak topraktan koparılması ve serbest hareket edebilecek hale getirilmesi 2 - Bağımsız hareket edebilecek insan yapısına kavuşmuş anne ve babalı olarak nutfeden itibaren tedricen gelişen varlık olarak yaratılışı ve çoğalması şeklinde iki aşamada gruplandırabiliriz. Bu aşamaları, inorganik / cansız maddeden canlı bitkiye, bitkiden hayvana, hayvandan insana bütünün bir parçasındaki evrimin alt ve üst sınırlarından geçişin seçili teorisini 9. yüzyılda ilk defa düşünür ve İslam filozofu Cahız ( 776 - 869 ) ortaya atarak açıklamaya çalışmış, aynı teoriye benzer şekilde üstelik de Darvin'den 850 yıl önce doğal seleksiyon kuramı ile İslam filozofları İbn i Miskevey, İbn i Tufeyl gibi düşünürler de eserlerinde yer vermişler, örneklemeler yapmışlar, daha sonra da İslam botanikçisi, düşünürü İbn i Haldun ( 1332 - 1406 ) ve öğrencileri de bu düşünceleri, üzüm, hurma, salyangoz gibi bitki ve hayvan örnekleriyle daha ayrıntılı gelişmiş bir forma sokmuşlardır. Bu bağlamda İbn Miskevey Hurma'da hem bitki, hem de hayvan beyninin bulunduğunu ve eşeysel üreme ile hayatına tutunduğunu anlatmıştır. Birçok ayette değinildiği gibi Ala Sûresinin 2. ayetinde de " Yarattı ve fesevva / sonra düzene koydu " ifadesinde gördüğümüz gibi Kur'anımızda da bu evrimin aşamalarını Secde Sûresinin 7. ve 9. ayetlerindeki ifadelerinde de görmekteyiz.
SECDE 7 : Ki O, oluşturduğu her şeyi en güzel yapan ve insanı oluşturmaya bir çamurdan / cansız varlıklardan başlayandır.
SECDE 9 : Sonra ruhundan üfleyerek / onu düzeltip bir biçime sokup bilgilendirdi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ne de az ödüyorsunuz ?
HİCR 26 – 27 : Ve andolsun ki Biz, insanı, görünen ve bilinen varlıkları, çınlayan kilden / topraktan, işlenebilen çamurdan / halden hale girebilen bir maddeden oluşturduk. Ve canı / ruhu / görünmez varlıkları da daha önce ince delikten bile geçebilen yakıcı bir esintinin ateşinden / engel tanımayan enerjiden oluşturmuştuk.
Ayetlerden anlaşıldığı gibi, dünya gezegeninde yaşayan ve görünen bütün canlı ve cansız varlıkların yapısı topraktaki maddelerden ve sudan oluşmaktadır. Bugün bilimsel ve teknolojik gelişmelerle ispatlanmıştır ki Güneş üzerinde var olan Proton denilen Hidrojen atomlarının çarpışmaları sonucu Helyum atomunu oluşturması ile ortaya çıkan çok küçük ve yüksüz Nötrinolar, Uzaya ve Dünya üzerine sayılarla ifade edemeyeceğimiz kadar çok sayıda dağılmakta, her türlü engelden de geçebilmekte, Proton ve elektronla bir araya gelerek de yeni yeni atomları oluşturabilmektedir. Çamurdan, ( insanı oluşturan karbon, hidrojen, oksijen ve azot gibi temel elementlerin karışımından, hatta bugün gelinen teknoloji ile bu dört cansız elementten mikro biyoloji uzmanları laboratuvarlarda canlı RNA hücrelerini elde edebilmektedirler. ) topraktan yaratılan insan, geliştirilme aşamalarından sonra da ruhun üfürülmesi ifadesiyle hem canlandırılmış, hem de bilgilendirilmiş, aklını kullanabilir hale getirilmiştir. İnsanın yapısında, diğer bütün canlı varlıklarda olduğu gibi su bulunmaktadır. Üstelik de insanın vücudunun % 70 i sudur. Allah, bütün canlı varlıkları olduğu gibi insanın gen denilen temel RNA ve DNA hücrelerini de cansız varlıklardan oluşturmuş, ayetlerde belirtildiği gibi de, önce ölümü yaratmış, ardından enerjiden yarattığı ruh ile ona hayatı vermiş ve canlandırmıştır. Cansız varlıklardan canlı varlıklara geçişin ayrıntılarına da Kur'anda birçok ayetle yer verilmektedir.
NİSA 1 : Ey insanlar ! Sizi tek bir nefisten oluşturan, ondan ez zevcu / eşini oluşturan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizin koruması altına girin.
ZÜMER 6 : O sizi tek bir nefisten oluşturdu. Sonra ondan eşini yaptı ve sizin için hayvanlardan sekiz eş indirdi. Sizi annelerinizin karnında üç karanlık içinde oluşturduktan sonra bir oluşturuluşla meydana getiriyor.
ARAF 189 : O, sizi bir nefisten / candan oluşturan ve ondan da kendisine ısınsın diye eşini yapandır. Ne zamanki o, onu örtüp bürüdü / o zaman o hafif bir yük yüklendi. Ve bununla gidip geldi. Ne zaman ki zevce / hanım ağırlaştı, hemen o ikisi / karı koca Rabblerine yalvardılar / dua ettiler : “ Eğer bize salih / sağlam, sağlıklı bir çocuk verirsen, andolsun ki kesinlikle şükredenlerden / karşılığını ödeyenlerden olacağız. “
İnsanın yaratılışı ve evrim basamaklarıyla ilgili olarak Kur'anımız Adem sözcüğü yerine insan sözcüğünü kullanmaktadır. Çünkü Kur'anda bir çok ayette tağlib sanatına göre kullanılan Adem sözcüğü cins isim olarak aslında aynı zamanda kadın, erkek, beşer, yaşlı, genç insan gibi ilgili olan bütün kavramları da içine almaktadır, Adem de sembolik bir isim olarak bu kapsamda kullanılmaktadır. Bu nedenle Kur'an Adem'i bir yandan ünsiyet kazanmış insanı temsil eden ve onu temel ve beşeri karakterleri açısından sembolize ederken, öte yandan uzun yıllardan sonra beşeriyetin içerisinden seçilmiş ilk peygamberi de Adem olarak göstermektedir. Bu bakımdan insanlığın yeryüzüne çıkışı ve evrimi konusunun, yanlış ve doğrudan doğruya cennette yaratıldığına inanılan peygamber olan Adem'le hiçbir ilgisi yoktur. İnsanın evrimine karşı çıkanların en büyük yanılgısı da İsrailiyat etkisiyle Adem'in ilk insan ve ilk peygamber olarak, ayetteki " ez zevcu " sözcüğünün de Kur'anda olmamasına rağmen keyfi olarak " Havva " diye kabul edilmesi ve henüz olmayan bir Cennette yaratıldıklarına inanmış olmalarıdır. Bu anlayışın kaynağı da Kitabı Mukaddeste Tekvin / Yaratılış II, 21 - 23. Bablarında yer alan : " Rabb Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, Rabb Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem'e getirdi. Adem işte bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir. dedi. Ona kadın denilecek, çünkü o adamdan alındı. " ifadeleriyle anlatılan gerçekle yakından uzaktan ilgisi olmayan, kadını geri plana iten Yahudi uydurma rivayetleridir.
Halbuki insanın yaratılışı ve evrimi ile tekâmül ettirilmesi, sonradan özellikli ve ayrıcalıklı bir yapısındaki beşer sıfatıyla peygamber Adem'in şahsında halife oluşu ayrı ayrı ele alınması gereken konulardır. İsrailiyatın etkisinde hurafelere bağlı olarak insanın, ilk olarak Cennette Adem peygamber olarak yaratıldığına inananlar ve Kur’andaki ayetlerde Adem sözünü sadece Peygamber ve ilk insan olarak algılayanlar, Nisa ve Araf Sûrelerindeki nefis sözcüğünü Adem olarak kabul edip, eşinin de onun kaburga kemiğinden yaratıldığına inanmaktadırlar. Bu ise Kur'ana değil, Yahudiliğe ve onların rivayetlerle oluşturulmuş uydurma kitaplarına inanmak anlamına gelir. Kur'anın hiç bir ayetinde de Adem'in Cennette yaratıldığına dair herhangi bir ifade yoktur. Oysa bu ayetlerde geçen tek bir nefis sözcüğü Arap dil kurallarına göre dişil bir sözcüktür, ilk yaratılmanın kaynağının aynı zamanda dişi ve tek bir canlı hücreye, gene, can'na, öze ve o hücrenin eşeysiz olarak üremesiyle başladığına atıf yapılmaktadır. Yine bu ifadeyle Adem Peygamber değil ( akıl, takva, fisk ve fücur özellikleriyle yüklenmiş ) insanın yapısının ilk kaynağı ve şekli dile getirilmektedir. Dolayısıyla burada aslında yaratılma ve çoğalma konusunda kadın / anne kavramı orijindir, esastır, önde gelmekte, erkek ve kadının aynı fıtri özelliklere sahip olarak yaratıldığı anlatılmak istenmektedir. Ali İmran Sûresinin 59. ayetinde " Şüphesiz Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in / her insanın durumu gibidir. " ifadesinde de özellikle belirtildiği gibi, İsa nasıl ki bir anneden ( dişiden ) eşeysiz üreme ile dünyaya geldi ise Adem sözcüğü kapsamındaki bütün insanlar da ilk aşamada bir anneden ( dişiden ) meydana gelmişlerdir. Allah, kadın ( dişi ) olarak insanı neden yaratmış ise, erkek olarak insanı, eşini de ondan yaratmıştır. Kadın yaratılma bakımından erkeğin arkasında kalan değil, bilakis önünde ve onun dünyaya gelmesinin aracı olan erkekten daha değerli bir varlıktır. Eğer burada Araf Sûresinin 189. ayetinde yer alan ve dincilerin inandıkları gibi, sözü edilen tek bir nefis sözcüğü anlatılan bir çok rivayete göre Adem Peygamber olarak kabul edilirse, aksi halde hemen arkasından gelen Araf Sûresinin 190. ayetiyle ters düşülür, Adem peygamberin şirke giren bir peygamber durumuna sokulduğunun farkına bile varmazlar.
ARAF 190 : Ne zaman ki o ikisine sağlıklı bir çocuk verdi, o ikisine verdiği şey hakkında, O’nun için ortaklar edindiler. Onların ortak koştuğu şeylerden Allah arınıktır. Yücedir.
Arap dil kültürü ve Gramerinde Kelamda zamirlerin merciinin mutlak surette lafzen, manen veya hükmen zikredilmiş olması gerekir. Oysa bu ayetlerde ne lafzen, ne manen veya ne de hükmen Adem ve Havva diye bir merci ve üstelik de bir ima yoluyla olsa dahi hiç bir emare bulunmamaktadır. Buna karşılık ayetteki " nefis ve eşi " ifadelerinden bu ikilinin karı koca oldukları ve üstelik de isimleri bilinen veya tanınan değil, genel olarak bizim önümüze konulanların, şirke ve nankörlüğe meyilli ham karaktere sahip olabilen tüm insanlar ve onların karakterleri olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bu ayette çocuk edinenlerin şirke girdikleri konu edilmektedir. Eğer sözü edilen nefis Adem Peygamber olarak kabul edilirse, O’nun ve eşi Havva’nın şirke girdiklerini de kabul etmek gerekir. Oysa Allah'ın Tevhit öğretisi ile eğittiği hiç bir peygamber müşrik değildir. Hiç bir peygamber çocuğunu Allah’tan daha fazla severek, önüne seçenek olarak koyup Allah’a ortak koşmaz. Bundan dolayı sözü edilen nefis, aynı zamanda insanın genel gen yapısını can'ını, öz benliğini, ruh ve karakterini de temsil etmektedir. Rum Sûresinin 20. ve 21. ayetleri de nefsin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır.
RUM 20 – 21 : O’nun sizi topraktan oluşturması da kendisinin ayetlerinden alametlerinden / göstergelerinden / mucizelerdir. Sonra da siz şimdi dağılıp yayılan bir beşersiniz. Yine O’nun ayetlerinden, mucizelerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler oluşturmuş, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda iyiden iyiye düşünecek bir toplum için nice alametler / göstergeler / mucizeler vardır.
Ayette cinsiyeti belirtilmeyen bir canlıdan bahsedilmekte, sonra da bu canlıdan onun eşinin yaratıldığı bildirilmektedir. Bu yaratılış tarzının bugünkü bilimin ortaya koyduğu “ klonlamaya “ benzediği söylenebilir. Bu ayetle Rabbimiz, insanın eşini kendisinden yarattığını belirtmiş, eşinin yaratılmasının gerekçesini de göstermiş, ikisinin arasında bir sıcaklığın, yakınlaşmanın, sevginin, bağlanmanın, beraberliğin doğması için olduğunu açıklamıştır. İnsanlar görünüm olarak erkek ve dişi diye ayrılsalar da ilk yaratılışta tek canlıdan / aynı genlerden türedikleri için, aynı fıtri özellikleri taşımaktadırlar. İnsanın, erkeklik ve dişilik farkının ilk yaratılışta değil, oluşturmanın üçüncü basamağında olduğunu, Nisa Sûresinin 1. ayetinde anlatılanlardan anlıyoruz. Burada aynı zamanda Allah’ın yaratmayı, ne kadar önceden planlayarak, en hassas ölçülerde ve muazzam bir tasarım ile kodlayarak yaptığı da belirtilmektedir.
İnsanı, önce topraktan ve sudan bir bitki olarak bitirip, sonra da eşeysiz üreme ile aynı nefisten ( genlerden ) ( candan ) eşini yaratan, sonra da aşama aşama ona duyma, görme, gönül, zihinsel fonksiyonlar ve üreme yeteneği veren Rabbimiz, Necm Sûresinin 45 – 46. ayetlerinde de “ Hiç kuşkusuz, Allah yaratmayı plana koyduğu zaman iki çifti ; erkeği ve dişiyi bir nutfeden / spermden oluşturan da O’dur. “ diyerek sonraki aşamalarda da erkekliğin ve dişiliğin meni ile belirlendiği ve üremenin bu şekilde sağlandığı anlatılmaktadır. Benzer şekilde yine Hücurat Sûresinin 13. ayetinde de “ Ey insanlar gerçekten Biz sizi, bir erkek ve bir dişiden yarattık “ denilerek aynı temaya vurgu yapılmaktadır. Üremenin olması için erkeğin spermi ile dişinin yumurtasının birleşmesinin gerektiği belirtilmektedir.
Allah, ilk insanın yaratılmasından sonra bir kural ( sünnet ) koymuştur. Ve bu sünnetini bir erkek ve bir dişiden insanları çoğaltarak Dünya üzerindeki hayatı yüz binlerce yıldır devam ettirmektedir. Rum Sûresinin 30. ayetinde “ Allah’ın oluşturuşunda değişiklik söz konusu değildir. “ ifadesiyle de bu süreklilik teyit edilmektedir. Kur’anda, insanın ilk yaratıldığı ve gelişmesinin sürdürüldüğü dönem ve bu aşamalarda, periyodik aralıklarla üfürme ifadesiyle ilâhi ruhun gönderilip / bilgilendirmenin, bilinçlendirmenin sağlanmasıyla insanda bir psişik hayatı başlatan periyot arasındaki zaman, İnsan Sûresinin 1 - 3. ayetlerinde " İnsan üzerine, henüz kendisi anılabilecek bir şey değilken dehrden / milyonlarca yıldan bir süre geçti mi ? Elbette ki geçti. Şüphesiz Biz insanı karışık bir nutfeden oluşturduk. O’nu yıpratacağız. / yükümlülükler vereceğiz. Bu nedenle onu çok iyi işitici, çok iyi görücü yaptık. İyiyi kötüyü ayıracak bilgileri yollayarak bilgilendirdik. " denilerek, insanın ilk yaratılma aşamasındaki dönemlerde değersiz bir varlık halinde olduğu nitelemesi yapılmakta ve bu gelişme döneminin ( evriminin ) de süresinin, bilimsel gerçeklerle de örtüşür şekilde, milyonlarca yıl ( dehr ) devam ettiği çok uzun zamana sirayet ettiği belirtilmektedir. Diğer yandan da ;
RAHMAN 1 – 4 : Rahman / Yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah, Kur’anı öğrenip öğretmeyi öğretti. İnsanı oluşturdu. O’na hayır ve şerri, iyiyi kötüyü ayırmayı öğretti.
Denilerek ayetlerle insanın ilk yaratıldığında, değer verilecek bir özelliğinin olmadığı, ( insan olarak değersiz bir varlık iken, kendi bilincine vakıf olmayan, diğer canlılar, hayvanlar gibi içgüdüleri ile hareket ederek sürü halinde yaşayan, ancak kısmi zekâ belirtilerine sahip olan ) açıkçası sıradan bir hayvan gibi yaşadığı ve bu yaşamının milyonlarca yıl sürdüğü belirtildikten sonra ilâhi bir lütfa mazhar kılınarak kendisine kabiliyetler verildiği anlatılmaktadır. Kısacası insan, bütün aşamaların sonunda gelişmiş bir beyine sahip, sosyal yaşamı olan, soyut düşünme yetisine, akıl ve zekâya sahip, okur yazarlığı, dil ve alet kullanma ve üretme kabiliyeti olan ve hayvanlardan farklı bir varlık haline getirilmiştir. Bütün bu özellikler de yaratılıştan itibaren çok uzun yıllar süren bir aşamadan sonra Rabbimizin planlaması doğrultusunda sağlanmıştır. Rahman Sûresinin ayeti ile de ilkel yaşamı ile hayvanlıktan insan olmaya nasıl terfi ettirildiği anlatılmaktadır.
İnsan : Sözcüğü “ ens “ kökünden türemiştir. Aslı “ insiyan “ dır. Anlamı, beş duyu ile hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, iletişim kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran demektir. Kur’anda hemcinsleriyle yakınlaşan, kaynaşan, sosyal bir varlık anlamını taşıyan “ ins “ sözcüğü de “ nas “ sözcüğü de insan olarak kullanılır. Bundan başka bazı ayetlerde, hayvanların aksine üzerinde yün, kıl örtüsü bulunmayıp derisinin olduğu gibi görünmesinden, beşir kökünden gelen müjdeleyici, özellikli anlamından dolayı da insana, beşer olarak hitap edilir. Kur'ana göre akıllı olarak yaratılmış Cinn ve İnsan ifadeleriyle belirtilen iki türlü varlık vardır. ( Cinn'in ne olduğunu " İn misin Cin misin Nesin ? " başlıklı yazımızda ayrıntıları ile bulabilirsiniz.)
SAD 71 – 72 : Hani Rabbin bir zamanlar meleklere / doğal güçlere “ Şüphesiz Ben çamurdan bir beşer oluşturacağım. Fe izâ sevveytehü / Onu düzgünleştirip / şekillendirip ruhumdan üflediğim / can verip bilgili hale getirdiğim zaman derhal ona secde edin / boyun eğip teslim olun demişti.
Yukarıdaki ayetlerde değinildiği gibi, Allah, yeryüzünde çamurdan ( canlı olmayan topraktaki inorganik maddelerden ) yaratıp, milyonlarca yıl süren bir süreçte tekâmül ettirdiği ve ruhundan üfürüp bilgilendirdiği insana, doğada bulunan bütün melekler ( doğanın yönetimi için Allah'ın yarattığı, hepsi de birer ayet olan Fizik, Kimya, Biyoloji ve diğer bütün bilim dalları içerisindeki bütün kanunlar, enerji ve enerji değişimleri, ışıma, elektro manyetik çekimler ve radyo dalgaları, bütün doğal güçler ) secde etmişler, insanın aklına, bilgisine, yeteneğine boyun eğip, hizmetinde olmuşlar, hayatını kolaylaştırmışlardır. Allah’ın verdiği akıl ile zekâsını kullanan insan, bütün doğadaki güçlere ( güneşe, ateşe, enerjiye, suyun, denizin ve havanın kaldırma gücüne, bütün Tabiat kanunlarına ) hükmedebilmiş, onlarla hayatını kolaylaştırmanın yollarını bulmuştur. Sad Sûresinin 71. ayeti ile aynı zamanda insanın yeryüzündeki sorumluluk sınavının başlayışının nasıl olduğu ilk kez Kur’anda bu ayetle dile getirilmiştir. Ayette insana ruhun üfürülmesi ifadesi ile aynı zamanda, Allah'ın ilmine göre insanın çok az bir bilgi ile bilgilendirildiği anlatılmak istenmektedir. Aklını, zekâsını, yeteneklerini ve el becerilerini kullanabilen insan, hayatını kolaylaştıracak aletleri oluşturma, icat etme yolunda sürekli bir ilerleme katetmiştir. Tabii ki bu gelişme yüz binlerce yıl sürmüştür. İnsan, bilimin de teyit ettiği gibi, önceleri mağaralarda yaşamış, vahşi hayat ile mücadele etme yollarını bulmuş, taş devrinde taştan, maden devrinde madenden aletler ve silahlar yaparak hayatta kalabilmeyi başarmış, ateşi bulmuş, ona hükmedebilmiştir. Binlerce yıllık süreçte sarf edilen çabalar, nicel birikimler, basamaklar oluşturmuş, insan yaşamını etkileyen büyük dönüşümler meydana getirmiştir. Böylece insanlık tarihinde yaşanan kültürel ve sosyal gelişmelerle çağ olarak adlandırılan kavramlar ortaya çıkmıştır. Geçen zaman içerisinde çoğalarak yeryüzüne dağılmış olan, yer yüzüne hükmedebilen insan, zamanla birbirine de hükmetmeye başlamış, fesat ve kargaşa ile birbirine düşerek, güçlülerin zayıfı ezdiği, zulmettiği, adaletin olmadığı, kaosun egemen olmaya başladığı bir dünya yaratmış, birbirinin kanını dökmeye başlamıştır.
İşte ilk yaratılıştan bu yana evrimleşerek insanın geldiği bu noktadan sonra Yüce Rabbimiz Allah, Rabbliğinin gereği olarak duruma bir halife / elçi göndererek müdahale etmeye başlamıştır. Bu müdahale, Kur’anda pek çok ayet ile Adem ismi kullanılarak dile getirilmiştir. Ancak ayetlerde kullanılan isim, bazen Peygamber Adem’e aittir, bazen de ünsiyet kazanmış insanı temsil eden Adamlara aittir. Aslında Kur’anda, insanın yaratılışı ve insanı temsil eden Adem ile Peygamber olan Adem’in “ Allah’ın halifesi “ olması konusu ayrı ayrı işlenmektedir. Bu iki konuyu birbirine karıştırıp, uydurulan İsrailiyat hurafelerinin içine gömülen pek çok yorumcu bulunmaktadır. Rabbimiz, Kur’anda bizlere vermek istediği mesaja uygun olarak bazı konuları aktarırken, sanki gerçekten konuşabilen melek, şeytan, iblis gibi üç boyutlu varlıklar varmış, sanki olmuş ve yaşanmış gibi bir tiyatro sahnesinde, örneğin aşağıda Bakara Sûresinin ayetlerinde de göreceğimiz gibi mecaz sanatının konuşmalarıyla ve temsili canlandırma ile anlatmaktadır.
BAKARA 30 – 33 : Ve bir zamanlar Rabbin, meleklere / doğadaki güçlere “ Şüphesiz Ben yeryüzünde bir halife getiren zatım “ demişti. Melekler / doğadaki güçler “ Orada bozgunculuk yapan, kan döken birisini mi yapacaksın ? Oysa biz, Senin övgünle birlikte tüm noksanlıklardan arındırıyoruz ve Senin her türlü kötülük ve eksiklikten uzak olduğunu haykırıyoruz. ” demişlerdi. Senin Rabbin, “ Ben sizin bilmediğiniz şeyleri çok iyi bilirim “ demişti. Ve senin Rabbin, Adem’e / insana o isimlerin tümünü öğretti. Sonra hepsini meleklere / doğadaki güçlere sundu ve “ Hadi haber verin Bana şunların isimlerini, eğer doğru kimseler iseniz “ dedi. Melekler / doğadaki güçler dediler ki : “ Sen her türlü noksanlıktan arınıksın ! Senin bize öğretmiş olduğunun dışında bizim için bilgi diye bir şey yoktur. Şüphesiz sen en iyi bilenin en iyi yasa koyanın ta kendisisin. “ Senin Rabbin dedi ki : “ Ey Adem ! / insan haber ver onlara onların adlarını. “ Sonra da Adem onların adlarını haber verince, senin Rabbin, “ Dememiş miydim Ben size ! Şüphesiz Ben, gaybı / göklerin ve yerin görülmeyenini, duyulmayanını, geçmişi, geleceği bilirim " dedi.
Bu ayetler grubunda da insanın dünyadaki bilgilenme ve güçlenme süreci canlı bir piyes sahnesi gibi sunulmuştur. Bu sahnede Allah, melekler ve Adem piyesin aktörleridir. Burada konu edilen, aslında Adem’in / insanın yaratılması değil, halife seçileceği, üstün kılınacağı ve terfi ettirileceğidir. Ve ayetteki Adem de peygamber olacak Adem değil, zaten dünya üzerinde var olan ama henüz tekâmül ettirilmemiş, sürüler halinde yeryüzünde hayvandan farksız yaşayan adamlar ( insanlar ) topluluğu Adem’dir. Çünkü Arapçada yaratmak ifadesi için “ halage “ sözcüğü kullanılırken bu ayette, yanında bir de “ ceale “ sözcüğü de yaratmak anlamıyla birlikte, bir üst kademeye terfi ettirmek anlamında kullanılmıştır. Üstelik de eğer yeryüzünde insan olarak hiç bir kimse yoksa, olmayan insanlara halife göndermenin bir mantığı olabilir mi ? Dolayısıyla yeryüzünde önce bir bitki olarak yaratılmış, sonra fiziksel yapısı düzene sokulmuş sürü halinde yaşayan insan vardı, zekâsı ve aklı olmasına rağmen beyni tam gelişmemiş olduğundan dolayı, henüz gereği gibi kullanamıyordu, farkında değildi ve vahşi bir yaşam içindeydi. Melekler de yeryüzündeki bu vahşi yaşam içindeki ademi ( insan sürüsünü ) biliyorlardı. Ve halife olarak terfi ettirildiği zaman, daha çok kan dökeceğini düşünüyorlardı.
Bu tür konuşmalarla aktarılan bu sahnelerden, daha önce yeryüzünde insanların zaten yaşadığını anlamaktayız. Bu nedenle bu görev, insan için melekler tarafından uygun görülmemiştir. Halbuki dünyanın yaşayacağı değişimleri sadece yaratan ve programlayan Rabb olan Allah biliyordu. İşte bu ayetle Allah’ın, zaten yeryüzünde yaşamakta olan Adem’e ( insan sürüsüne ) mecazi olarak Biz ona isim, kelime öğrettik derken, insanın insan, hayvanın hayvan, bitkinin bitki, yeryüzünün yeryüzü, ateşin ateş, gökyüzünün gökyüzü, olduğunu, kendisinin nasıl bir yaşam mücadelesi verebileceğini öğrettiğini ve onu insan olmaya terfi ettirdiğini anlıyoruz. Artık insan türü olan Adem, hayvandan farklı olarak bilgilenen bir konumda olacaktır. Bilgisini, aklını, zekâsını el ve ayak becerilerini kullanarak sürekli gelişme içerisinde olacak olan bir hayat sürdürecektir. Aslında daha sonra ilerleyen zamanlarda Peygamber olarak seçilen Adem ve eşi de, işte bu yeryüzündeki adamlar topluluğu olan beşer ademden türediler. Buna rağmen bu ayet grubuna bağlı olarak sanki gerçekten konuşabilen, üç boyutlu melek diye meta fizik varlıklar varmış gibi, düz mantıkla yaklaşılarak oluşturulmuş ve Adem peygamber hakkında kitaplarda yer almış pek çok yanlışlıklar, efsaneler bulunmaktadır. Bunlardan ( Kurtubide ve Taberi, Tarih Darû Süveydan I. 121 ) de anlatılan bir örneğe özetle bakalım.
* Özellikle, Allah’ın yeryüzüne toprak almak için, sırasıyla Cebrail, Mikail ve İsrafil adındaki melekleri gönderdiği ve onların istenen toprağı getiremeyip sonra ölüm meleğini gönderdiği, onun her çeşit topraktan birer avuç getirdiği, Allah’ın bu toprakları çamur yaparak 80 yıl şekilsiz bıraktığı, güneşte kuruttuğu ve sonra şekil verdiği, 120 yıl daha beklettikten sonra ruhundan üfleyerek ruh verdiği, böylece canlanıp ilk insanın meydana geldiği ve adının Adem olduğu, eşi Havva’nın onun kaburga kemiğinden yaratıldığı, Cennette zina ettikleri, yılan hikâyesi ile yasak meyveyi yedikleri nedeniyle Cennetten kovuldukları, Adem’in Serendip adasına, Havva’nın Hicaz’a düştüğü, yıllar sonra Arafat’ta buluştukları gibi anlatımların, İslami hiç bir dayanağı ve akla mantığa uyan bir tarafı yoktur. ( Kur'anda Melek Kavramı başlıklı yazımızda melekler ile ilgili geniş bilgi bulabilirsiniz.)
Kur’an bize Hicr Sûresinin 26. ayeti ile “ Biz insanı çamurdan yarattık “ derken hem insanın, hem de Adem peygamberin ilk yaratılıştaki orijininin, toprak olduğunu belirtmektedir. Bu açıdan bakıldığında ( Adem ) kelimesi ile ( insan ) kelimesi “ Allah’ın halifesi “ kavramında ve diğer varlıklara üstün kılınması anlamında birleşmektedir. Kur’an, Adem’in bütün insanlığın ilk biyolojik babası olduğu konusuna hiç değinmez. Üstelik bu inancın onaylanmadığı pek çok ayeti ve bilimsel gerçekleri de görmekteyiz. Adem Peygamberin ilk insan olduğu konusundaki yanılgıların nedenlerinden birisi de Kur’anda değişik ayetlerde “ Beni Adem “ tamlamasının yer alması ve bu tamlamanın, “ Ademoğulları “ şeklinde Türkçeye çevrilmiş olmasıdır. Buradan hareketle de Adem’in insanlığın ilk atası olduğu sonucuna varılmaktadır. Halbuki Kur’anda “ Beni İsrail “ tamlaması da vardır ve “ İsrailoğulları “ diye Türkçeye çevrilmektedir. Bu ifadeye dayanılarak, o kavmin insanları tamamen nesep olarak İsrail’in ( Yakub peygamberin ) oğulları ve torunları değillerdir. İbranicede isra yürüyüş, il eki de Tanrı demektir. Beni İsrail ifadesi ile de aslında " Allah'ın yolunda yürüyenler " denilmek istenmektedir. Aynı şekilde “ Beni Adem “ tabirine de nesep bağı anlamı verilerek biz Adem Peygamberin torunlarıyız, onun soyundan gelmekteyiz denmesi doğru bir yaklaşım değildir. Zira Arapçada “ Beni “ tabiri onu takip eden, onun felsefesinin yolundan giden için kullanılır. Aslında Kur’anda da Beniadem ifadesi ile insanlar uyarılırken, kendilerinin sıradan bir insan olmadığı, bilgili bilinçli vahye muhatap olmuş, manevi ciheti olan bir atanın ardından geldikleri, kendilerinin atalarına layık Allah yolunda olan birer insan olmaları gerektiği vurgulanmaktadır. Üstelik de Kur’anda Adem Peygamberin de diğer peygamberler gibi sonradan insanların arasından seçilerek görevlendirilen bir elçi olduğu bildirilmektedir.
HACC 75 : Allah, meleklerden / haberci ayetlerden, enerji güçlerinden, elektro manyetik radyo dalgalarından, elçiler seçer, insanlardan da elçiler / haberciler seçer.
BAKARA 213 : İnsanlar tek bir topluluktu. / ümmetti. Daha sonra Allah onlara müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler gönderdi.
ALİ İMRAN 33 : Şüphesiz Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini birbirinin soyundan olmak üzere alemler üzerine seçkin kıldı. Ve Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.
BAKARA 37 : Sonra da Adem, Rabbinden bir takım kelimeler / vahiyler aldı.
Ayetlerde insanların önceleri tek bir ümmet / toplum iken, onlara daha sonra elçi gönderilmeye başlandığı, Nuh’un, İbrahim’in, Musa’nın kendi toplumunda, benzerlerinin arasından seçildiği gibi, Adem peygamberin de kendi toplumundaki benzer insanların arasından seçildiği anlatılmaktadır. Bu ayetler Adem Peygamberin ilk insan olmadığını, aksine bir toplulukla beraber yaşarken seçildiğini ve Peygamber olarak görevlendirildiğini bize göstermektedir. Bu nedenle Adem Peygamber, evrimleştikten, tekâmül ettirildikten sonra toplu yaşamaya geçip daha sonra da kaos ortamı oluşturan, kan döken insanların arasında yaşayan bir beşerdir. İnsanlığa gönderilen ve bizim böyle bildiğimiz ilk peygamberdir. Nuh Sûresinin 17. ayetinde belirtildiği gibi Cennette değil, yeryüzünde yaratıldı. Kur’anda Cennet diye tasvir edilen yerler de yeryüzündedir. Üstelik de daha gerçek Cennet ve Cehennem kurulmadı. Kıyametle beraber, haşr olmanın ardından başlayacak olan Ahiret hayatındaki Cennetin, Vakıa Sûresinin 61. ayetinde belirtildiği gibi, dünyada yemyeşil ağaçlarla, akan sularla, serin gölgeliklerle tasvir edilenden daha farklı bir kozmik yapıda olacağı şüphesizdir.
Kur’anda, bizim burada örnek olarak aldığımız ayetlerden başka, Adem sözcüğü ile Peygamber’in ve insan Adem’in konu edildiği, meleklerin, şeytanın, iblisin konuşturulduğu temsili tiyatro sahneleriyle anlatıldığı daha pek çok ayet bulunmaktadır. Buna rağmen ayetlerin hemen hemen tamamı gerçek mesajından uzaklaştırılarak, efsanelere, rivayetlere, uydurma hadislere malzeme yapılmış, yüzyıllardır insanlar bu masallarla uyutulmuşlardır. Yahudilik inancına göre Adem, yaratılışın 6. gününde cennette topraktan yaratılmıştır. Tekvin I. Babında erkek ve dişi olarak yaratıldıkları söylenirken II. Babında dişinin, erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı söylenmektedir. Hristiyanlıkta, Adem’in cennette işlediği o ilk günah, büyük bir öneme sahiptir. Ademin günahı tüm insanlığa geçmiştir. Ve İsa onlara göre bu günahı kaldırmak için gelen tanrı kuzusudur. Kendisini bu günah için ve bütün insanları kurtarmak için feda etmiştir. Müslümanlıkta da çoğunlukla hadislerin, rivayetlerin yarattığı etki ile ve Kur’an da anlaşılmak üzere meallerinden okutulmadığı için, Adem Peygamberin aynı zamanda yaratılmış ilk insan olduğuna, Onu Rahman suretinde ruhundan üfleyerek yaratmış olduğuna inanılır. Adem peygamberin bin yıl yaşadığına, Cennette Muhammet Peygamberin ismini gördüğüne inanılır. 800 lü yıllarda hadis ve rivayet toplayıcılarının başında gelen Buhari ve Müslim’in eserlerinde, mitolojik hale getirilen uydurma hikâyelerde Adem’in boyu yaklaşık 35 - 40 metre olarak yazılmaktadır. Bugün hala bu gerçek dışı hikâyelerle insanları kandırmaya devam eden sözde Ulema ve alim olan bazı kişiler, daha fazla malzeme bulabilmek için de Yahudilerin eski Ahit, Hristiyanların yeni Ahit kitaplarındaki masalları aynen utanmadan sıkılmadan kullanmaktadırlar.
Sonuç olarak, insanın yaratılmasına, daha kurulmamış olan Ahiret Cennetinde değil, dünya üzerindeki Cennet gibi olan yerlerde, çamurdan, topraktan, cansız varlıklardan, Allah’ın, “ ol “ emri doğrultusunda, ilk canlı hücrenin ( gen yapısının ) bir bitki olarak topraktan bitirilmesi ile başlanmıştır. Bu ilk bitkisel yaratılışın ardından, çeşitli merhalelerden geçirilen ve milyonlarca yıl süren tekâmül ettirme sürecinin ardından, ilâhi iradenin müdahaleleri, kontrolü ile insan yapısı tamamlanmıştır. Aynı zamanda bir tane değil, dünyanın her bölgesinde insan ve adem denilecek çok sayıda adamlar yaratılmıştır. Ve Tin Sûresinin 4. ayetinde Rabbimizin “ Biz insanı en mükemmel bir şekilde yarattık “ diyerek belirttiği gibi insan, anorganik ( cansız ) ve organik canlı aleminin bütün türleriyle bütünlük içerisinde bir yapı taşı beraberliği göstermesine rağmen, biyolojik nesil ağacının ana gövdesi, dünyaya ve diğer bütün varlıklara hükmeden, anorganik ve organik dünyanın en donanımlı varlığı olmuştur. Olmuştur da buna rağmen insanın hala önüne geçemediği, kontrol edemediği zaafları, yanlışları da pek çoktur. İnsan yaratıldığından bu yana binlerce yıldır hiç değişmemiştir, bugün de insan yine aynı insandır. Aynı kafa, aynı yapı, aynı yapıdaki düşünce ve arzular, her dönemde en iyi olanaklarla yaşama ve zengin olma mücadelesi, yönetmek ve sahiplenmek arzu ve hırsı hep aynıdır. Tarih boyunca da çoğunlukla insan kendisi için indirilen kitapları, vahyi, inanarak, bilerek ve anlayarak yaşamamıştır. Buna rağmen yine de Kur’an bize sadece insanın nasıl yaratıldığını, nasıl tekâmül ettirildiğini değil, aynı zamanda da sahip olduğu pek çok olumsuz karakterini, yanlışlarını, zaaflarını da ısrarla ön plana çıkararak yaşadığını ayrıntıları ile anlatmaktadır.
ARAF 102 : Onların çoğunda sözünde durma ilkesini bulmadık. Gerçek şu ki onların çoğunu yoldan çıkmış kimseler bulduk.
FURKAN 44 : Yoksa sen onların çoğunun vahye kulak vereceğini yahut akıllarını kullanacağını mı sanıyorsun ? Onlar ancak hayvanlar gibidir. Aslında yol bakımından daha sapıktırlar.
SAFFAT 71 : Ve andolsun ki, onlardan öncekilerin çoğu fasıktı / sapıktı.
YUSUF 106 : Onların çoğu ortak koşmadan Allah'a iman etmezler.
SEBE 36 : De ki : Şüphesiz benim Rabbim dilediği kimseye rızkını genişletir ve ölçülendirir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
MAİDE 103 : Allah’ın ilâhlığını ve Rabbliğini bilerek reddeden kimseler, kâfirler Allah’a karşı yalan düzüp uyduruyorlar. Ve onların pek çoğu akıl erdirmez.
İSRA 89 : Ve andolsun ki Biz, bu Kur’anda insanlar için her örnekten evirip çevirmişizdir. Yine de insanların çoğu gerçeği inkârda ısrarcı oldular.
NİSA 28 : Allah sizden hafifletmek istiyor. Ve şüphesiz insan çok zayıf oluşturulmuştur.
NAHL 83 : Onlar Allah'ın nimetini bilirler, sonra onu tanınmaz hale getirirler. Onların çoğu kâfirlerdir.
TEVBE 8 : ....Ve onların çoğu hak yoldan çıkmış kimselerdir.
ŞUARA 223 : Onlar duyum bırakırlar, halbuki onların çoğu yalancıdır.
RUM 42 : De ki : Yeryüzünde gezin de bundan öncekilerin akıbeti nasıl olmuş bir bakın. Onların çoğu ortak koşanlar idiler.
İBRAHİM 34 : Ve O, Kendisinden istediğiniz her şeyden size verdi. Allah’ın nimetini saymak isterseniz de sayamazsınız. Şüphesiz insan kesinlikle çok yanlış / kendi zararına iş yapan, zalim, çok nankör / iyilik bilmez biridir.
İSRA 11 : Ve insan hayrı davet eder gibi kötülüğü davet eder. Ve insan çok acelecidir.
ASR 1 – 3 : Yaşadığınız zamanın / asrın insanlık hali kanıttır ki, iman eden, sabreden, salihatı işleyen / düzeltmeye yönelik işler yapan, hakkı ve sabrı tavsiyeleşenlerin dışındaki tüm insanlar, kesinlikle tam bir kayıp, zarar, bunalım, acı içindedirler.
Yaratılışta insan fıtri olarak zalim, sabırsız, aceleci, tahammülsüz, nankör, samimiyetsiz, hırslı, açgözlü, cimri, bencil, nefsine düşkün, şehvetperesttir. İnsanın doğal yetenekleri olarak ise, iyiyi, doğruyu, zararlıyı, kötüyü kavramaya yönelik olarak sahip olduğu duyu organları, aklı, zekâsı ve vicdanı ile, irade kullanarak kendi kendine karar verme, seçme özgürlüğü bulunmaktadır. İnsanların bazıları akıl nimetini yeterince kullanmaz, bazıları zaman nimetini gereği gibi kullanmaz, bazıları kendilerine verilen maddi nimetleri yerinde kullanmaz, bazıları da kendisine verilen bütün nimetlere karşı nankörlük eder, benliğindeki olumsuz dürtülerin, duyguların, iblisinin esaretine girerek günahla dolu hayat tarzını, bilinçli olarak kendileri tercih ederler.
İnsanın fıtratındaki bütün olumsuzlukları, olumluya dönüştürebilmesi, Allah’ın ayetlerini, ilâhi ilkelerini, bizzat kendisinin okuyarak, anlayarak, tefekkür ederek öğrenmesine, bütün bu ilkeleri hayatının rehberi yapmasına bağlıdır. Bu amaçla da Allah, Rahman olmasının bir tecellisi olarak, tarih boyunca insanlara, kitaplar indirmiş ve onları tebliğ etmek üzere peygamberler görevlendirmiştir. Tarihin her döneminde iradesini haktan yana koyamayan insanlar için dalalet, hıyanet ve karanlıklar kaçınılmaz olmuş, cehennem, bu kötü amellerin sonucu olarak onlara hedef kılınmıştır.
Bugün de günümüze baktığımızda insanların çoğunluğunun tercihini haktan yana yapmadığını, sanki dünyaya niçin getirildiklerinin hiç farkında olmadan bir hayat sürdürdüklerini görmekteyiz. Kur’anın Allah’a kul olmanın manifestosunun öğretisinden geçmeyen, Tevhit’i bir kaçınılmaz hakikat olarak kabul edip, gerektiği gibi yaşamayan, Allah’ı, Peygamberi, Kur’anı ve ayetlerini bilmeyen, aksine rivayet ve hurafelerin girdabına kendisini kaptırıp Kur’anın dışında ve dünya nimetlerinin esareti altında yaşamaya devam eden, veya anlamak için değil de hiç bir şey anlamadan sadece Arapçasını okuyup hatim ettiğini zanneden insanlar da dahil, çoğunlukla Allah’tan ve Kur'andan uzak bir yaşam sürdürmektedirler. Düşüncesizlik, bilgisizlik ve gaflet ile aklın kullanılmayışı ise onları ateşe, azaba sürüklemektedir. Üstelik insanların çoğunluğu bunun bilincinde ve farkında değildir. Bunun bir nedeni de insanların zanna, hevaya ve hırsa kendilerini kaptırmaları ve bunun yanı sıra kendilerine dışarıdan, Gavs, Kutup, İmam, Üstat, Şeyh denilen önderlerden, atalardan, babalardan eksik, yanlış aktarılan bilgi kırıntılarına gerçek zannederek körü körüne sarılmalarıdır.
Bugün insanın bütün sorunlarının kaynağı yaratılıştan değil, kendilerine öğüt olsun diye indirilen Kitapları, Kur’anı terk etmiş olmasından, ilâhi kılavuzluğa, Allah’ın ayetlerine, Kur’ana, yüreğinin, gönlünün kapılarını açmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı insan, içindeki İslam’ın ve takvanın gücünden yoksun olarak, kendisini kuşatan fitnenin, fücurun üstesinden gelememektedir. Bugün insanın yapacağı tek bir şey vardır. O da Yüce kitabımız Kur’anın Türkçe meallerini, Tebyinlerini anlayarak okumak, düşünmek, akıl etmek, Dini, Allah’ın yaratmasını, hikmetlerini doğru olarak buradan öğrenmek, öğrendiklerini, hayatının rehberi yapmaktır. ! Ne mutlu ki Kur’an bilinci ile insanlığının farkında olabilen insanlara ! Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi ve Kur'anın doğruları sizinle olsun !....
ALLAH DOĞRUSUNU EN İYİ BİLENDİR ! RAHMETİ VE KUR'AN BİZE YETER !..
Temel Kaynak : HAKKI YILMAZ ( Tebyin ül Kur'an )
Prof. Dr. İsmail Yakıt ( Kur'anı Anlamak )
Dr. Can Gürgen ( Dünyanın Evrimi )
Mesut Bigalıoğlu ( Yeryüzü ve Gökyüzünün Düzenlenmesi )
Tekvin ( Yaratılış ) 2 / 7 - 8, 2 / 18 - 20
Taberi Cami'ul Beyan I / 158 - 169
Evrim Ağacı yayınları
PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR