 
 Kur'anın İslam'ında Allah'a kulluk etmenin, O'na yönelmenin, tesbih edip yüceltmenin, ibadetin sürekliliğinin, samimiyetin esas olmasına, ikramiyeli zamanlar veya gecelerin Kur'anda ve bizden başka Müslüman ülkelerinde olmamasına rağmen, dünya insanları arasında sanki sadece Müslümanlara böyle istisnai aylar ve geceler tahsis edilmiş gibi, Şaban ayının 15. gecesi de ülkemizde Berat Gecesi denilerek Berat Kandili adıyla kutlanmakta, Yüce Rabbimiz, sanki günlük, aylık, yıllık zet raporu tutuyormuş gibi din adına Müslümanların aldatıldığı bir gece yaşanmaktadır. Bu bağlamda Şaban ayı, Kameri ayların sekizincisi ve üç aylar uydurmasının da Recep ayından sonraki ikinci ayıdır. Ehli Sünnet ekolü müctehitleri de bu ay için örneğin " Şaban ayının önemli bir hususiyeti de Berat Gecesi nin bu ayın on beşinci gecesine tesadüf etmesidir, Beraat gecesi, meleklerin inmesi, duaların kabul olunması, geri çevrilmemesi gibi birçok fazilete de sahip olduğu için, bulunduğu ayı da değerli kılmıştır. " ( M. Zeki Pakalın Osmanlı Tarih Deyimleri Sözlüğü 1983. III. 302 ) denilerek melekler / doğa güçleri, Allah'ın kanunları sanki yeryüzünde yokmuş gibi, melek kavramının da ne olduğu bilinmediği halde insanlara bu geceyi pazarlamaya çalışmaktadırlar. Özellikle Tarikat ve Tasavvuf çevrelerince bu gibi aylar ve geceler " Mübarek " ilan edilmiş ve bunlar için de Kandil, Nafile, Tatavvu, Revatib, Elfiye, Evvabin, Şükür, Kuşluk gibi özel namaz, oruç ve zikirler icat edilmiştir. Fakat icat edilen bu özel ibadetler, sadece bu kesimlerde kalmamış, zamanla geniş kitlelere ulaşmış, maalesef Kur'anın önüne geçirilen uydurma hadis ve rivayetlerle bizzat devletin resmi kurumlarınca da uygulanır olmuştur. Oysa Allah'tan başkaları tarafından özellikle ülkemizde konulmuş kuralları " Din " diye kabul etmek ise Şirkin ta kendisi olur.
Üstelik de kendi hadis kitaplarında dahi, Sahihi Buhari Oruç Kitabı Bab 63 ve 96. hadisine göre ; " Alkame şöyle demiştir. Ben Aişe ( r. a.) a, - Resulullah, günlerden bazılarını herhangi bir şeye tahsis eder miydi ? diye sordum. Aişe - Hayır tahsis etmezdi. O'nun ibadeti aralıksız ve devamlı idi. " şeklinde yer aldığı gibi, Aslında Kur'anda da, Peygamberimizin hayatında da ve Dinimizde de olmadığı halde, rivayetlerle Ulema ve yöneticiler tarafından siyasi olarak sonradan oluşturulan Berat Gecesi de, halk kültüründe din adına kanıksanmış ve gelenekselleştirilmiş çok değerli bir özel gece olarak bilinmektedir. Aklanma / uzak bulunma anlamındaki berat sözcüğü, dini terminolojide “ günahtan uzak bulunma, bağışlanma “ düşüncesiyle kullanılır. Berat gecesi aynı zamanda, Ehli Sünnet ekol Cemaatlerince Peygamberimize “ Şefaati Kübra “ yani ümmetinin tümüne şefaat ( aracı olup, yardım ) edip, tıpkı ( Hristiyanların kendilerini İsa peygamberin kurtaracağı inancı gibi ) onları Cehennemden kurtarma yetkisinin verildiği gece diye yanlış olarak bilinir. Klasik dönemin tefsircilerine, uydurulmuş rivayetlere göre bu gece, ayrıca zanlarla Kur’anı Kerim’in Levhi Mahfuz’dan dünya semasına toptan indirildiği gece " inzal " Peygamberimize indirilmesi de " tenzil " olarak bilinmektedir. Berat gecesini mevlit dinleyip, tespih namazı kılıp, Kur’anın Arapçasını hiç bir şey anlamadığı halde okuyan veya dinleyip ihya edenlerin ellerine berat ( vesika ) ( yıllık zet raporu ) verileceğine, Kur'an ayetleriyle hiç bir kimseden şefaat / yardım alınamayacağı uyarılarının aksine mahşer gününde ümmetine aracı olup, Peygamberimizin şefaat edeceğine inanılmaktadır.
Özellikle ülkemizde Tarikat ve Cemaatlerin yönlendirmesiyle bu özel promosyonlu gecede piyango ile kurtulma inancı ve heyecanı ile Camiler bir güzel dolar, taşar. Ayetlerin anlam ve öğütleri hiç önemsenmediği halde, seçme hafızlarımız yanık ve güzel sesleriyle makamı ve tecviti ile Kur’anı ve içinde Kur'ana göre şirk ve küfürle dolu ifadelerin yer aldığından, herhalde farkında da olmadan Süleyman Çelebi'nin mevlit şiirini okurlar, araya sıkıştırdıkları " Mahşerde Nebiler bile senden medet ister " ilâhisiyle de insanları coştururlar. Ama Kur'andaki ayetlerin uyarılarının aksine peygamberler arasında ayrımcılık yapmış olduklarından, Peygamberimizi de Allah'a ortak ettiklerinden dolayı bir güzel şirke girdiklerinin, herhalde farkında da değildirler. Saf ve Mütedeyyin insanlarımız da okunan mevlit içerisindeki küfür ve şirkten habersiz, sadece Arapça okunan Kur'an ayetlerinin öğütlerinden de hiç bir şey anlamamasına rağmen, coşar gözlerden yaşlar akar, neye ağladığını da bilmez. ( Mevlit Okumak Dini Bir İbadet midir ? başlıklı yazımızda geniş bilgi bulabilirsiniz. ) Yüce Kitabımız Kur’anda dua adabını anlatan onca ayetle, her konuda haddi aşmayın uyarıları varken, hiç önemsemeden belli ki üst mertebeden olan Hoca efendilerden biri, sonunda amin diyerek ezberlenmiş, kalıplaşmış, arasına da kimsenin anlamadığı bazı Arapça sözler sıkıştırılarak uzun bir duaya başlar ki, Allah'a sıralanan emirle sayılmadık istek kalmaz, dakikalar geçtikçe bitmeyen bu duadan, havadaki ellerin, amin diyen dillerin takati kesilir.
Her toplumda, her devirde var olan “ Biz atalarımızdan, büyüklerimizden, önderlerimizden, öğrendiklerimizden, teamüllerimizden vazgeçmeyiz “ denilen zihniyetten dolayı, Allah’ın kitaplarına itiraz edildiğinden, önemsenmediğinden ve yetmez denilerek hep arka planlara atıldığından, bugün de yanlış da olsa ülkemizde aynı şirk hastalığının yaşanmasına devam edilmektedir. Kur’anda bazı ayetlerin saptırılarak malzeme yapılması, bazı ayetlerin yanlış anlaşılması, bazı ayetlerin de görmemezlikten gelinmesi sonucunda ortaya çıkartılan uydurma hadis ve rivayetlerle bu inançlar, insanlarımızın belleğine din olarak yerleştirilivermiştir. İşte bunun sonucunda, bütün Kandil Gecelerinde olduğu gibi Berat Gecesi denilerek kutlanan Kandil de Mütedeyyin Müslümanların kandırıldığı, Fatır Sûresinin 5. ayetinde " Ey insanlar ! Hiç şüphesiz, Allah’ın yapmak için verdiği söz gerçektir. Onun için bu basit dünya hayatı sizi aldatmasın. Ve sakın o aldatıcı sizi Allah ile aldatmasın. " ifadeleriyle yapılan uyarılara rağmen Allah'la aldatıldığı ve dine sonradan sokulmuş, kurtuluş derken üstelik de işlenen günahlara ortak edildiği inançlardan birisidir. Kur'andaki Duhan Sûresinin 2 - 7. ayetlerinde " Apaçık / Mubin, açıklayan Kitaba andolsun / kasem olsun, kanıt gösteririm ki şüphesiz Biz, Kendi katımızdan bir iş olarak, onu haksızlık ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler ile dolu / sağlam, her işin oluşun kendisinde ayırt edildiği, her şeyin bol bol verildiği, kazancın bol olduğu bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz, uyarıcılarız. Şüphesiz Biz, Rabbinden göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak elçi gönderenleriz. Şüphesiz o en iyi duyanın, en iyi bilenin ta kendisidir. " ifadeleri de asıl mesajından saptırılarak bu uydurma Berat Gecesi için malzeme yapılmaktadır.
Berat  gecesine  malzeme  yapılan  bu  ayetlerde  aslında  Rabbimiz,  bu  ayetlerle  önce  Kur’anı  referans  göstererek  Kur’anın  Peygamberimize  indirilmeye    başlandığı  geceyi,  Kadr  Sûresinde  söz  edilen  ( Kadir  Gecesini )  anlatmakta,  hemen  ardından  da   Rahman,  Hakim,  Alim  gibi  sıfatlarını  dile  getirerek  Kendisini  tanıtmaktadır. Bu  ayetlerde  Berat  Gecesi  diye  bir  geceden  söz  edilmemektedir. Bilakis  Kur’anın  indirilmeye  başlandığı  Kadir  Gecesinin  özellikleri  anlatılmakta,  o  gece  hikmetle  dolu,  sağlam,  her  işin,  her  oluşun, (  zulmün,  feryadın,  sömürünün  sonlandırılacağı,  ayaklar  altına  alınan  insan  haysiyetinin  tekrar  ayağa  kaldırılacağı,  adaletin,  ahlâkın,  huzurun  ve  mutluluğun  hakim  kılınmaya   başlanacağı,  karanlıkların  sona  erip  aydınlığa  kavuşulacağının  beyan  edildiği ) kendisinde  hakkın,  batılın  ayırt  edildiği  mübarek /  bolluklu  bir  gece  olarak  nitelendirilmektedir. Bu  nitelikler,  Kadir  Sûresinde  de  detaylandırılmıştır. Bu  ayetlerle,  Rabbimiz,  insanların  oluşturduğu  haksızlığı,  kargaşayı,  zulmü  ortadan  kaldırmak  için  Elçi  görevlendirmenin,  vahiy  ile  Kitap  indirmenin,  bizzat  Kendi  işi  olduğunu,  kimseyi  aracı  kılmadığını  vurgulamakta,  konu  daha  pek  çok  ayette  de  dile  getirilmektedir.
MÜMİN 15 : O dereceleri yükseltendir, en büyük tahtın / en yüksek mevkinin, gücün sahibidir. O buluşma günü hakkında uyarmak için Kendi işinden olan vahyi kullarından dilediğine bırakır.
Ayette yer alan " taht " ifadesi Arap dil kurallarında en büyük gücü temsil eden bir deyimdir. Tabii ki düz mantıkla düşünüp yorum yapan klasik tefsircilerin inandığı gibi, gökyüzünde çok uzaklarda Allah'ın üzerine oturtulduğu gerçek bir kral tahtı değildir. Ayette de zaten Allah'ın sonsuz gücüne atıfta bulunulmakta, ardından da Kendi katından ve işinden olan, Kur’anın indirilmiş olduğu o gecede her hikmetli işin ayırt edildiği belirtilerek, Peygamberimiz vahiyle muhatap kılınmış, hayata bakışı, ufku, hedefi, amacı değişmeye başlamış, Kur'anın nuru, aydınlığı, fazileti O'na ve ardından bütün insanlığa inmeye başlamıştır. Bundan böyle Kur’anın içerdiği ayetler sayesinde iman – küfür, tevhit – şirk, iyi – kötü, güzel – çirkin, hak – batıl, hidayet – delalet birbirinden ayrılmıştır. Kur’anı anlamak üzere okuyan herkes, neyin ne olduğunu rahatça anlayabilecek ve ayırt edebilecektir. Fakat bu ayetler maalesef, birtakım uydurma rivayetlerle ve peygamberimizin de adı kullanılarak kendi mecrasından çıkarılmış, “ Berat Gecesi “ diye uydurma bir geceye mal edilmiştir. Klasik eserlerde bu konuya dair yüzlerce saçma ve abartılı, Kur'an dışı rivayete yer verilmiştir. Bu rivayetlerin etkisi ile de inananlar, büyük bir iştahla bu gecede bir şeyler yapıp kurtuluş yollarını aramaya, kurtuluş beratlarını ellerine almaya çalışmaktadır. Bu amaç için, Cemaat ve Tarikatlara göre de değişik değişik ritüeller, zikir çekme seansları uygulamaya konulmaktadır.
* Resulullah buyurmuştur ki : Şaban ayının on beşinci gecesi, Allah'ü Teâlâ'nın kulları üzerine rahmeti zuhur edip, müminleri mağfiret eder, bağışlar. Kâfirlere ise mühlet verir. Bu ayda ameller Alemlerin Rabbine yükseltilir. Bu sebeple ben de oruçlu iken amelimin yükseltilmesini isterim. ( Tergip ve Terhib 2 / 467 - 471 )
* Kurtubi’den bir nakle göre : Peygamber ( s.a.v ) buyurdu ki ; “ Şüphesiz Aziz ve Celil olan Allah, Şaban ayının orta gecesinde dünya semasına iner ve Kelboğulları koyunlarının tüyleri sayısından daha fazla kimseye mağfiret buyurur. “ (Tirmizi Siyam. 39 ) Tirmizi’ye göre, bu hususta Ebu Bekir Sıddık’tan da gelmiş bir rivayet daha bulunmaktadır.
* İbn i Mace'nin naklettiği bir rivayette de : * Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın. Ve o gecenin ertesi gününde oruçlu olun. Çünkü o gece güneş batınca Allah'ü Teâlâ o andan fecr oluncaya kadar “ Benden af dileyen yok mu ? Onu affedeyim. Benden rızık isteyen yok mu ? Onu rızıklandırayım. Bir belâ ile müptela olan yok mu, ona kurtuluş vereyim. “ buyurdu. ( İbn Mace İkametü's salat. 191 )
Bu örneklediğimiz ve daha pek çok olan diğer uydurma Berat Gecesi rivayetlerinde de görüldüğü gibi, rivayetler Kelboğullarının sürüsü gibi masal ve saçmalıklarla doludur. Çoğunlukla bu rivayetlerin Kur'ana göre, Sünnetullah'a göre akledip sorgulanmadığı, Aziz ve Celil olarak dile getirdikleri Allah'ın bu sıfatlarının da ne anlama geldiğini bilmedikleri, Allah'ı yeterince tanımadıkları da bellidir. Rivayetçilerin Semanın ne olduğundan, Kur'an ayetlerinden de haberleri yoktur. Herhalde Evreni sadece dünyadan ibaret ve dünyanın bir tepsi gibi düz olduğunu, üstünde yedi gök tabakası bulunduğunu, Mekke müşrikleri gibi Allah'ın da dünyayı kuşatan gökyüzünün yedinci katında Beyt ül Mamur'da, çok uzaklarda bir tahtta oturduğunu ve ara sıra yeryüzüne indiğini zannetmektedirler. Peki bu gecede dünya semasına indiği söylenen Allah, daha önce nerededir ki ? Nereden semaya inmektedir ? Semaya inen Allah, Yeryüzünde yok mudur ? Peki o zaman Kaf Sûresinin 16. ayetinde " Ve andolsun insanı Biz oluşturduk. Nefsinin kendisine neler fısıldadığını da biliriz. Ve Biz ona şah damarından daha yakınız." ifadeleriyle, üstelik de Zuhruf Sûresinin 84. ayetinde de " Ve O, gökteki ilâh olandır ve yer yüzünde ilâh olandır. " ifadeleriyle belirtilenleri ne yapacağız. Allah'ın sadece gök yüzünde değil, her yerde olduğu, bizim de çok yakınımızda bulunduğu ifadeleri görmemezlikten mi geleceğiz ? Görülmektedir ki bu uydurma riveyetçilerin, Müslümanları Allah'la aldatanların, Kur'an ayetlerinin uyarılarından dahi haberleri bulunmamaktadır, Kur'anı ve Hakk Dini bilmemekte, Allah'ı da doğru olarak tanıyamamaktadırlar. Öte yandan Allah, bu rivayetlerde anlatılanları kiminle konuşmuştur ? Peygamberimize mi anlatmıştır ? Eğer öyle ise bu anlatılanların ve konuşmaların Kur'anda ayet olarak bulunması gerekmez midir ?. Saçmalıklarla dolu bu anlatımlara inananlar, Yüce Rabbimiz Allah'ı, adeta kullarını görmeyen, işitmeyen, mağfiret, rızık, kurtuluş isteyenlerin olup olmadığını bilmeyen, dünyadan kopuk ve bütün bunları Peygambere sorarak öğrenmeye çalışan bir yapıya sokmaktadırlar ki bütün bunlar her şeye Kadir ( Gücü yeten, muktedir ) Semi / en iyi işiten, Basiyr / en iyi gören Allah'ı tanımamak, hakaret etmek ve inkâr etmektir, bu tür inançların peşinden gitmek tamamen küfürdür, şirktir.
Aslında yukarıda değindiğimiz Duhan Sûresinin 7. ayetinde “ Bir rahmet olarak elçi gönderenleriz “ ifadesi ile Kitabın indirilmesinin Rabbimizin bir rahmeti olduğuna işaret edilmektedir. Kaosun, zulmün, haksızlığın, sapkınlığın, sömürünün had safhada olduğu ve insan onur ve haysiyetinin ayaklar altına alındığı her dönemde, Yüce Rabbimiz Allah, Rabliğinin gereği olarak gidişatı değiştirmek için duruma müdahale ettiği, Enam Sûresinin 12. ayetinde " De ki : “ Göklerde ve yerde olanlar kim içindir ? “ De ki : “ Allah içindir. “ Allah, rahmeti kendi zatı üzerine yazmıştır. " ve yine Leyl Sûresinin 12. ayetinde " Doğruya ve güzele yol göstermek sadece Bizim üzerimizedir. " ifadeleriyle belirtildiği gibi Rahmet ve hidayeti kendi üzerine farz kılmış, Rahman ve Rahim olan Rabbimiz, tarih boyunca her kaos dönemlerinde peygamberler göndererek ve kitaplar indirerek toplumlara müdahaleci olduğu gibi bu sefer de 40 yaşına geldiğinde Abdullah oğlu Muhammed'i elçi seçerek görevlendirmiş ve O’na vahyettiği Kur’an ile dünya gidişatına el koymuştur. İslam’da kutsal olan, geceler, gündüzler, aylar, ya da yerler değil, sadece Allah’ın ayetleridir. O ayetlerin okunup anlaşılmasıdır, gereken öğütlerin alınmasıdır. Biz insanlar maalesef inanç konusunu hep kolay, ters olan tarafından ele almaya alıştırılmışız. Bundan dolayı da, Müslümanların aldatıldığı, mütedeyyin inançlı insanların temiz ve saf duygularının istismar edildiği konulardan biri de mübarek denilen Kandil Geceleri olmuştur. Ve bu Kandil gecelerinden biri de Berat Kandili denilen promosyonlu bilinen gecedir.
İnsanlar Kur'anın içinde nelerin anlatıldığını merak etmediklerinden, anlayarak okumak istemediklerinden ve bir şeyleri kolay elde etme zaaflarından dolayı da böyle aldatmacalara çok kolaylıkla inanmaktadırlar. Oysa Kur’andan bilinmelidir ki, Rabbimizin günahları bağışlayacağı belli bir saati, günü, gecesi yoktur. Bakara Sûresinin 255. ayetinde " Allah, Kendisinden başka ilâh diye bir şey olmayandır. El Hayyu / Her zaman diridir. El Kayyum / Her şeyi ayakta tutan, koruyan, diri ve bütün Kâinatın idaresini bizzat yönetendir. Kendisini uyuklama ve uyku yakalamaz. Göklerde olan şeyler, ve yeryüzünde olan şeyler yalnızca O’nun içindir. Kendisinin izni ve bilgisi olmadan, yanında yardım, kayırma yapacak olan kimmiş ? O, onların önlerinde ve arkalarında olan şeyleri bilir. Onlar ise, O’nun dilediğinden başka bilgisinden hiç bir şeyi kavrayamazlar. O’nun kürsüsü gökleri ve yeryüzünü kucaklamıştır. Onların ikisinin de korunması O’na zor gelmez. Ve O, el Aliyyu / çok yücedir, yücelticidir, el Azim / sonsuz büyüktür. " ifadeleriyle belirtildiği gibi Allah, her zaman, her yerde, gece gündüz, her an, kulları ile beraberdir, zerreden kürreye Kâinatı kuşatandır, bütün oluşumları yönetendir, bize de şah damarımızdan daha yakındır, içimizdedir ve vicdanımızdadır. Enam Sûresinin 54. ayetinde " Ve ayetlerimize inanan kimseler sana geldikleri zaman hemen : “ Selam olsun size ! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Şüphesiz sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder ve düzeltirse, şüphesiz Allah Tevvab / kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve Rahim / bağışı bol olandır. Engin merhamet sahibidir. ” De. " ifadeleriyle belirtildiği gibi, O tevbeleri çok kabul edendir ( Tevvabdır ) Hakk ile gözeten ve Hakk ile hüküm verendir, ( Rahmandır ) çok bağışlayandır. Rahimdir. ( Merhameti sınırsız olandır ) Allah katında ibadetin insanlar tarafından kutsallaştırılmış bir geceliği değil, samimi ve az da olsa sürekli olanı muteberdir.
Klasik kaynaklarda Berat Gecesi ile ilgili olarak söylenen rivayetlerin tamamı yalandır, peygamberimize atılan iftiralardır. Hesap gününde hiç kimsenin hiç kimseye peygamber de dahil şefaat etme, yardım edip aracı olarak bir başkasını kurtarma yetkisi yoktur. Kur’anda Bakara Sûresinin 48. ayetinde : " Ve hiç bir kimsenin başka bir kimseye herhangi bir şey için karşılık ödemediği, hiç bir kimseden şefaatin / yardımın, adam kayırmanın kabul edilmediği, kimseden fidyenin / kurtulmalık alınmadığı ve hiçbir kimsenin yardım olunmadığı güne karşı Allah’ın koruması altına girin. " Denildiği gibi ve daha pek çok ayette hesap gününde kimsenin başka bir kimseye yardımda bulunamayacağı, her hangi bir fidyenin kabul edilmeyeceği bildirildiği halde ve özellikle de Zümer Sûresinin 19. ayetinde Allah’ın doğrudan peygamberimize yönelik olarak “ Peki üzerine azap kelimesi hak olmuş, artık ateşteki o kimseyi sen mi kurtaracaksın ? “ diyen uyarısı dururken, Ahkâf Sûresinin 9. ayetinde " Ve ben bana ve size ne yapılacağını bilmiyorum " dedirttirildiği halde, Peygamberimizin uydurma hadislerde denildiği gibi “ Hiç bir peygambere verilmeyen şefaat etme yetkisi bana verildi. “ demesi mümkün olabilir mi ? “ Şefaati Kübra “ inancı doğru olabilir mi ? ( Şefaat Ya Resulullah Demek Doğru mudur ? başlıklı yazımızda Şefaat konusunda daha geniş bilgi bulabilirsiniz.)
Sonuç olarak Allah’a olan bağlılıkta, O’na yönelmede esas olan, samimiyet ve ibadetin devamlılığıdır. Rum Sûresinin 17. ayetinde “ O halde, yapmanız gereken, akşama erdiğinizde, sabaha erdiğinizde, gece sırasında, öğleye erdiğinizde, her zaman Allah’ın tesbih edilmesidir. Tüm noksan sıfatlardan arındırılmasıdır. " denilerek, Yaratanı tüm nitelikleriyle tanımanın ve tanıtmanın, sabah akşam, gece gündüz, mecazi anlatımıyla sürekliliğine dikkat çekilmektedir. İnsanların ibadetine ve kulluğuna Allah’ın ihtiyacı yoktur. Ancak Yüce Allah, kullarının huzurlu, mutlu, sağlıklı ve barış içinde bir hayat yaşamalarını istemektedir. Bunun yollarını da görevlendirdiği Peygamberler ve onların aracılığı ile indirdiği kitaplarla göstermektedir. Bunun dışında promosyonlu gecelerde bir şeyler yaparak kurtuluş yolunu aramak, yanlış adreslerde dolanmak, bulanık sularda balık tutmaya çalışmaktır. Kur'anda olmayan Kandil gecelerinde Arapça okunan ve dinlenen Kur’anın, sadece bizim ülkemizde icat edilmiş olan mevlit geleneğinin dinin içinde uygulanması, anlamayan kişiler için armonik hazzından başka ne ölüye, ne de diriye bir yararı yoktur. Fakat üstelik de Kur'an ayetlerinin aksine yanlış bir şeylerin peşinden gitme küfrünün sorumluluğunu beraberinde getirmektedir. Kişinin, herhangi bir zamanda, günde hiç olmazsa yarım saatini Kur’anın birkaç ayetini anlayarak okumaya zaman ayırması, onun için daha yararlı olacak ve gerçek kurtuluşun yolunu bu sayede bulabilecektir. Unutulmamalıdır ki kişinin yürekten gelerek iki cümleyle Rabbine yapacağı yakarma, dakikalarca başkasının yaptığı kalıplaşmış duadan daha da makbul bir yakarış olacaktır. Kişi gece gündüz demeden, şu ay bu ay demeden her zaman Rabbiyle konuşabilir. Bağışlanma dileyebilir, sıkıntılarını dertlerini anlatabilir. Allah kulunun istemesinden bıkmaz, Rahmeti, Rahimliği, keremi sınırsızdır. Biz neden Rabbimizin nimetlerinden yararlanmayı bilmeyelim, neden bu nimetleri özel gecelerde, özel aylarda aramak için bekleyelim. Bizim o gecelere, o aylara bir daha ulaşmak için garantimiz var mıdır ? Nefes alabildiğimiz her an bizim için değerlidir, bir fırsattır, Allah'ın bir lütfudur. İkramiyeli ve Kur'anda olmayan uydurma bu Kandil Gecelerini baş tacı etmekten ziyade, Yüce Kitabımız Kur’anı sürekli anlayarak okuyup, O’nun uyarılarına kulak verip, hayatımızın rehberi yaparak, baş tacı etmeye çalışalım. Gerçek dinin ve kurtuluşun Kur'anın içerisinde olduğunu bilelim. Üzerinizde Allah’ın Selamı ve dinimizin yegâne kaynağı, Yüce Kitabımız Kur'anın rehberliği daim olsun !
ALLAH DOĞRUSUNU EN İYİ BİLENDİR ! RAHMETİ VE KUR'AN BİZE YETER !..
Temel Kaynak : HAKKI YILMAZ ( Tebyin ül Kur’an )
PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR