Sosyal bir varlık olarak yaratılan insan, tüm ihtiyaçlarını karşılayabilmek, hayatını paylaşarak dayanışma içerisinde sürdürebilmek için toplu halde yaşamaktadır. Bu yaşam içerisinde de nefsi, bencilliği, niyeti, düşüncesi ve hayattan beklentisinin farklı farklı olduğu insanlarla kurduğu birlikteliklerde hayat bazen güzellikleriyle, mutluluklarıyla, bazen de acısıyla, sıkıntılarıyla mücadeleleriyle sürüp gitmektedir. Hayat güzel, sınırsız nimetlerle, güzelliklerle hazlarla ve zevklerle dolu. Kimileri bu nimetlerin çoğuna ulaşabilmekte, kimileri de çoğunlukla ulaşamamaktadır. Kimileri de bu hayatın içerisinde dünya nimetlerinin çoğaltılması amacıyla kendilerini heder etmekte, başka insanların hak ve hukukunu, adaleti, Allah’ın toplu yaşamlar için hükmünün ne olduğunu bilmeden veya unutan, tahammülsüz, doyumsuz hale gelmekte, sömürü düzeninin içerisinde insanlığını kaybetmiş olarak yaşamakta, kimileri de bu azgınlaşmış insanların zulmü ile sıklıkla muhatap olabilmektedir. Bugün dünya yaşamında değişik ayetlerde olduğu gibi Ali İmran Sûresinin 14. ayetinde " Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, etinden, sütünden yararlanılan hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu aşırı istek, insanlara süslü / çekici kılındı. Bunlar basit dünya hayatının kazanımlarıdır. Ve Allah, varılacak güzel yer, Kendi katında olandır. " ifadeleriyle, insanların kimileri zenginlik, varlık, refah, debdebeli, gösterişli lüks içerisinde süslü ve güzel bir hayatın oyalamasından, aldatmasından, kimileri de işsizlik, yoksulluk, sıkıntı ve stresle yoğunlaşmış olan kendi yaşam kavgasından, mücadelesinden ve gününü kurtarma telaşından artık pek çok şeyi umursamaz, manevi olarak da yarınını, hayatının sonunu, ölümü ve mahşerdeki hesap gününü düşünemez olmaktadır. Halbuki Kur’anımızda her şeyin illiyinde ve siccinde ( Allah katında iyiliklerin ve kötülüklerin kaydedildiği kitaplarda ) kayıtların tutulup satır satır yazıldığının bildirilmesine rağmen, kimileri Ahiret hayatına inanmamakta, kimileri de anlamak üzere Kitabımızı okumadıklarından ciddiyetinin farkında olamamaktadır. Zaman ilerledikçe hayatın alışılmışlık basamakları içerisinde yaşananlar, düşünülenler, söylenenler, yapılanlar da unutulabilmekte, hafızalardan silinmekte her şey çok normalmiş gibi kabullenilerek hayata devam edilebilmektedir.
Fakat Kâinatı, Evreni ve Dünyayı yaratıp bir düzen kuran, insanı yaratan, hayat veren ve yaşatan, önüne sayısız nimetleri seren, çok merhamet eden, koruyup kollayan Yüce Rabbimiz Allah, Bakara Sûresinin 155 - 157. ayetlerinde " Ve de kesinlikle Biz, korkudan, açlıktan bir şeylerle ve mallardan canlardan ve ürünlerden eksiltme ile sizi imtihan edeceğiz. " diyerek belirttiği halde, insanların içinde bulunduğu bu umursamazlığına, gafletine karşın Mülk Sûresinin 1 – 2 . ayetlerinde de “ Hükümranlık elinde bulunan Allah, ne cömerttir. / Ne bol bol nimet verendir. Ve O, her şeye güç yetirendir. O, hanginizin amelce daha iyi / güzel olduğunu sınamak için ölümü ve hayatı oluşturdu. “ ifadeleriyle de insana lütfedilen hayatın bir sınav olduğunu dile getirmektedir. Enbiya Sûresinin 1 – 3. ayetlerinde ise “ İnsanlar için hesapları yaklaştı. Onlar ise aldırmazlık / gaflet içinde, mesafeli duran kimselerdir. Rabblerinden kendilerine gelen her yeni öğüdü, ancak oyun yaparak ve kalpleri eğlenerek dinlerler. “ ifadelerinde görüldüğü gibi umursamazlıklara dikkat çekilmekte, ölümün ve ardından ölen için zaman mefhumunun da ortadan kalkmış olacağından, Rabbimiz de ısrarla hesap verme gününün yakın olduğunu, Kamer Sûresinin 52. ayetinde de “ Ve onların işledikleri her şey yazıtlarda kayıt altındadır. Küçüğün büyüğün hepsi satır satır yazılmıştır. “ ifadeleriyle hayatının bütün kayıtlarının, yakından, uzaktan tanıdığı veya tanımadığı, bağlantısının olduğu veya olmadığı insanlarla olan ilişkisi, bilgisayar tabletinde olduğu gibi canlı olarak gösterilerek hesap gününde insanın gözünün önüne konulacağını dile getirmektedir.
Dünya yaşamı içerisinde rüşde erme yaşına ulaştıktan sonra bir kimsenin Allah’ın buyrukları uyarınca yerine getirdiği veya getirmediği, yaptığı veya yapmadığı davranışlarına amel denir. Yüce Rabbimiz Allah’ın kişilere bahşettiği akıl ve irade ile seçme özgürlüğünden dolayı her kişi Allah katında dünyadaki amelinden sorumludur. Şura Sûresinin 30. ayetinde " Ve size musibetten isabet eden şeyler, işte kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. " ifadeleriyle belirtildiği gibi, ama iyi, ama kötü yaşanılanların tamamı da yapılan seçimlerin, atılan adımların karşılığıdır. Allah, hiç kimseyi Cehenneme gidecek diye yaratmaz ve kader olarak Cehennemi çizmez. Baştan itibaren insan için kader diye bir çizim yoktur. Herkes, mahşer günü Allah'ın huzuruna kendi çizdiği yol ve ameli ile çıkar. Cehennemin kapısını zulüm, küfür ve şirk açar. Bunlardan uzak duranların ameli de Cennetin kapılarını açar. Bu nedenle İsra Sûresinin 13 – 14. ayetlerinde “ Ve her insanın kendi yaptıklarının karşılıklarını, ayrılmayacak şekilde boynuna doladık. Ve Biz kıyamet günü açılmış bulacağı kitabı onun için çıkarırız. “ Oku kendi kitabını ! Bugün kendi zatın, kendine karşı hesap sorucu olarak sana o yeter ! “ denilerek hesap gününde insanın kendi hayatı ile ilgili bütün kayıtların yer aldığı kitaptan ( Amel Defterinden ) söz edilmektedir.
Ayetin orijinalinde aslında “ kuş “ anlamında olan “ tair “ sözcüğüyle Arap kültürünün kabulleri ve dil kurallarına bağlı olarak mecazi bir anlatımla insanlar tarafından gösterilen her türlü davranışın, Allah’ın uyarılarına rağmen yapmaması gerektiği halde yaptıklarının, yapması gerektiği halde yapmadıklarının kuş gibi uçup gitmeyeceği, kaybolmayacağı, kolye gibi herkesin boynunda asılı duracağı anlatılmaya çalışılmaktadır. Ayetlerde konu edilen kitap, insanın tüm amellerinin kaydedildiği kitaptır. Tıpkı bir uçağın kara kutusu, bir bilgisayarın ana belleği gibi, insanın içinde bir yerinde, südurunda, beyninde dürülü kapalı durumdadır. Ahirette ise ölümle beraber fişi çekilerek kapatılmış olan bu disket, bu kitap açılacak, Fussilet Sûresinin 20. ayetinde " Sonunda oraya geldiklerinde, onların işitme, görme duyuları ve derileri yaptıkları şeyler ile ilgili kendi aleyhlerinde şahitlik ederler. " Yasin Sûresinin 65. ayetinde “ Bugün Biz onların ağızlarına mühür vururuz. Bize elleri konuşur, ayakları da kazandıkları şeylere şahitlik eder. “ denilerek ifade edildiği gibi de adeta bir bilgisayar tabletinde olduğu gibi ekrana taşınacak ve kişiye “ oku kendi kitabını ! Bugün kendi zatın, kendine karşı hesap sorucu olarak sana o yeter “ denilecektir. Böylece kişi kendisinden başka kimseye ihtiyaç olmayan bir mahkemede, hem sanık, hem tanık, hem savcı, hem de yargıç olacak ve kendi kendisini yargılayacaktır.
Kehf Sûresinin 49. ayetinde “ Ve kitap / amel defteri konulmuştur. Suçluların ondan korktuğunu göreceksin. Ve “ Eyvah bize ! bu nasıl kitapmış ki, büyük küçük hiç bir şey bırakmadan hepsini saymış “ derler. Ve onlar yaptıklarını hazır bulurlar. Ve senin Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez. “ İfadelerinde gördüğümüz gibi, insanların dünyadaki yaptıklarıyla, niyet ve hedefleriyle, söylem ve düşünceleriyle, davranışlarıyla şekillenen ve Kur’andaki ayetlerle hesap gününde doğumundan ölümüne kadar tüm ayrıntı ve incelikleriyle önlerine konulan, ardından da Zilzal Sûresinin 7 – 8. ayetlerinde “ Artık her kim zerre miktarı hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre miktarı bir şer işlerse onu görecektir. “ denilerek ifade edilen kitap, bazılarında da suhuf sözcükleriyle belirtilenlerin tamamı insanlar tarafından “ Amel Defteri “ olarak bilinmektedir. Kaf Sûresinin 16 – 18. ayetlerinde “ Ve andolsun insanı Biz oluşturduk. Nefsinin kendisine neler fısıldadığını da biliriz. Ve Biz ona şah damarından daha yakınız. Onun sağından ve solundan / her yanından yerleşik iki tespitçi onun her işini tespit edip dururken, insan hiç bir söz söylemez ki yanında hazır gözetleyen bulunmasın. “ ifadelerinde gördüğümüz gibi, Tekvir Sûresinin 10. ayetinde de “ Amel defterleri açılıp yayınlandığında “ denilerek belirtildiği gibi amel defteri hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak kadar kesindir, açıktır ve nettir. Hesap gününde bu kayıtlar açılarak ilân edilecek, her insan dünyada iken kendi sesinden kendi kulağı ile duyacak, yaptığı işleri kendi organlarından kendi gözleri ile görecektir. Böylece yaptıklarını inkâr etmesi asla mümkün olmayacaktır. Her şeyi bilmesine rağmen Yüce Rabbimiz Allah, Ahirette hesaba çektiği kimseyi adaletin bütün şartlarının yerine getirildiği bir şekilde ve her insanın bizzat kendisini tanık olarak dinlemek suretiyle yargılayacaktır. Ahiret hesabında Allah'ın kuru kuruya bir iddiası olmaz. Gizli ve yalancı tanık, düzmece ve sahte belge olmaz. Allah'ın kullarını sınaması, onların durumunu öğrenmek için değil, adil olarak onların durumunu değerlendirmek, ortaya koymak, içindir.
Ayetin orijinalinde “ saik “ ve “ şehid “ ifadeleriyle yer alan iki tespitçi “ insanın sağında hayırları, solunda da şerleri yazan melekler “ olarak melek kavramı açısından da bir çok müfessir tarafından yanlış olarak anlaşılıp anlatılmaktadır. Ardından da çok ilginç ve tutarsız rivayetler birbiri ardından ortaya atılmakta, “ Kiramen kâtibin “ denilen iki yazıcı melek inancına atıf yapılmaktadır. Halbuki Kur’anın anlatım tekniği içerisinde zıt anlamlı sözcükler, ifadeleri güçlendirmek, anlam zenginliği kazandırmak için kullanılmaktadır. Burada da “ sağ ve sol “ ifadesiyle tüm yönler kastedilmektedir. Dolayısıyla bu tespitçiler insanın sadece sağında, solunda değil, sağında solunda, önünde arkasında, altında üstünde, içinde dışında yani kalbinde, beynindedir. İnsanı sürekli kontrol altında tutarak söylediği, yaptığı her şeyi kayda alıp saklayan ve zamanı gelince sakladıklarını çıkarıp ortaya koyan bu tespitçiler, Allah’ın insana verdiği iki yeti olup hafıza ve bellek hücreleridir. Bu yetilere meleke demek mümkünse de genellikle insanların belleğinde yanlış yerleşmiş, insan bedenine dönüşebilen, konuşabilen bir yapı ile algılanan “ melek “ demek doğru değildir. Bu nedenle İnfitar Sûresinin 10 - 12. ayetlerinde de “ Aslında siz, şüphesiz üzerinizde, yaptığınız şeyleri ezberleyen saygın yazıcılar olmasına rağmen Din’i / Karşılık günü olan Ahireti yalanlıyorsunuz. “ denilerek insan bedenindeki hafıza ve bellek hücrelerine dikkat çekilmekte, kayıtlarından kaçılamayacağı, gizlenemeyeceği, hesap gününde de gizli aşikâr her şeyin ortaya konulacağı mesajı verilmektedir.
Hakka Sûresinin 18 – 24. ayetlerinde “ O gün siz genişçe yayılırsınız, sizden hiç bir şeyiniz gizli kalmayacak. İşte kitabı sağından verilen kişiye gelince : İşte o, “ Alın okuyun kitabımı. Şüphesiz ben hesabıma kavuşacağıma inanıyordum / Kesinlikle biliyordum der. Artık o meyveleri sarkmış yüksek bir cennette hoşnut bir yaşamdadır. Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yiyin, için ! “ ifadeleriyle mahşerdeki müminlerin durumu ve amel defterinin insana nasıl teslim edileceği anlatılmaktadır. Kitabı ( Amel Defteri ) sağdan verilenler mümin kişilerdir. Arap toplumu kabullerinde ve dil kurallarında “ sağ yön “ uğur, mutluluk, sağlamlık ve kurtuluşu ifade eder. Amel defterini “ sağ el ile almak “ ifadesi dünyadayken kişi için tutulan davranış kayıtlarının temiz olduğunu, böyle olanların korkutulmayacağı, suçlanmayacağı sembolize ile anlatılmaktadır. Kur'anımızda daha bir çok ayetle de daha geniş olarak ayrıntılarına yer verilmektedir. Yine Hakka Sûresinin 25 – 29. ayetlerinde “ Ve kitabı solundan verilen kimseye gelince ; İşte o, “ Keşke kitabım bana verilmeseydi, hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim. Ne olurdu o iş bitmiş olsaydı. Malım bana hiç yarar sağlamadı. Gücüm de benden yok olup gitti. “ der. “ ifadeleriyle de inançsızların Ahiretteki pişmanlıkları ve durumları bize öğüt olsun diye temsili anlatımlarla tasvir edilmektedir. Ardından da bir çok ayette amel defterleri suç kayıtlarıyla dolu olan kişilerin akıbetleri, pişmanlıkları ve rüsvalıkları ile bir çok canlı ve ürkütücü sahnelerle Cehennemdeki durumları anlatılmaktadır. İnşikak Sûresinin 10 – 14. ayetlerinde de “ Kitabı arkasından verilen kişiye gelince ; “ ifadeleriyle amel defterinin iç açıcı kayıtlar içermediğini bilen bir kişinin de utancından dolayı defterini gizlemeye çalışacağına da mecazi olarak atıf yapılmaktadır.
Casiye Sûresinin 28. ayetinde “ Ve her önderli toplumu diz çökmüş görürsün. Her önderli toplum kendi kitabına çağrılır. Bugün yapmış olduğunuz amellerin karşılığı size verilecektir. “ ifadelerinin yanı sıra yine Yasin Sûresinin 12. ayetinde de “ Şüphesiz ki ölüleri de Biz diriltiriz Biz. Onların önceden yapıp gönderdiklerini ve eserlerini de yazarız. Zaten Biz her şeyi imam ı mubinde / apaçık önderde sayıp tespit etmişizdir. “ ifadelerine dayanılarak her ümmetin, her topluluğun kendi kitabına çağırılacağı anlaşılmaktadır. Bu ayette “ ölülerin diriltilmesi ve bunu sadece Allah’ın yapacak olması “ “ İnsanların yaptığı her şeyin yazılması “ “ Her şeyin de apaçık bir önderde sayılıp dökülmesi “ olmak üzere üç noktaya dikkat çekilmektedir. Üçüncü cümleye yönelik olarak genellikle bir çok müfessirce “ imamı mubin “ ifadesine dayandırılarak “ Levhi mahfuz “ anlamlandırılması yapılmaktadır. Halbuki bize göre Rabbimiz, insanlar için gerekli olan yol haritasını, iyiyi, kötüyü, güzeli çirkini, doğruyu yanlışı, hakkı batılı, imanı küfrü, Cennete veya Cehenneme götüren nedenleri apaçık olarak Kur’anda sayıp dökmüştür. Mubin sözcüğü apaçık, imam sözcüğü ise önder demektir. Dolayısıyla buradaki “ imamı mubin “ ifadesi ile kastedilen, vahyedilen kılavuzda her şeyin var olduğu gerçeğidir ve apaçık olan Kur'andır. Kur’an ayetlerinde zikredilen Kitap ve Suhuf sözcükleri bazı müfessirlerce “ İnsan ömrünün muhasebesinin yazılı olduğu defter anlamını ifade ettiği gibi kişinin hesabının görüldüğünü bildiren bir belge anlamına gelebileceği “ belirtilmiştir. Mu’tezile ve Eş’ariyye alimleri amel defterini “ İnsanların bütün davranışlarındaki Allah’ın bilgisi “ şeklinde yorumlamışlar, Ma’turudiyye ve Selefiyye’nin tamamı, Eş’ariyye ve Mu’tezile’nin bir kısmı ise keyfiyeti ve mahiyeti bilinmeyen bir amel defterinin varlığını kabul etmişlerdir. ( Ragıp el İsfehani el Müfredat ktb. )
Amel Defterinin kapanıp kapanmayacağı, kapanacaksa ne zaman kapanacağı, kapanmayacaksa kimlerin amel defterinin açık olacağı gibi ayrıntılarda çeşitli farklı görüşler, rivayetler de ortalarda dolanmaktadır. Hadis toplayıcılarının tamamında olduğu gibi, Müslim Vasiyet 14 de Ebu Hureyre’den nakledilen bir rivayete göre :
* Sevgili Peygamberimiz buyurmuşlardır ki, “ İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır. Sadaka i Cariye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat. “ ifadeleri yer almakta, ardından da bu üç şey için çok değişik kişilerce, Cami, çeşme, hayrat yol yaptırmak gibi pek çok ayrıntıya rivayet ve hadisler ışığında yer verilmektedir.
Tabii ki ispatı mümkün olmayan dilden dile dolaşan rivayetlerin hiç birisi bizi ilgilendirmemelidir. Bizim için dinimizin, inancımızın, amelimizin yegâne yönlendiricisi olarak gördüğümüz Kitabımız Kur'anımızın bu konuda söyledikleri önemlidir. Bu konuda Nisa Sûresinin 85. ayetinde “ Kim hayır ve iyiliklere aracı olmakla şefaatçi / yardımcı olursa, bundan kendisine bir pay vardır. Kim de kötülüğe delil olmak ve yardım / şefaat etmekle veya kötülük çığırını açmakla, yardımda bulunursa, ondan kendisine bir günah payı vardır. Allah her şeye güç yetirendir. “ ifadeleriyle dünya yaşamında iyilikte veya kötülükte yol göstermek, örnek olmak üzere çığır açarak yardım edenlerin ve öncülerin amel defterlerinin ölümleriyle beraber kapanmayacağı, açık kalacağı ve yaptıklarından dolayı da pay almaya devam edecekleri belirtilmektedir. Elbette ki aslında normal olarak ölümle beraber bu dünyadan ayrılmış olan kimselerin artık herhangi bir düşünce üretemeyeceği, herhangi bir davranış içerisinde olamayacağından dolayı amel defteri kapanır, kayıtları sona erer.
Fakat buna rağmen istisna olarak örneğin Araf Sûresinin 38. ayetinde “ Allah, şöyle der ! “ Sizden önce gelip geçmiş cinn ve insan / bilmediğiniz, bildiğiniz toplulukları ile birlikte ateşe girin “ Her topluluk arkasından gidip sapıklığa düştüğü yoldaşına lanet eder. Nihayet hepsi orada toplandığı zaman, peşlerinden gidenler, kendilerine öncülük edenler için ; “ Ey Rabbimiz ! şunlar bizi saptırdılar, onlara bir kat daha ateş azabı ver “ derler. Allah, der ki ; “ Her biriniz için bir kat daha fazla azap vardır. “ Fakat bilmiyorsunuz. “ ifadelerinde gördüğümüz ve ayetlerden anlaşılacağı gibi Cehennemde, gerçek doğru yoldan ayrılmış önderlerle, onlara uyan, kendi akıllarına güvenmeyen, aklını kullanmayıp onun, bunun Cemaat imamlarının, Tarikat şeyhlerinin peşinden gidenlerin, Allah’a ortak koşanların toplu olarak birlikte azabı tadacağı ve birbirlerini nasıl terk edecekleri temsili sahnelerle gözler önüne serilmektedir. Ayette, cezanın kat kat olması, işlenen suçlarla ilgili sorumluluklarının hesap gününe kadar devam edeceğini, öncülük eden önderlerin ölmüş olmasına rağmen amel defterinin kıyamete kadar açık olacağını göstermektedir. Bu demektir ki, yanlış bir fikir akımı ortaya atan veya yanlış bir uygulamayı başlatan kişi ve toplum, sadece kendi hatasından dolayı sorumlu olmayacak, bu yanlıştan etkilenmeye devam edenlerden dolayı ortaya çıkan kötülüklerden de sorumlu olacaklar ve onlardan da pay alacaklardır. Böylece daha sonrakilerin cezalarıyla da cezaları kat kat verilmiş olacaktır. Bu nedenle bu tür birlikteliğin içinde olmasından dolayı ölenlerin amel defterlerinin kıyamet gününe kadar açık olacağı anlaşılmaktadır.
Yine Kur'anda İslam'ı ayakta tutmak ve korumak için mücadele ederek Allah yolunda ölenler konusunun ele alındığı Ali İmran Sûresinin 169 - 171. ayetlerinde " Allah yolunda öldürülenleri de sakın ölüler sanma. Tam tersi onlar diridirler. Allah'ın armağanlarından verdiği şeylerle sevinçli olarak Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşmayan kimselere, kendileri için hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. Onlar, Allah'tan bir nimeti, armağanı ve Allah'ın şüphesiz, müminlerin ecrini kaybetmeyeceğini müjdelemek isterler. " ifadelerindeki " onlar diridirler, Allah'ın armağanlarından rızıklanmaktadırlar " mecazi ifadeleriyle Ahiret hayatında kendilerine verilecek nimetlerden, kazançlardan söz edilmektedir. Aslında Yüce Rabbimiz Allah, sağlığında Kur'an ve Allah'ın ayetleri ile tanışıp, Allah'a yönelmiş olanlara birçok ayette diriler dediği gibi, Allah yolunda mücadele ederek ölen, canlarını kaybedenleri de bu şekilde kabul ederek onlara da diriler demektedir. Bunun tersine de birçok ayette azmış, aklı ve vicdanı dumura uğramış, Allah'ın ayetlerinden uzak kalmış zalimlere, Allah'ın vahyine duyarsız kalanlara da, dünyada hayatta olup ölmediği halde yine mecazi olarak " onlar ölülerdir, gözleri vardır onlarla görmezler, kulakları vardır onlarla işitmezler, kalpleri vardır onunla hissetmezler, hatta onlar dört ayaklı hayvanlardan daha beterdirler " demektedir.
İşte bundan dolayı bu ayet grubunda Allah yolunda öldürülüp, huzuruna gelmiş olanlara da Rabbimiz, onları ayetleri ile tanışmış mümin ve diri kimseler arasına koymakta, Ahiret hayatındaki ödüllerinden söz etmektedir. Fakat bu ayet grubunun meallendirilmesinde aslında gerçek anlamı " tanık / şahit " demek olan ve birçok ayette orijinali " Şehiyd " diye yazılan sözcük, anlamından saptırılarak bir çok müfessir tarafından parantez içerisinde " şehit " olarak eklenmesi ile çok farklı bir inanç sistemi oluşturulmuş, ardından da şehit kavramı üzerine birçok hadis uydurulmuş, neredeyse her olayın ardından ölene şehit denilerek kavram ayağa düşürülmüş, insanlar birçok yanlış inançların peşinden koşturulmuştur. Oysa Kur'an bu ifadeyi onaylamamakta ve sadece " Allah yolunda ölen insanlar " ifadesine yer vermektedir. Öte yandan herhangi bir iyi olayda çığır açarak öncü olanların da öldükleri halde kıyamet gününe kadar amel defterlerinin açık olacağından dolayı, bu yolda ölenlerin şahsında da, onları örnek alarak arkadan gelip Allah yolunda çarpışarak ölecek olanların kazanacakları sevaplardan, onların kazancından pay almaya devam edecekleri anlatılmaktadır. Bu ayet anlatımları örneğinde gördüğümüz gibi iyiliklerin de karşılığının aynı şekilde kat kat mükâfat olarak amel defterine kaydedilmeye devam edeceği anlaşılmaktadır.
Ayetlerde gördüğümüz gibi “ Amel Defteri “ adı altında ölümün ardından hesap gününde kişilerin önüne konulacağının belirtildiği Kitap’taki belge ve kanıtlar suçlu olanların aleyhine öyle güçlü ve muhkemdir ki kötü amel sahibi, kendisi hakkında hiç itirazsız hüküm verebilir halde olduğundan dolayı, böylece ilâhi adaletin tartışmasız olarak gerçekleşeceği kanıtlanmış olur. Bu nedenle de Haşr Sûresinin 18. ayetinde " Ey inanmış olan kişiler ! Allah'ın koruması altına girin ; her kişi yarın için ne hazırladığına bir baksın. " uyarısı yapılmaktadır. Kur’anımızı anlayarak okuyabilenler için de “ Amel Defterinin “ varlığının bilinmesi, Ahiret gününe ve hesabına inanılması, insanın hayatta iken eğitimini ve terbiye edilmesi boyutunu oluşturur. İnanan insan, düşündüğünün, dile getirdiklerinin, yaptıklarının, yapacak olduklarının, hissettiklerinin ve her şeyin kayıt altına alınacağını bildiği için ister istemez temkinli hareket eder, her an kendisini kontrol eder, olumsuz fiillerde kendisini frenler, olumsuz davranış ve sözlerden uzak durmaya çalışır, attığı her adımda Kur’anımızın öğütlerini hatırlar, kendisine rehber edinir. Kur’anın doğruları, Ahiret gününde karşınıza çıkarılacak Amel Defterinizin güzelliklerle dolu kayıtları, Allah'ın selamı sizinle olsun !...
ALLAH DOĞRUSUNU EN İYİ BİLENDİR ! RAHMETİ VE KUR'AN BİZE YETER !...
Temel Kaynak : HAKKI YILMAZ ( Tebyin ül Kur’an )
PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR