 
 Dinimiz İslam'ın ve onun yegâne kaynağı olan son Kitabı Kur’anımızda, yüzlerce ayette ölümden sonraki Ahiret hayatının Cennet yaşantısı için özendirici teşvikler, Cehennem için ise uyarılar ve öğütler, bizim dünya hayatında bildiklerimize, gördüklerimize, yaşadıklarımıza, algılayabileceklerimize göre benzer örneklemelerle tasvir edilen sahnelerle anlatılmaktadır. Ama bu sahneler, yüzyıllardır düz mantık ve zanlarla, doğrudan doğruya lafızlarıyla aynen kabul edilerek yapılan ulema yorumlarıyla, bir çok uydurma hadis ve rivayete dayandırılarak tamamen bu şekilde gerçekmiş gibi aktarılarak bu konuda çok yanlış inançlar ortaya çıkarılmıştır. Müslümanların önüne konulan bu konudaki hadis ve rivayetler de tutarlı ve pek ikna edici olmadığından düşünen, aklını kullanabilen insanlar tarafından ister istemez sorgulanmaktadır. Bakara Sûresinin 4. ayetinde “ Sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden ve Allah’ın koruması altına girmiş kişiler ki bunlar Ahirete de kesinlikle inanırlar. “ ifadesiyle belirtildiği gibi Ahirete inanmak ( Ahirete iman ) İslam inancının temellerinden biridir. Ama o hayat bizim için aslında tamamen bir gaybdır ve bu konuda klasik dönemdeki Ulemanın bir çok Kur’an ayetini görmemezlikten gelerek yaptıkları yanlış yorumlarıyla önümüze koyduklarıyla değil, sadece Kur'anımızdaki ayetlerin gerçek ve doğru mesajlarını anlayarak, Rabbimizin verdiği bilgilerle yetinmek ve amel etmek zorundayız.
İnsanoğlunun ömür dediği hayat, içinde bulunduğumuz zaman diliminde ortalama 70 veya 80 yıldır. Enbiya Sûresinin 1 – 3. ayetlerinde “ İnsanlar için hesapları yaklaştı. Onlar ise aldırmazlık / gaflet içinde, mesafeli duran kimselerdir. Rabblerinden kendilerine gelen her yeni öğüdü, ancak oyun yaparak ve kalpleri eğlenerek dinlerler. “ denilerek, Enbiya Sûresinin 35. ayetinde “ Her kimliği olan varlık ölümü tadıcıdır. “ Nisa Sûresinin 78. ayetinde “ Son derece sağlam kalelerin içinde bile olsanız, her nerede olursanız olun ölüm size yetişir. “ ifadelerinde gördüğümüz gibi sonuçta ölüm, bütün canlı varlıklar ve insanlar için kaçışın mümkün olmadığı, kapısının çalınacağı, istemesek de dünya hayatının bir gerçeğidir. Tabiidir ki Müslüman olduğunu söyleyenler için bu dünya hayatındaki ölüm, her şeyin son bulması, sonsuz bir sessizlik, ebedi bir yokluk demek değildir, aynı zamanda bilakis ebedi olan bambaşka bir Ahiret hayatının başlangıcıdır.
Ahiret : Arapça bir sözcük olup, ölümden sonraki ebedi hayat, öteki dünya, Dar ı Beka ( Baki olan yer, kalıcı yurt ) son yurt anlamlarına gelmektedir. Ahiret, Evrende yaratılmış ve var olan canlı cansız her şeyin kıyamet koptuktan sonra yapısının ve varlığının ortadan kalkarak bu Evrendeki sonu demektir. Dinimizin inancına göre, bu dünyadaki her türlü yaşamın, var olmanın sona ererek, biz insanlar için yeni ve ebedi, sonsuz bir yaşamın, yeniden düzenlenmiş bambaşka kozmik bir yapıdaki hayatların sürdürüleceği yerdir. Dünya hayatının bir sınav olduğunu, bu sınavın Allah katında başarılıları için de, başarısız olanları için de karşılıklarının olduğunu hatırlatan bir kavramdır. İnkâr edilmeden, unutulmadan düşünüldüğünde dünya üzerinde, mutlulukların, huzurun, barışın, adaletin oluşmasını sağlayacak, fitneyi, fücuru her türlü haksızlığı, zalimliği ve kötülüğü ortadan kaldırabilecek bir kavramdır. Ama ne yazık ki ciddiyetin farkında olamayan gaflet içindeki insan ve reddiyeci ateistler için öyle olmamakta, Hadid Sûresinin 20. ayetinde " Bilin ki iğreti dünya yaşamı, ancak bir oyun, tutkulu bir oyalanma, bir süs, kendi aranızda bir övünç, mal ve çocuklar konusunda bir çoğalma yarışıdır. Bir yağmur örneği gibi, onun bitirdiği ekin, ekicilerin hoşuna gitmiştir, sonra koyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o bir çer çöp oluvermiş. Ahirette ise şiddetli bir azap, Allah’tan bir bağışlanma ve bir hoşnutluk vardır. Dünyadaki iğreti yaşam, aldanış malından, malzemesinden, başka bir şey değildir. " ifadeleriyle yapılan uyarılardan ders alınmamakta, Ahiret hayatı önemsenmemekte, dünyanın güzellik, zenginlik ve nimetleri karşısında çoğunlukla aldanılmakta, oyalanılmakta, fıtraten öne geçen tutkularla hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanmaktadır.
Ahiret gününe gerçekten inanan çok azınlıktaki Müslümanlar ise, bu hayat ile ilgili bir çok ayrıntıyı zaman zaman düşünmekte, merak etmekte, bir çok soruyu dile getirmekte, değişik zeminlerde karşılıklarını araştırmaktadır. Fakat bu konularda karşılarına Peygamberimizin vefatından sonra çoğunlukla Kur’anın dışında kalınarak bir çok rivayet, hadis ve yüzlerce Ulemanın yanlış görüşü aktarılmakta, bazen saptırılan, bazen görmemezlikten gelinen, doğru anlaşılamayan ayetlerle çok tutarsız inançlar da insanların belleğine yerleştirilmektedir. Biz de bu konularda yanlış yönlendirilerek aldatılan insanları, içinde bulundukları yanlış inançlarından arındırabilmek ve Kur’anın doğrularına yöneltebilmek için Kur’anın anlattığı Ahiret hayatının ayrıntılarına geçmeden önce hakim olan bu yanlış inançları oluşturan hadis ve rivayet örneklerine ve yapılan tutarsız anlatımların bazılarına bakalım.
Peygamberimizin vefatından sonraki dönemlerin müceddit denilen klasik Ulemasınca, Ahiret hayatı basamaklara bölünmüş, Ahiretin basamakları denmiş, kimileri 1. Ba’s ( diriliş ) 2. Havz 3. Haşr ve mahşer 4. Şefaat 5. Sema ehlinin yeryüzüne inmesi 6. Cenab’ı Hakkın tecelli etmesi ( Haşa sanki diğer zamanlarda ortada yok ! ) 7. Hesapsız doğrudan Cennete girecek olanlar 8. Hesapsız doğrudan Cehenneme girecek olanlar 9. Amel defterinin açılması 10. Hesapların görülmesi 11. Mizan / ölçü, tartı, terazi 12. Sırat Köprüsü diye basamaklara ayırmış. ( İslam ve İhsan. Com ) Kur'an dışında oluşturulan Tasavvuf inancına göre de yedi hayatın yedincisi ve sonuncu basamağı denilerek kimileri de uydurulan hadis ve rivayetlerle 1. Ruhlar alemi 2. Birinci Berzah alemi 3. Ana karnı 4. Dünya hayatı 5. Kabirdeki ikinci Berzah 6. Mahşer alemi 7. Ahiret alemi olarak hayatı yedi basamağa ayırmışlardır. ( Ama tabii ki aslında Kur’anda Berzah Alemi, Kabir Hayatı ile bir sorgulama, Kabir Azabı diye bir azap, sırat köprüsü ve altında gayya kuyusu diye bir şey, şefaat diye bir torpille kayırma yoktur. Ve Kur'anımıza göre de sadece Dünya ve Ahiret hayatı olmak üzere iki hayat vardır. ) ( Kabirde Yaşamaya Devam Edecek miyiz ? başlıklı yazımızda Kabir Hayatı hakkında geniş bilgi bulabilirsiniz. )
İlkel koşullarda kendi kısır ve yetersiz bilgilerine göre belirlediği her bir ayrıntı için yüzlerce Ulema, sanki Ahiret hayatına gitmiş, geri dönmüş de, değişik değişik açıklamalarda bulunmuş, saptırılan ve yanlış yorumlanan ayetlerle Kur’andan uzak zanlarla oluşturulan binlerce rivayet ve görüşler zirve yapmıştır. Biz bunlardan da birkaçına değinelim.
* Havz, mahşer gününde diriliş ile toplanma yerindeki suyun bulunduğu alandır denilmiş, buna bağlı olarak güya Peygamberimiz “ Benim havz’ım bir aylık yürüyüş mesafesi kadar büyüktür. Suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha hoştur. Bardakları da semanın yıldızları gibi çoktur. Kim ondan içerse bir daha ebediyen susamaz. “ demişmiş !... ( Buhari Rikak 53. Hadis )
* Kabirlerinden susuz bir vaziyette çıkacak olan insanlar, susuzluklarını giderebilmek için pürtelaş içerisinde mahşer meydanında bulunan su alanına koşacaklar, abdestli olanlar hariç fakat oraya herkes ulaşamayacak. ( Müslim Taharet 39, Fedail 26 ) ( Kabirlerde suya ihtiyaç duyan beden yok ki ! )
* Sırat, Cennetle Cehennem arasında bir yoldur. Varlığı da bir gerçektir denilmektedir. Fatiha Sûresinin 6 – 7. ayetlerinde gerçekte ( Eğrisi, inişi, çıkışı, kavşağı, virajı olmayan, hilesiz, temiz, dosdoğru yol, Hakk yolu ) anlamındaki “ Sıraat ı müstakim “ ifadesi, Saffat Sûresinin 22 – 24. ayetlerindeki gerçekte ( Allah’a ortak koşan zalimleri ortaklarıyla beraber toplu halde Cehennemin yoluna koyun ) anlamındaki “ Sıraati’l Cahim “ ifadesi ayetlerin orijinalinde olmadığı halde saptırılarak ve Köprü ifadesi de ilave edilerek delil gösterilmektedir. Ehli sünnet ulemasınca naslarla saptırılıp Kur’andaki sırat köprüsünün varlığının ispat edildiği dile getirilmektedir. ( Dinimiz İslam. Com ) Bu saptırmalara bağlı olarak da örneğin, “ Cehennem üzerine sırat köprüsü kurulur. Buradan ümmetiyle ilk geçecek Peygamber benim “ ( Buhari ) gibi Deylemi, Taberani, Tirmizi ve daha bir çok imam tarafından yüzlerce uydurma “ Sırat Köprüsü “ hadisi nakledilmekte ve bunlara inanmayanlar da Cehennem azabıyla tehdit edilmektedir.
Bütün bu absürt, zanlarla mecrasından ve asıl mesajından saptırılmış ayetlerle oluşturulmuş, Kur’anda dayanağı ve temeli olmayan üstelik de bazı Kur'an ayetlerinin de tamamen inkârı olan bu rivayet ve uydurulmuş hadislerin temelden yanlışlıklarını ortaya koyan Kur’an ayetlerini ele alarak biz de bu yazımızda Ahiret hayatı ile ilgili ayetlerin gerçeklerini anlatmaya çalışacağız.
Rabbimiz, içinde bulunduğumuz dünya hayatımız için biz de dahil bütün varlıkları madde ve enerji olmak üzere iki kökenden, yine insan denen varlığı da aynı şekilde biri madde olan beden ve diğeri de aslında bir enerji türü olan kuantum ( enerji paketleri ) denilen ama yapısının tam olarak ne olduğu bilinmeyen ruh, can dediğimiz, öz benlikle iki varlıktan, üç boyutlu bir yapıda ve zaman kavramını da eklersek dört boyutlu Evrende yaratmış. İnsanın öz benliği aynı zamanda bilinçtir. Dünyada yaşadığımız, kalbimizin atmaya devam ettiği ve nefes alabildiğimiz sürece bizi yöneterek vücudumuzda var olmaktadır. Rabbimiz özellikle bu Evrendeki yaşam için canlı varlıkları solunum ve beslenme ihtiyacına zorunlu kılmış, bu ihtiyaçların karşılanabilmesi için de vücutlarımızda kalp ve beyin denetiminde dolaşımın sağlanabilmesi, solunum, sindirim, hareket için enerjinin sağlanması, vücutta oluşmuş dışkıların ve zararlı maddelerin dışa atılması, üreme ile hayatın devamlılığının sağlanması için cinselliği ve bütün bunlar için gerekli olan organları yaratmıştır. Dünya hayatında insan ruha / öz benliğe giydirilmiş beden ile yaşamaktadır amma, kişinin hayatının sonunda ölümle beraber, ruh bedenden ayrılır. Beden, toprakta kalır, topraktan geldiği gibi, bir süre sonra çürüyerek, moleküllerine, karbon, azot, hidrojen, kalsiyum, demir gibi atomlarına ayrılarak topraktaki maddelerin arasına karışır. Artık bu bedenin kişinin yaşamı ile bir bağlantısı kalmamıştır. Her hangi bir bilince de sahip değildir. Bedenin görevi kişinin ölümü ile sona ermiştir. Fatır Sûresinin 22. ayetinde de Rabbimiz “ Sen ise kabirlerdeki kişilere işittiren biri değilsin. “ diyerek, Peygamberimizin şahsında yaptığı bu uyarı ile ölü bedenin artık dünya ile ilişkisinin bittiğini anlatmaktadır. Kıyamete kadar fişi çekilip bir bilgisayar disketi gibi kapatılarak Allah’ın emanetinde bizim bilemediğimiz bir yerde tutularak bekletilmekte olan ruh / öz benlik ise kıyametin ardından bilinçli olarak bambaşka bir boyutta ve yapıda tekrar diriltilip, dünya hayatındaki yaşamı ile amel defterindeki kayıtlarla hesap gününde sorgulanacak, sonra iyi ya da kötü bir şekilde ebedi hayatına, Ahiret hayatına devam edecektir.
Klasik yorumcuların ve Ulemanın yüzlerce yıldır, binlerce rivayetle Ahiret hesabı ve hayatı ile ilgili tekrar dirilişin aynı dünyadaki bedensel yapı ile olacağını, müminlere hediye edilecek hurilerle ve dünya nimetleri ile Müslümanların Cennette ödüllendirileceğini, iman etmemiş olanların ise zanlarla Cehennemde çok çetin azaplarla ve çok absürt ayrıntılarla cezalandırılacakları anlatmaktadırlar. Kur'anımızdaki bazı ayetlerin gerçek mesajının farkında olmadığı belli olan ve bu inancın öncülerinden sayılan İmam Gazali, " İkinci hayatın sadece ruhlar aleminde başlayıp süreceğini ileri sürmek, bu hayat içinde bedenlerin rol almayacağını söylemek aşırı bir te'vil olur. " ( Gazali secde 32 / 17 ) Demiş ve bu nedenle " Haşr'ı Cismani " yi inkâr eden filozofların bu kanaatini İslam dışı olarak telakki etmiştir. Buharide de " Ebedi alemin kanunlarını, fani alemin kanunlarıyla mukayese etmek ve birinin şartlandırdığı mantıkla diğeri hakkında hüküm vermek elbette ki yanlıştır. " ( Bed'ül Hak 8 ) denilmektedir. Bu ve bunlara benzer yüzlerce ulema görüşü ile kimileri Ahiretteki hayatın bu dünyadaki bedenle, kimileri de sadece ruh ve öz benlik yapısıyla devam edeceğini dile getirmektedir.
Acaba işin aslı gerçekten nasıl olacaktır ? Kişi öldükten sonra Ahiret hayatında nasıl bir yapıda yaşayacaktır ? Tekrar yaratılma gerçekten dünyadaki gibi üç boyuttaki bedenle mi, yoksa başka bir yapı ile mi olacaktır ? Gökyüzü, Yeryüzü, dağları, taşları, ormanları, akarsuları ve denizleri ile bildiğimiz Evrenin yapısı yine aynı şekilde maddesel mi olacaktır ? Aslında bütün bu soruların karşılığı bugünkü dünya aklı ve koşulları ile kesin olarak tasavvur dahi edemeyeceğimiz kadar bizim için gaybdır. Ama buna rağmen Ahiret hayatı için tekrar yapılacak yaratılma ve yaşama ait Kur’anda bir çok ayetle bize ışık tutacak çok ilginç açıklamalar yapılmakta, ipuçları verilmektedir. Örneğin Vakıa Sûresinin 60 - 61. ayetlerinde “ Ölümü aranızda Biz ayarladık Biz. Ve Biz sizi benzerlerinizle değiştirmemiz ve sizi bilmediğiniz bir şeyde inşa etmemiz üzerine, önüne geçilenler / engellenebilenler değiliz. “ ifadelerinde gördüğümüz gibi özellikle Ahiretteki yaratılışın dünyamızdakinden çok farklı başka bir boyutta ve başka bir formda şekilde, belki de boyutsuz, bambaşka bir kozmik yapıda olacağı, İbrahim Sûresinin 48 – 51. ayetlerinde de “ O gün, Allah’ın her nefsi kazandığı ile karşılıklandırması için, yeryüzü bir başka yeryüzüyle değiştirilecek, gökler de… “ denilerek Evrendeki ve dünyamızdaki bütün üç boyutlu alemin değişeceği Rabbimiz tarafından dile getirilmektedir. Bu değişimler Necm Sûresinin 47. ayetinde de “ Hiç kuşkusuz öteki yaratılış da sadece O’nun işidir. “ diye tasdik edilmektedir. Bu dünyadaki yapının maddeye ait üç boyutla sınırlı olmasından dolayı, bu değişimlerin ve yeni yapıların nasıl olacağını dünya aklı ile anlamamız ve tasavvur edebilmemiz, Ahiretteki varlık boyutunun ise insan tarafından idrak edilebilmesi ve dillendirilmesi mümkün değildir. Ama şu kadarını söyleyebiliriz, nasıl ki uykuda iken gördüklerimizi uyanınca rüya olduğunu söylüyorsak ve o rüyada dünya yaşamımızla bağlantılı olarak bazen sevinç, bazen korku yaşıyor, bazen de sevdiğimiz şeyleri yiyor, olayları gözümüzle değil de beynimizdeki boyutsuz olan bellek hücrelerimizle görüyor ve gerçekmiş gibi algılıyorsak, belki de Ahiret hayatındaki yaratılmada Cennet ödülü olarak bize verilen, göz alıcı manzaralar, akan dereler, meyve bahçeleri, yediklerimiz, içtiklerimiz gibi hoşumuza gideceklerin tümünü de boyutsuz mikro cip belleklerle görüp yaşayacağız. Bu ayetler, Ahiret hayatı hakkında klasik dönemdeki yüzlerce Ulemanın zanlarla Kur'anın dışında binlerce oluşturduğu ve dünyadaki bedenle yaşanılacak bütün absürt rivayetleri ve görüşleri tamamen ortadan kaldırır ve değersiz kılar.
Vakıa Sûresinin 62. ayetinde “ Ve andolsun ilk yaratılışı bildiniz, öğrendiniz. “ ifadesiyle belirtilerek ilk yaratılıştaki üç boyutlu bedensel yapıya ve bu yapı ile ilgili dünya hayatında bildiğimiz, yaşadığımız, kanıksadığımız bütün ayrıntılara atıf yapılmakta, Allah’ın yaratmasına, gücüne dikkat çekilmektedir. Ankebut Sûresinin 20. ayetinde de “ Sonra Allah son yapıyı inşa edecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. “ denilerek de kıyametten sonraki oluşturulacak yeni ve son yapıya, Ahiret için diriltilmeye işaret edilmektedir. Elbette ki bu yapı ilk yaratılıştaki bedensel üç boyutlu yapıdan farklı boyutta veya boyutsuz olacağı için, artık bu yapıda ilk yaratılıştaki vücudun solunum, sindirim, cinsellik ve dolaşım gibi organlarına ihtiyaç da, cinsellik de olmayacaktır. Çünkü Ahiret hayatına devam edebilecek ruhun, öz benliğin zaten cinsiyeti de yoktur, cinsiyet dünyadaki beden yapısının sahip olduğu ve üreme için var olan bir sistemdir. Dolayısıyla başka boyuttaki yapılanma ile bu yeni hayatta olmayacağı için, klasik dönemin Ulemasının yüzlerce rivayette uydurduğu gibi Cennette hurilerle yaşanacak fantastik beklentilerle cinsellik de olmayacaktır. ( Cennetin Hurileri başlıklı yazımızda Ahiret hayatındaki cinsellikle ilgili daha geniş bilgi bulabilirsiniz.)
Bu yeni ve ebedi olacak Ahiret hayatında Fussilet Sûresinin 31. ayetinde müminler teşvik ve teselli edilmek, özendirmek üzere “ Cennette, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olan, engin merhamet sahibinden bir ikram olarak sizin için nefislerinizin arzuladığı her şey var. “ denilmekte her şeyin neler olabileceği de örneğin Rad Sûresinin 35. ayetinde “ Allah’ın koruması altına girmiş kişilere söz verilen Cennetin örneği şöyledir : Onun altından ırmaklar akar, nasiplikleri, meyveleri, renkleri, tatları ve gölgeleri süreklidir. “ Muhammed Sûresinin 14 – 15. ayetlerinde “ Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için Cennette her çeşit meyve ve Rabblerinden bir bağışlama vardır. “ Zuhruf Sûresinin 68 – 73. ayetlerinde de “ Allah’ın koruması altına girmiş kişilerin çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği her şey vardır. Ve siz orada sürekli kalacaksınız. Ve işte bu yapagelmiş olduğunuz şeyler sebebiyle, kendisine son sahip edildiğiniz Cennettir. Orada sizin için birçok meyveler vardır. Onlardan yiyeceksiniz. “ denilerek birçok ayrıntı ile örneklendirilmektedir.
Bu ayetlerde aslında aynı zamanda ebedi hayatta, hak etmiş olan insanın kendisine gözler aydınlığı ve ödül olarak verilecek olan nimetlerin, dünyadaki her şeyin çok üstünde ama gerçek yapısının kimse tarafından bilinemeyeceği, düşünülemeyeceği ölçüde bambaşka bir yaratılma ile değerli nimetler olduğu anlatılmaktadır. Ama Ulema yine de bu ayetleri gerçek mecrasından saptırmış, düz mantıkla ve zanla yaptıkları yorumlarla Müslümanların karşısına yüzlerce absürt ve tutarsız uydurma rivayet çıkarmıştır. Halbuki bütün bu örneklemelerde gerek Cennet veya gerekse Cehennem için anlatılanlar ise gerçeği ile değil, Bakara Sûresinin 25. ayetinde “ İnanmış ve düzeltmeye yönelik işler yapan / Salihatı işleyen kimselere de, “ Şüphesiz kendileri için altlarından ırmaklar akan cennetlerin olduğunu “ müjdele. Onlar, oradaki herhangi bir meyveden her rızıklandırılışlarında, “ Bu bizim daha önce rızıklandığımız şeydir “ derler. Ve onlara onun benzeşenleri verildi. “ ifadelerinde gördüğümüz gibi örnekleme ile bu dünyada bilinen meyvelerin ve nimetlerin bambaşka bir yapıdaki aynı benzerlerinin verileceği anlatılırken, bizim bu dünyadaki üç boyutlu hayatımıza göre ancak bildiğimiz ve tanıdığımız dünya nimetleri üzerine örneklemelerle yapılmaktadır. Bundan dolayı pek çok ayetteki Cennet ve Ahiret hayatı tasvirlerinde algılayabileceğimiz, bizim kapasitemiz ölçüsünde benzetme ve teşbihlerle anlatımları görmekteyiz. Bu nedenle bizim kesin olarak dillendiremeyeceğimiz yapıda olan Ahiret hayatında olacaklar, bize Kur’anda bütün detayları ile değil, bizzat sadece dünya hayatımızdaki bazı kesitlerin benzetmeleri olarak anlatılmaktadır. Sonuç olarak öldükten sonra Ahiret hayatı için tekrar diriltildiğimizde gerek bizim yapımız, gerekse bizim karşımıza çıkarılacak her şey başka bir boyutta, başka bir kozmik yapıda, bambaşka bir Evrende olacaktır. Doğrusunu ve gerçeğini en iyi Rabbimiz bilir !...
Ölümden sonraki Ahiret yaşamı ile ilgili olarak bugün Müslümanların belleğinde olan inançlar, büyük ölçüde Ulema denilen kişilerin klasik dönemde Kur'anın bazı ayetlerini de doğru olarak tahlil edememiş olduklarından, zanlarla oluşturdukları dinsel ve kutsal denilen kitapların metafizik ( fizik ötesi ) yorumlarına dayanmaktadır. Bu dünyadaki yaşamda var olan Ahiret hayatı inançlarının farklılıklarına göre " Sadece ruhun, Ahiret hayatını bedensiz olarak yaşayacağı " inançların yanı sıra, " Ruhun tekrar bedeniyle birleşerek Ahiret hayatını yaşayacağı " inançlar da bulunmaktadır. Ama Ahiret hayatı için yukarıda örneklediğimiz ayetlerin gerçek mesajlarına vakıf olamayıp, bambaşka boyutta ve yapılarda yaratılma gerçeğinin farkına varamamış olduklarından, Rabbimizin de bize bu konularda daha fazla kesin bilgi vermemiş olduğundan dolayı yapılan seçimler ve kanaatler gerçekten öte, ancak zanna dayanmış olarak kalmıştır. Ahiret hayatı için bütün inançların ortak noktası ise, dünya yaşamının sonucu iyilerin gideceği bir Cennet, dünya yaşamında hak etmeyen kötülerin ise gideceği bir Cehennemin bulunmasıdır.
İnsanın bu dünyadaki hayatı boyunca her zaman ve her insan adına, iyi ya da kötü yaptıklarının karşılığını gördüğünü, hak ettiğini tam olarak bu dünyada aldığını söylemek mümkün değildir. Çünkü pek çok iyi davranışın, emeğin, çabanın, becerinin, yeteneğin fark edilmediği, görülemediği, bundan dolayı karşılığının alınamadığı, haksızlığa uğranıldığının düşünüldüğü durumlar çoğunluktadır. Dünya yaşamında pek çok insan zulme uğramakta, haksızlıklarla karşılaşmakta, öte yandan bu haksızlıklara ve zulme sebep olanlar gerektiği gibi ceza görmeyebilmekte, bundan dolayı da pek çok insan dünya hayatında yeise, ümitsizliğe kapılabilmektedir. Ahirete inanan insan ise sabreder, tevekkül eder, ümitsizliğe kapılmaz, isyan etmez, bunun bir sınav olduğunu bilir, gerektiği gibi mücadelesini yapmaya devam eder ve Allah’a sığınır. Ahiret inancı, dünya hayatının çekilmezliği ve anlamsızlığı ile isyanı ortadan kaldırır. Ölümden sonra gerçek olan ebedi yurt özlemini arttırır. Uzun vadeli düşünmeyi hedef edinmeyi ve hayatı güzele doğru planlamayı sağlar. Zilzal Sûresinin 6 – 8. ayetlerinde “ O gün insanlar amellerini görsünler diye bölük bölük ortaya çıkacaklar. Artık her kim zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre miktarı bir şer işlerse onu görecektir. “ ifadelerinde belirtildiği gibi dünyada yapılacak her güzel davranışın Allah’ın taahhüt etmesinden dolayı eninde sonunda hiç olmazsa Ahiret’te karşılığının alınacağı inancı ile insanda bir iç disiplin oluşturur.
Müslüman olduğunu söyleyen bütün ülkelerin neredeyse büyük bir kesiminde anlaşılarak okutulmadığı nedeniyle Kur’an gerektiği gibi tanınamadığı ve bilinemediğinden, Ulemanın yüzyıllardır zanlarla ve Kur’an dışındaki yanlış yorumlamaları sonucu doğru anlaşılamamakta ve yaşanamamaktadır. Müslümanlar, maalesef Kur’an dışındaki kitapların, rivayetlerin ve bununla beraber Siyonizmin etkisiyle parçalanmışlar, mezheplere, gruplara, Tarikat ve Cemaatlere bölünmüşler ve Kur’an dışı ehli sünnet denilen egemenliklerin baskısından kurtularak bir türlü gerçek Hakk Dine yönelememişlerdir. Bu dünyada da, Ahiret hayatında da kurtuluş, Yüce Kitabımız Kur’ana gerçek manada yönelmek, onu anlayabileceğimiz dilde okuyarak anlamak, hükümlerine harfiyen uymak, hurafe ve uydurma rivayetlerin etkisinden arınarak aklı egemen kılmakla ancak mümkün olabilecektir. Bu dünyasını Kur’an ve Allah’ın ayetleriyle güzelleştirenlerin, Hakka ve doğruya yönelenlerin “ Ahiretteki hayat nasıl olacak ? “ diye endişe etmesine hiç gerek kalmayacaktır. Allah’ın Selamı, rahmeti, Kur’anın doğruları ile yerine getirebileceğiniz dünya hayatından sonra bambaşka bir boyut ve yapıdaki ebedi hayat olan Ahiretteki nimetler ve ödüller her ne şekilde olacaksa da sizinle olsun !..
ALLAH DOĞRUSUNU EN İYİ BİLENDİR. RAHMETİ VE KUR'AN BİZE YETER !...
Temel kaynak : HAKKI YILMAZ ( Tebyin ül Kur’an )
PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR