Faiz konusunda yazınız varmı bilgi alabilirmiyiz sitenizde göremedim
Değerli Kardeşim ! Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun !
İçinde bulunduğumuz Global Dünya iletişiminin, Ülkeler arasındaki Ekonomik alışverişlerin son derece yoğunlaşmış olduğu ve Konjonktürel Kapitalist Ekonomi ve Bankacılık sistemleri içerisinde iktisatta kullanılan farklı para arzının, gelir ve harcamaların, sahip olunan emtianın değerinin korunabilmesi için, enflasyon denilen bir canavarın / fiyatların adaletsiz ve dengesiz bir şekilde toplu artışına karşı elde edilen, Faiz / Riba ile ilgili, aslında toplumların, günümüz insanlarının belirli bir takım kişilerin ve kurumların emek harcamadan, alın teri dökmeden aşırı ve haksız kazanç ile sömürülmesinin aracı ve başının belası olan bir konuda yönelttiğiniz sorunuzdan ve talebinizden dolayı size teşekkür ederim.
Kitabımız Kur’an bu konularla ilgili olarak Örneğin Nisa 60, Ali İmran 130 – 132. Bakara 275 – 279. Rum 39. gibi birçok ayetle pek çok ayrıntıyı ele almış ve gerekli uyarılarını yapmıştır. Ama bunun yanında bu konularla ilgili pek çok yanlış ve zamanımızın koşullarına uymayan rivayet ortaya atılmakta, ayetlerin nüzulu sebepleri denilerek değişik kişilerce değişik görüşler belirtilmekte, bir çok müfessirin öngörüsü ile spekülasyonlar da yapılmaktadır. Zamanımızda ise faiz konusunda kimileri Bankacılık Sisteminin temeli olarak Ekonomik Sistemin koşullarıdır, kimileri paranın ve malın değerinin korunmasıdır demekte, kimileri de üste konulmuş emeksiz fazla kazanca resmen riba’ya da, faize de kâr payı diyerek insanları kandırabilmektedir.
Kitabımızda ise Riba konusu asıl mesajları ile Bakara Sûresinin 275. ayetinde “ O ribayı yiyen şu kişiler, şeytanın bir dokunuşuyla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkmazlar. Bu şüphesiz onların alış veriş, riba gibidir demeleriyledir. Oysa ki Allah, alış verişi helâl ribayı haram kılmıştır. Kendisine Rabbinden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah’adır. Ve kim yeniden dönerse, işte onlar ateşin dostlarıdır. Onlar orada sürekli kalacaktır. “ ifadeleriyle ele alınmaya başlanmakta ve ardından bu konudaki uyarılar 281. ayete kadar devam etmektedir, bu ayet grubunun dışında da daha bir çok ayetle gerekli uyarılar ve açıklamalar yapılmaktadır.
Riba, emeksiz, alın teri olmadan, risksiz, çalışıp çabalamadan kolayca elde edilen kazançlardır. Arapça’da ise artma, çoğalma, şişme anlamlarını taşır. Bu sözcüğün karşılığı Türkçe’de de Faiz anlamına gelir. Hukuk terimi olarak ise “ Değiş tokuş sözleşmelerinde taraflardan birinin hakkı kabul edilen ve sözleşme esnasında şart koşulan “ karşılıksız fazlalık “ anlamında kullanılır. Kur’ana göre riba, sadece parasal işlemlerdeki artma ve çoğalmaları değil, aynı zamanda mal takasındaki çoğaltma ve artma işlemlerini de kapsar.
Riba’nın, Faizin dinimize göre doğru anlaşılabilmesi için yukarıda değindiğimiz ayetteki “ Ribayı yemek “ ve “ Şeytanın çarpması “ kavramlarının yerinde ve doğru olarak tahlil edilmesi gerekir. Burada Ribayı yiyen kişiler ifadesiyle belli bir süre sonra geri almak üzere verdikleri paranın veya malın haddinden fazla kat kat fazlasını üzerine koyarak riba doğuran işlemlerle varlıklarını arttıran, çoğaltan, şişiren kimseler ve kurumlar ( Bugünkü sistemdeki Bankalar ve Tefeciler ) kastedilmektedir. Dolayısıyla bu kişi ve kurumların hiç bir emek harcamadan, alın teri dökmeden, riske girmeden, toplum yararına ve üretime dönüştürmeden elde ettikleri bu fazlalıkların da madde ve para olarak onlara sağladıkları imkânlardan faydalanmaları anlamına gelmektedir. Geçimlerini Faiz / Riba yiyerek tefecilik yaparak kazanan kimseler veya kurumlar, aslında varlıklarını şeytanın kontrolüne girerek sürdüren ve bu şekilde ayakta kalanlardır. Bunlar, Bakara Sûresinin 279. ayetinde “ Allah’a ve Elçisine savaş açmış “ dediği kimselerdir. Şeytanın çarptığı ifadesi ise, şeytanın dürtüleri, yönlendirmeleri ile aklın örtülerek kullanılmasının azaldığı, normal durumdan, hak yolundan ayrıldığı ve bozulduğu kimse ve kurumlar kastedilmektedir. Bu durum ise Allah’a karşı gelmek, aşırı ve haksız kazanç peşinde koşmak, bu kazançları meşru olarak saymak, bütün bunların sonucunda emek harcanmadan, alın teri dökmeden elde edilen bol kazanç ile savurganlığa, israfa, azgınlığa yönelerek yanlış yolla aldananlar demektir. Geçimlerini faiz yiyerek ( tefecilik yaparak ) kazanan kurum ve kişiler aslında varlıklarını şeytanın kontrolüne girerek sürdüren ve bu şekilde ayakta kalanlardır.
Ayette de dile getirildiği gibi rabbimiz “ Alışverişi “ helâl kılmak suretiyle tüm sonuçlarıyla meşru olduğunu ilan etmekte, bu yolla sağlanan kârları ( fazlalığı ) ( Riba'yı ) yasak kapsamı dışında tutmaktadır. Yasaklanan Riba ise Ali İmran Sûresinin 130. ayetinde “ Ey iman etmiş kimseler kat kat arttırılmış olarak riba’yı yemeyin. Felâh bulmanız / kurtuluşa ermeniz için Allah’a takvalı davranın. “ Nisa Sûresinin 29. ayetinde de “ Ey iman etmiş kimseler ! Mallarınızı kendi aranızda yaptığınız ticaret şekli hariç olmak üzere aranızda haksız yolla yemeyin. “ ifadeleriyle ve daha birçok ayetle yasaklanan ribadan uyarılarla söz edilmektedir. Çünkü riba / tefecilik aslında insanları çalışmaktan, alın teri dökmekten uzaklaştırmakta, yardımlaşmayı, dayanışmayı ortadan kaldırmakta, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmakta, kulun şükretmesine, kazancının fazlasını infak ederek paylaşmasını, şükrünü eda etmesini engellemekte, böylece Allah’a karşı nankör yapmakta, toplumların, emeğin, alın terinin sömürüldüğü bir araç olmaktadır.
Şimdi gelelim sizin ve toplumumuzda bir çok kişinin merak ettiği gibi, kredi almak, bununla ihtiyacın giderilmesi veya ev almak, araba almak gibi her hangi bir malın sahibi olunması, kredi kartı kullanılması ve bu kartla harcamalar yapılması, bankaya yatırılan paranın fazlalığının belli oranda faiz adıyla alınıp kullanılması olan, ama bugünkü ekonomik sistemin bir vazgeçilmezi haline gelmiş olduğu halde bu uygulamalar, Dinimizin riba ile koymuş olduğu yasaklamaların neresindedir.
Öncelikle belirtelim ki ayetlerden anlaşıldığı gibi ribanın muhatapları, öncelikle para ve mal verip haksız, emeksiz ve kolayca para ve mal üzerinden kazanç elde edenler, verdiklerinin üzerine riba / aşırı faiz koyarak haksız kazandıklarını yiyenlerdir. Kredi alan, kredi kartı kullanan ve bunlarla ihtiyaçlarını giderenler, aynı zamanda içinde bulunulan enflasyon sisteminde parasının değerini korumak için bankaya yatıranlar elbette ki ribayı yiyen ve bu esnada emeği sömüren, haksız kazanç elde edenler değillerdir. Geçimlerini bu yolla sağlamamaktadırlar. Bu uygulamaların içerisinde kendileri emeksiz çoğaltma, başkalarının emeğini haksız yere kullanma amacıyla mal ve para veren konumunda olmadıkları için doğrudan doğruya yukarıdaki ayetin uyarılarının ve riba’nın muhatabı değillerdir. Ama önceden alamadıkları önlemlerden dolayı da faiz yiyicilerine faiz veren, dolayısıyla onların semirmesine şişmesine vesile olanlar olmaktadırlar.
Kur'anın İslamı, kendisine özgü İktisat düzeni olan bir Dindir. Bankacılık ise, İslam İktisat düzeninin dışındaki İktisat düzenlerinde olan bir kavram ve kurumdur. Bu nedenle İslam Bankacılığı olmaz. Çünkü İslam’da Riba / Faiz haramdır, alın teri, emek olmadan haksız kazanç yoktur. İslam İktisadında finansman sorunları özellikle salat kavramının gerektirdiği gibi ortaklıklarla, dayanışmalarla, paylaşmalarla çözümlenir. İyi bir Müslüman’ın kendisinin ve çocuklarının ihtiyacından fazla büyük bir birikimi de olmaz, ancak eğer varsa onları da toplum yararına üretime, yatırıma ve çalışmak isteyenlere fabrikalar ve iş atölyeleri kurarak iş istihdamına kullanır.
Aslında can damarı Faiz olan Bankacılık Sistemi, dolaylı ve dolaysız olarak halka zarar verip zulmetmektedir. Halbuki İslam Dininin ana hedefi, insanları zulümden, soygundan, sömürüden kurtarmaktır. Dolayısıyla Faizin ve faize dayalı Bankacılık Sisteminin İslam’la bağdaşması mümkün değildir. Bundan dolayı elbette ki hiç kredi kartı kullanılmamaya, kredi alınmamaya çalışılması kişi için daha iyi olacaktır. Ama günün ve zamanımızın koşulları olarak maalesef zorunlu hale gelmiş olan Bankacılık sisteminde, kredi kartı kullanan, kredi alan bir kimse belli ki bir ihtiyacını gidermek üzere alıyor, sistem de onu gerektiriyordur. Fakat ihtiyacının ederinden daha büyük bir geri ödemeyi de yapmak zorundadır, kazancından, emeğinden ve alın terinden aldığının faiz ve harçlar oranıyla fazlasını da Bankaya ödeyecektir, kaptıracaktır. Maalesef sömürülen, alın teri döken ve helâl kazanan insanların aleyhine işleyen, ülkelerin içinde bulunduğu bu Kapitalist Ekonomi Sistemi, bu günün koşullarında da vazgeçilemez bir konuma gelmiştir. Bu sisteme karşı bireylerin tek başına yapılabilecekleri fazla bir şey de bulunmamaktadır. Ama yine de birey olarak, ihtiyaçları karşılayacak, ödemeleri yapabilecek kadar olan birikimler, bankaya vadesiz ve faizsiz olarak yatırılabilir, fazlası olan birikimler ise uzun vade için bugünkü siztemde zorunlu olarak altın veya dövizle bankada tutularak faiz sorumluluğundan kurtulunabilir, şirketlere ortak olunulabilir, paranın değeri ve alım gücü korunmaya alınabilir. Bu sistemde ağırlıklı olarak sorumlu olanlar, konjonktürel olarak bu dünya kapitalist sisteminin oluşmasına, kötü ve beceriksiz yönetimle zemin hazırlayan yetkili yöneticilerdir. Örneğin çok büyük ölçüde petrol gelirinden dolayı, Arabistan'da ve körfez ülkelerinde enflasyon yoktur, yirmi yıl önce aldığınız herhangi bir yiyeceğin fiyatı bu gün de aynıdır. Gelişmiş batı ülkelerinin bazılarında da enflasyon oranı da, banka faizleri de yok denecek kadar çok düşüktür. Eğer bir ülkenin yöneticileri öz kaynakları akılcı politikalarla katma değere dönüştürerek, iş olanaklarıyla istihdama dönüştürüp üretimi arttırarak ülkenin ve halkın zenginleşmesini sağlayabilir, tasarruflu bir şekilde ülke kaynaklarını kullanarak adil bir gelir düzeyine insanlarını kavuşturabilirlerse, doğal olarak faiz ve riba sorunu kendiliğinden ortadan kalkar.
Ancak parayı, malı verip, tefecilik yapıp, aşırı faiz ile kazanç elde etmek peşinde olmamak koşuluyla, bizim yapabileceğimiz şey ise, eğer gücümüz yetiyorsa mümkün olduğu ölçüde bu sistemdeki uygulamaların dışında kalmaya çalışmak olabilmelidir. Bu sistemler ancak açıkladığımız gibi yönetsel olarak değişebilir. Bunun için de yönetim konumundaki yetkililerin, ülke geliri ve gideri konusundaki başarılı ve adil bir ekonomik dengeyi kurabilmeleri ile mümkün olabilir. Birikim sahiplerinin, az veya çok miktarda birikimlerini bankaya yatırarak belli bir süre sonra buradan elde edecekleri fazlalık için ; Kimi ilâhiyatçılar ve Akademisyen öğretim görevlileri “ Haram olan faiz, fakire verilen ödünç paradan alınan faizdir. Bireylerin bankaya para yatırıp da bankadan faiz denilen artı fazlalığın alınmasında sakınca olmamalıdır. İnsanlar bu ekonomik sistem içinde paralarının değerini ve alım güçlerini korumaya çalışmaktadırlar, bankadan faiz adıyla alınan bu fazlalık, Kur’andaki Riba olarak sayılmamalıdır “ demektedir. Zira Banka ve Bankacı fakir değildir tarzında fikir de ortaya atılmaktadır. Günümüzde de yine birçok Akademisyen ve İlâhiyatçı da bu görüşü savunmaktadır. Keyfiyet insanların kendilerine aittir. Hesapsız harcamaları ile üretimi ve gelir kaynakları yetersiz olup, giderleri ile gelirleri arasındaki uçurum çok büyük olan gelişmemiş ülkelerde, enflasyon ve faiz sarmalı içerisindeki toplumsal ve ekonomik sorunlar hiç eksik olmayacaktır. Bu sarmalın içinde kalanları değerlendirecek ve bağışlayacak olan da sadece Yüce Rabbimiz Allah'tır. Allah, doğrusunu en iyi bilendir.
Kur’an ise İslam’a uygun bir yapı içerisinde bu konudaki değişimlerin sağlanabilmesi için bir çok ayrıntı ile hem yönetsel, hem bireysel hem de toplumsal olarak izlenecek yolları da göstermektedir, Riba koşullarının ve uygulamalarının oluşmaması için, salat ( Destekleşmek, paylaşmak, yardımlaşmak, dayanışmak ve bu konudaki kurumların oluşturularak ayakta tutulması, hiç kimsenin ihtiyaç sahibi halinde bırakılmaması, ihtiyacının bu kurumlar tarafından karşılanması ) infak ( İhtiyaçtan fazlasının ihtiyacı olanlarla paylaşılması, Allah yolunda harcanması ) zekât ( Verginin eksiksiz olarak verilmesi ve toplayanların da adil ve hakça kullanması ) kenz ( Biriktirme hastalığından vazgeçilmesi ve ihtiyaçtan fazlasının toplumla paylaşılması ) konularında çok geniş açıklamalar yapılmaktadır. Bu ayetlerin hepsine bu zeminde bütün ayrıntılarıyla yer vermemiz olanak dışıdır. Allah’ın selamı, rahmeti ve Kur’anın doğruları sizinle olsun !...