TÜM SORULAR

Soru

Remzi Ç.   18-11-2023   57

Faiz konusunda yazınız varmı bilgi alabilirmiyiz sitenizde göremedim

Yanıtlar

Zeki Çelik.      19-11-2023  

Değerli  Kardeşim !  Allah’ın  selamı  ve  rahmeti   üzerinize  olsun !

İçinde  bulunduğumuz  Global  Dünya  iletişiminin,  Ülkeler  arasındaki  Ekonomik  alışverişlerin  son  derece  yoğunlaşmış  olduğu  ve  Konjonktürel  Kapitalist  Ekonomi  ve  Bankacılık  sistemleri  içerisinde  iktisatta  kullanılan  farklı  para  arzının,  gelir  ve  harcamaların,  sahip  olunan  emtianın  değerinin  korunabilmesi  için,  enflasyon  denilen  bir  canavarın /  fiyatların  adaletsiz  ve  dengesiz  bir  şekilde  toplu  artışına  karşı  elde  edilen,  Faiz  / Riba  ile  ilgili,  aslında   toplumların,  günümüz  insanlarının  belirli  bir  takım  kişilerin  ve  kurumların   emek  harcamadan,  alın  teri  dökmeden  aşırı  ve  haksız  kazanç  ile  sömürülmesinin  aracı  ve  başının  belası  olan  bir  konuda  yönelttiğiniz  sorunuzdan  ve  talebinizden  dolayı  size  teşekkür  ederim. 

Kitabımız  Kur’an  bu  konularla  ilgili  olarak  Örneğin  Nisa  60,   Ali  İmran  130 – 132.  Bakara  275 – 279.  Rum  39.  gibi  birçok  ayetle  pek  çok  ayrıntıyı  ele  almış  ve  gerekli  uyarılarını  yapmıştır.  Ama  bunun  yanında  bu  konularla  ilgili  pek  çok  yanlış  ve  zamanımızın  koşullarına  uymayan  rivayet  ortaya  atılmakta,  ayetlerin  nüzulu  sebepleri  denilerek  değişik  kişilerce  değişik  görüşler  belirtilmekte,  bir  çok  müfessirin  öngörüsü  ile  spekülasyonlar  da  yapılmaktadır. Zamanımızda  ise  faiz  konusunda  kimileri  Bankacılık  Sisteminin  temeli  olarak   Ekonomik  Sistemin  koşullarıdır,  kimileri  paranın  ve  malın  değerinin  korunmasıdır  demekte,  kimileri  de  üste  konulmuş  emeksiz  fazla  kazanca   resmen  riba’ya  da,  faize  de  kâr  payı  diyerek  insanları  kandırabilmektedir. 

Kitabımızda  ise  Riba  konusu  asıl  mesajları  ile  Bakara  Sûresinin  275. ayetinde  “ O  ribayı  yiyen  şu  kişiler,  şeytanın  bir  dokunuşuyla  çarptığı  kişinin  kalkışından  başka  türlü  kalkmazlar.  Bu  şüphesiz  onların  alış  veriş,  riba  gibidir  demeleriyledir.  Oysa  ki  Allah,  alış  verişi  helâl  ribayı  haram  kılmıştır.  Kendisine  Rabbinden  bir  öğüt  gelip  de  yaptığından  vazgeçenin  geçmişi  kendisine,  işi   Allah’adır.  Ve  kim  yeniden  dönerse,  işte  onlar  ateşin  dostlarıdır.  Onlar  orada  sürekli  kalacaktır. “  ifadeleriyle  ele  alınmaya  başlanmakta  ve  ardından  bu  konudaki  uyarılar  281. ayete  kadar  devam  etmektedir,  bu  ayet  grubunun  dışında  da  daha  bir  çok  ayetle  gerekli  uyarılar  ve  açıklamalar  yapılmaktadır.

Riba,  emeksiz,  alın  teri  olmadan,  risksiz,  çalışıp  çabalamadan  kolayca  elde  edilen  kazançlardır.  Arapça’da  ise  artma,  çoğalma,  şişme  anlamlarını  taşır.  Bu  sözcüğün  karşılığı  Türkçe’de  de  Faiz  anlamına  gelir. Hukuk  terimi  olarak  ise  “  Değiş  tokuş  sözleşmelerinde  taraflardan  birinin  hakkı  kabul  edilen  ve  sözleşme  esnasında  şart  koşulan  “ karşılıksız  fazlalık “  anlamında  kullanılır. Kur’ana  göre  riba,  sadece  parasal  işlemlerdeki  artma  ve  çoğalmaları  değil,  aynı  zamanda  mal  takasındaki  çoğaltma  ve  artma  işlemlerini  de  kapsar.

Riba’nın,  Faizin  dinimize  göre  doğru  anlaşılabilmesi  için  yukarıda  değindiğimiz  ayetteki  “ Ribayı  yemek “  ve  “ Şeytanın  çarpması “ kavramlarının  yerinde  ve  doğru  olarak  tahlil  edilmesi  gerekir. Burada  Ribayı  yiyen  kişiler  ifadesiyle  belli  bir  süre  sonra  geri  almak  üzere  verdikleri  paranın  veya  malın  haddinden  fazla  kat  kat  fazlasını  üzerine  koyarak  riba  doğuran  işlemlerle  varlıklarını  arttıran,  çoğaltan,  şişiren  kimseler  ve  kurumlar  ( Bugünkü   sistemdeki  Bankalar ve  Tefeciler )  kastedilmektedir. Dolayısıyla  bu  kişi  ve  kurumların  hiç  bir  emek  harcamadan,  alın  teri  dökmeden,  riske  girmeden,  toplum  yararına  ve  üretime  dönüştürmeden  elde  ettikleri  bu  fazlalıkların  da  madde  ve  para  olarak  onlara  sağladıkları  imkânlardan  faydalanmaları  anlamına  gelmektedir. Geçimlerini  Faiz  /  Riba  yiyerek  tefecilik  yaparak  kazanan  kimseler  veya  kurumlar,  aslında  varlıklarını  şeytanın  kontrolüne  girerek  sürdüren  ve  bu  şekilde  ayakta  kalanlardır.  Bunlar,  Bakara  Sûresinin  279.  ayetinde  “  Allah’a  ve  Elçisine  savaş  açmış  “  dediği  kimselerdir. Şeytanın  çarptığı  ifadesi  ise,  şeytanın  dürtüleri,  yönlendirmeleri  ile  aklın  örtülerek  kullanılmasının  azaldığı,  normal  durumdan,  hak  yolundan  ayrıldığı  ve  bozulduğu  kimse  ve  kurumlar  kastedilmektedir. Bu  durum  ise  Allah’a  karşı  gelmek,  aşırı  ve  haksız  kazanç  peşinde  koşmak,  bu  kazançları  meşru  olarak  saymak,  bütün  bunların  sonucunda  emek  harcanmadan,  alın  teri  dökmeden  elde  edilen  bol  kazanç  ile  savurganlığa,  israfa,  azgınlığa  yönelerek  yanlış  yolla  aldananlar  demektir. Geçimlerini  faiz  yiyerek ( tefecilik  yaparak )  kazanan  kurum  ve  kişiler  aslında  varlıklarını  şeytanın  kontrolüne  girerek  sürdüren  ve  bu  şekilde  ayakta  kalanlardır.

Ayette  de  dile  getirildiği  gibi  rabbimiz  “  Alışverişi  “  helâl  kılmak  suretiyle  tüm  sonuçlarıyla  meşru  olduğunu  ilan  etmekte,  bu  yolla  sağlanan  kârları ( fazlalığı ) ( Riba'yı )  yasak  kapsamı  dışında  tutmaktadır.  Yasaklanan  Riba  ise  Ali  İmran  Sûresinin  130.  ayetinde “  Ey  iman  etmiş  kimseler  kat  kat  arttırılmış  olarak  riba’yı  yemeyin.  Felâh  bulmanız  /  kurtuluşa  ermeniz  için  Allah’a  takvalı  davranın. “  Nisa  Sûresinin  29.  ayetinde  de  “  Ey  iman  etmiş  kimseler !  Mallarınızı  kendi  aranızda  yaptığınız  ticaret  şekli  hariç  olmak  üzere  aranızda  haksız  yolla  yemeyin. “  ifadeleriyle  ve  daha  birçok  ayetle  yasaklanan   ribadan  uyarılarla  söz  edilmektedir. Çünkü  riba / tefecilik  aslında  insanları  çalışmaktan,  alın  teri  dökmekten  uzaklaştırmakta,  yardımlaşmayı,    dayanışmayı  ortadan  kaldırmakta,  zengini  daha  zengin,  fakiri  daha  fakir  yapmakta,  kulun  şükretmesine,  kazancının  fazlasını  infak  ederek  paylaşmasını,  şükrünü  eda  etmesini  engellemekte,  böylece  Allah’a  karşı  nankör  yapmakta,  toplumların,  emeğin,  alın  terinin  sömürüldüğü  bir  araç  olmaktadır.

Şimdi  gelelim  sizin  ve  toplumumuzda  bir  çok  kişinin  merak  ettiği  gibi,  kredi  almak,  bununla  ihtiyacın  giderilmesi  veya  ev  almak,  araba  almak  gibi  her  hangi  bir  malın  sahibi  olunması,  kredi  kartı  kullanılması  ve  bu  kartla  harcamalar  yapılması,  bankaya  yatırılan  paranın  fazlalığının  belli  oranda  faiz  adıyla  alınıp  kullanılması  olan,  ama  bugünkü  ekonomik  sistemin  bir  vazgeçilmezi  haline  gelmiş  olduğu  halde  bu  uygulamalar,  Dinimizin  riba  ile  koymuş  olduğu  yasaklamaların  neresindedir.

Öncelikle  belirtelim  ki  ayetlerden  anlaşıldığı  gibi  ribanın  muhatapları,  öncelikle  para  ve  mal  verip  haksız,  emeksiz  ve  kolayca  para  ve  mal  üzerinden  kazanç  elde  edenler verdiklerinin  üzerine  riba / aşırı  faiz  koyarak  haksız  kazandıklarını  yiyenlerdir.  Kredi  alan,  kredi  kartı  kullanan  ve  bunlarla  ihtiyaçlarını  giderenler,  aynı  zamanda  içinde  bulunulan  enflasyon  sisteminde  parasının  değerini  korumak  için  bankaya  yatıranlar  elbette  ki  ribayı  yiyen  ve  bu  esnada  emeği  sömüren,  haksız  kazanç  elde  edenler  değillerdir.  Geçimlerini  bu  yolla  sağlamamaktadırlar.  Bu  uygulamaların  içerisinde  kendileri   emeksiz  çoğaltma,  başkalarının  emeğini  haksız  yere  kullanma  amacıyla  mal  ve  para  veren  konumunda  olmadıkları  için  doğrudan  doğruya  yukarıdaki  ayetin  uyarılarının  ve  riba’nın  muhatabı  değillerdir.  Ama  önceden  alamadıkları  önlemlerden  dolayı  da  faiz  yiyicilerine  faiz  veren,  dolayısıyla  onların  semirmesine  şişmesine  vesile  olanlar  olmaktadırlar. 

Kur'anın  İslamı,  kendisine  özgü   İktisat  düzeni  olan  bir  Dindir. Bankacılık  ise,  İslam  İktisat  düzeninin  dışındaki  İktisat  düzenlerinde  olan  bir  kavram  ve  kurumdur.  Bu  nedenle  İslam  Bankacılığı  olmaz.  Çünkü  İslam’da  Riba /  Faiz  haramdır,  alın  teri,  emek  olmadan  haksız  kazanç  yoktur.  İslam  İktisadında  finansman  sorunları  özellikle  salat  kavramının  gerektirdiği  gibi  ortaklıklarla,  dayanışmalarla,  paylaşmalarla  çözümlenir.  İyi  bir  Müslüman’ın  kendisinin  ve  çocuklarının  ihtiyacından  fazla   büyük  bir  birikimi  de  olmaz,  ancak  eğer  varsa  onları  da  toplum  yararına  üretime,  yatırıma  ve  çalışmak  isteyenlere  fabrikalar  ve  iş  atölyeleri  kurarak  iş  istihdamına  kullanır.

Aslında  can  damarı  Faiz  olan  Bankacılık  Sistemi,  dolaylı  ve  dolaysız  olarak  halka  zarar  verip  zulmetmektedir.  Halbuki  İslam  Dininin  ana  hedefi,  insanları  zulümden,  soygundan,  sömürüden  kurtarmaktır.  Dolayısıyla  Faizin  ve  faize  dayalı  Bankacılık  Sisteminin  İslam’la  bağdaşması  mümkün  değildir.  Bundan  dolayı  elbette  ki  hiç  kredi  kartı  kullanılmamaya,  kredi  alınmamaya  çalışılması  kişi  için  daha  iyi  olacaktır.  Ama  günün  ve  zamanımızın  koşulları  olarak  maalesef  zorunlu  hale  gelmiş  olan  Bankacılık  sisteminde,  kredi  kartı  kullanan,  kredi  alan  bir  kimse  belli  ki  bir  ihtiyacını  gidermek  üzere  alıyor,  sistem  de  onu  gerektiriyordur. Fakat  ihtiyacının  ederinden  daha  büyük  bir  geri  ödemeyi  de  yapmak  zorundadır,  kazancından,  emeğinden  ve  alın  terinden  aldığının  faiz  ve  harçlar  oranıyla  fazlasını  da  Bankaya  ödeyecektir,  kaptıracaktır.  Maalesef  sömürülen,  alın  teri  döken  ve  helâl  kazanan  insanların  aleyhine  işleyen,  ülkelerin  içinde  bulunduğu  bu  Kapitalist  Ekonomi  Sistemi,  bu  günün  koşullarında  da  vazgeçilemez  bir  konuma  gelmiştir.  Bu  sisteme  karşı  bireylerin  tek  başına  yapılabilecekleri  fazla   bir  şey  de  bulunmamaktadır.  Ama  yine  de  birey  olarak,  ihtiyaçları  karşılayacak,  ödemeleri  yapabilecek  kadar  olan  birikimler,  bankaya  vadesiz  ve  faizsiz  olarak  yatırılabilir,  fazlası  olan  birikimler  ise  uzun  vade  için  bugünkü  siztemde  zorunlu  olarak  altın  veya  dövizle  bankada  tutularak  faiz  sorumluluğundan  kurtulunabilir,  şirketlere  ortak  olunulabilir,  paranın  değeri  ve  alım  gücü  korunmaya  alınabilir.  Bu  sistemde  ağırlıklı  olarak  sorumlu  olanlar,  konjonktürel  olarak  bu  dünya  kapitalist  sisteminin  oluşmasına,  kötü  ve  beceriksiz  yönetimle  zemin  hazırlayan  yetkili  yöneticilerdir. Örneğin  çok  büyük  ölçüde  petrol  gelirinden  dolayı,  Arabistan'da  ve  körfez  ülkelerinde  enflasyon  yoktur,  yirmi  yıl  önce  aldığınız  herhangi  bir  yiyeceğin  fiyatı  bu  gün  de  aynıdır. Gelişmiş  batı  ülkelerinin  bazılarında  da  enflasyon  oranı  da,  banka  faizleri  de  yok  denecek  kadar  çok  düşüktür.  Eğer  bir  ülkenin  yöneticileri  öz  kaynakları  akılcı  politikalarla  katma  değere  dönüştürerek,  iş  olanaklarıyla  istihdama  dönüştürüp  üretimi  arttırarak  ülkenin  ve  halkın  zenginleşmesini  sağlayabilir,  tasarruflu  bir  şekilde  ülke  kaynaklarını  kullanarak  adil  bir  gelir  düzeyine  insanlarını  kavuşturabilirlerse,  doğal  olarak  faiz  ve  riba  sorunu  kendiliğinden  ortadan  kalkar.  

Ancak  parayı,  malı  verip,  tefecilik  yapıp,  aşırı  faiz  ile  kazanç  elde  etmek  peşinde  olmamak  koşuluyla,  bizim  yapabileceğimiz  şey  ise,  eğer  gücümüz  yetiyorsa  mümkün  olduğu  ölçüde  bu  sistemdeki  uygulamaların  dışında  kalmaya  çalışmak  olabilmelidir. Bu  sistemler  ancak  açıkladığımız  gibi  yönetsel  olarak   değişebilir. Bunun  için  de  yönetim  konumundaki  yetkililerin,  ülke  geliri  ve  gideri  konusundaki  başarılı  ve  adil  bir  ekonomik  dengeyi  kurabilmeleri  ile  mümkün  olabilir.  Birikim  sahiplerinin,  az  veya  çok  miktarda  birikimlerini  bankaya  yatırarak  belli  bir  süre  sonra   buradan  elde  edecekleri  fazlalık  için ;  Kimi  ilâhiyatçılar  ve  Akademisyen  öğretim  görevlileri  “  Haram  olan  faiz,  fakire  verilen  ödünç  paradan  alınan  faizdir.  Bireylerin   bankaya  para  yatırıp  da  bankadan  faiz   denilen  artı  fazlalığın  alınmasında  sakınca  olmamalıdır.  İnsanlar  bu  ekonomik  sistem  içinde  paralarının  değerini  ve  alım  güçlerini  korumaya  çalışmaktadırlar,  bankadan  faiz  adıyla  alınan  bu  fazlalık,  Kur’andaki  Riba  olarak  sayılmamalıdır  “  demektedir. Zira  Banka  ve  Bankacı  fakir  değildir  tarzında  fikir  de  ortaya  atılmaktadır. Günümüzde  de  yine  birçok  Akademisyen  ve  İlâhiyatçı  da  bu  görüşü  savunmaktadır.  Keyfiyet  insanların  kendilerine  aittir.  Hesapsız  harcamaları  ile  üretimi  ve  gelir  kaynakları  yetersiz  olup,  giderleri  ile  gelirleri  arasındaki  uçurum  çok  büyük  olan  gelişmemiş  ülkelerde,  enflasyon  ve  faiz  sarmalı  içerisindeki  toplumsal  ve  ekonomik  sorunlar  hiç  eksik  olmayacaktır.  Bu  sarmalın  içinde  kalanları  değerlendirecek  ve  bağışlayacak  olan  da  sadece  Yüce  Rabbimiz  Allah'tır.  Allah,  doğrusunu  en  iyi  bilendir. 

Kur’an  ise  İslam’a  uygun  bir  yapı  içerisinde  bu  konudaki  değişimlerin  sağlanabilmesi  için  bir  çok  ayrıntı  ile  hem  yönetsel,  hem  bireysel  hem  de  toplumsal  olarak  izlenecek  yolları  da  göstermektedir,  Riba  koşullarının  ve  uygulamalarının  oluşmaması  için,  salat ( Destekleşmek,  paylaşmak,  yardımlaşmak,  dayanışmak  ve  bu  konudaki  kurumların  oluşturularak  ayakta  tutulması,  hiç  kimsenin  ihtiyaç  sahibi  halinde  bırakılmaması,  ihtiyacının  bu  kurumlar  tarafından  karşılanması )  infak ( İhtiyaçtan  fazlasının  ihtiyacı  olanlarla  paylaşılması,  Allah  yolunda  harcanması )  zekât ( Verginin  eksiksiz  olarak  verilmesi  ve  toplayanların  da  adil  ve  hakça  kullanması )  kenz  ( Biriktirme  hastalığından  vazgeçilmesi  ve  ihtiyaçtan  fazlasının  toplumla  paylaşılması ) konularında  çok  geniş  açıklamalar  yapılmaktadır. Bu  ayetlerin  hepsine  bu  zeminde  bütün  ayrıntılarıyla  yer  vermemiz  olanak  dışıdır.  Allah’ın  selamı,  rahmeti  ve  Kur’anın  doğruları  sizinle  olsun !...

Yanıtla yada Konuyla ilgili Soru Sor



SEN DE SOR
SORU SOR
Son Sorular
TAKİP ET