TÜM SORULAR

Soru

Hasan Y.   31-08-2022   297

Slm Zeki Bey, Benim sorum Kerbelayla ilgili, Kerbaladan ne anlam cikarmaliyiz sonuçta kazanilmayacak bir savaş, Ehlibeyte yapilan büyük bir zulüm var , Allah neden önlemedi zalimin yüzünü gülldürdü,yada Hüseyinmi yanlis yapti yada ne kazanilim oldu yada Hüseyin böyle olacagini biliyormuydu görevimi buydu? Saygilar Hasan Yilmaz

Yanıtlar

Zeki Çelik.      01-09-2022  

Değerli  Kardeşim !  Allah’ın  selamı  ve  rahmeti  üzerinize  olsun !

Ailesi  ve  70  kişilik  yakınları  ile  birlikte  4500  kişilik  donanımlı  bir  ordu  ile  Kûfe  yolunda  Kerbela  denilen,  Şii  gruplarının  ve  Alevilerin  ise  Dertbela  dedikleri  yerde  kuşatılarak,  insanlık  dışı  bir  muamele  ile  hunharca,  vahşice  katledilen  ve  ölümünün  ardından  Müslümanlık  tarihinde  hiç  kuşkusuz  önemli  bir  şahsiyet  ve  figür  olan,  Peygamberi  görmüş,  kucağında  büyümüş,  sevgisine,  himayesine  ve  duasına  mazhar  olmuş,  babasının  Cemel  ve  Sıffin  gibi  Müslümanlar  arasındaki  kardeşin  kardeşi  öldürdüğü  iç  çatışmalara,  babasının  öldürülmesine  tanık  olmuş,  ölümüyle  ve  örnek  kişiliğiyle  tarihin  akışına  yön  veren  kişi  edilmiş,  dini  ve  siyasi  gerekçelerle  hayatı  boyunca  Emevi  zulmüne  karşı  teslim  olmayarak  direnmiş,  ölümünden  sonra  da  sonuçları  günümüze  kadar  uzanmış  olan  Hüseyin  b.  Ali  ve  Kerbela  olayı  ile  ilgili  birçok  ayrıntıyı  kapsayan  İslam  tarihinde  de  çok  hassas  olan  bir  sorular  zincirini  oluşturmuşsunuz.  Size  teşekkür  ederim. 

Ancak  üzerine  ciltler  dolusu  kitapların  yazıldığı,  menkıbelerin  anlatıldığı,  şiirlerin  yazıldığı,  her  yıl  Muharrem  ayında  birçok  Şii  Ehli  beyt  mezhebi  Cemaatlerinin  çok  değişik  uygulamalarıyla  ölüm  yıldönümü  etkinliklerinin  yapıldığı,  bütün  ayrıntıları  ve  kapsamları  ile  takdir  edersiniz  ki  bu  zeminde  aktarılmasının  olanağı  yoktur. Biz  yine  sizin  sorunuzun  ayrıntılarında  ana  hatları  ile  size  yardımcı  olmaya  çalışalım. Öncelikle  belirtelim  biz  Kur’anımıza  olan  inancımız  gereği,  aslında  sadece  Allah’a  ait  olan  ve  her  zaman  ve  her  yerde  hazır  olan  anlamındaki,  ama  ağzına  gelenin  din  çerçevesindeki  her  kes  için  kullandığı  hazret  unvanını  Peygamberimiz  de  dahil  ölmüş  veya  yaşamakta  olan  hiç  bir  insan  için  kullanmıyoruz. Bu  elbette  ki  onların  saygın  insanlar  olmadığı  anlamına  gelmez. Hepsi de  tarihe  mal  olmuş,  hayata  ve  insanlığa  yön  verebilmiş  değerli  insanlar  olabilir.

Sorunuzun  Kerbela’dan  ne  anlam  çıkarmalıyız ? ayrıntısına  gelince ;   Hiç  tasvip  etmediğimiz  gibi,  insan  olmayı  başarabilmiş  insanlar  olarak,  lanetlediğimiz  ve  onaylamadığımız,  üzülmememizin,  kınamamamızın,  mümkün  olamayacağı  bu  olay,  Rabbimizin  Maide  Suresinin  32. ayetinde, İsrail  oğullarının  şahsında  bütün  insanlara “  İşte  bunun  için  Biz,  İsrail  oğullarına  :  ”  Şüphesiz  her  kim  bir  zat  veya  yeryüzünde  bozgunculuk  karşılığı  olmadan  bir  zatı  öldürürse  artık  bütün  insanları  öldürmüş  gibi  olur. “  uyarılarına  rağmen,  tabii  ki  bunlar  gerçekten  Müslüman  olamadıkları  için  aksine  yaptıkları  katliam,   artık  tarihte  yaşanmış  gerçek  bir  olaydır,  vahşettir,  ama  neticede  de  bir  sonuçtur.  Sonuçlar  yumağının  başlangıcı  bir  nedendir.  İnsanlık  tarihinde  güçlünün, zalimin,   gücü  ve  saltanatını  elinde  tutabilmek  için  üstelik  de  siyaset  ve  din  aracılığıyla  işlediği  en  korkunç  cinayetlerden  ve  toplu  katliamlardan  birisidir.  Oysa  gerçek  Hakk  Dinde  Kehf  Suresinin  29. ayetinde  “  Ve  de  ki  :  “ O  gerçek  Rabbinizdendir.  O  nedenle  dileyen  iman  etsin,  dileyen  bilerek  reddetsin. / inanmasın  “ ifadelerinde  gördüğümüz  gibi  sevgi,  barış,  esenlik,  huzur  ve  özgürlük  olan  İslam  inancında  zorlama,  şiddet  ve  öldürme  asla  olamaz.  Herkes  inancında  özgürdür.  Benim  inancıma  ve  düşüncelerime,  yaptıklarıma  inanmayan  öldürülür  veya  derdest  edilir  gibi  yanlış  ve  insanlık  dışı  bir  uygulama  asla  olmamalıdır. Ama  bu  katliamı  yapanların  zaten  dinle,  Kur’anın  İslam’ı  ile  hiç  bir  ilgisi  yoktur.  Tarihin  her  döneminde,  değişik  topluluklarda  dünya  nimetlerini  çoğunlukla  sahiplenebilmek,  gücü  ele  geçirip  yaşadığı  ömür  boyunca  uzun  süre  saltanat  içerisinde  kalmak,  bütün  insanları  sindirerek  korkutarak  tahakküm  altına  almak  için  zorbalar,  zalimler  her  zaman  olmuştur  ve  bugün  de  olmaktadır.  Kerbela  olayına  öncelikle  bu  anlamlar  temelinde  bakabiliriz..

Ama  bunun  yanı  sıra,  Müslümanlık  tarihinde  Hüseyin  b. Ali,  önemli  bir  şahsiyet  olmasına  rağmen  aradan  geçen  yüzyıllar  süresince  her  ölüm  yıldönümünde  Şii  Ehlibeyt  mezhepleri  tarafından  değişik  etkinliklerle  ve  bazılarınca  da  kendi  vücutlarına  zarar  verecek  derecede  zincir  dövmeleriyle  işkence  temsili  ile  yaşanarak  sadece  anılmaktadır,  onun  kişiliği  ve  fikirleri  ve  mücadelesi,  Kerbela’nın  özü  ve  nedenleri  sağlıklı  ve  doyurucu  bir  şekilde  ortaya  konulamamaktadır. Ehli  Sünnet  ekolü  içerisindeki  Cemaatler  ve  önderleri  de  bölünmüşlüğün  esaretinde  kalarak  bu  konuda  her  hangi  bir  olumlu  yaklaşımı  sergileyememektedirler. Oysa  Kur'anın  İslam'ının  en  önde  gelen  neferlerinden  biri  Halife  Ali'dir. Bu  minvalde  yetişmiş, verilen  mücadeleleri  bizzat  görmüş  oğul  Hüseyin  b. Ali'  nin  ise,  daha  Yezid’den  önce,  babası  Halife  Ali'nin  baş  düşmanı  olan  Muaviye  dönemindeki  zulmü  ve  baskıları  nasıl  karşıladığı,  ne  gibi  faaliyetlerde  bulunduğu,  Kerbela’yı  doğuran  gelişme  ve  önceden  yaşanmış  olaylar,  Emevi  hilafetine  karşı  mücadele  eden  ve  öldürülen  babası  Ali  b. Talib’in  hatırasıyla  kendisinin  biat  etmesinin  bağdaşmayacağı,  babadan  oğula  geçen  uygulama  ile  hilafete  bu  kişilerin  layık  görülmediği  gibi  nedenler  ile  ilgili  konuları  ele  alarak  birleştirmeden,  özellikle  de  Muaviye’nin  oğlu  Yezid’e  biat  etmek  istemeyişinin  ve  Kûfe’ye  gitmek  istemesinin  nedeninin  ne  olduğunun  gerçeği  ile   incelenmeden,  Kerbela  olayının  gerçek  mesajlarının  bugünkü  Hüseyin’i  anma  etkinliklerinde  ne  derece  örtüştüğü  ayrıntılarıyla  ortaya  konulmadan,  Kerbela’yı   dillendirmek,  okumak  ve  doğru  anlamak  mümkün  olamaz. Takdir  edersiniz  ki  kitaplar  dolusu  olan  bu  ayrıntıları  da  bizim  bu  zeminde  ele  alarak  aktarmamız  olanaksızdır.

Miladi  680  yılının  Muharrem  ayında,  70  kişiye  karşılık  4500  kişilik  donanımlı  bir  ordunun  kuşatması  altında  biat  etmekten   daha  hayırlı  olacak  olan,  ölüm  sonucunun  kesin  olarak  belli  olmasına  rağmen  Tevbe  Suresinin  111 – 112.  ayetlerinde  “  Şüphesiz  Allah,  tevbe  eden,  kulluk  eden,  Allah’ı  birleyen,  boyun  eğip  teslimiyet  gösteren  inananlardan,  canlarını  ve  mallarını  şüphesiz  cenneti  onlara  verme  karşılığında  satın  almıştır.  Onlar  Allah  yolunda  savaşırlar  ( mücadele  ederler  ve  öldürülürler )  Bu  Allah’ın  Tevrat,  İncil  ve  Kur’andaki  gerçek  bir  vadidir.  Ve  sözünü  Allah’tan  daha  çok  tutan  kim  vardır ?.. “  ayetlerindeki  Allah’ın  vaadini  bilen  ve   her  an  aklında  tutan  Hüseyin’in,  belki  de  Kur’an  bağlılığı  sonucunda  almış  olduğu  bir  karara  bağlı  olarak  bu  insanlar  bu  şekilde  hunharca  katledilmişlerdir. Hüseyin  mi  yanlış  yaptı ?,  ya  da  Hüseyin  böyle  olacağını  biliyordu  da,  bu  onun  görevi  miydi ?  Bunu  Allah’tan  başka  hiç  kimse  bilemez. O  günlerde  olduğu  gibi, Tarih  boyunca  aslında  bu  Emevi  inaçlarının  bir  devamı  olan  bugünkü  Ehli  Sünnet  mezheplerin  çoğunlukta  olduğu  toplumlarda,  Osmanlı  Devleti,  hatta  aynı  soydan  gelmiş  olan  Abbasi  Devleti  zamanında  dahi  Ehli  beyt’e  gerçekten  çok  büyük  zulüm  ve  ayrımcılık  yapılmıştır. Bugün  de  hala  yapılmaya  ve  dışlanmaya  devam  edilmektedir.  Hakları  verilmemektedir.

Değerli  Kardeşim  haklı  olarak  Allah  neden  zulmü  önlemedi,  zalimin  yüzünü  güldürdü  diye  soruyorsunuz ?  Emellerine  ulaşmış  olduğu  için  o  an  zalimin  yüzü  gülmüş  olabilir  ama,  eğer  biz  Allah’a,  Kur’ana,  Ahiret  hayatına  ve  mahşer  sorgulamasına,  ilâhi  adalete  inanıyor  isek,  o  zalimin  ebedi  hayattaki  yüzü  de  acaba  o  zaman   gülebilecek  midir ?  Bu  dünya  hayatında  ise  yüce  Rabbimiz  bütün  dünya  yaşamında  ve  Kâinatta  hayatın  devamı,  insanlar  ve  bütün  canlı  ve  cansız  varlıklar  arasındaki  ilişkileri  oluşturduğu  değişmez  hükümlerle  ve  kanunlarla  yürütmektedir. İnsanların  yaşayacakları,  yapacakları  veya  yapmayacakları  tamamen  kendi  seçimlerine,  alacakları  kararlara  ve  atacakları  adımlara  göre  sonuçlanmaktadır.  Allah  bu  zulümlerden  habersiz  değildir.  Ancak  insanlığın  tekâmülü,  kendisine  gelmesi  için  böyle  bir  fırsatın  yaşanması  gerekiyor.  Dünya  yaşamında  zalimin  bu  fırsatı  elde  etmesi  zulüm  ve  adalet  zıtlığının  gerekliliği  nedenidir.  Zulmün  dünya  yaşamından  tamamen  kalkması  hayat  ve  insan  gerçekleriyle  çelişir.  Çünkü  dünya  zıtların  varlığıyla  oluşan  bir  hayata  mekânlık  etmektedir. Zıtların  çatışması  esasına  oturmayan  alem,  ölüm  ötesi  alemdir. Ki  orada  zaten  zulüm  olmaz. Allah,  insanlar  arasındaki  yaşanacak  olaylara  doğrudan  doğruya  müdahale  etmez,  ancak  Kur'ana  inanan  ve  anlayarak  okuyan  Müslümanlara  da  zalimi  Kur'anın  baş  düşmanı  olarak  gösterir.  Allah  olayları  ve  kişileri  vesile  ve  sebep  kılar. Her  olay  sonra  yaşanacak  başka  bir  olayın  nedenidir  ve  her  olayın  da  bir  sonucu  vardır. Neden  sonuç  olmadan  olay  meydana  gelmez.  Allah,  Meşieti  /  İrade  sıfatı  gereği,  hidayeti / doğru  yolu  da,  dalaleti /  kötü  yolu  da  sonuçlarıyla  birlikte  yaratmış,  seçimi  de  insanların  aklına,  özgür  iradesine  ve  kendisine  bırakmıştır.  Hüseyin  için  doğrusunun  ne  olduğuna  da  ancak  Rabbimiz  karar  verecektir. Allah  doğrusunu  en  iyi  bilendir !

Kerbela  vahşeti  ve  katliamı,  aslında  İslam'ın  yeşerdiği  topraklarda  Kerbela  olayı  ile  bitmesi  anlamına  gelmektedir. O  topraklarda  gerçek  İslam  gömülmüştür.  Ardından  kısa  vadede  Emevi  yönetimleri  ve  zulmüne  karşı  başkaldırıların  sayısının  hızla  artmasına,  Mekke  ve  Medine  şehirlerinde  çok  sayıda  isyanın  çıkmasına  ve  bu  zulme  son  verecek  olan  Peygamberimizin  soyundan  gelen  Abbasi  hareketinin  güçlenmesine  neden  olmuştur.  Bu  olay  aynı  zamanda  uzun  vadede  ise  Ehlibeyt  Şii  inancının  güçlenmesine  ve  bu  inanç  merkezinde  birçok  dini  ve  siyasi  mezhebin  ortaya  çıkışına  ve  dünyaya  yayılışına  temel  olmuştur. Rabbimizin  birçok  ayetle  bölünmeyin,  gruplara  ayrılmayın  diyerek  yaptığı  uyarılara  rağmen  bugün  maalesef,  Allah’ın  Hakk  Dini  İslam,  temelde  Ehli  Sünnet  ve  Ehlibeyt  olmak  üzere  iki  ana  mezhebe  ve  onların  da  ayrı  ayrı  alt  kolları  olan  yüzlerce  mezhebe  bölünmüştür. Yine  bu  bölünmeler  bugün  dahi  Orta  doğudaki  kan  gövdeyi  götürür  şekildeki  çatışmaların,  Müslümanın  Müslümanı  öldürdüğü  Müslümanlar  arasında  gördüğümüz  savaşların,  mezhep  kavgalarının  ve  temelde  gücü  ve  yönetimi  ele  geçirerek  dünya  nimetlerine,  saltanatına  daha  fazla  sahip  olabilme  isteğinin  bir  sonucudur.  Rabbimiz  bizleri  bu  tür  haksız  isteklerden  ve  zulümlerden  uzak  tutsun.  Allah’ın  selamı,  rahmeti  ve  Kur’anın  doğruları  sizinle  olsun !.....

Yanıtla yada Konuyla ilgili Soru Sor



SEN DE SOR
SORU SOR
Son Sorular
TAKİP ET