TÜM SORULAR

Soru

Meryem T.   28-07-2025   32

Merhaba Hocam. Öldükten ne kadar zaman sonra diriltileceğiz. O zaman içinde biz ne yapacağız. Günahsız insan olmaz. Günahların kefaretini cehennemde mi ödeyeceğiz. Merak ediyorum. Bizleri aydınlatır mısınız. Sağolun. Selamlar.

Yanıtlar

Zeki Çelik.      28-07-2025  

Değerli  Kardeşim !  Allah’ın  selamı  ve  rahmeti  üzerinize  olsun ! 

Ahiret  gününe  gerçekten   inanan  Müslümanlar,  bu  hayat  ile  ilgili  bir  çok  ayrıntıyı  zaman  zaman  düşünmekte,  merak  etmekte,  bir  çok  soruyu  dile  getirmekte,  değişik  zeminlerde  cevaplarını  araştırmaktadır. Fakat  bu  konularda  karşılarına  Peygamberimizin  vefatından  sonra  çoğunlukla  Kur’anın  dışında  kalınarak  bir  çok  rivayet,  hadis  ve  yüzlerce  Ulemanın,  gerçekte  olmayan  kabir  hayatı  ve  azaplarıyla  sorgulama  gibi  yanlış  görüşü  aktarılmakta,  bazen  saptırılan,  bazen  görmemezlikten  gelinen,  doğru  anlaşılamayan  ayetlerle  çok  tutarsız  inançlar  da  insanların  belleğine  yerleştirilmektedir. Siz  de  tereddüt  edilen  bu  konularla  ilgili  güzel  ve  yerinde  bir  soru  oluşturmuşsunuz. Bütün  müminlere  selam  olsun !.

Yüce  kitabımız  Kur’anda  Enbiya  Sûresinin  34. ayetinde   “  Biz  senden  önce  de  hiçbir  beşer  için  sonsuzluk  tanımadık.  35  :  Her  kimliği  olan  varlık  ölümü  tadıcıdır. " ​ denildiği  gibi,  canlı  olan  “ Her  nefis  ölümü  tadacaktır  “  günü  gelince  her  insanın  da  hayatı  elbette  ki  sona  erecektir.  Bundan  dolayı  insanlık  tarihi  boyunca  bu  güne  kadar  milyarlarca  insan  dünyaya  gelmiş  ve  bu  dünyadan  ayrılmış,  aradan  milyonlarca  da  yıl  geçmiştir.  Bizler  öldükten  sonra  da  kıyametin  kopma  anına  kadar  bilemeyiz  belki  de  binlerce,  milyonlarca  yıl  geçecektir.  Dünya  ve  Evren  üzerindeki  aman  dediğimiz  saat,  gün,  hafta,  ay,  yıl  ve  ışık  yılı  gibi  yaşamın  ilerleme  süresini   belirleyen  kavramlar,  Güneşin,  Ayın,  Dünyanın  dönüşlerine  ve  uzayda  aldıkları  yol  ve  durumlarına  göre  insanlar  tarafından  belirlenmiştir  ve  bu  dünya  yaşamı  için  geçerlidir.  Zaman  kavramı  bu  dünyadaki  enerji  alışverişlerine  dayanan  yaşamlar,  alınan  yol  ve  konum   ile  ilgilidir.   Bizim  bulunduğumuz  zaman  dilimine  ve  yaşamımıza  göre  ne  kadar  zaman  süresi  önce  ölmüş  olurlarsa  olsun,  ölenlerin  toprakta  kalan  bedeninde  enerji  alışverişleri  ortadan  kalktığı  için,  artık  bedeni  terkeden  ruh  için  zaman  mefhumu  da  yoktur.  Ölenlerin  ruhları  zaman  kavramı  olmadan  bilinçsiz  bir  şekilde  Rabbimiz  tarafından  kabzedilmiştir. Bizim  de  öldükten  sonra  ne  kadar  süre  ölü  olarak  ruhumuzla  bilinçsiz  bir  şekilde  tekrar  diriltileceğimize  kadar  geçecek  olan  dünya  zamanını  bilmemiz  ve  dillendirmemiz  mümkün  değildir. Çünkü  Araf  Sûresinin  187ayetinde  “ Sana  kıyametin  ne  zaman  gelip  çatacağını  soruyorlar.  De  ki : “  onun  ilmi  ancak  Rabbimin  katındadır. “  O’ndan  başkası  açıklayamaz. “ ifadelerinde  gördüğümüz  gibi  kıyametin  ne  zaman  kopacağını  da  hiç  kimse  bilemez. Kıyamet  kopmadan  da  mahşer  günü  toplanması  ve  Allah'ın  huzurundaki  sorgulaması  için  ölenlerin  diriltilmesi  söz  konusu  olmaz. İnsanın  yaşamı  ile  ilgili  sorgulamayı  da  Allah'tan  başka  hiç  bir  kimse  ve  güç  yapamaz.

Ahiret :  Arapça  bir  sözcük  olup,  ölümden  sonraki  ebedi  hayat,  öteki  dünya,  Darı  Beka  /  Baki  olan  yer,  kalıcı  yurt,  son  yurt  anlamlarına  gelmektedir.  Kıyametin  kopmasıyla  birlikte  Evrende  yaratılmış  ve  var  olan  canlı  cansız  her  şeyin  bu  Evrendeki  sonu  demektir. Dinimizin  inancına  göre,  bu  dünyadaki  her  türlü  yaşamın,  var  olmanın  sona   ererek,  bizim  için  ölümsüz  olan ve  kıyamete  kadar  kabzedilen  ruhun,  bilinçlendirilerek  kişilerin  mahşer  günü  tekrar  diriltilmesinden  sonra  vereceği  hesaba  göre,  Cennet  veya  Cehennem  karşılığı  ile  ama  mutlu,  ama  sıkıntılı,  yeni  ve  ebedi,  sonsuz  yaşamın  yeniden  düzenlenmiş   bambaşka  formda  kozmik  bir  yapıdaki  hayatların  sürdürüleceği  bir  mekândır. Bu  konulardaki  çok  geniş  ayrıntıları  sitemizdeki "  Kıyamet  ve  Hayatın  Sonu,  Ahiretim  Ne  Olacak,  Kabirde  Yaşamaya  Devam  Edecek  miyiz, Kur'anın  Anlattığı  Ahiret  Hayatı "  başlıklı  makalelerimizde  bulabilirsiniz.

Kıyamet  ile  birlikte  Evrendeki  tüm  varlıklar  dengelerini,  kontrollerini  kaybedecekler,  kontrolsüz  bir  şekilde  birbirlerine  çarpacaklar  ve  birbirlerinin  felaketini  ve  sonunu  oluşturacaklardır.  O  gün  kimse  için  dönüş  veya  kaçış  imkânı  bulunmayacaktır. İnsanlar  en  büyük  felaketin  kapılarına  dayandığını  anlayacaklar,  göklerin  çatlaması,  Güneş  ve  Ayın  kavuşturulması,  yıldızların  söndürülmesi,  dağların  yürütülmesi,  denizlerin   kaynatılması,  kısaca  her  şeyin  bir  karmaşaya  dönüşmesi  sonucunda  şoka  girerek  ne  yaptıklarını  bilmez  hale  geleceklerdir. Böylece  kıyamet,  en  büyük  felaketin  habercisi  olduğu  gibi   Ahiret  hayatının  da  başlangıcı  olacaktır.  Ve  ardından  da  Mahşer  gününün  toplanmaları,  insanların  tekrar  diriltilerek  / haşredilerek  bir  araya  getirilip  hesaplarının  görüleceği  Din ( karşılık ) günü  yaşanacaktır. Kıyametin  oluşunu  yaşarken  biz  görür  müyüz ?  görmez  miyiz  ?  bilinmez,  ama  ölüm  ve  ardından  kurulacak  Mahşer  günü  dirilmesi  ile  Allah'ın  huzurundaki  sorgulama  bizim  için  kaçınılmaz  ve  kesin  olan  bir  sondur.

Allah  zamandan  münezzeh  olduğu  için,  gelmiş  geçmiş  bütün  insanlar  Allah’a  göre  o  gün  bir  anda  ölmüş  ve  bir   anda  dirilmiş  durumda  olacaktır. Yani  geçmişte  yaşamanın,  bu  gün  hayatta  olmanın  veya  gelecekte  yaşayacak  olmanın  o  günde  hiç  bir  önemi  yoktur.  Dünyada  çok  uzun  yıllar  önce  yaşamış,  ölmüş  olanlarla  daha  yeni  ölmüş  insanlar  arasında  da  farklı  bir  zaman  mefhumu  ve  algısı  olmayacaktır. Bu  dünyadan  ölerek  ayrılan  kişi  için,  ister  on  bin  yıl  olsun,  ister  on  gün  olsun,  kendi  ölümü  ile  kıyametin  kopması  arasında  algı  bakımından  hiç  bir  fark  olmayacaktır.  Herkes  öldükten  sonra  bilinçsiz,  rüyasız  bir  şekilde,  geçen  zamanın  da  farkında  olmadan  mahşer  gününde,  adeta  hemen  ölümün  ardından   Allah’ın  huzurunda  uyanacaktır. Nitekim  Kur’anda  kıyametten  sonraki  haşr  edilme  /  toplanma  esnasında   Yunus  Sûresinin  45.  ayetinde  “ Ve  insanlar  Allah’ın  onları  toplayacağı  günde,  sanki  onlar  gündüzden  bir  saat  kalmışlar  gibi  aralarında  tartışırlar.  “ Rum  Sûresinin  55.  ayetinde  “ Ve  kıyametin  kopacağı  gün  günahkârlar  bir  saatten  fazla  durmadıklarına  yemin  ederler.  Onlar  işte  böyle  döndürülüyorlardı. “  denilen   bu  ve   başka  ayetlerden  de  anlıyoruz  ki  ölümle  diriliş  arasında,  herkesin  ölüm  ile  dirilme  arasındaki  zamanı  çok  kısa  bir  süre  olarak  algılayacağı  bildirilmektedir. Çünkü   ölen  insanlar  için  zaman  kavramı  yoktur.  O  nedenle  uzun  bir  zaman  da  yoktur. Kısa  bir  an  denilecek  kadar  bir  süre  vardır.  Ayetlerdeki  temsili  anlatımlara  göre  görüleceği  gibi  tekrar  diriltilenler,  hiç  de  kabir  azabı  görmüş  gibi  bir  şikâyet  içinde  değillerdir. Bu  nedenle  de  Kur'anda  da  birçok  ayette  belirtildiği  gibi  Dünya  ve  Ahiret  hayatı  olmak  üzere  sadece  iki  hayat  vardır,   rivayetçilerin  uydurduğu  gibi,  “ Kabir  Hayatı ”  diye  bir  hayat  da  yoktur.  Mahşerde  dirilen  herkes  hemen  uyuyup,  uyandığını  zannedecek,  öldükten  sonra  onbinlerce  yıl  da  geçmiş  olsa,  yıllarca  ölü  olarak  kaldığının   farkında  olmayacaktır. Ama  şunu  da  bilmeliyiz  ki  bizim  dünya  yaşamımızdaki  zaman  algımıza  göre  henüz  kıyamet  kopmadığı  için  bu  güne  kadar  yaşamış  milyarlarca  insan,  ölümlerinin  ardından  henüz  diriltilmemişlerdir,  sorgulanmamışlardır,  hiç  kimse  de  henüz  ne  Cehennemi,  ne  de  Cenneti  görmemiştir.

Ahirete  inanmak  /  Ahirete  iman,  İslam  inancının   temellerinden,  zoraki  imanın  gereklerinden  biridir.  Ahirete  inanmayan  insan,  Allah’ı,  yarattıklarını,  meleklerini,  gönderdiği  elçilerini,  kitaplarını  inkâr  etmiş  olur  ve  küfre  girip,  kâfir  olur.  Kitabımız  Kur'an  ve  İslam  inancına  göre,  herkesin  iyilik  ve  kötülüğü  ile  hesaba  çekileceği,  ilâhi  mahkemenin  kurulup,  ceza  ve  mükâfatın  dağıtılacağı  bir  Ahiret  günü,  hesap  günü,  din  günü,  karşılık  günü  /  yevmiddiyn  ve  ardından  da  ama  mutlu  veya  ama  mutsuz  ebedi  bir  hayat  vardır. 

Yüce  Rabbimiz,  dünya  yaşamında  hatalı  olan  insanlar  için  tevbe  kapılarını  ardına  kadar  açmıştır,  tevbeleri  çokça   kabul  eden  Tevvab’tır. Her  fırsatta  tevbe  etmemizi,  cahillikle  işlediğimiz  günahlarımızı  bağışlayacağını  bildirmektedir. Elbette  ki  günahsız  insan  yoktur.  Bundan  dolayı  Ankebut  Sûresinin  7. ayetinde  "  Ve  inanan  ve  salihatı  işleyen  /  düzeltmeye  yönelik  işler  yapan  kimseler,  onların  kötülüklerini  elbette  örteceğiz  ve  kesinlikle  onlara  yaptıklarının  daha  güzeli  ile  karşılık  vereceğiz. " ifadesiyle  belirtildiği  gibi  Allah’a  ortaklar  koşmayıp  şirke,  ayetlerini  inkâr  edip  küfre  bulaşmamış  olarak  ölen  Müslümanların,  dini  ve  inancı  ne  olursa  olsun  dürüst  ve  dosdoğru  insanların  işledikleri  günahların  bir  kısmının  kefareti  belki  de  bu  dünyada  karşılarına  çıkan  hastalık,  dert,  kayıplar  veya  sıkıntılar  gibi  bazı  musibetlerle  ödetilecek,  bir  kısım  diğer  günahlarını  da,  Rahman,  Rahim  ve  Tevvab  olan   Allah  affedecek  ve  onları  Cehenneme  koymadan  Cennetine  koyacaktır. Allah’ın  selamı,  rahmeti  ve  Kur’anın  doğruları  sizinle  olsun !...

Yanıtla yada Konuyla ilgili Soru Sor



SEN DE SOR
SORU SOR
Son Sorular
TAKİP ET