Sayın Çelik ! Benim sorum şehitlik nedir. Kimler şehit olur. Şehitler ölmez diyorlar. Peki onlar aramızda dolaşıp bizi görürler mi ? duyarlar mı ? Onlar doğrudan doğruya cennete mi gittiler. Açıklarsanız memnun olurum. Selamun aleyküm.
Zeki Çelik.
17-08-2024
Değerli Kardeşim ! Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun !
Ülkemizde özellikle askeri harekatlarda, devlet adına görev yapanların görevleri esnasında değişik nedenlerle çok sıklıkla ölüm haberlerini duymaktayız. Bu ölümler için yapılan cenaze törenlerinde de şehitlikten söz edilmekte, törene katılanlar da zaman zaman “ şehitler ölmez vatan bölünmez “ diyerek galeyana gelmekte, siyasete dönüştürüp toplu sloganlar atmaktadır. Halk kültüründe de Din görevlileri ve Ulema tarafından nakledilenlere bağlı olarak Allah katında şehitlik diye bir makamın olduğuna inanılmakta, bazı ölümlerin ardından da geride kalanlar için bir teselli kaynağı oluşmaktadır. Siz de aslında bu inanç konusundaki eksik ve yanlış bilgilerine rağmen, ama toplumun çok hassas ve kanıksamış olduğu şehitlik kavramı üzerine çok da yerinde, ilginç ve güzel bir soru oluşturmuşsunuz. Sizi de aleyküm selam diyerek selamlayalım.
Kur’anımız açısından
şehitlik konusunun ne olduğu ayrıntılarına
geçmeden önce, biz de size sondan söyleyeceğimizi baştan
söyleyerek başlayalım ki
: “ Bütün insanların öldüğü
gibi, peygamberler de,
Evliya da, şehit denilenler
de ölürler. Allah katında ve Kur'anda insanlarımızın anladığı ve bildiği şekilde şehitlik diye bir
makam yoktur. Öldükten
sonra da bütün ölenler gibi peygamberler de, Veli denilenler de, şehit denilenler de hiç
bir şey duymazlar,
hiç bir şey
görmezler ve aramızda
da dolaşmazlar. Bu güne kadar binlerce yıldır ölenlerin hiç biri de ne Cehenneme, ne de Cennete henüz girmemiştir. Kıyamet koptuktan sonra Mahşer
alanındaki toplanma ve
hesaplaşmanın sonrasında Cennete kimlerin gireceğine de
ancak Rabbimiz
karar verir. “
Şehitlik ve kavramı üzerine Klasik dönemin Uleması tarafından bazı Kur’an ayetlerindeki ifadelerin anlamlarının saptırılarak yanlış yorumlanması ve ardından ;
* Cennete giren hiç bir kimse, dünyadaki her şeyin kendisinin olması karşılığında dünyaya dönmek istemez. Yalnız şehit olan, kavuştuğu şehitlik rütbe ve nimetlerinden dolayı dünyaya dönüp 10 kere daha öldürülmeyi temenni eder.. ( Tirmizi Fedailül Cihad 25 )
* Şehadete nailiyeti Allah Teala’dan sıdk ile isteyen kimseyi, Allah şehitler mertebesine ulaştırır. Velev ki döşeğinde vefat etsin. ( Müslim İmara 154, Nesai Cihad 36 )
gibi bir çok uydurma hadisin yönlendirmesiyle şehit olma kavramı Müslüman toplumlarına Halk kültüründe de gerçekmiş gibi kökleştirilmiş bir inanç olarak yerleştirilmiştir.
Bu bağlamda * Allah yolunda canını feda eden bir Müslüman’a şehit denir denmiş. * Fıkıh açısından “ Hakiki şehitlik, Hükmi şehitlik “ vardır, Kur’an ve hadislerde de geçer denmiş. 1. Tâûndan / Arap toplumunda yayılmış ve o dönemde en çok ölümlerin olduğu Veba hastalığından ölenler şehittir. ( Peki Peygamberimize en çok kötülükle engel olup sonunda Veba hastalığından vücudu çürüyerek ölmüş olan Ebu Leheb de mi şehit olmuş olacak ! ) 2. Suda boğulanlar 3. Zatürreden ölenler 4. Karın ağrısından ölenler 5. Yangında ölenler 6. Yıkıntı, göçük altında kalıp ölenler 7. Hamilelikte veya lohusalıkta ölen kadınlar şehittir denilerek bir çok ölüm şekli de Ulema fetvalarıyla kafalarına göre bu şehitlik makamının içine dahil edilmişlerdir.
Biz de bu
zeminde ana hatlarıyla
da olsa ve
özellikle delil olarak gösterilen bazı ayetlerin gerçek anlamları
çerçevesinde Şehitlik kavramının, ne olup ne
olmadığına Kur’anımızın doğrularıyla
bakmaya çalışalım.
Ali İmran Sûresinin 169 – 170. ayetlerinde “ Allah yolunda öldürülenleri de sakın ölüler sanma. Tam tersi onlar diridirler, Allah’ın verdiği şeylerle sevinçli olarak Rabbleri katında rızıklanmaktadırlar. Arkalarından kendilerine henüz ulaşmayan kimselere, kendileri için hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. Onlar, Allah’tan bir nimeti, armağanı ve Allah’ın şüphesiz, müminlerin ecrini kaybetmeyeceğini müjdelemek isterler. “ ifadelerin temelinde yer alan ve ayetin orijinalinde olmadığı halde birçok müfessirin bu ayetler grubundaki çevirisinde parantez içerisinde şehit sözcüğünü de ilave ederek yer verdiği bazı meallerdeki örneklere bakacak olursak ;
Diyanet İşleri Yeni Meali : Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan ( henüz şehit olmamış ) kimselere de hiç bir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.
Hasan Basri Çantay Meali : Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar Rableri katında diridirler. ( Öyle ki Allah’ın ) lütfu inayetinden kendilerine verdiği ( şehitlik mertebesi ) ile hepsi de şâd olarak ( Cennet nimetleriyle ) rızıklanırlar. Arkalarından henüz onlara katılamayan ( şehit dindaşları ) hakkında onlara hiç korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değildirler diye müjde vermek isterler.
Talat Koçyiğit Meali : Allah yolunda ölenleri ölü sayma. Aksine onlar, Rabları katında diri olup Allah’ın fadlu kereminden kendilerine verdiği ( şehitlik mertebesinden ) sevinçli bir şekilde ( O’nun sayısız nimetleriyle ) rızıklandırılırlar. Ve arkalarında kalıp da henüz kendilerine katılmamış olan ( kardeşlerine ) hiç bir korku bulunmadığını ve mahzun da olmayacaklarını müjdelerler.
İfadeleriyle gördüğümüz gibi bu ayetler gerçekte olmayan şehitlik kavramına odaklandırılarak meallendirilmiştir.
Biz bu konudaki ayrıntılara geçmeden önce hazır sizin sorunuzun vesilesi ile okuyucularımıza da biraz daha geniş ve gerçekçi bilgi olsun diye şehit sözcüğünün Kur’anımıza göre karşılığının ne olup olmadığını aktarmaya çalışalım.
Lisanü’l Arab sözlüğünde “ şehiyd “ sözcüğünün Arapça “ şhd “ kökünden türemiş “ şehadet “ anlamında bir isim – fiil olduğu, bunun da “ en ileri derecede tanık olan “ anlamına geldiği belirtilir. Bu sözcük açıkta olan işlere izafe edildiğinde yaşamış, görmüş ve konuyu iyi bilen, şehiyd anlamında kullanılır. Sözcüğün mastarı olan “ şehadet “ sözcüğünün Türkçedeki tam karşılığı da “ tanıklık / şahitlik “ demektir. Dolayısıyla açıkta olan konuları ve işleri bilene “ şahit “ ileri derecede bilgi ile konuları bilene de “ şehiyd “ denir. Kur’anda bu isim – fiil, ölenler için değil, bilakis Allah'ın ayetlerine vakıf olarak bilen, Allah'a, Kur'ana, peygambere yönelen, bilgi sahibi olup şahitlik edebilecek diriler için ve yerine ve konularına göre de Allah, Elçiler ve insanlar için kullanılır ve 55 kez geçer. Ama ne yazık ki yanlış algıların sonucunda ise bu sözcük ülkemizde “ Allah rızası için ölen kimseler “ anlamında çok yaygın ve yanlış bir şekilde şehit olarak bilinir. Halbuki yukarıda ayet örneğinde gördüğümüz gibi ise Kur’an “ Allah rızası için Allah yolunda ölen kimseleri " şehit olarak nitelendirmez. Bu ayetlerin orijinalinde de bu sözcük yer almaz. Bu anlayış Kur’an ile onaylanmaz. Ve Rabbimiz bu konuda ayetlerin içinde bulunduğu paragraf ve anlam bütünlüğü içerisinde “ Allah yolunda öldürülen kimseler “ ifadesini kullanır.
Ne yazık ki birçok kavramda olduğu gibi ülkemizde şehitlik kavramı da yanlış ve yozlaştırılmış olarak kullanılmış, yukarıda da değindiğimiz gibi, Ulema görüş ve icmalarıyla hakiki şehit, hükmi şehit, dünya ve Ahiret şehidi gibi sınıflara ayrılmış, her biriyle ilgili olarak da birçok hadis uydurulmuş, kavram ayağa düşürülmüştür. Bu bağlamda aklına esenlerce bira şehidi, devrim şehidi, sahne şehidi, suda boğulanlar, ateşte yananlar, depremde enkaz altında kalanlar, veba sıtma gibi hastalıktan ölenler, ilim yolunda, devlet görevinde ölenler, Cuma gecesi ölenler, loğusa iken ölenler, Hacc’da iken ölenler, gurbette ölenler gibi birçok şehit türü ortaya atılarak, neredeyse her ölüm de şehitlik kavramı içine alınmıştır. Kur’ana göre olmayan bu kavram böylece ucuzlatılmış olduğu gibi, Müslümanlar kavram kargaşası ile yanlış inanç ve yollara da sürüklenmişlerdir. Aslında bilinmelidir ki ölüden ne şahit / sıradan tanık, ne de şehiyd / iyiden iyiye bilgi sahibi mükemmel bir tanık olur.
Ele aldığımız ve ardından birçok soruyu da beraberinde getirecek gibi görünen ve delil gösterilen ayetler grubunda, aslında daha önce müşriklerin Kur’anı ve İslam’ı tamamen yok etmek üzere kalkıştıkları Bedir, ardından Uhud savaşlarında Müslüman olduklarını dile getirdikleri halde Medine’de Abdullah bin Ubey emrindeki münafık ve hizip gruplarının İslam'ı koruma savunmalarına katılmayıp, geri dönerek peygamberimizi her vesilede yalnız ve yardımsız bırakmaları, savaş esnasında ( ölme, öldürme ve ölüm korkusu ile savaştan kaçma ) nedenleriyle insanlara Resulullah’ın şahsında çok önemli bilgiler ve mesajlar verilmekte, korku ve isteksizlik içerisinde olabileceklere moral ve güç verilmeye çalışılmaktadır. Ayetlerin içeriğini daha doğru anlayabilmemiz için delil gösterilen başka ayetlerde de olduğu gibi, Bakara Sûresinin 154. ayetinde de “ Ve Allah yolunda öldürülenlere “ Ölüler “ demeyin. Aslında onlar diridirler. Fakat siz bilince ermiyorsunuz. " ifadelerinin de göz önünde bulundurulması ve gerçek anlamlarıyla birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Kur’anda pek çok ayette, yaşanan hayatta çevresinden kopuk, hiç bir şey ile ilgilenmeyen, toplumun sorunlarına omuz vermeyen, olumsuzlukları görmeyen, duymayan, sessiz kalan, sıkıntıları paylaşmayan neme lazımcı insanlara, hiç kimseye bir yararı olmayan, hele hele niçin yaratıldığının farkında olmadan kendisinin yaratılışındaki, çevresindeki Allah’ın ayetlerinin farkında olmadan yaşayan veya inkâr etmiş, azmış zalimlere, duyarsız, tepkisiz, vicdanı dumura uğramış kişilere ve toplumlara dilsiz, sağır, kör, aklını kullanmayan nitelemeleri ile Yüce Rabbimiz Allah, mecazi olarak “ onlar ölülerdir “ demektedir. Tersine de Kur’an ayetleriyle tanışıp, Kur’ana ve Allah’a yönelmiş olanlara ve de aynı zamanda Allah yolunda İslam’ı korumak amacıyla katıldığı savunmalarda mücadele ederek ölenlere de yine mecazi olarak “ diriler “ demektedir. İşte bu ayetlerde de yer alan " Aslında onlar diridirler " ifadesiyle Rabbimiz, Allah yolunda öldürülenleri, Allah'ın ayetleriyle tanışmış, Kur'ana ve Allah'a yönelmiş kişiler olarak kabul ettiğini bildirmektedir. O nedenle de onlara " diridirler " demektedir. Yoksa onlar öldükleri halde gerçekten dünyada yaşamaya devam edenler değildirler.
Ele aldığımız ayet grubunda da yine aynı nitelendirmeye yer verilmekte ve bu yolda ölecek olanlara / diridirler denilenlere Ahiret hayatındaki rızıklandırma, mecazi ifadesiyle de verilecek ödüllerden, nimetlerden söz edilmektedir. Elbette ki onlar ölüler oldukları halde hadislerle oluşturulmuş yanlış inançlar sonucu olduğu gibi aramızda dolaşıp bizi görmekte ve duymakta değillerdir. Bizim düz mantıkla anlayabileceğimiz nitelikte ölenlerin üç öğün tabildot yemekleriyle de rızıklandırılmakta oldukları şeklinde bir anlayış söz konusu olamaz. Ahiret hayatında da insanlar bambaşka bir boyutta veya boyutsuz olarak diriltileceklerdir. Zaten henüz kıyamet kopmamış, Cennet ve Cehennem yaratılmamış ve bugüne kadar yeryüzünde yaşayıp da ölmüş olan milyarlarca insandan hiç biri de ne Cennete, ne de Cehenneme girmemiş olduğundan, bu anlatım tarzı aslında yaşayanlara öğüt olması bakımından dile getirilen temsili ve mecazi anlatımlardır. Rabbimiz de Ahiret hayatının kesin olacağını vurgulamak amacıyla Ahiret konusunun ele alındığı ayetlerde herhangi bir acabaya, cak mı ? cuk mu ? tereddütüne ve şaibesine yer vermemek için anlatımlarda “ di li “ geçmiş zaman kalıbını kullanır. Bütün ölenler de aslında fişi çekilmiş bir bilgisayar disketi gibi rüyasız bir uyku içerisindedirler ve ruhları bizim bilemeyeceğimiz bir şekilde ve yerde Rabbimiz tarafından kıyamet gününe kadar kabzedilerek tutulmaktadır.
Ayetlerde “ Arkalarından gelecek
olanlara müjdelemek “ ifadelerine
baktığımız zaman da bu ayetlerden ve
yukarıdaki açıklamalarımızdan yola çıkarak
“ Allah yolunda ölenlerin ölmeyip, diri
sayıldıkları sonucu Allah’ın ayetlerine vakıf
olan kişilerin arasına dahil edilmeleriyle
beraber bu kişilerin Ahiret hayatında sahip
olabilecekleri nimetlerin ve ödüllerin
örnekleriyle, arkalarından gelecek olan
başkalarını da “ Allah yolunda ölmeye “
teşvik etmeleri nedeniyle unutulmayıp şan
ve şerefle anılmaları ve amel defterlerinin
kapanmaması sonucu, arkadan örnek alarak
aynı şekilde gelenlerin de ecri kadar onlara
da ecir yazılmaya devam edileceği, arkadan
gelip inanmış ve mümin olarak onları
örnek alan ve Allah yolunda mücadele
edip can verecek kişilerin de aynı
şekilde mükâfatlandırılacakları anlatılmakta, teşvik
edilmekte ve bu güzel sonuçlardan müjdeleme ifadesiyle
onların da bir an önce haberdar
edilerek farkına varmaları gerektiği vurgulanmaktadır.
Bu ayetler indiğinde Bedir ve Uhud
dışında bu bölgede yaşayanlar arasında
Allah yolunda ölen henüz olmamıştı. İşte bu nedenle bu
ayetlerin indirilmesindeki amaç, Allah yolunda
mücadele etmenin ve bu yolda ölmenin
öneminin her dönemde olabileceği gibi, o
dönemde de ne kadar önemli ve bu
kişiler için ne kadar kazançlı olacağı
anlatılmaya çalışılmaktadır.
Sonuç olarak sorunuzda belirttiğiniz gibi, Şehitlik kavramında Allah’a, Kur’ana, Peygambere ve hakka / gerçeğe şahit, gerçek “ şehiyd “ tanık olamamış, Kur’an ayetleriyle bilgilenmemiş, bilgi ile, tahkiki bir iman ile gerçek mümin olamamış, gerektiği zaman Allah yolunda mücadele etmeye gönlü olamamış insandan, halk kültüründe yanlış inanıldığı gibi şehit, arkadan gelecek insanlar için de iyi bir örnek olmaz. Bu gibilere Ahiret hayatlarındaki güzelliklerden ve ödüllerden de kendilerine verilecek müjdeler de tabiidir ki olamaz. Önemli olan ise insanların sağlığında Kur'anın doğrularına yönelerek, anlayarak okumak, bilinç kazanarak şahit olmak ve ölüler halinde değil, ayetlerin rehberliğinde diri olarak yaşayabilmektir. Allah’ın selamı, rahmeti ve Kur’anın doğruları sizinle olsun !...