TÜM SORULAR

Soru

Rafet Ş.   24-10-2025   4

Hocam toplumuzda sıklıkla Allah'ın hakkı üçtür denilmekte bir çok yapılacak şey de üç defa tekrarlanmaktadır. Benim sorum Üç sayısının önemi nedir. Bu inanç nereden çıkmıştır. Allah'ın hakkı neden üçtür. Bunu söylemek yanlış ve günah mıdır, yoksa doğru mudur. Dinimizde var mıdır ? Açıklar mısınız. Şimdiden teşekkür ederim.

Yanıtlar

Zeki Çelik.      25-10-2025  

Değerli  Kardeşim !  Allah’ın  selamı  ve  rahmeti  üzerinize  olsun ! 

Ülkemizdeki  insanlarımızın  büyük  çoğunluğunca  hayatın  akışı  içerisinde  değişik  kademedeki  yaşlarda  önlerine  çıkan  başarısız   olaylarda  “  Allah’ın  hakkı  üçtür “  deyimi  çok  sıklıkla  kullanılmakta,  üç  sayısının  uğuruna  ve  kutsallığına  çok  fazla  inanılmaktadır. Bu  inanç  bağlamında  da  Ekmek,  Kur’an  üç  kez  öpülür,  namazda  kullanılan  tespih  aletinin  üç  boğumda  33  lük  dizilişi  bulunur,  Abdest  alınırken  üçer  kere  temizlikler  yapılır,  iyi  şeyler  olacaksa  üç  defa  denemelerin  içine  girilir,  bunun  genelde  üç  adımda   gerçekleşeceğine  inanılmaktadır. Siz  de  toplumuzda  çok  kanıksanmış  ve  yaygınlaşmış  olan  bu  kabul,   inanç  ve  uygulama  için  doğru  mudur,  yanlış  mıdır ? diye  çok  ilginç,  güncel  ve  yerinde  bir  soru  oluşturmuşsunuz.

Dini  çevrelerce  bu  görüşü,  inancı  ve  uygulamalarını  doğru  ve  makul  görenlerle,  ama  kesinlikle  böyle  bir  şeyin  uydurma,  dinimizde  olmayan,  yanlış   ve  yersiz  bir  kabul  olduğunu  dile  getirenler  de  bulunmaktadır.

Tarih  boyunca  inanç  açısından  yedi,  kırk  gibi  sayılar  ve  özellikle  üç  sayısı  da  değişik  toplumlarda  değişik  kabullerle  kutsal  addedilmiş, bu  bağlamda  örneğin  antik  Mısır’da  “  İsis,  Osiris,  Horus “  Hinduizmde  Tanrı  üçlemesi  yapılmış,  Mitolojide  şeytanın  üç  kere  denize  dalması,  bir  çok  hikâyede  üç  kere  sıvama,  üç  kere  koklama,,  devlet  kuşunun  üç  kere  başa  konması,  Tasavvufi  ruhun  üç  derece  olarak  sınıflandırılması,  Hristiyanlıkta  “  Baba,  Oğul  ve  kutsal  ruh “  kabulü  ile  teslis  inancının  ortaya  çıkması  insanlar  üzerinde  bu  tür  inançların  yerleşmesinde  etken  olmuştur.

Ehli  Sünnet  inancı  içerisinde  olanların  bir  kısmı  “  dinde  yeri  yoktur “  deseler  de,  bir  kısmı  da  Kur’andaki  bazı  ayet  ifadelerini  kendilerine  göre  yorumlayarak  “  İlim,  İrade  ve  Kudret “  olarak  Allah’ın  üç  sıfatını  ön  plana  çıkarmakta,  bu  sıfatların  Allah’a  ait  olduğu  bilinciyle  yaşamanın  önemine  bağlayarak  “  Allah’ın hakkı  üçtür  “  inancını  kabullenerek  açıklamakta,  bir  kısmı  da “  Allah  bilir,  korur  ve  nasip  eder “  özelliklerini  ön  plana  çıkararak  aslında  Allah’ın  zati  altı,  subuti  sekiz  sıfatları  ve  doksan  dokuz  ismi  ile  esmai  hünsasının  özelliklerini  ve  diğer  sıfatlarını  da  görmemezlikten  gelmiş  olduklarından  şirke  girdiklerinin  bile  farkında  olamamaktadır. Bir  kısmı  da  bu  inancı  “  Ömer’in  kavuğunu  çalan  bir  hırsızla  arasında  geçen   “  Sen  bunu  en  az  üç  kere  yapmışsındır “  diyaloğuna  istinaden  “  Peygamber  şöyle  buyurmuştur.  “  Sizden  öncekiler  şu  sebepten  helâk  oldular.  Onlar  şerefli  bir  kimse  hırsızlık  yaptığı  zaman,  hırsızı  serbest  bırakırlar,  güçsüz  bir  kimse  hırsızlık  yapınca  da  ona  ceza  uygularlardı. ( Şevkani  Neylü’l  Evtar  8 / 131 )  hadisine  bağlayarak   dinimizde “  Allah’ın  Hakkı  Üçtür “  inancı  vardır  demektedir.

Kendileri  Allah’ı  Can,  Canan,  Mahbub  ve  sevgili  yerine  koyan  ve  şirke  girdiklerinin  bile  farkında  olmayan  Tasavvuf  Melamet  İlmi  Hal  inancında  olanlar  da  evet  “  Allah’ın  hakkı  üçtür “  demekte,  bunlardan  biri  fiilinde  hakkını  vermek / fiilinden  soyunmak,  Allah’a  hakkı  vermek, ikincisi  Allah’ın  sıfatlarını  vermek,  üçüncüsü  de  Kendine  nispet  ettiği  vücudu  Allah’a  vermektir. Bu  üç  hakkı  Allah’a  teslim  edemezse  yaptığı  her  şey  benliğinde  kalmış  olur  diyerek  bununla  ilgili  olarak  da  Ali  İmran  Sûresinin  71.  ve  Bakara  Sûresinin  42.  ayetinde “  Ve  siz  bile  bile  hakkı  batıla  karıştırmayınız,  Hakkı  /  gerçeği  gizlemeyiniz. “  ifadelerini  de  delil  olarak  göstermektedirler.  Ama  oysa  bu  ayetlerde  Allah’ın  hakkından  söz  edilmemekte,  üç  olduğuna  dair  herhangi  bir  ifade  bulunmamakta,  bizim  bildiğimiz  haktan  /  gerçekten  söz  edilmemekte  Aslında  “  Siz  Kitabı  değiştirmeye  kalkmayın,  başka  dinleri  gerçek  olan   İslam’a  karıştırmayın  “ denilmektedir.

Gelelim  “ Allah’ın  hakkı  üçtür “ denilen  inanç  ve  bu  inançlar  bağlamında  yapılan  uygulamalar  için  bizim  görüşümüz  nedir ?  Tegabün   Sûresinin  1 - 3. ayetlerinde   "  Göklerde  ve  yeryüzünde  olan  şeyler,  Allah'ı  her  türlü  noksanlıklardan  arındırır.  Mülk  yalnızca  O'nundur,  tüm  övgüler  de  sadece  O'nadır.  Ve  O,  her  şeye  en  iyi  güç  yetirendir.  O  sizi  oluşturandır.  Artık  kiminiz  kâfir,  kiminiz  mümindir.  Ve  Allah  yaptıklarınızı  en  iyi  görendir.  3 :  Allah  gökleri  ve  yeri  hak / gerçek  ile  oluşturdu  ve  sizi  biçimlendirdi.  Ve  dönüş  yalnızca  O'nadır. "  ifadeleriyle   Allah  Kendisini  tanıtmakta,  yine  Araf  Sûresinin  54.  ayetinde  “  Şüphesiz  ki  sizin  Rabbiniz,  gökleri  ve  yeri  altı  günde  /  evrede  oluşturan,  sonra  arşa  istiva  eden /  en  büyük  taht  üzerinde  egemenlik  kuran,  gündüzü  durmadan  kovalayan  gece  ile  bürüyen  ve  Güneş,  Ay  ve  yıldızları  emrine  boyun  eğmiş  olarak  yaratan  Allah’tır.  İyi  biliniz  ki  oluşturma  ve  sistemler  kurup  yürütme  sadece  O’na  özgüdür.  Alemlerin  Rabbi  olan  Allah,  ne  cömerttir. “  ifadeleriyle  gökleri,  yeri,  tüm  Evreni,  Kâinatta  ve  yeryüzünde  mevcut  olan  canlı  ve  cansız  varlıkların  hepsini  bize  göre  her  biri  mucize  olan  bir  ölçü,  en  mükemmel  matematik  ve  mühendislik  tasarımı  ile  yaratan,  Bakara  Sûresinin  284.  ayetinde  de  “ Göklerde  olan  şeyler  ve  yeryüzünde  olan  şeyler  Allah’ındır.  “  denildiği  gibi  mülkün,  yaratılmış  ve  verilmiş  olan  bütün  nimetlerin  yegâne  sahibi  olduğu,  hamd  etmenin  /  övgünün  sadece  O'na  olacağı,  bütün  yaratılmışların  sonunda  O'na  döneceği  belirtilmektedir.

Kur’anda  doğrudan  doğruya  Allah’ın  hakkı  veya  kul  hakkı  diye  bir  kavram  geçmez. Ama  ona  bakılırsa  fıtraten  doğada  yaratılmış  canlı  cansız  her  şeyin,  doğanın  da,  hayvanların  da,  bitkilerin  de  hakları  vardır. Bu  haklarla  ilgili  özel  bir ayet  de  bulunmamakla  beraber  korunmalarına  yönelik  ise  bir  çok  ayette  yaşanmışlıklarla  ve  yaşanacaklarla  ilgili  uyarılar  bulunmaktadır. Yukarıdaki  ayetlerde  gördüğümüz  gibi  Allah’ın  ve  bütün  canlı,  cansız  yaratılmışların  hakkı  fıtrattan,  Allah’ın  yaratmasından  ve  oluşturmasından  dolayı  sorumlu  veya  sorumsuz,  ölçülü  veya  ölçüsüz  yaşanacak  olaylar  gereği  ortaya  çıkar.  Lokman  Sûresinin  27. ayetinde  de  “  Ve  eğer  şüphesiz  yeryüzünde  ağaçtan  ne  varsa  kalem  olsa,  deniz  de  arkasından  yedi  deniz  katılarak  onun  mürekkebi  olsa,  Allah’ın  sözleri  tükenmezdi. “  ifadeleriyle  gördüğümüz  gibi  Allah,  yeryüzünde  ve  gökyüzünde  meydana  gelen  bütün  oluşumları,  yasaları,  sınırsız  ve  çok  çeşitle  yarattıklarını  insanların  emrine  vermiştir.  İnsanın  gördüğü  görmediği  nice  nimetlerin  Allah  tarafından  kendisi  için  önceden  hazırlandığını  ve  bu  sınırsız  nimetlerle  donatılmış   ve   içinde  yaşayabileceği   bir  çevrenin   cömertçe  önüne  serildiğinin  bilinciyle  ibret  alarak  görülmesi  ve  bu  nedenle  de  Allah’ın  hamd  edilerek  övülmesi  gerekir. Doğada  insanın  dışında  hiç  bir  şey  kendisi  için  yaşamaz,  nehirler  kendi  suyunu  içmez,  ağaçlar  kendi  meyvelerini  yemez,  Güneş  kendisi  için  ısıtmaz,  Ay  kendisi  için  parlamaz,  çiçekler  kendisi  için  kokmaz,  toprak  ana  kendisi  için  doğurmaz,  rüzgar  kendisi  için  esmez,  bulutlar  kendi  yağmurlarından  ıslanmaz,  Allah’ın  kanunu  olan  neden  sonuç  ilişkisine  göre  her  şey  birbiri  için  ve  kısacası  insana  hizmet  etmek  için  yaşar,  ve  oluşur.  Bütün  bunlar  Allah’ın  insana  bahşettiği  sınırsız  nimetlerin  bir  kısmıdır.  Ve  insanlar  bütün  bu  nimetler  için  Allah’a  karşı  borçludur. Bu  nedenlerle  Allah’ın  hakkını  üçle  sınırlamak  mümkün  ve  doğru  da  değildir.  Üstelik  de  yanlıştır.  Allah’ın  örneksiz  olarak  yarattığı  Kâinatın  ve  kullarının  üzerindeki  hakları  sayılarla  ifade  edilemez,  ayette  de  gördüğümüz  gibi  yazılıp  bitirilemez. Hangi  amaçla   söylenmiş  olsa  da  “  Allah’ın  hakkı  üçtür  “  deyimini  söylemek  yanlıştır. Tabii  ki  bilinçsiz  olarak  sakıncalı  bir  anlam  kastedilmediği  takdirde  söylenen  bu  deyimden  dolayı  kişi  dinden  çıkmış  da  olamaz. Ama  ağız  alışkanlığından  ve  gelenek  baskısından  arınarak  söylememek  de  en  doğrusu   olacaktır.  Kişiyi  durup  dururken  şirke  girmekten  kurtaracaktır.  Allah’ın  selamı  ve  rahmeti  ile  Kur’anın  doğruları  sizinle  olsun.

 

 

Yanıtla yada Konuyla ilgili Soru Sor



SEN DE SOR
SORU SOR
Son Sorular
TAKİP ET