 
  Anar  H.  
  
 04-03-2025  
   70
 Anar  H.  
  
 04-03-2025  
   70
               Cehennem azabının da ve cehennemin de aynı zamanda cennetinde bir gün yok edileceği yönünde böyle bir açıklama var. Bana çok makul geldi. Sizin bu 2 madde ile belirtdiklerimle ilgili görüşünüz nedir? 1) Çünki Kuran bi çok ayetde ebed kelimesini dünya hayatı için de kullanıyor. ABaDa kelimesi 9:84; 9:108; 24:4; 33:53; 59:11 ve 62:7 ayetlerinde koşulun süresine bağlı bir sonsuzluğu belirtmek için kullanılmıştır: “Onlardan ölen birisi için asla (La … ABaDa) namaz kılma” 9:84 “Böyle bir yerde ebediyen (La … ABaDa) namaza durma” 9:108 “ve onların tanıklığını ebedi olarak (La … ABaDa) kabul etmeyin.” (24:4) “onun eşleriyle asla (La … ABaDa) evlenmemelisiniz.” (33:53) “sizin aleyhinize hiçbir zaman (La … ABaDa) kimseye itaat etmeyeceğiz.” (59:11) “yapmış olduklarından ötürü hiçbir vakit (La … ABaDa) onu dileyemeyeceklerdir” (62:7) Buradaki tüm negatif ifadeler ABaDa kelimesini sürekli devam eden bir yasaklamayı ifade etmek için kullanırlar. Daha net bir ifade ile, bu, belirtilen koşul var olduğu sürece geçerlidir. Örneğin, cenaze namazı için yasaklama getirilen kişi vefat ettiğinde, doğal olarak yasağın kendisi de sonlanmış olacaktır. Ölü birisi başka bir ölünün arkasından dua edemeyeceği için, bu yasaklama da pratik olarak sonsuza dek devam edemeyecektir. Benzer bir şekilde, Peygamberin tüm eşleri vefat ettiğinde, onlarla evlenme yasağı da varlığını yitirir… Böylece, yasağın sürekliliği, aslında, bazı koşullarla veya ilgili konuda belirtilen yaşam-süresi ile sınırlandırılmıştır. Başka bir değişle, yukarıdaki örnekte ABaDa kelimesi belirli bir periyodun tümüne işaret eder. 2) 107- Gökler ve yer dâim oldukça onların hâlleri orada kalıcıdır. Rabbinin dilediği şey hariç! Muhakkak ki senin Rabbin, dilediği şeyi her dâim yapandır. Âyette geçen “gökler ve yer dâim oldukça” kaydı ve “Rabbin aksini dilemedikçe” şartı cehennemin Allah gibi bâkî/sonsuz olmadığının bir ifadesidir. Cehennemin varlığı, gökler ve yer gibi mekânın devamlılığına bağlanmıştır. Mekân yoksa içindekiler de olmaz. Hep sonsuz olmayı hayal eden insan yok olup gitmeyi bu meyanda bir türlü kabullenemediği için bu ve buna benzer ifadeler (Enâm:128, Nebe:23 gibi) çoğunlukla “Bunlar deyimdir, bunlar aslında ebediliği, süresizliği, sonsuzluğu anlatır.” şeklinde tevil edilmiştir. Evet, cennet ve cehennem son varış yeridir. Ancak onların son durak olması durağın tıpkı Allah’ın vechi gibi sonsuz ve sınırsız olacağı anlamına gelmez. Zîra "Herkes fânidir. Ve zu’l-celâli ve’l-ikrâm olan Rabbinin vechi bâkidir.” (Rahmân:26-27) Bu mübarek âyetler sonsuz azâp ezberini de bozmaktadır. Zaten sonlu bir hayatın cezasının sonsuz olması cezadaki denkliğe de aykırıdır. Sonu belli olmayan çok uzun bir süre olması, onun sonsuz olması anlamına gelir mi? Kurân’daki göndermelere dikkatle bakıldığında cennet ve cehennemin bu dünyada kurulacağı söylenebilir. Zîra her ölü gömüldüğü yerden dirilir. (Bkz. Semâ açıldı. Ve yeryüzü uzadı. Ve Rabbini dinledi ve hakkını verdi. Ve içindekileri attı ve boşaldı. İnşikak:1-4 Ayrıca “Dedi ki: Orada yaşarsınız ve orada ölürsünüz ve oradan çıkarılırsınız.” Arâf:25) Cennet ve cehennem için kullanılan ortak semâlar ve yer için de İbrâhîm sûresinin 48. âyetindeki “O gün yer başka bir yer ile gökler de (başka göklerle) değiştirilir.” ifadesi ile bu âyetler birlikte okunmalıdır. Son saatten sonra yaşam alanımız köklü bir değişime uğrayacaktır. Bu yeni yaratılışta gökler denilen katmanlı atmosferin, diğer yaşam şartları ve üzerindeki canlıların bu yeni şartlara adaptasyonundan bahsedebiliriz. Kurân’ın fragman olarak verdiği âyetleri birleştirdiğimizde karşımıza şöyle muhteşem bir tasarım çıkmaktadır: Öncelikle cennet ve cehennem bu dünyada; ancak biri sanki ayın karanlık yüzü iken diğeri aydınlık yüzü gibi… Cennet ve cehennemin arasında bir hicap, duvar ve perde vardır “Ve onların aralarında bir perde ve Ârâf’ın üstünde onların hepsini sîmâlarından tanıyan er kişiler vardır. Henüz oraya dâhil olmamış ama ümit eden cennet ashâbına: “Selâm üzerinize olsun!” diye nidâ ettiler. Onların görüşleri ateş ashâbına yönelince dediler ki: “Rabbimiz, bizi zâlim kavim ile beraber kılma!” (Araf:46-47) Devam eden âyette duvarın veya perdenin/engelin üstündekiler ile cehennemdekilerin konuşmalarından bahsedilir. Arâf 50. âyette “Ve ateş ashâbı cennet ashâbına nidâ etti: “Sudan veya Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden bize atın.” Dediler ki: “Muhakkak ki, Allah ikisini de nankörlere harâm kıldı.” Bu tedriç edilmiş yer olan cehennemin kapılarından da Kurân bahsetmektedir. “Gerçeği yalanlayan nankörler bölük bölük Cehennem'e sürülürler. Oraya vardıklarında, kapıları açılır. (Zümer:71) “Cehennemin yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer grup ayrılmıştır.” (Hicr:44) Bu yedi kapının isimleri şunlardır: 1-Sekar(Müddessir:26) 2-Hâviye (Karia:9) 3-Saîr (İnsan:4) 4-Hutâme (Hümeze:5) 5-Lezâ (Meariç:15) 6-Cahîm (Saffat:64) 7-Nâr (Âl-i İmrân:10). Bu isimlerin anlamları hem o kapılardan giren suçlu grupların misli karşılığına hem de orada görecekleri azâbın süresine bir göndermedir. Misal, insan sûresi 4’teki “saîr” su’ire kalıbı ile çıldırmak, delirmek demektir. “Muhakkak biz, o örtenler için prangalar, demir tasmalar ve çıldırtan bir ateş hazırladık.” (İnsan:4) Saîr kapısından girenler demir tasmalar ve prangalardan kurtulamayıp çıldırana kadar orada kalacaklardır. Hâviye, derin çukur demektir. “Artık onun anası hâviyedir.” (Karia:9) Bu dibinde hami bir ateş olan derin çukura düşenlerin sonları bu çukurun dibinde gelecektir. Rabbimiz cezanın misli ile olduğundan şöyle bahseder: “Kim bir güzellik ile gelirse ona onun on katı vardır, kim bir kötülük ile gelirse kötülüğün karşılığı misli kadardır.” (Enam:160) (Ayrıca bkz. “Sadece yaptığınızın karşılığını çekeceksiniz.” Tahrim:7) Peki cehennem dünyada yapılanın misli kadarsa oradan çıkan cennete mi girecek? Hayır. Kendini ilâhlaştıran kafa böyle bir azâptan çıkıp bâkî kalacağını iddia etmesine Kurân şöyle der: “Kitaptan nasiplenmiş olanları görüyorsun değil mi? Bunlar, aralarında hükmetmesi için kitaba çağrıldıklarında bir kısmı, döneklik ederek ondan yüz çeviriyor. Bunun nedeni, onların: ‘Ateş bize sayılı birkaç günün dışında dokunmayacak.’ şeklindeki inançlarıdır. İftira edip dinlerine soktukları şeyler onları yanıltmaktadır.” (Âl-i İmrân:23-24) Cehennemden çıkışın olmayacağı net olarak Bakara 80. âyette de ifade edilmiştir. 108- Ve amma saadetliler… Öyle ki onlar cennettedir. Rabbinin dilediği şey hariç! Gökler ve yer dâim oldukça onların hâlleri orada kalıcıdır. Verilenler kesintili değildir. Görüldüğü gibi cehennem ve sonu ile ilgili bir önceki âyette ne kullanıldıysa burada da aynı kelimeler bu kez cennet içinde kullanılmıştır. Sonlu ve sınırlı bir dünyada yapılanların karşılığının sonsuz ve sınırsız olması, adâlet ve hakkaniyete bile aykırıdır. Âyetin sonunda gelen “meczûz” kelimesi, kesilmiş, cüzlere bölünmüş demektir. Ancak ğayra ile birlikte kullanıldığından, mana kesintili olmayan, parça parça, azar azar verilmeyen nimetlere “ğayra meczûz” denmiştir. Maalesef ezberlerimiz yüzünden bu kelime de sonsuz ve sınırsız şeklinde anlaşılmıştır. Cennetin de süreleri ve içindeki nimetleri farklı kısımları/tabakaları vardır. Dolayısıyla cennetin de isimlerinden bahsedilmiştir. Firdevs kelimesinin aslının Pehlevîce (Eski Farsça) “etrafı duvarla çevrili yer” anlamında pairi-daeza olduğu, bunun paradeisos şeklinde Grekçeye, oradan da Firdevs şeklinde Arapçaya geçtiği söylenmektedir. Kelime Rûm dilinde “bahçe” demektir. Firdevs kelimesinin çoğulu olan ferâdis, Suriye’de [Şam’da] bir yerin adıdır. (Lisanül Arab) Cennetin içinde bir bölüm hakkında da kullanılmış olabilir, cennetin tamamına şâmil bir isim olarak da okunabilir (Bkz. Kehf:107, Müminûn:11). Dâru’l-Mukâme, asıl durulacak yer (Fâtır:35). Dâru's selâm, barışın olduğu yaşam alanı/ev (Yûnus:25). Cennetü’l- Adn, ikâmet edilen bahçe (Tevbe:72, Rad:23). Dâru'l-hulûd, hâlin bozulmadığı yer (Furkân:15). Cennetü'l-Me'vâ saklı bahçe (Necm:15). Bunlar cennetin isimleri değil, daha çok sıfatları hükmündedir.
 Zeki Çelik.  
   
   05-03-2025
 Zeki Çelik.  
   
   05-03-2025  
               Değerli Kardeşim ! Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun !
Cehennem ve azabı konusunda bugüne kadar ileri sürülmüş ve günümüzde de sürülmeye devam eden pek çok anlamı saptırılan ayetler doğrultusunda Kur’an dışı iddia bulunmaktadır. Bu iddialardan biri de özellikle sizin de sorunuz ile dile getirdiğiniz ama aslında Kur’anın gerçeğinden ayrılan “ Cennet ve Cehennem ebedi midir ? Cehennem ebedi ama azap süreli midir ? “ ana başlıklarındaki konulardır. Siz de bu bağlamda oldukça uzun zaman ve mesai harcayarak, bazılarının sorunuz ile de hiç ilgisi olmayan ayetlerin yer aldığı bir çok ayet ve kavram da ortaya koyarak aslında hepsinin de tek tek ele alınarak birçok ayetin asıl lafızlarına girilerek de bu zeminde mümkün olamayacak açıklamaları gerektiren, bazı ayet numara karışıklıkları ve “ neczüz, neczil “ olması gereken " Allah'ın vechi " gibi farklı anlamlar verilebilecek, lafız hataları da olsa ve önceden kendi inancınızın da belirlenmiş olduğu açıklamalarla çok kapsamlı bir sorular zinciri oluşturmuşsunuz. Ve en başta da delil, kişi ve kaynak ismi belirtmeyerek de size göre makul olduğunu belirtiğiniz “ Cennetin, Cehennemin ve azabının da bir gün Allah tarafından yok edileceği “ söylemlerine görüşümüzün nasıl olacağını sormuşsunuz.
Konunun ana hatlarındaki açıklamalarımıza geçmeden önce başlangıçtaki sorunuza değinelim ! Bize göre Kur’anda Cennet ve Cehennemin de yok edileceğine dair herhangi bir ayet ve ima bulunmamaktadır ama bu inanca Kur'ana ve yine bize göre yanlış ve haksız da olsa bu inançtaki özellikle Tasavvufi Tarikat çevreleri tarafından bazı ayetler delil gösterilmektedir ve Tasavvufun ünlü Evliyalarından sayılan hemen hemen çoğunluk Tarikatın da peşinden gittiği ve Kur’an dışındaki “ Vahdeti Vücut “ temelindeki inancına dayanarak bir çok yanlışın içerisinde olduğunu düşündüğümüz, Muhyiddini Arabi / İbnü’l Arabi’nin yüz sayfalık bir eserinde bu iddia dayanaksız olarak yer almaktadır. Birazdan biz delil gösterilen ayetlerle de bu konuya değinmeye çalışacağız. İlginizi çekerse ve size ters gelmezse sitemizdeki “ Tasavvufta Sırlar ve Kerametler “ başlıklı makalemize bakabilirsiniz. Bizim de felsefi açıdan bu konulara nasıl baktığımız hakkında da bilgi sahibi olabilirsiniz.
Önce Cennet ve Cehennem ebedi midir ? konusuna değinecek olursak ! Kur’an dünya hayatının geçici, Ahiret hayatının ise ebedi olduğunu birçok ayetle defalarca bildirmektedir. Ahiret sözcüğü Arapça bir sözcük olup, ölümden sonraki ebedi hayat, öteki dünya, Dar ı Beka ( Baki olan yer, kalıcı yurt ) son yurt anlamlarına gelmektedir. Bir an için bunun aksi ve geçici bir mekân olduğu düşünülecek olursa, bu takdirde Allah’ın kullarına “ sonu gelmeyen bir nimeti vermeyi vaat ettiği “ darul Emân “ ın neresi olduğu sorusu gündeme gelecektir. Kur’anda Cennetten başka böyle bir yerin bulunduğu hakkında da herhangi bilgi bulunmamaktadır. Diğer taraftan Kur’anda süreklilik arz eden bir ceza mahalli olarak tanıtılan Cehenneme girenlerin oradan çıkacaklarına, çıkabileceğine dair en ufak bir işaret, ima ve ayet dahi yoktur. Tam aksine Ali İmran 116, Tevbe 68, Zümer 71 – 72, Mümin 69 – 76, Cinn 22 – 23, Nisa 14, 93, Furkan 68 – 71, gibi bir çok ayette ve Bakara Sûresinin 37 - 39. ayetinde de “ ….Ve küfretmiş / Allah’ın ilâhlığını ve Rabbliğini bilerek reddetmiş ve ayetlerimizi yalanlamış kimseler ; işte onlar ateşin ashabıdır. Onlar orada temelli kalıcıdırlar. “ ifadelerinde gördüğümüz gibi Cehenneme sokulanların orada ebedi kalacakları bildirilmektedir.
Bazıları azap ayetlerinde geçen “ hulud “ sözcüğünün “ uzun süreli kalış “ ı ifade ettiğini, sonsuzluğu ifade etmediğini iddia etmektedir. Böylece Cehennem azabının ebedi olmayacağını ileri sürmüşlerdir. Oysa Kur’anda hem Cennetin, hem de Cehennemin sürekliliği “ hulud ve ebed “ sözcükleriyle ifade edilmiş her iki mekân için de aynı kalıplar kullanılmıştır. Bir kavramın bir yer için başka, diğer bir yer için başka olarak kullanılması söz konusu olamaz. Bu sözcüklerin anlamlarına bakacak olursak ; Noktalı “ ha “ harfiyle yazılan “ halede “ fiili ve bu fiilden türeyen “ yahlüdü, hulden, huluden “ şeklindeki türevleri “ devam etmek, uzun zaman kalmak ” anlamına gelir. Aynı şekilde “ hakede “ sözcüğünün içinde yer aldığı bileşik ifadeler de devamlılığı, sürekliliği ifade eder. Enbiya 7 – 8 ve Hud 105 - 108 ayetlerinde “ …. İşte bu bedbaht olanlar cehennem ateşi içindedirler. Onlara orada iç çekme ve hıçkırma vardır. Gökler ve yer durdukça onlar da o ateşte dâme / sürekli kalacaklardır. “ ifadelerinde üstelik de hulud ifadesi “ dâme “ sürekli, devamlı sözcüğüyle de desteklenmiştir. Ayette geçen “ yer gök durdukça “ deyimi sadece Arapçada değil, başka bir çok dilde de sonsuzluğu belirtir.
Ayetlerde yer alan “ el ebedü “ / ebed sözcüğünün anlamı Sözlüklerde “ sonsuzluk, sınırsız zaman, ezeli, daim gibi anlamlara gelir ( Tac’ül Arus c.4 S 327 ) Çoğul hali “ abad “ ve “ ubut “ şeklindedir. Türevleri de sonsuzluk, ahiret, daima, her zaman anlamlarına gelmektedir. Bu “ uzun zaman “ anlamı siz de sorunuz içinde ayet örnekleriyle belirtmişsiniz, evet dünyadaki herhangi bir şey veya olay için de geçerlidir. Ama Zuhruf 74 - 77 ve Nisa Sûresinin 167 – 169 ayetlerinde ” …Şüphesiz küfreden ve şirk koşmak suretiyle yanlış iş yapan şu kimseler, Allah onları bağışlayacak değildir. Onları fihâ ebedâ / içinde temelli ve sonsuza dek kalacakları cehennem yolundan başka bir yola da kılavuzlayacak değildir. Ve bu Allah’a çok kolaydır. “ ifadeleriyle Ahiret hayatı için kullanıldığında ise kesinlikle “ sonsuzluk “ ifade etmektedir. Bu tür ayetlerde Cehennem azabının ebedi olduğunu bildiren “ müks “, makis “ sözcüğü ikamet etmek, yerleşmek, bir yerde durup beklemek demektir. ( Lisan’ül Arab c. 8 s. 337 ) Yani Malik’in ifadesiyle kâfirlere “ sizin ikâmetgâhınız artık burasıdır, başka yeriniz yok denilmektedir. Bu sözcüklerden başka “ seva ve lübs “ sözcükleri de “ ikâmet edilen yer " anlamında kullanılmıştır.
Cehennem ebedi ama azap süreli midir ? Bu konu tarih boyunca tartışılmış ve çeşitli gerekçeler gösterilerek değişik kesimler tarafından azabın ebedi olmadığı, daha önce sorduğunuz halde ikna olmadığınızın da anlaşıldığı ve bu kez sizin de tekrar değindiğiniz gibi değişik ayet örnekleriyle savunulmuştur. Mesela Yahudilerde, ellerindeki kitapta gerçek Tevrat'ta olmamasına rağmen tahrif sonucu Allah adına bir yalan uydurmuşlar ve ne kadar süre ile suç işlenirse Cehennemde de o kadar süre kalınacağına inanılmıştır. Enam 128, Nisa 168, 169, Hud 106 – 107, Ali İmran Sûresinin 23 – 25 ayetlerinde " ….Bu onların " Ateş bize sayılı birkaç gün dışında asla dokunmayacaktır " demeleri nedeniyledir. Onların uydurmuş oldukları şeyler de dinlerinde kendilerini aldatmaktadır. " ifadeleriyle belirtildiği gibi Yahudilerin bu inancı “ Uydurulmuş bir yalan “ olarak nitelendirilmiştir. Cehennem azabının geçici olduğunu savunanlar Kur’andaki Enam 128. ve Hud 127. ayetlerinde geçen “ Allah’ın dilediği hariç “ ifadesini de delil olarak kullanırlar. Halbuki bu ifade, “ Her zaman ve her koşulda, güç ve kudretin Allah’a ait olduğunu, dilediğini yapacağını “ vurgulamaktadır. Bu ifadeyi hükmün bir istisnası olduğunu düşünmek doğru değildir. Çünkü ayetlerde ebedi olarak ateşte kalınacağına muhatap olanlar, ins u cinnden / bildik bilmedik bütün insanlardan, şeytana uyup kâfir olanlardır. Kâfirler için Cehennemde bir istisnanın olduğunu düşünmek yukarıda belirttiğimiz Nisa Sûresinin ayetlerini de inkâr etmek anlamına gelir.
Ayetlerde geçen “ ahkaben “ sözcüğüne lügatlerde “ bir yıldan fazla bir zaman, uzun zaman, seksen sene “ gibi anlamlar verilmiştir. ( Ragıp el İsfehani Müfredat hkb mad. ) Ahiret yurdunun belli bir süreli olduğunu iddia edenler ise lügatlerdeki bu süreleri Ahiret yurdu için yeterli görmemiş olacaklar ki, sözcüğü asırlarca, çağlar boyunca, diye yine de sonlu olarak tercüme etmişlerdir. Cehennem azabının ebedi olmadığını ileri sürerken bu iddialarını Ahiret yurdunda kalınacak süreyi ifade eden “ ahkaben “ sözcüğünün bir zaman dilimini belirtmekte olduğuna dayandırmaktadırlar. Ama Ahkaben sözcüğüne aynı zamanda hal ve durum bildiren bir anlam vermek de mümkündür. Şöyle ki dikkat edilirse sözcüğün geçtiği ayetlerin ardındaki ayetlerde, Cehennemde bulunanların serinlik ve içecek bir şey tadamayacakları aksine kaynar su ve irin içecekleri ve onlar için azaptan başka bir şeyin artmayacağı bildirilmektedir. Bu şartlardaki bir insanın kısa sürede “ deve semerini bağlayan kayışa veya semerin yükünü bağlayan ipe dönmesi kaçınılmazdır. İşte “ el hakabu “ sözcüğünün çoğulu olan “ ahkab “ sözcüğü de bu anlama gelmektedir. Gerçekten de Cehennemdeki onca azabın içinde kaynar su ve irin içen kimsenin zayıflama sonucunda kayışa veya ipe benzetilmeleri, içinde bulundukları perişan durumu anlatmak için son derece uygun bir benzetmedir. Ama dikkatten kaçırılmamalıdır ki bu benzetmeler dünyadaki biyolojik insan yapısına göre uyarı olması bakımından metafor benzetmelerdir. Ama Vakıa 60 - 61. ayetlerde de belirtildiği gibi Ahiretteki yapı zaten bu şekilde olmayacaktır. Bütün bu duygular da bambaşka bir yapı içerisinde ve de farklı bir şekilde olacaktır.
Bazıları da Ahiret hayatının, özellikle de Cennet ve Cehennemin ebedi olması ile adaletsizliği ve “ taaddüdü kudema “ oluşturacağını, yani ebediliğin Cennet ve Cehenneme de izafe edilmesi ile sadece Allah’a ait olan bu özelliğin çoğalmış olacağını ileri sürmüşler ve bu nedenle Cehennemin ebedi olması durumunun Kur’anın ve Allah'ın ulûhiyet anlayışına aykırı olacağını iddia etmişlerdir. Bu görüş sahipleri iddialarına Kasas Sûresinin 88. ayetindeki “ Allah’ın zatı dışında her şey helâk olacaktır “ ifadesi ile Rahman Sûresinin 26, 27. ayetlerindeki “ Yeryüzünün üzerindeki her kişi gelip geçicidir. Ve O Celal ve ikram sahibi Rabbinin bizzat Kendisi baki kalır. “ şeklindeki ifadeleri delil olarak göstermişlerdir. Halbuki Kasas Sûresinin 88. ayetinde “ Allahtan başka ilâhlara, ölümlü olmaları nedeniyle inanılmaması gerektiği, Allah’ın ise baki olduğu “ bildirilmektedir. Yani bu ifadelerin getirilmek istenen anlamla ve Cehennemle hiç bir ilgisi yoktur. Rahman 26 - 27. ayetlerinde de tamamen dünya ile ilgili gerçekler dile getirilmektedir. Dünyada var olan her şeyin kıyamet ile yok olacağı anlatılmaktadır. Bu ifadelerin de Ahiret hayatı Cennet ve Cehennemle de hiç bir ilgisi yoktur.
Zaman, süre ve sonsuzluk, Kâinat, Evren ve Dünya yaşamlarında enerji, hareket, hız, enerji değişimleri / Entropi bilimsel olaylarla ortaya çıkan değişimlere bağlı olarak Einstain'in de hesapladığı gibi Allah'ın bu Evren için yarattığı bir kavramdır. Allah, bizim bilmediğimiz başka bir formda ve boyutta, bütün bu değişim ve kavramların dışında ve yaratıcısı olduğu için zaman kavramından da münezzehtir. Sorunuzda aktarılan birçok ayet örneğine rağmen, Tarikat çevrelerinin de pek görmek istememesinden dolayı çok önemli olduğu halde yer verilmemiş olan Vakıa Sûresinin 60 - 61. ayetinde " Ölümü aranızda Biz ayarladık Biz. Ve Biz sizi benzerlerinizle değiştirmemiz ve sizi bilmediğiniz bir şeyde inşa etmemiz üzerine, önüne geçilenler / engellenebilenler değiliz. " ifadelerinde gördüğümüz gibi Rabbimiz bizi Ahiret hayatı için dirilttiğinde belki de dünya yaşamındaki üç boyutlu bedensel yapıdan çok farklı olacak bilmediğimiz bambaşka bir yapıda, formda, boyutta veya boyutsuz olarak yaratacaktır. Dolayısıyla dünyadaki enerji, entropi değişimleri de olmayacağı için, biz dünya aklı ve yapısı içerisinde istediğimiz kadar Ahiretteki zamanın nasıl olacağını tartışa duralım, Ahiret hayatında zaten zaman boyutu da olmayacaktır. Üstelik bu zaman boyutsuzluğu, dünyada yaşayıp ölenler için de hemen başlamaktadır. Dolayısıyla Cemaatlerin çok sahiplendiği gibi ölenler için kabir hayatı, meleklerin sorgulaması ve kabir azabı da yoktur.
Biz Cennet ve Cehennem hayatının ebediliğine olan inancımızla yaptığımız açıklamalarımıza Casiye Sûresinin 34 - 35. ayetlerindeki “ Ve denilmiştir ki : “ Bugün Biz sizi, sizin bu gününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi unuturuz. / terk ederiz / cezalandırırız. Yeriniz de ateştir. Sizin için yardımcılardan herhangi biri de yoktur. İşte bunlar sizin Allah’ın ayetlerini alaya almanız ve basit dünya yaşamının sizi aldatması sebebiyledir. ” Artık bugün onlar ateşten çıkarılmaz ve özür dilemeleri de kabul edilmez. / Allah’ı hoşnut etmeleri de istenmez. “ ifadeleriyle son verelim ve noktayı koyalım. Allah’ın selamı, rahmeti ve Kur'anın doğruları ile Cehennem azabından kurtulmuş ebedi Cennet hayatı sizinle olsun !..