TÜM SORULAR

Soru

Anar H.   04-03-2025   70

Cehennem azabının da ve cehennemin de aynı zamanda cennetinde bir gün yok edileceği yönünde böyle bir açıklama var. Bana çok makul geldi. Sizin bu 2 madde ile belirtdiklerimle ilgili görüşünüz nedir? 1) Çünki Kuran bi çok ayetde ebed kelimesini dünya hayatı için de kullanıyor. ABaDa kelimesi 9:84; 9:108; 24:4; 33:53; 59:11 ve 62:7 ayetlerinde koşulun süresine bağlı bir sonsuzluğu belirtmek için kullanılmıştır: “Onlardan ölen birisi için asla (La … ABaDa) namaz kılma” 9:84 “Böyle bir yerde ebediyen (La … ABaDa) namaza durma” 9:108 “ve onların tanıklığını ebedi olarak (La … ABaDa) kabul etmeyin.” (24:4) “onun eşleriyle asla (La … ABaDa) evlenmemelisiniz.” (33:53) “sizin aleyhinize hiçbir zaman (La … ABaDa) kimseye itaat etmeyeceğiz.” (59:11) “yapmış olduklarından ötürü hiçbir vakit (La … ABaDa) onu dileyemeyeceklerdir” (62:7) Buradaki tüm negatif ifadeler ABaDa kelimesini sürekli devam eden bir yasaklamayı ifade etmek için kullanırlar. Daha net bir ifade ile, bu, belirtilen koşul var olduğu sürece geçerlidir. Örneğin, cenaze namazı için yasaklama getirilen kişi vefat ettiğinde, doğal olarak yasağın kendisi de sonlanmış olacaktır. Ölü birisi başka bir ölünün arkasından dua edemeyeceği için, bu yasaklama da pratik olarak sonsuza dek devam edemeyecektir. Benzer bir şekilde, Peygamberin tüm eşleri vefat ettiğinde, onlarla evlenme yasağı da varlığını yitirir… Böylece, yasağın sürekliliği, aslında, bazı koşullarla veya ilgili konuda belirtilen yaşam-süresi ile sınırlandırılmıştır. Başka bir değişle, yukarıdaki örnekte ABaDa kelimesi belirli bir periyodun tümüne işaret eder. 2) 107- Gökler ve yer dâim oldukça onların hâlleri orada kalıcıdır. Rabbinin dilediği şey hariç! Muhakkak ki senin Rabbin, dilediği şeyi her dâim yapandır. Âyette geçen “gökler ve yer dâim oldukça” kaydı ve “Rabbin aksini dilemedikçe” şartı cehennemin Allah gibi bâkî/sonsuz olmadığının bir ifadesidir. Cehennemin varlığı, gökler ve yer gibi mekânın devamlılığına bağlanmıştır. Mekân yoksa içindekiler de olmaz. Hep sonsuz olmayı hayal eden insan yok olup gitmeyi bu meyanda bir türlü kabullenemediği için bu ve buna benzer ifadeler (Enâm:128, Nebe:23 gibi) çoğunlukla “Bunlar deyimdir, bunlar aslında ebediliği, süresizliği, sonsuzluğu anlatır.” şeklinde tevil edilmiştir. Evet, cennet ve cehennem son varış yeridir. Ancak onların son durak olması durağın tıpkı Allah’ın vechi gibi sonsuz ve sınırsız olacağı anlamına gelmez. Zîra "Herkes fânidir. Ve zu’l-celâli ve’l-ikrâm olan Rabbinin vechi bâkidir.” (Rahmân:26-27) Bu mübarek âyetler sonsuz azâp ezberini de bozmaktadır. Zaten sonlu bir hayatın cezasının sonsuz olması cezadaki denkliğe de aykırıdır. Sonu belli olmayan çok uzun bir süre olması, onun sonsuz olması anlamına gelir mi? Kurân’daki göndermelere dikkatle bakıldığında cennet ve cehennemin bu dünyada kurulacağı söylenebilir. Zîra her ölü gömüldüğü yerden dirilir. (Bkz. Semâ açıldı. Ve yeryüzü uzadı. Ve Rabbini dinledi ve hakkını verdi. Ve içindekileri attı ve boşaldı. İnşikak:1-4 Ayrıca “Dedi ki: Orada yaşarsınız ve orada ölürsünüz ve oradan çıkarılırsınız.” Arâf:25) Cennet ve cehennem için kullanılan ortak semâlar ve yer için de İbrâhîm sûresinin 48. âyetindeki “O gün yer başka bir yer ile gökler de (başka göklerle) değiştirilir.” ifadesi ile bu âyetler birlikte okunmalıdır. Son saatten sonra yaşam alanımız köklü bir değişime uğrayacaktır. Bu yeni yaratılışta gökler denilen katmanlı atmosferin, diğer yaşam şartları ve üzerindeki canlıların bu yeni şartlara adaptasyonundan bahsedebiliriz. Kurân’ın fragman olarak verdiği âyetleri birleştirdiğimizde karşımıza şöyle muhteşem bir tasarım çıkmaktadır: Öncelikle cennet ve cehennem bu dünyada; ancak biri sanki ayın karanlık yüzü iken diğeri aydınlık yüzü gibi… Cennet ve cehennemin arasında bir hicap, duvar ve perde vardır “Ve onların aralarında bir perde ve Ârâf’ın üstünde onların hepsini sîmâlarından tanıyan er kişiler vardır. Henüz oraya dâhil olmamış ama ümit eden cennet ashâbına: “Selâm üzerinize olsun!” diye nidâ ettiler. Onların görüşleri ateş ashâbına yönelince dediler ki: “Rabbimiz, bizi zâlim kavim ile beraber kılma!” (Araf:46-47) Devam eden âyette duvarın veya perdenin/engelin üstündekiler ile cehennemdekilerin konuşmalarından bahsedilir. Arâf 50. âyette “Ve ateş ashâbı cennet ashâbına nidâ etti: “Sudan veya Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden bize atın.” Dediler ki: “Muhakkak ki, Allah ikisini de nankörlere harâm kıldı.” Bu tedriç edilmiş yer olan cehennemin kapılarından da Kurân bahsetmektedir. “Gerçeği yalanlayan nankörler bölük bölük Cehennem'e sürülürler. Oraya vardıklarında, kapıları açılır. (Zümer:71) “Cehennemin yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer grup ayrılmıştır.” (Hicr:44) Bu yedi kapının isimleri şunlardır: 1-Sekar(Müddessir:26) 2-Hâviye (Karia:9) 3-Saîr (İnsan:4) 4-Hutâme (Hümeze:5) 5-Lezâ (Meariç:15) 6-Cahîm (Saffat:64) 7-Nâr (Âl-i İmrân:10). Bu isimlerin anlamları hem o kapılardan giren suçlu grupların misli karşılığına hem de orada görecekleri azâbın süresine bir göndermedir. Misal, insan sûresi 4’teki “saîr” su’ire kalıbı ile çıldırmak, delirmek demektir. “Muhakkak biz, o örtenler için prangalar, demir tasmalar ve çıldırtan bir ateş hazırladık.” (İnsan:4) Saîr kapısından girenler demir tasmalar ve prangalardan kurtulamayıp çıldırana kadar orada kalacaklardır. Hâviye, derin çukur demektir. “Artık onun anası hâviyedir.” (Karia:9) Bu dibinde hami bir ateş olan derin çukura düşenlerin sonları bu çukurun dibinde gelecektir. Rabbimiz cezanın misli ile olduğundan şöyle bahseder: “Kim bir güzellik ile gelirse ona onun on katı vardır, kim bir kötülük ile gelirse kötülüğün karşılığı misli kadardır.” (Enam:160) (Ayrıca bkz. “Sadece yaptığınızın karşılığını çekeceksiniz.” Tahrim:7) Peki cehennem dünyada yapılanın misli kadarsa oradan çıkan cennete mi girecek? Hayır. Kendini ilâhlaştıran kafa böyle bir azâptan çıkıp bâkî kalacağını iddia etmesine Kurân şöyle der: “Kitaptan nasiplenmiş olanları görüyorsun değil mi? Bunlar, aralarında hükmetmesi için kitaba çağrıldıklarında bir kısmı, döneklik ederek ondan yüz çeviriyor. Bunun nedeni, onların: ‘Ateş bize sayılı birkaç günün dışında dokunmayacak.’ şeklindeki inançlarıdır. İftira edip dinlerine soktukları şeyler onları yanıltmaktadır.” (Âl-i İmrân:23-24) Cehennemden çıkışın olmayacağı net olarak Bakara 80. âyette de ifade edilmiştir. 108- Ve amma saadetliler… Öyle ki onlar cennettedir. Rabbinin dilediği şey hariç! Gökler ve yer dâim oldukça onların hâlleri orada kalıcıdır. Verilenler kesintili değildir. Görüldüğü gibi cehennem ve sonu ile ilgili bir önceki âyette ne kullanıldıysa burada da aynı kelimeler bu kez cennet içinde kullanılmıştır. Sonlu ve sınırlı bir dünyada yapılanların karşılığının sonsuz ve sınırsız olması, adâlet ve hakkaniyete bile aykırıdır. Âyetin sonunda gelen “meczûz” kelimesi, kesilmiş, cüzlere bölünmüş demektir. Ancak ğayra ile birlikte kullanıldığından, mana kesintili olmayan, parça parça, azar azar verilmeyen nimetlere “ğayra meczûz” denmiştir. Maalesef ezberlerimiz yüzünden bu kelime de sonsuz ve sınırsız şeklinde anlaşılmıştır. Cennetin de süreleri ve içindeki nimetleri farklı kısımları/tabakaları vardır. Dolayısıyla cennetin de isimlerinden bahsedilmiştir. Firdevs kelimesinin aslının Pehlevîce (Eski Farsça) “etrafı duvarla çevrili yer” anlamında pairi-daeza olduğu, bunun paradeisos şeklinde Grekçeye, oradan da Firdevs şeklinde Arapçaya geçtiği söylenmektedir. Kelime Rûm dilinde “bahçe” demektir. Firdevs kelimesinin çoğulu olan ferâdis, Suriye’de [Şam’da] bir yerin adıdır. (Lisanül Arab) Cennetin içinde bir bölüm hakkında da kullanılmış olabilir, cennetin tamamına şâmil bir isim olarak da okunabilir (Bkz. Kehf:107, Müminûn:11). Dâru’l-Mukâme, asıl durulacak yer (Fâtır:35). Dâru's selâm, barışın olduğu yaşam alanı/ev (Yûnus:25). Cennetü’l- Adn, ikâmet edilen bahçe (Tevbe:72, Rad:23). Dâru'l-hulûd, hâlin bozulmadığı yer (Furkân:15). Cennetü'l-Me'vâ saklı bahçe (Necm:15). Bunlar cennetin isimleri değil, daha çok sıfatları hükmündedir.

Yanıtlar

Zeki Çelik.      05-03-2025  

Değerli  Kardeşim !  Allah’ın  selamı  ve  rahmeti  üzerinize  olsun ! 

Cehennem  ve  azabı  konusunda  bugüne  kadar  ileri  sürülmüş  ve  günümüzde  de  sürülmeye  devam  eden  pek  çok  anlamı  saptırılan  ayetler  doğrultusunda  Kur’an  dışı  iddia  bulunmaktadır.  Bu  iddialardan  biri  de  özellikle  sizin  de  sorunuz  ile  dile  getirdiğiniz  ama  aslında  Kur’anın  gerçeğinden  ayrılan  “ Cennet  ve  Cehennem  ebedi  midir ?   Cehennem  ebedi  ama  azap  süreli  midir ? “  ana   başlıklarındaki  konulardır. Siz  de  bu  bağlamda  oldukça   uzun  zaman  ve  mesai  harcayarak,  bazılarının  sorunuz  ile  de  hiç  ilgisi  olmayan  ayetlerin  yer  aldığı  bir  çok  ayet  ve  kavram  da  ortaya  koyarak  aslında  hepsinin  de  tek  tek  ele  alınarak  birçok  ayetin  asıl  lafızlarına  girilerek  de  bu  zeminde  mümkün  olamayacak  açıklamaları  gerektiren,  bazı  ayet  numara  karışıklıkları  ve  “ neczüz,  neczil   “ olması  gereken "  Allah'ın  vechi "  gibi  farklı  anlamlar  verilebilecek,  lafız  hataları  da  olsa   ve  önceden  kendi  inancınızın  da  belirlenmiş  olduğu  açıklamalarla  çok  kapsamlı  bir  sorular  zinciri  oluşturmuşsunuz.  Ve  en  başta  da  delil,  kişi  ve  kaynak  ismi  belirtmeyerek  de  size  göre  makul  olduğunu  belirtiğiniz  “ Cennetin,  Cehennemin  ve  azabının  da  bir  gün  Allah  tarafından  yok  edileceği  “  söylemlerine  görüşümüzün  nasıl  olacağını  sormuşsunuz.

Konunun  ana  hatlarındaki  açıklamalarımıza   geçmeden  önce  başlangıçtaki  sorunuza  değinelim !  Bize  göre  Kur’anda  Cennet  ve  Cehennemin  de  yok  edileceğine  dair  herhangi  bir  ayet  ve  ima  bulunmamaktadır  ama  bu  inanca  Kur'ana  ve  yine  bize  göre  yanlış  ve  haksız  da  olsa  bu  inançtaki  özellikle  Tasavvufi  Tarikat  çevreleri  tarafından  bazı  ayetler  delil  gösterilmektedir  ve  Tasavvufun  ünlü  Evliyalarından  sayılan  hemen  hemen  çoğunluk  Tarikatın  da  peşinden  gittiği  ve  Kur’an  dışındaki  “ Vahdeti  Vücut “   temelindeki  inancına  dayanarak  bir çok  yanlışın  içerisinde  olduğunu  düşündüğümüz,  Muhyiddini  Arabi /  İbnü’l  Arabi’nin  yüz  sayfalık  bir  eserinde  bu  iddia  dayanaksız  olarak  yer  almaktadır. Birazdan  biz  delil  gösterilen  ayetlerle  de  bu  konuya  değinmeye  çalışacağız. İlginizi  çekerse  ve  size  ters  gelmezse  sitemizdeki  “  Tasavvufta  Sırlar  ve  Kerametler “  başlıklı  makalemize  bakabilirsiniz. Bizim  de  felsefi  açıdan  bu  konulara  nasıl  baktığımız  hakkında  da  bilgi  sahibi  olabilirsiniz.

Önce  Cennet  ve  Cehennem  ebedi  midir ?  konusuna  değinecek  olursak ! Kur’an  dünya  hayatının  geçici,  Ahiret  hayatının  ise  ebedi  olduğunu  birçok  ayetle  defalarca  bildirmektedir.  Ahiret  sözcüğü  Arapça  bir  sözcük  olup,  ölümden  sonraki  ebedi  hayat,  öteki  dünya,  Dar ı  Beka ( Baki  olan  yer,  kalıcı  yurt )  son  yurt  anlamlarına  gelmektedir.  Bir  an  için  bunun  aksi   ve  geçici  bir  mekân   olduğu  düşünülecek  olursa,  bu  takdirde  Allah’ın  kullarına   “  sonu  gelmeyen  bir  nimeti  vermeyi  vaat  ettiği  “  darul  Emân “ ın  neresi  olduğu  sorusu  gündeme  gelecektir.  Kur’anda  Cennetten  başka  böyle  bir  yerin   bulunduğu  hakkında  da  herhangi  bilgi  bulunmamaktadır.  Diğer  taraftan  Kur’anda  süreklilik  arz  eden  bir  ceza  mahalli  olarak  tanıtılan  Cehenneme  girenlerin  oradan  çıkacaklarına,  çıkabileceğine  dair  en  ufak  bir  işaret,  ima  ve  ayet  dahi  yoktur.  Tam  aksine   Ali  İmran  116,  Tevbe  68,  Zümer  71 – 72,  Mümin  69 – 76,  Cinn 22 – 23,  Nisa  14, 93,  Furkan  68 – 71,  gibi  bir  çok  ayette  ve  Bakara  Sûresinin  37 -  39.  ayetinde  de  “  ….Ve  küfretmiş /  Allah’ın  ilâhlığını  ve  Rabbliğini  bilerek  reddetmiş  ve  ayetlerimizi  yalanlamış  kimseler ; işte  onlar  ateşin  ashabıdır.  Onlar  orada  temelli  kalıcıdırlar. “ ifadelerinde  gördüğümüz  gibi  Cehenneme  sokulanların  orada  ebedi  kalacakları  bildirilmektedir. 

Bazıları  azap  ayetlerinde  geçen  “  hulud “   sözcüğünün  “  uzun  süreli  kalış “ ı  ifade  ettiğini,  sonsuzluğu  ifade  etmediğini  iddia  etmektedir. Böylece  Cehennem  azabının  ebedi  olmayacağını  ileri  sürmüşlerdir.  Oysa  Kur’anda  hem  Cennetin,  hem  de  Cehennemin  sürekliliği “  hulud  ve  ebed “  sözcükleriyle  ifade  edilmiş  her  iki  mekân  için  de  aynı  kalıplar  kullanılmıştır.  Bir  kavramın  bir  yer  için  başka,  diğer  bir  yer  için  başka  olarak  kullanılması  söz  konusu  olamaz. Bu  sözcüklerin  anlamlarına  bakacak  olursak  ;  Noktalı “  ha “  harfiyle  yazılan “  halede “  fiili  ve  bu  fiilden  türeyen  “  yahlüdü,   hulden,  huluden “ şeklindeki  türevleri  “  devam  etmek,  uzun  zaman  kalmak ”  anlamına  gelir. Aynı  şekilde  “  hakede “  sözcüğünün  içinde  yer  aldığı  bileşik  ifadeler  de  devamlılığı,  sürekliliği  ifade  eder. Enbiya  7 – 8  ve  Hud  105 -  108  ayetlerinde  “  ….  İşte  bu  bedbaht  olanlar  cehennem  ateşi  içindedirler.  Onlara  orada  iç  çekme  ve  hıçkırma  vardır.  Gökler  ve  yer  durdukça  onlar  da  o  ateşte  dâme /  sürekli  kalacaklardır. “  ifadelerinde  üstelik  de  hulud  ifadesi  “ dâme “  sürekli,  devamlı   sözcüğüyle  de  desteklenmiştir.  Ayette  geçen  “   yer  gök  durdukça “  deyimi  sadece  Arapçada  değil,  başka  bir  çok  dilde  de  sonsuzluğu  belirtir.

Ayetlerde  yer  alan  “  el  ebedü “  /  ebed  sözcüğünün  anlamı  Sözlüklerde “ sonsuzluk,  sınırsız  zaman,  ezeli,  daim  gibi  anlamlara  gelir (  Tac’ül  Arus c.4  S  327 )  Çoğul  hali  “  abad “  ve  “ ubut “  şeklindedir. Türevleri  de  sonsuzluk,  ahiret,  daima,  her  zaman  anlamlarına  gelmektedir.  Bu “  uzun  zaman  “  anlamı   siz  de  sorunuz  içinde  ayet  örnekleriyle  belirtmişsiniz,  evet   dünyadaki  herhangi  bir  şey  veya  olay  için  de  geçerlidir.  Ama  Zuhruf  74 -  77  ve  Nisa  Sûresinin  167 – 169  ayetlerinde ” …Şüphesiz  küfreden  ve  şirk  koşmak  suretiyle  yanlış  iş  yapan  şu  kimseler,  Allah  onları  bağışlayacak  değildir.  Onları  fihâ  ebedâ / içinde  temelli  ve  sonsuza  dek  kalacakları  cehennem  yolundan  başka  bir  yola  da  kılavuzlayacak  değildir. Ve  bu  Allah’a  çok  kolaydır. “ ifadeleriyle  Ahiret  hayatı  için  kullanıldığında  ise  kesinlikle  “  sonsuzluk “  ifade  etmektedir. Bu  tür  ayetlerde  Cehennem  azabının  ebedi  olduğunu  bildiren  “  müks “makis “  sözcüğü  ikamet  etmek,  yerleşmek,  bir  yerde  durup  beklemek  demektir. ( Lisan’ül  Arab  c.  8  s.  337 )  Yani  Malik’in  ifadesiyle  kâfirlere  “  sizin  ikâmetgâhınız   artık  burasıdır,  başka   yeriniz  yok  denilmektedir.  Bu  sözcüklerden  başka  “  seva  ve  lübs “  sözcükleri  de  “  ikâmet  edilen  yer "  anlamında  kullanılmıştır.

Cehennem  ebedi  ama  azap  süreli  midir ?  Bu  konu  tarih  boyunca  tartışılmış  ve  çeşitli  gerekçeler  gösterilerek  değişik  kesimler  tarafından  azabın  ebedi  olmadığı,  daha  önce  sorduğunuz   halde  ikna  olmadığınızın  da  anlaşıldığı  ve  bu  kez  sizin  de  tekrar  değindiğiniz  gibi  değişik  ayet  örnekleriyle  savunulmuştur.  Mesela  Yahudilerde,  ellerindeki  kitapta  gerçek  Tevrat'ta  olmamasına  rağmen  tahrif  sonucu  Allah  adına  bir  yalan  uydurmuşlar  ve  ne  kadar  süre  ile  suç  işlenirse  Cehennemde  de  o  kadar  süre  kalınacağına  inanılmıştır.  Enam  128,  Nisa  168, 169,  Hud  106 – 107,  Ali  İmran  Sûresinin  23 – 25  ayetlerinde  "  ….Bu  onların  "  Ateş  bize  sayılı  birkaç  gün  dışında  asla  dokunmayacaktır "  demeleri  nedeniyledir.  Onların  uydurmuş  oldukları  şeyler  de  dinlerinde  kendilerini  aldatmaktadır. "  ifadeleriyle  belirtildiği  gibi  Yahudilerin  bu  inancı “  Uydurulmuş  bir  yalan “  olarak  nitelendirilmiştir. Cehennem  azabının  geçici  olduğunu  savunanlar  Kur’andaki  Enam  128.  ve  Hud  127. ayetlerinde  geçen  “ Allah’ın  dilediği  hariç “  ifadesini  de  delil  olarak  kullanırlar.  Halbuki  bu  ifade, “ Her  zaman  ve  her  koşulda,  güç  ve  kudretin  Allah’a  ait  olduğunu,  dilediğini  yapacağını “  vurgulamaktadır.  Bu  ifadeyi  hükmün  bir  istisnası  olduğunu  düşünmek  doğru  değildir. Çünkü  ayetlerde  ebedi  olarak  ateşte  kalınacağına  muhatap  olanlar,  ins u  cinnden / bildik  bilmedik  bütün  insanlardan,  şeytana  uyup  kâfir  olanlardır.   Kâfirler  için  Cehennemde  bir  istisnanın  olduğunu  düşünmek  yukarıda  belirttiğimiz  Nisa  Sûresinin  ayetlerini  de  inkâr  etmek  anlamına  gelir.

 Ayetlerde  geçen  “  ahkaben “  sözcüğüne  lügatlerde “  bir  yıldan  fazla  bir  zaman,   uzun  zaman,  seksen  sene “  gibi  anlamlar  verilmiştir. (  Ragıp  el  İsfehani  Müfredat  hkb  mad. )  Ahiret  yurdunun  belli  bir  süreli  olduğunu  iddia  edenler  ise  lügatlerdeki  bu  süreleri  Ahiret  yurdu  için  yeterli  görmemiş  olacaklar  ki,  sözcüğü  asırlarca,  çağlar  boyunca,  diye  yine  de  sonlu  olarak  tercüme  etmişlerdir.  Cehennem  azabının  ebedi  olmadığını  ileri  sürerken  bu  iddialarını  Ahiret  yurdunda  kalınacak  süreyi  ifade  eden  “  ahkaben “  sözcüğünün  bir  zaman  dilimini  belirtmekte  olduğuna  dayandırmaktadırlar.  Ama  Ahkaben  sözcüğüne  aynı  zamanda  hal  ve  durum  bildiren  bir  anlam  vermek  de  mümkündür.  Şöyle  ki  dikkat  edilirse  sözcüğün  geçtiği  ayetlerin  ardındaki   ayetlerde,  Cehennemde  bulunanların  serinlik  ve  içecek  bir  şey  tadamayacakları  aksine  kaynar  su  ve  irin  içecekleri  ve  onlar  için  azaptan  başka  bir  şeyin  artmayacağı  bildirilmektedir.  Bu  şartlardaki  bir  insanın  kısa  sürede  “  deve  semerini  bağlayan  kayışa  veya  semerin  yükünü  bağlayan  ipe  dönmesi  kaçınılmazdır.  İşte  “  el  hakabu “   sözcüğünün  çoğulu  olan  “  ahkab “  sözcüğü  de  bu  anlama  gelmektedir.  Gerçekten  de  Cehennemdeki  onca  azabın  içinde  kaynar  su  ve  irin  içen  kimsenin  zayıflama  sonucunda  kayışa  veya  ipe  benzetilmeleri,  içinde  bulundukları  perişan  durumu  anlatmak  için  son  derece  uygun  bir  benzetmedir. Ama  dikkatten  kaçırılmamalıdır  ki  bu  benzetmeler  dünyadaki   biyolojik  insan  yapısına  göre  uyarı  olması  bakımından  metafor  benzetmelerdir.  Ama  Vakıa  60 - 61.  ayetlerde  de  belirtildiği  gibi  Ahiretteki  yapı  zaten  bu  şekilde  olmayacaktır. Bütün  bu  duygular  da  bambaşka  bir  yapı  içerisinde  ve  de  farklı  bir  şekilde  olacaktır.

Bazıları  da  Ahiret  hayatının,  özellikle  de  Cennet  ve  Cehennemin  ebedi   olması   ile  adaletsizliği  ve  “  taaddüdü  kudema “  oluşturacağını,  yani  ebediliğin  Cennet  ve  Cehenneme  de  izafe  edilmesi  ile  sadece  Allah’a  ait  olan  bu  özelliğin  çoğalmış  olacağını  ileri  sürmüşler  ve  bu  nedenle  Cehennemin  ebedi  olması   durumunun  Kur’anın  ve  Allah'ın  ulûhiyet  anlayışına  aykırı  olacağını  iddia  etmişlerdir. Bu  görüş  sahipleri  iddialarına  Kasas  Sûresinin  88.  ayetindeki  “  Allah’ın  zatı  dışında  her  şey  helâk  olacaktır “  ifadesi  ile  Rahman  Sûresinin  26,  27.  ayetlerindeki   Yeryüzünün  üzerindeki  her  kişi  gelip  geçicidir.  Ve  O  Celal  ve  ikram  sahibi  Rabbinin  bizzat  Kendisi  baki  kalır. “ şeklindeki  ifadeleri  delil  olarak  göstermişlerdir. Halbuki  Kasas  Sûresinin   88.  ayetinde    “  Allahtan  başka  ilâhlara,  ölümlü  olmaları  nedeniyle  inanılmaması  gerektiği,  Allah’ın  ise  baki  olduğu  “ bildirilmektedir.  Yani  bu  ifadelerin  getirilmek  istenen  anlamla  ve  Cehennemle  hiç  bir  ilgisi  yoktur.  Rahman  26 -  27. ayetlerinde  de  tamamen  dünya  ile  ilgili  gerçekler  dile  getirilmektedir.  Dünyada  var  olan  her  şeyin  kıyamet  ile  yok  olacağı  anlatılmaktadır.  Bu  ifadelerin  de  Ahiret  hayatı  Cennet  ve  Cehennemle  de  hiç  bir  ilgisi  yoktur.

Zaman,  süre  ve  sonsuzluk,  Kâinat,  Evren  ve   Dünya  yaşamlarında  enerji,  hareket,  hız,  enerji  değişimleri  /  Entropi  bilimsel  olaylarla  ortaya  çıkan  değişimlere  bağlı  olarak  Einstain'in  de  hesapladığı  gibi  Allah'ın  bu  Evren  için  yarattığı  bir  kavramdır.  Allah,  bizim  bilmediğimiz  başka  bir  formda  ve  boyutta,  bütün  bu  değişim  ve  kavramların  dışında  ve  yaratıcısı  olduğu  için  zaman  kavramından  da  münezzehtir.  Sorunuzda  aktarılan  birçok  ayet  örneğine  rağmen, Tarikat  çevrelerinin  de  pek  görmek  istememesinden  dolayı  çok  önemli  olduğu  halde  yer  verilmemiş  olan  Vakıa  Sûresinin  60 - 61. ayetinde  "  Ölümü  aranızda  Biz  ayarladık  Biz.  Ve  Biz  sizi  benzerlerinizle  değiştirmemiz  ve  sizi  bilmediğiniz  bir  şeyde  inşa  etmemiz  üzerine,  önüne  geçilenler /  engellenebilenler  değiliz. " ifadelerinde  gördüğümüz  gibi  Rabbimiz  bizi  Ahiret  hayatı  için  dirilttiğinde  belki  de  dünya  yaşamındaki  üç  boyutlu  bedensel  yapıdan  çok  farklı  olacak   bilmediğimiz  bambaşka  bir  yapıda,  formda,  boyutta  veya  boyutsuz  olarak  yaratacaktır.  Dolayısıyla  dünyadaki  enerji,  entropi  değişimleri  de  olmayacağı  için,  biz  dünya  aklı  ve  yapısı  içerisinde  istediğimiz  kadar  Ahiretteki  zamanın  nasıl  olacağını  tartışa  duralım,   Ahiret  hayatında  zaten  zaman  boyutu  da  olmayacaktır. Üstelik  bu  zaman  boyutsuzluğu,  dünyada  yaşayıp  ölenler  için  de  hemen  başlamaktadır. Dolayısıyla  Cemaatlerin  çok  sahiplendiği  gibi  ölenler  için  kabir  hayatı,  meleklerin  sorgulaması  ve  kabir  azabı  da  yoktur.

Biz  Cennet  ve  Cehennem  hayatının  ebediliğine  olan  inancımızla  yaptığımız  açıklamalarımıza  Casiye  Sûresinin  34 -  35.  ayetlerindeki  “  Ve  denilmiştir  ki :  “ Bugün  Biz  sizi,  sizin  bu  gününüze  kavuşmayı  unuttuğunuz  gibi  unuturuz. /  terk  ederiz /  cezalandırırız.  Yeriniz  de  ateştir.  Sizin  için  yardımcılardan  herhangi  biri  de  yoktur.  İşte  bunlar  sizin  Allah’ın   ayetlerini  alaya   almanız  ve  basit  dünya  yaşamının  sizi  aldatması  sebebiyledir. ”  Artık  bugün  onlar  ateşten  çıkarılmaz  ve  özür  dilemeleri  de  kabul  edilmez. /  Allah’ı  hoşnut  etmeleri  de  istenmez. “  ifadeleriyle  son  verelim  ve  noktayı  koyalım.  Allah’ın  selamı,  rahmeti  ve  Kur'anın  doğruları  ile  Cehennem  azabından  kurtulmuş  ebedi  Cennet  hayatı  sizinle  olsun !..

Yanıtla yada Konuyla ilgili Soru Sor



SEN DE SOR
SORU SOR
Son Sorular
TAKİP ET