 
  Birsen V.  
  
 06-04-2025  
   104
 Birsen V.  
  
 06-04-2025  
   104
               Kur'an mealini okurken bir ayette Allah'ın arşını sekiz meleğin taşıdığı ifadesini gördüm. Bu sekiz meleğin gökyüzünü nasıl taşıdıklarını anlayamadım. Bu nasıl olmaktadır. Gerçek midir. Bize açıklar mısınız ? Teşekkürümle selam ederim.
 Zeki Çelik.  
   
   06-04-2025
 Zeki Çelik.  
   
   06-04-2025  
               Değerli Kardeşim ! Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun !
Kur’anda birçok ayette Sünnetullahtan, Allah’ın Yeri, Gökyüzünü ve aralarındaki her şeyin ölçü ile yaratmasından ve kanunlarından söz edilir. Sözü edilenler aslında sadece Ay’ın ve Güneş’in doğuşu, batışı, Gökyüzü varlıklarının ve olaylarının, rüzgârın, yağmurun bulutun, yeryüzündeki varlıkların yaratılması değil, hepsinin yaratılmasında konulmuş olan kaderin / ölçülerin, hesapların olduğu, rastgele yaratılmadığı, belli kuralların, Fizik, Kimya, Biyoloji, Uzay gibi kanunların, enerji güçlerinin de yaratılmış olduğudur. İşte bütün bu kurallar, kanunlar ve güçler Allah’ın melekleridir. İlkel ve klasik Müfessirlerin inandıkları ve bizlere naklettikleri gibi görünmeyen ve zaman zaman insan kılığına da girerek konuşan, peygambere vahyi indiren, namaz kılan melek diye ontolojik bir varlık yoktur. Melekler, Evrendeki bütün bu konulmuş düzenin, oluşumların, değişimlerin sağlayıcılarıdır. Yoksa dünyayı düz bir tepsi gibi sadece Dünyadan ve Gökyüzünden ibaret olarak bilen klasik rivayetçilerin uydurdukları gibi gök yüzü arşı taşıyan 8 melekle havada durmamaktadır. Siz de anlayamadığınızı belirterek bu konuda haklı olarak çok değerli bir soru yöneltmişsiniz. Klasik yorumcular ve rivayetçiler bu yanlış inançlarına, ayetlerin asıl mesajlarını saptırarak yorum getirdikleri Mümin Sûresinin 7. ayetini ve Hakka Sûresinin 17. ayetini dayanak olarak kullanırlar.
Bu bağlamda Mümin Sûresinin 7. ayetini “ Arşı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar / melekler, Rabblerine hamd ederek tesbih ederler. O’na inanırlar ve inananlar için ( şöyle diyerek ) bağışlanma dilerler. “ Ey Rabbimiz ! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve Senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azabından koru. “ şeklinde ve Hakka Sûresinin 17. ayetini de “ Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş’ını bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır. “ ifadeleriyle Mümin 7. ayetinin orijinalinde “ melekler “ ve “ şöyle diyerek “ gibi ifadeler bulunmamasına rağmen bu gerçek dışı inanca yönelik çeviri ve yorumlar pek çok mealde olduğu gibi çağdaşlıktan, teknolojiden, bilimden ve Kur'anın asıl mesajlarından uzak kalan Diyanet İşleri Başkanlığının 2004 çevirisinde de hala klasik tefsircilerin yorumu ile bu şekilde yer almaktadır. Ayetlerin orijinal ifadelerine bakacak olursak :
MÜMİN  7  : 
Ellezîne  yahmilûnel  arşe 
ve  men  havlehu 
yüsebbihûne bihî  ve  yestağfirûne 
lillezîne  âmenû.  Rabbenâ 
ve  sı’te  külle 
şey’irrahmetev  ve  ılmen 
fağfir  lillezîne  tâbu 
vettebeu  sebîleke  ve 
kıhim  azâbel  cehıym
HAKKA   17  :  
Vel  melekü  alâ 
ercâhiâ  ve  yahmilü 
arşe  Rabbike  fevkahüm 
yevme  izin  semâniyeh
Ayetlerin orijinal yapısına göre Tebyin ül Kur’an yazarı Hakkı Yılmaz’ın aynı ayetlerdeki çevirisine göre ise ;
MÜMİN  7  : 
En  büyük  tahtı  taşıyan,  bir 
de  en  büyük 
tahtın  dış  kenarında 
olan  kimseler,  Rablerinin 
övgüsüyle  birlikte  tesbih 
ederler  /  Kendisini 
noksan  sıfatlardan  arındırırlar 
ve  O’na  inanırlar. 
İman  etmiş  kimseler 
için  bağışlanma  dilerler…..!
HAKKA 17 : Tüm melekler / Bütün doğa güçleri Sema’nın çevresindedirler. O gün Rabbinin Arş’ını / büyük tahtını, varlığını, birliğini, yüceliğini, en büyük makamın sahibi olduğunu, yok edilen eski varlıkların yerine yaratılan, daha iyi, daha mükemmel yeni varlıklar yansıtırlar.
Şeklinde olduğunu görüyoruz. Aslında vahyinde Rabbimiz, ayetlerde kullandığı sözleri ve deyimleri yeniden Kendisi üretmemiştir. Daha kolay anlaşılsın diye Arap kültüründe var olan sözleri ve deyimleri kullanmıştır. Bundan dolayı da Kur’anda bir çok kez Kendisini Arap örfü üzerine tanıtmıştır. Arş sahibi, Arşa İstiva, Kürsü Sahibi gibi… Arş, Rabbimizin yönetim gücünün büyüklüğünün simgesidir. O’nun Rabbliğini ( programcılığını, çekip çevirme ve yönetme gücünü ) yerin göğün tek hakimi ve yöneticisi olduğunu ifade etmektedir. Ayette, Arş’ı taşıyanlar ifadesiyle kastedilen, Allah ile ilgili bilgileri taşıyan kimselerdir. Bunlar Arş’ın sahibi Rabbimiz tarafından görevlendirilmek suretiyle, Allah bilgisini, “ Tevhidi “ bir yerden bir yere götürenler, Allah’ı tanıtıp öğreten peygamberlerdir. Çünkü sürekli Rabblerini tesbih eden, inanan ve inananlar için bağışlanma dileyenler, onların yakınlarının cennete girmesini isteyenlerin bir bölümü bunlardır. Ayette sözü edilen ve sanatsal bir ifadeyle tanıtılan, Arşın dış kenarında olan kimseler ise ( ulülelbab ) akıllı, bilinçli olma niteliğine ulaşmış müminlerdir. Bunlar Arşın sahibi tarafından elçi olarak gönderilmedikleri halde, müminler için istiğfarda bulunmakta, dua etmekte, bunu iman borcu olarak yapmaktadırlar.
Diyanet çevirisindeki mealde Mümin Sûresinin 7. ayetinin orijinalinde bulunmadığı halde parantez içinde melek ifadesinin konulması ister istemez klasik rivayetçilerin düşüncelerine ve kabullenmelerine zemin hazırlamaktadır. Bundan dolayı da Arşı taşıyanların 8 melek olduğuna, onlara “ Hamelei Arş “ isminin konulmasına, meleklerin Arş’ın etrafında sürekli insanlar gibi namaz kılıp Allah’ı tesbih ettiğine, inananlar için dua ettiklerine inanılacaktır. Ardından yüzlerce hadis ve rivayetin oluşması da kaçınılmaz olacaktır. Bu rivayetlerde İbn Abbas şöyle demiştir : Bunlar sayılarını Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği sekiz saf melektir. ( Sanki kendileri gök yüzüne gidip gelmiş ve onları görüp saymış gibi ) El Hasen de : Onların kaç tane olduğunu en iyi bilen Allah’tır. Sekiz mi yoksa sekiz bin mi ? Peygamberden ( s.a.v ) şöyle buyurduğu nakledilmektedir : “ Bu gün arşı taşıyanlar dörttür, kıyamet günü olduğunda Yüce Allah onları dört melekle daha destekleyecektir. Böylelikle sekiz melek olacaklardır. ” Bunu es Salebe zikretmiştir. Bu rivayetler, her önüne gelenin bir şeyler ekleyerek meleklerin yüzlerinin, aslan, öküz, kartal şekillerini tarif edinceye kadar devam eder gider.
Aslında Hakka Sûresinin 17. ayetinden önceki ayetlerde temsili olarak kıyamet günü ve Evrenin yok edilmesinden sonra yeni oluşumlar anlatılmaktadır. Bütün bu yanlış ve absürt inançların ve ardından rivayetlerin çıkmasındaki neden, aynı Sûrenin 19. ayetinin sonundaki ve ardından gelen ayetlerin sonunda da yer alan kafiye uyumlarının, Kur’anın anlatım tekniğinde ve şiirsel sanatındaki inceliklerin tam olarak kavranamamasıdır. Bu nedenle ayette yer alan ve diğer ayetlerde de kafiye sanatına uygun olarak kullanılan kitabiyeh, hisabiyeh, maliyeh sözcüklerinin noktasız olduğu halde, noktalıymış gibi sonunun “ at “ şeklinde düşünülmesi sonucu, 17. ayetteki semaniyeh sözcüğü semaniyete olarak kabul edilip klasik tefsirciler tarafından “ sekiz “ anlamında değerlendirilmiştir. Bu sözcüğün yanında melek sözcüğü olmadığı halde de sekizin ardına melek sözcüğü keyfi olarak eklenivermiştir. Halbuki “ semaniyeh “ biten tohumun yerine ortaya çıkan yeni bitki anlamına gelmektedir. Bundan dolayı ayetteki “ semaniyete “ ifadesi sekiz melek değil, kıyamet ile şimdiki Evren ortadan kaldırıldıktan sonra onun yerine ikame edilecek yeni varlıklar anlamına gelmektedir. Ayetteki “ semen “ kökü dikkatli araştırılırsa doğru sonuca varılabilir. Bu nedenle de ayetin başındaki melek ifadesiyle asıl anlatılmak istenen, Allah’ın Arşının ( Varlığının, güçlerinin, büyüklüğünün, egemenliğinin, birliğinin ) kıyametten sonra yeni yaratılmış olan varlıklar tarafından Ahirete taşınacağıdır.
Evrenin yaratılmasından bu yana ise, Arşın düzenini elbette ki Rabbimiz, bizim güç melekleri olarak inandığımız, kabul ettiğimiz güçlerle, uzayda küresel yapıdaki gezegenlerin dönme ve kütleleri ile oluşturdukları çekimler, sahip oldukları manyetik alanlarla, itme güçleri, yarattığı, koyduğu bu doğa kanunları ve kuralları ile sağlamaktadır. Bu kanunların, kuralların güçlerin, Allah’ın buyruğuna hiç şaşmadan aynen uyması zaten Allah'ın emirlerini, koyduğu ölçüleri, Sünnetullah'ı yerine getirmesi, Allah’a secde etmesi ( boyun eğmesi ) Allah’ı tesbih etmesi demektir. Halbuki başka bir boyutta Metafizik olarak yaratılmış, insanlar gibi konuşabilen üç boyutlu elleri ayakları ve kanatları olan melek olmadığı halde, klasik eserlerde bu konuda pek çok anlatım vardır. Bunlardan bazılarında : " Arşın etrafında yetmiş bin saf melek vardır. Bunlar tehlil ve tekbir getirerek Arşın etrafında tavaf ederler. Bunların arkasında da ayakta oldukları halde, ellerini öndekilerin omzuna koymuş yüz bin saf melek bulunmaktadır. Arşın, yedi kat göğün her tabakasında kapılar ve o kapılarda bekçi melekler vardır, izni olmayanlara kapıları açmazlar. Arşı taşıyan sekiz melek, meleklerin en kıymetlileri ve en büyükleridir. O meleklerin ayakları, yedi kat yerin altında olup, başları da Arşın üzerindedir. Bunlar göz kapaklarını hiç kaldırmaksızın, huşu ve hudu içindedirler. " gibi hayal ürünü çok absürt ve saçma hikâyeler anlatılmaktadır. Allah’ın selamı, rahmeti ve Kur’anın doğruları sizinle olsun !...