TÜM SORULAR

Soru

Ferzande S.   07-04-2024   18

Merhaba Hocam. Benim sorum Kur'an ayetinde bulunan ashabı uhdud nedir ? Ben anlayamadım. Bu ne demektir. Bunlara niçin ve ne yapılmıştır ? Bu ayetle bize ne anlatılmaktadır. Selametle şimdiden teşekkür ederim.

Yanıtlar

Zeki Çelik.      08-04-2024  

Değerli  Kardeşim !  Allah’ın  selamı  ve  rahmeti  üzerinize  olsun !  

Sorunuzda   yönelttiğiniz  “  uhdud “  sözcüğü,  Kur’anımızda  Burûc  Sûresinde  yer  almaktadır. Ancak  konunun  daha  doğru  anlaşılabilmesi  için  yer  aldığı  ayetin,  diğer  ayetlerle  oluşturduğu  paragraf  bütünlüğünde  incelenmesi  gerekir.  Bu  nedenle  Burûc  Sûresinin  4 – 5.  ayetlerinin  yer  aldığı  paragrafta   “  Uhdud’un /  şiddetli  tutuşturulmuş  ateşin  ashâbı  qutile / öldürüldü.  6 :  Hani  onlar,  onun  üzerine  oturmuşlar  7 :  Ve  müminlere  /  inananlara  yaptıklarına  tanık  idiler. /  seyrediyorlardı  8  :  O  müminleri  cezalandırmalarının  sebebi  de,  onların  yalnız  Azîzil  Hamid  /  Çok  güçlü,  övgüye  lâyık,  göklerin  ve  yerin  hükümranlığı  Kendisinin  olan  ve  her  şeye  tanık  olan  Allah’a  inanmalarından   başka  bir  şey  değildi. “  ifadelerinin  yer  aldığı  ayrıntılara  bakacak  olursak :

Uhdud  sözcüğü :  Yol  kenarına  kazılan  uzun  ve  derin  hendek  demektir. Ashab  sözcüğü  de,  “  Bir  amaç  çevresinde  toplanmış,  bir  araya  gelmiş  olanların  tümü “  anlamında  olan  “  sahib “  sözcüğünün  çoğuludur. Dolayısıyla  aynı  amaç  etrafında  toplanan  arkadaşlar,  insanlar  anlamında  olan  Ashab  sözcüğü  Kur’anda  “  Ashabü’l  Araf,  Ashabu’l  Fil,  Ashab ı  Kehf,  Ashabu’l  Cennet,  Ashabu’nnar  “  gibi   tamlamalarla  78  kez  yer  alır.

Yukarıdaki  paragraf  bütünlüğünde  gördüğümüz  gibi, Kur’anın  birçok    ayetinde   eski  toplumların   yaşanmışlıklarıyla  ilgili  olarak  değinilen  kıssalardaki  üsluptan  dolayı, kulaktan  kulağa  dolaştırılarak  anlatılan  haberlerle  o  dönemdeki  Mekke  halkının,  Firavun,  Ad,  Semud  kavimleri  ile  ilgili  bir  takım  bilgilere   ve  aynı  zamanda  “  Uhdud “  halkından  da  haberdar  oldukları  anlaşılmaktadır.

Fakat  “  Uhdud “  halkının  “  Ashab  ı  Uhdud’un “  kimler  olduğu,  ne  zaman  ve  nerede  yaşadığı  hakkında  Kur’anda  kesin  bir  bilgi  verilmemektedir.  Buna  rağmen,  bu  konuda  Kur’anın  dışında  çok  değişik  rivayetler  anlatılmakta,  her  birinin  de  çok  uzun  hikâyesi  bulunmaktadır. Hangisinin  doğru  olduğu  belli  olmamakla  beraber  Yemen,  Necran,  Irak,  Şam,  Habeş,  Mecusi  İran,  Yahudi  Krallıklarına  kadar  dayanan,  İran  kralı  Kisra’ya,  Musa  ile  Babil  mücadelesine,  Necran  Hristiyanlarına,  Yemen  Kralı  Esed  Ebu  Karib’e,  Habeş  Kralı  Necasi’ye  atfedilen,  ama  çok  uzun  olacağından  dolayı  bizim  burada  yer  veremeyeceğimiz  birçok  rivayet,  Razi,  İbn  Kesir,  İbn  Cerir,  Mevdudi,,  Müslim,  Tirmizi  eserlerinde  ayrıntılarıyla  yer  almaktadır. Her  biri  de  “  uhdud /  hendek “  ifadesiyle  ilişkili  olduğundan,  dolayısıyla  Ashab ı  Uhdud  rivayetlerinin  tamamının  temelini,  “  Allah’a  inandıkları  için,  çıra  ile  tutuşturularak  oluşturulan  odun  ateşi  ile  dolu  hendeklere  atılarak  zalimlerce  diri  diri  insanların  yakılmaları,  bu  esnada  da  zalimlerin  zevkle  bu  vahşeti  izliyor  olmaları  oluşturmaktadır.

Aslında  çok  farklı  zamanlarda  ve  yerlerde  olan  bu  tür  olaylarla  ilgili  anlatılan  rivayetlerden  dolayı,  tarihte  çeşitli  zamanlarda  ve  yerlerde  hendeklerle  doldurularak  vahşice  yakılan  halkın  toplu   öldürülmesi  olaylarının  yaşandığı  anlaşılmaktadır.

Ashab  ı  Uhdud’a  yapılanların  Mekke’de  27.  sırada  indirilmiş  olan  Burûc  Sûresinde  anlatılması,  müminlerin  en  sıkıntılı  döneminde,  Mekkeli  müşriklerin  Müslümanlara  dinlerinden  dönmeleri  için  zulmettikleri,  her  türlü  eziyeti  yaptıkları,  hatta  onları  şehit  ettikleri  bir  dönem  olmasındandır.  Bu  gibi  ayetlerle  Müminler  için  büyük  bir  destek  ve  teselli  olan  Sûre,  müşriklere  ileri  derecede  tehditler  yöneltmekte  sonları  için  uyarılar  getirmektedir. Bu  ayet  grubunun  ardından  da  Burûc  Sûresinin  10. ayetinde  de  “  Şüphesiz  ki  inanan  erkek  ve  kadınları  ateşlerde  işkence  edip  sonra  da  tevbe  etmeyenler  için  cehennem  azabı  vardır,  yangın  azabı  da  onlar  içindir. “  denilmekte,  yine   bu  vahşiler  için  de  bağışlayıcı  olan  Rabbimiz,  pişmanlık  ve  tevbe  kapısını  açık  tutmaktadır. Bu  ayetle   birlikte  aslında  kâfirlere  bir  ümit  ışığı  olarak  tevbe  ederek  vicdani  pişmanlıklardan  kurtulma  umudu  verilmektedir.  Nitekim  tarihe  baktığımız  zaman,  müminlere  birçok  zarar  vermiş  olan  kimselerin  bu  açık  kapıdan  girerek,  tevbe  edip  mümin  oldukları,  kendilerini  kurtardıkları,  İslam’a  da  hizmet  ettikleri  görülmüştür.

Siyer  kitaplarında  verilen  bilgilere  göre  Kureyş’in  zalimleri  de,  önce  İslam’ı  seçen  kölelere  ve  toplumun  zayıf,  güçsüz  ve  kimsesizlerine  karşı  savaş  açmıştır.  Yapılan  işkenceler  dövmek,  günlerce  aç  susuz  bırakmak,  üzerlerine  büyük  taş  parçaları  koyarak  kızgın  kumlarda  yatırmak  ve  akıllara  durgunluk  verecek  buna  benzer  vahşice  uygulamalar  şeklindeydi.  Köle  Bilal  gibi  İslam’ı  ilk  seçenlerden  biri  olan  Yasir,  ayaklarından   develere   bağlanmak  suretiyle  parçalanarak  öldürülmüştür,  buna  isyan  eden  eşi  Sümeyye  de  karnına  Ebu  Cehil  tarafından  mızrak  saplanmak  suretiyle  katledilmiştir. Kimileri  de  kızgın  demirlere  bağlanmışlardır.

Ayetin  orijinalinde  yer  alan “  qutile “  sözcüğünün  anlamı  “  öldürüldü “  demektir. Ancak  İbn  i  Abbas  gibi  bilginlere  isnat  edilen  rivayetlere  dayandırılarak  sözcük  “  lânet  olsun / kahrolsun “  anlamında  beddua  olarak  kullanılmaya  başlanmıştır.  Halbuki  Rabbimiz  beddua  etmez.  Bundan  dolayı  bu  anlamda  kullanılması  doğru  değildir. Üstelik  başka  ayetlerde  de  yine  bu  şekilde  beddua  olarak  kabul  edilmemesi  gereken  gerçekten  “  lanet “  sözcükleri  de  yer  almaktadır.

Bu  ayet  grubuyla  bize  ve  o  zamanın  kâfirlerine  çok  ciddi  mesajlar  verilmekte,  zalimlerin  kendileri  de  aynı  şekilde   yangın  ve  ateş  azabıyla  tehdit  edilirken,  o  zamanın  mazlumları  teselli  edilmeye  ve  morallendirilmeye  çalışılmaktadır.   Ayrıca  unutulmamalıdır  ki,  biz   Müslümanlar  bu  dünya  yaşamında  her  zaman  İbrahim  peygamber,  diğer  peygamberler,  Ashab ı  Uhdud ‘da  bahsedilen  müminler,  Mekke’de  Yasir,  Sümeyye,  Bilal  ve  diğer  birçok  mümin  gibi  eza  ve  cefa  içinde  bulunacaktır.  İnsan  her  zamanda  aynıdır  ve  Kur’anın  baş  düşman  edindiği  tagutlaşanlar, /  azgınlaşanlar,  zulüm  sahibi  zalimler  de  her  zaman  olacaktır.  Onlarla  akıl  ve  sabırla  mücadele  edilmesi  gerekmektedir.  Allah’ın  selamı,  rahmeti  ve  Kur’anın  doğruları  sizinle  olsun !...

 

Yanıtla yada Konuyla ilgili Soru Sor



SEN DE SOR
SORU SOR
Son Sorular
TAKİP ET