TÜM SORULAR

Soru

Göksel Ç.   31-03-2024   21

Kıymetli Hocam Çorlu'dan yine merhaba... Hocam Kuranı dini vahyi gundemime almaya çalıştığım için yine sorularıma devam ediyorum. Hocam kutsal kitabımız Arapça... Malumunuz ben de pek çok Arap kökenli olmayan bir müslüman gibi arapça bilmiyorum gramerine hakim değilim vesaire... Dinimi kitabımı Rabbimi kendi ana dilimde öğrenmekten araştırmaktan başka bir seçeneğim de yok. Zaten Allah da bütün dillerin Allah'ı... Kuran tüm dillerin kitabı Peygamber de tüm dillerin Rasulu... Akla insanlığa fıtrata vicdana en uygun olan zaten benim kuranı Türkçe okuyup anlamaya çalışma gayreti içinde olmamdır. Ancak bir Gelenek problemimiz var. Gelenek zaten benim direkt vahye birebir ulaşım sağlamamda önüme bariyer üstüne bariyer koymuş adeta buraya uğrama vahyi okuma diyor.. Pek çok Türkçe meal var. Özellikle geleneğin etkisinde yazılanlar meal arasına parantez koyuyor,kelimenin orjinal anlamını vermiyor,kendi zannıyla hareket edip ekleme veya çıkarma yapıyor. Bir müslümanın en temel faaliyeti vahy ile daima ünsiyet içinde olmak ise eğer yukarda ixah etmeye çalıştığım ve sizin çok iyi bildiğiniz tüm bariyer şartları içinde biz vahyi doğru anlayabilmek için meal seçerken nelere dikkat edelim? Hangi mealleri okuyalım? Hangi mealleri okumayalım? Bir mealde olması gereken sıhhat şartları nelerdir? Bir Kuranı okuyup anlama kilavuzu olsaydı hangi temel ilkeler üzerine otururdu? Ellerinizden öperim. Selamlar Saygılar...

Yanıtlar

Zeki Çelik.      01-04-2024  

Değerli  Kardeşim !  Allah’ın  selamı  ve  rahmeti  üzerinize  olsun !  

Sorularınızdan,  samimi  olarak  Dinimizin,  inancımızın  doğrularına  ulaşma,  Allah’a  ve  Vahyine  gerçek  anlamda  inanıp  iman  etmek  isteğinde  ve  azminde  olan  bir  kardeşimiz  olduğunuz  anlaşılmaktadır.  Bu  bağlamda  da  Arapça  bilinmemesi  nedeniyle  Dinimizi  doğru  olarak  öğrenip  yaşayabilmek  için,  ülkemizde  mevcut  olan  Kur’anın  kendi  dilimize  çevirileri  olan  mealler  üzerine  oldukça  da  ayrıntılı  ve  gerçekten  de  dillendirilmesi   gereken,  kamu  oyunda  ve  medya  ortamında,  İlâhiyatçılar  arasında  da  en  çok  konu  edilen,  bize  de  en  çok  yöneltilen  gerçek  ve  ciddi  bir  konuya  parmak  basarak  dikkat  çekmişsiniz.  Teşekkür  ederim.

Bugün  ülkemizde  iki  yüzün  üzerinde  Kur’anın  Türkçeye  çeviri  meali  bulunmaktadır. Sizin  de  değindiğiniz  gibi  Diyanet  çevirileri  de  dahil  bunların  yüzde  doksan  dokuz  nokta  dokuzunda  çok  değişik  kavramlarda,  çok  değişik  konularda  birçok  yanlış  yönlendirmeler,  farklı  ve  yanlış  aktarımlar  bulunmaktadır. Bu  yanlışlıkların  temelinde  ise  evlerde  bulunan  Osman  Mushafı  denilen  Kur’anın  orijinali  hazırlanırken,   Peygamberimize  vahyediliş,  nüzul / indiriliş  sırası,  tedebbür /  müteşabih  ayetlerin  tevili  için  gerekli  öncelik  sırası  göz  önünde  bulundurulamamış,  kronoloji  dikkate  alınmamış,  tertile /  düzgün,  birbirine  karıştırılmadan  Arapça  olan  orijinal  ayet   dizimlerine  riayet  edilmemiş,  birçok  necmin  /  bölümün  / paragrafın  cümleleri  yerli  yerinde  tertip  edilememiş  olması  sorunların  kaynağını  oluşturmaktadır. Bazı  Sûrelerin  içindeki  ayetlerin  farklı  yerlere  yerleştirilmiş  olmasından  dolayı  da  anlam  ve  paragraf  bütünlüğü,  özne,  yüklem  ve  zamir  bağlantıları  dikkatlerden  kaçmış,  bundan  dolayı  bazı  anlam   kopuklukları  ortaya  çıkmıştır.  Dolayısıyla  çoğaltılarak  günümüze  kadar  ulaştırılmış  olan  bu  mevcut  mushafın  bugünkü  düzeniyle,  ne  kadar  emek  verilirse  verilsin,  ne  kadar  çalışılırsa  çalışılsın  bu  Mushafla  Kur'anı  doğru  anlamamız  ve  anlatmamız  mümkün  olamayacaktır. Bu  işle  uğraşan,  bilen  kişiler,  İlâhiyatçılar  ya  Allah'tan  yana  olup  çalışmalarını  daha   sağlam  temellere  oturtarak  yürüteceklerdir,  ya  da  Halife  Osman'ın  Mushafındaki  tertibinde  " icma " var  yalanına  uyanlardan  yana  olacaklardır. Bugün  ise  bu  Osman  Mushafındaki  dizilimden  farklı  olarak  hazırlanmış  "  Nüzül  Sırasına  Göre  Kur'an  Meali "  kitaplarını  hazırlayan  Müfessirler  de  bulunmaktadır.  Kur'an  ayetlerinin  paragraf  paragraf  iniş  sırasına  göre  meallendirilerek  hazırlanmış  olan  bu  kitaplardan  okunması  Kur'anı  anlamada  daha  da  kolaylık  sağlamaktadır.

Halife  Osman  zamanında  bu  şekilde  oluşturulan  Kur’an  Mushafı  kitaplaştırılmış,  daha  önceleri  harekesiz  olan  harfler,  daha  sonraki  yıllarda  da  Müslümanlığın  yayılmasının  ardından,  sözcüklerin  üzerine  konulan  esre,  ötre,  tutar,  cezm,  tenvin  gibi  çizgi  ve  noktalarla  seslendirme   farklılıkları,  cümle  başlangıç  ve  bitişleri  belirlenerek  imlâ  kuralları  oluşturulmuş,  okuma  birlikteliği  sağlanmaya  çalışılmıştır.  Fakat  kişi  içtihat  ve  tercihlerine  göre  yapılan  bu  noktalama  ve  harekelendirmeler  esnasında  da  maalesef  bir  takım  hatalar  yapılmış,  farklı  anlamların  kabulüne  neden  olunmuştur.  ( Sitemizdeki  “  Kur’anı  Nüzul  Sırasıyla  Anlamak  “  başlıklı  makalemize  de  bakabilirsiniz ) 

Bugün  Kur’anı  anlayabilmek  ve  içindekileri  asgari  ölçüde  kavrayabilmek  için,  eğitim  psikolojisi  ve  gelişimi  açısından,  bir  kişinin  ilkokul,  orta  okul,  lise  ve  üniversite  basamaklarında  olduğu  gibi,  basitten,  daha  üst  düzeyde  yeterli  bilgilerin  elde  edilebilmesi,  bilgi  dağarcığının  arttırılabilmesi,  akılda  tutulabilmesi  için,  istikrarlı,  uzun bir  dönemi  kapsayan  ve  sabırla  devamlılığın  gösterildiği  çok  yönlü  bir  çalışma  süreci  gerekir. Okumaların  sık  sık  yapılması  ve  okunan  bölümlerin  tekrar  tekrar  ele  alınması  öğrenmeyi  sağlayacak  ve  kalıcı  hale  getirecektir.  Öğrenme  arttıkça  Kur'anın  anlaşılması  da  kolaylaşacaktır.

Öncelikle  belirtelim  ki,  herhangi  bir  kimseye  şu  mealleri  okuyun  veya  şu  mealleri  okumayın  deme  yetkisi  ve  hakkına  hiç  kimse  sahip  değildir. Müslümanım  diyen  herkes,  önünde  bulduğu  meali  veya  değişik  mealleri  okumaya  çalışmalıdır.  Çünkü  her  çeviri  mealinde  bir  emek,  bir  zaman  harcanması  kendine  göre  de  bir  iyi  niyet  çabası  bulunur.  Her  mealde  de  içinde  birtakım  kavram  veya  müteşabih  ayetlerin  çevirilerinde  farklılıklar  ve  yanlışlıklar  bulunsa  da  yine  de  Kur’andaki  muhkem   ayetlerin  çok  farklılık  oluşturmadan   mutlaka  doğru  anlaşılabilecek  karşılıkları  bulunur.  Allah’ın  ilmi  ve  Kur’an  ile  ilgili  söylenebilecekler  o  kadar  sınırsız  bir  çokluktadır  ki,  İslam’ın  en  büyük  Fakihlerinden  olan,  hayatının  son  25  yılını  zindanlarda  geçiren  ve  öğrencilerine  buradan  bilgiler  aktarmaya  devam  eden  İmam  Azam  Ebu  Hanife’nin  “  Bilmediklerimi  üst  üste  koysam,  başım  arşa  ulaşırdı “  dediği  gibi,  bu  nedenle  bizler  de  dahil  Kur’anın  Arapçasını  okuyoruz,  bazı  ayetlerde  orijinal  lafızları  araştırıp  dil  kurallarının  ve  karşılıklarının  doğrularına  ulaşabilmek  için  araştırmalar  yapıyoruz  ama,   Kur’an  üzerine  çalışan  hiç  kimse  her  yönüyle,  her  şeyiyle  tam  yeterli  değildir,  peygamberler  de  dahil,  eksiksiz,  yanlışsız,  hatasız   kimse  de  olmaz.  Önemli   olan  ise  zaman  ilerledikçe  eksiklerin  farkında  olunup  kendini  geliştirebilme  çabalarının  içerisinde  olabilmektir.

Mütedeyyin  Müslüman  kardeşlerimizin  Kur’anla  mümkün  olabildiği  ölçüde  beraber  olmaya  çalışması,  onu  kapasitesi  oranında  meallerinden  de  olsa  anlamak  ve  anladığı  kadarıyla  da  samimi  olarak  yaşaması  da  dosdoğru  yolda  olmanın  göstergesidir.  Hiç  kimse  bu  yolda  göstereceği  çabalarında  Arapça  bilmek,  Kur’anı  da  mahrecinden,  tecviti  ile  gırtlak  çatlatırcasına  okumak  zorunda  değildir.   Arapça  bilip,  Arapça  konuşan  Araplar  dahi,  o  dönemdeki  Arap  dil  kurallarını,  ata  sözlerini,  anlatım  tekniklerini  bilmedikleri  için,  Kur’anı  yeterince  anlayamamakta,  özellikle  ve  çoğunlukla  da  dinlerini  Kur’anın  dışındaki  Hadis  ve  Rivayetlerle,  gelenekleriyle  yaşamaktadırlar.  Anlamasalar  da  Kur'anı  sadece  lafızlarını  Arapça  okuyarak  tekrar  etmek,  onlar  için  de  kazanılacak  on  sevap  ile  yeterli  olarak  görülmektedir.

Özellikle  insanlara  Kur’anı  ve  dini,  olumlu  veya  olumsuz  yönleriyle  aktarma  konusunda  toplumun  önüne  çıkan  kimselerin,  Allah'ın  bahşettiği  göz  nimeti  ile  gerçekleri  görebilen,  kulakları  ile  doğruyu  işitebilen,  kalpleri  ile  hissedebilen  ve  bütün  bunları   beyniyle  ve  akılla  evrimleşmiş  düşünme  yeteneğini  tamamlamış  ve  en  gerçekçi  düşünceyi  üretebilen,  herhangi  bir  mezhep,  tarikat  veya  ekol  bağımlısı  olmadan  dine  objektif  olarak  bakabilen,   çok  yönlü  bilgi  ve  alt  yapı  ile  donanımlı,  toplumu  ikna  edebilecek  ölçülerde  yeterli  olmaları  gerekir. Kur’anın  başka  bir  dile  çevirisinin  yapılabilmesi  için,  sadece  Arapça  bilmek  yetmez,  bütün  Arap  dil  kurallarının,  Kur’anın  indiği  dönemde  kullanılmakta  olan  deyimlerinin,  ata  sözlerinin,  gelenek  ve  kültürlerinin,  yaşam  tarzının  çok  iyi  bilinmesi  gerekir.  Çeviri  yapacakların,  o  günkü  orta  doğu  bölgesinin  coğrafi  koşullarıyla,  o  bölgedeki  Mısır,  Sümer,  Babil,  Asur  egemenlikleri  tarihini,  sosyal  ve  kültürel   yaşamın  ayrıntılarını,  dünya  tarihi  ile  Felsefenin  gelişimini,  Dinler  ve  içinde  İslam  tarihini,  Peygamberler  tarihini  bilmeli,   bugün  ulaşılan  dünya   medeniyetinden,  önceki  ilkel  dinler  de  dahil,  Yahudi  ve  Hristiyan  dinlerinin  yapısından,  dinlerin  işleyişinden,   Evrenin,  Kâinatın  yapısı,  oluşumu  ve  işleyişinden,  Fizik,  Kimya,  Biyoloji,  Astrofizik  gibi  doğa  kanunlarından  asgari  düzeyde  bilgi  sahibi  olmanın  yanı  sıra  bugünkü  bilim  ve  teknoloji  gelişiminden  haberdar  da  olmaları  gerekir.

Bütün  bu  ayrıntılar  İlâhiyat  eğitimi  alıp,  İlâhiyat  ve  Din  adına  söz  söyleyecek  veya  çalışmalar  yaparak  eserler  yazacak  kişiler  içindir. Yapılan  yanlış  yönlendirme  ve  aktarımların  vebali  bu  tür  çalışmaları  yapanların  üzerine  olacaktır. Yüce  Rabbimiz  Allah,  hiç  bir  Müslüman’dan  Kur’anı  baştan  sona  kadar  anlamlarıyla  birlikte  öğrenip   bilmesini   istememektedir.  Her  Müslüman  kendi  kapasitesi  ölçüsünde  az  veya  çok  bu  okumalardan  dini  adına  bir  şeyler  öğrenerek  kazanımlarda  bulunabilir.  Bakara  Sûresinin  286. ayetinde  “  Ey  Rabbimiz !  Bize  gücümüzün  yetmeyeceği  yükü  de  yükleme ! “  denilerek  ifade  edildiği  kulun  talebine  karşılık  Müminun  Sûresinin  62. ayetinde  “  Ve  Biz  hiç  kimseyi  gücünün  yettiğinden  başkası  ile,  kapasitesi  dışındaki  bir  şeyle  yükümlü  tutmayız. “  denilerek  cevap  verildiği  gibi  Allah  hiç  kimseye  kapasitesinin  üzerinde,  gücünün  yeteceğinden  başka  yük  yüklemez. Hiçbir  kimse  de  Kur’anın  tamamını  öğrenmek,  hatim  etmek,  ezberinde  tutmak  zorunda  değildir. Önemli  olan  onun  niyeti  ve  samimiyetidir.  Zuhruf  Sûresinin  44. ayetinde    “  Ve  Şüphesiz  sana  vahyedilen  Kur’an,  senin  için  de,  toplumun  için  de  gerçekten  bir  öğüttür. Siz  ondan  sorgulanacaksınız. “   ifadesiyle  Müslümanların  Ahiret  gününde  Kur’andan  sorgulanacağı  belirtilmekte  olduğundan,  böylece  hiç  olmazsa  kişinin  müsait  olduğu  zamanlarda  ayırabileceği  yarım  saatlik  bir  sürede  meal  okunmasıyla  Ahirette  Kur’an  sorgulamasından  kendisini  kurtarabilmiş  olur. Yukarıda  da  açıkladığımız  gibi,  ancak  meal  çevirilerinden  din  öğrenilmeye  çalışıldığı  zaman  bilinmesi,  hatırda  tutulması  gereken  bir  nokta  vardır.  Bu  konuda  titizlik  gösterebilenler  ise  araştırarak,  birçok  meal  ve  çeviriyi  inceleyerek,  bilgi  sahibi  olarak,  karşılaştırarak,  aklın  süzgecinden  geçirerek,  sorgulayarak  en  doğruya  ulaşabilme  çabasında  olmalıdır.  Unutulmamalıdır  ki  Necm  Sûresinin  39. ayetinde  "  Gerçek  şu  ki  insan  için  çalışıp  didindiğinden  /  emeğinden,  alın  terinden   başka  bir  şey  yoktur."  denilmektedir.  Allah’ın  selamı,  rahmeti,  öğrenebildiğiniz,  rehber  olarak  kullanabildiğiniz  ayetlerle  Kur’anımızın  doğruları  sizinle  olsun !...

Yanıtla yada Konuyla ilgili Soru Sor



SEN DE SOR
SORU SOR
Son Sorular
TAKİP ET