Kıymetli Hocam Çorlu'dan yine merhaba... Hocam Kuranı dini vahyi gundemime almaya çalıştığım için yine sorularıma devam ediyorum. Hocam kutsal kitabımız Arapça... Malumunuz ben de pek çok Arap kökenli olmayan bir müslüman gibi arapça bilmiyorum gramerine hakim değilim vesaire... Dinimi kitabımı Rabbimi kendi ana dilimde öğrenmekten araştırmaktan başka bir seçeneğim de yok. Zaten Allah da bütün dillerin Allah'ı... Kuran tüm dillerin kitabı Peygamber de tüm dillerin Rasulu... Akla insanlığa fıtrata vicdana en uygun olan zaten benim kuranı Türkçe okuyup anlamaya çalışma gayreti içinde olmamdır. Ancak bir Gelenek problemimiz var. Gelenek zaten benim direkt vahye birebir ulaşım sağlamamda önüme bariyer üstüne bariyer koymuş adeta buraya uğrama vahyi okuma diyor.. Pek çok Türkçe meal var. Özellikle geleneğin etkisinde yazılanlar meal arasına parantez koyuyor,kelimenin orjinal anlamını vermiyor,kendi zannıyla hareket edip ekleme veya çıkarma yapıyor. Bir müslümanın en temel faaliyeti vahy ile daima ünsiyet içinde olmak ise eğer yukarda ixah etmeye çalıştığım ve sizin çok iyi bildiğiniz tüm bariyer şartları içinde biz vahyi doğru anlayabilmek için meal seçerken nelere dikkat edelim? Hangi mealleri okuyalım? Hangi mealleri okumayalım? Bir mealde olması gereken sıhhat şartları nelerdir? Bir Kuranı okuyup anlama kilavuzu olsaydı hangi temel ilkeler üzerine otururdu? Ellerinizden öperim. Selamlar Saygılar...
Değerli Kardeşim ! Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun !
Sorularınızdan, samimi olarak Dinimizin, inancımızın doğrularına ulaşma, Allah’a ve Vahyine gerçek anlamda inanıp iman etmek isteğinde ve azminde olan bir kardeşimiz olduğunuz anlaşılmaktadır. Bu bağlamda da Arapça bilinmemesi nedeniyle Dinimizi doğru olarak öğrenip yaşayabilmek için, ülkemizde mevcut olan Kur’anın kendi dilimize çevirileri olan mealler üzerine oldukça da ayrıntılı ve gerçekten de dillendirilmesi gereken, kamu oyunda ve medya ortamında, İlâhiyatçılar arasında da en çok konu edilen, bize de en çok yöneltilen gerçek ve ciddi bir konuya parmak basarak dikkat çekmişsiniz. Teşekkür ederim.
Bugün ülkemizde iki yüzün üzerinde Kur’anın Türkçeye çeviri meali bulunmaktadır. Sizin de değindiğiniz gibi Diyanet çevirileri de dahil bunların yüzde doksan dokuz nokta dokuzunda çok değişik kavramlarda, çok değişik konularda birçok yanlış yönlendirmeler, farklı ve yanlış aktarımlar bulunmaktadır. Bu yanlışlıkların temelinde ise evlerde bulunan Osman Mushafı denilen Kur’anın orijinali hazırlanırken, Peygamberimize vahyediliş, nüzul / indiriliş sırası, tedebbür / müteşabih ayetlerin tevili için gerekli öncelik sırası göz önünde bulundurulamamış, kronoloji dikkate alınmamış, tertile / düzgün, birbirine karıştırılmadan Arapça olan orijinal ayet dizimlerine riayet edilmemiş, birçok necmin / bölümün / paragrafın cümleleri yerli yerinde tertip edilememiş olması sorunların kaynağını oluşturmaktadır. Bazı Sûrelerin içindeki ayetlerin farklı yerlere yerleştirilmiş olmasından dolayı da anlam ve paragraf bütünlüğü, özne, yüklem ve zamir bağlantıları dikkatlerden kaçmış, bundan dolayı bazı anlam kopuklukları ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla çoğaltılarak günümüze kadar ulaştırılmış olan bu mevcut mushafın bugünkü düzeniyle, ne kadar emek verilirse verilsin, ne kadar çalışılırsa çalışılsın bu Mushafla Kur'anı doğru anlamamız ve anlatmamız mümkün olamayacaktır. Bu işle uğraşan, bilen kişiler, İlâhiyatçılar ya Allah'tan yana olup çalışmalarını daha sağlam temellere oturtarak yürüteceklerdir, ya da Halife Osman'ın Mushafındaki tertibinde " icma " var yalanına uyanlardan yana olacaklardır. Bugün ise bu Osman Mushafındaki dizilimden farklı olarak hazırlanmış " Nüzül Sırasına Göre Kur'an Meali " kitaplarını hazırlayan Müfessirler de bulunmaktadır. Kur'an ayetlerinin paragraf paragraf iniş sırasına göre meallendirilerek hazırlanmış olan bu kitaplardan okunması Kur'anı anlamada daha da kolaylık sağlamaktadır.
Halife Osman zamanında bu şekilde oluşturulan Kur’an Mushafı kitaplaştırılmış, daha önceleri harekesiz olan harfler, daha sonraki yıllarda da Müslümanlığın yayılmasının ardından, sözcüklerin üzerine konulan esre, ötre, tutar, cezm, tenvin gibi çizgi ve noktalarla seslendirme farklılıkları, cümle başlangıç ve bitişleri belirlenerek imlâ kuralları oluşturulmuş, okuma birlikteliği sağlanmaya çalışılmıştır. Fakat kişi içtihat ve tercihlerine göre yapılan bu noktalama ve harekelendirmeler esnasında da maalesef bir takım hatalar yapılmış, farklı anlamların kabulüne neden olunmuştur. ( Sitemizdeki “ Kur’anı Nüzul Sırasıyla Anlamak “ başlıklı makalemize de bakabilirsiniz )
Bugün Kur’anı anlayabilmek ve içindekileri asgari ölçüde kavrayabilmek için, eğitim psikolojisi ve gelişimi açısından, bir kişinin ilkokul, orta okul, lise ve üniversite basamaklarında olduğu gibi, basitten, daha üst düzeyde yeterli bilgilerin elde edilebilmesi, bilgi dağarcığının arttırılabilmesi, akılda tutulabilmesi için, istikrarlı, uzun bir dönemi kapsayan ve sabırla devamlılığın gösterildiği çok yönlü bir çalışma süreci gerekir. Okumaların sık sık yapılması ve okunan bölümlerin tekrar tekrar ele alınması öğrenmeyi sağlayacak ve kalıcı hale getirecektir. Öğrenme arttıkça Kur'anın anlaşılması da kolaylaşacaktır.
Öncelikle belirtelim ki, herhangi bir kimseye şu mealleri okuyun veya şu mealleri okumayın deme yetkisi ve hakkına hiç kimse sahip değildir. Müslümanım diyen herkes, önünde bulduğu meali veya değişik mealleri okumaya çalışmalıdır. Çünkü her çeviri mealinde bir emek, bir zaman harcanması kendine göre de bir iyi niyet çabası bulunur. Her mealde de içinde birtakım kavram veya müteşabih ayetlerin çevirilerinde farklılıklar ve yanlışlıklar bulunsa da yine de Kur’andaki muhkem ayetlerin çok farklılık oluşturmadan mutlaka doğru anlaşılabilecek karşılıkları bulunur. Allah’ın ilmi ve Kur’an ile ilgili söylenebilecekler o kadar sınırsız bir çokluktadır ki, İslam’ın en büyük Fakihlerinden olan, hayatının son 25 yılını zindanlarda geçiren ve öğrencilerine buradan bilgiler aktarmaya devam eden İmam Azam Ebu Hanife’nin “ Bilmediklerimi üst üste koysam, başım arşa ulaşırdı “ dediği gibi, bu nedenle bizler de dahil Kur’anın Arapçasını okuyoruz, bazı ayetlerde orijinal lafızları araştırıp dil kurallarının ve karşılıklarının doğrularına ulaşabilmek için araştırmalar yapıyoruz ama, Kur’an üzerine çalışan hiç kimse her yönüyle, her şeyiyle tam yeterli değildir, peygamberler de dahil, eksiksiz, yanlışsız, hatasız kimse de olmaz. Önemli olan ise zaman ilerledikçe eksiklerin farkında olunup kendini geliştirebilme çabalarının içerisinde olabilmektir.
Mütedeyyin Müslüman kardeşlerimizin Kur’anla mümkün olabildiği ölçüde beraber olmaya çalışması, onu kapasitesi oranında meallerinden de olsa anlamak ve anladığı kadarıyla da samimi olarak yaşaması da dosdoğru yolda olmanın göstergesidir. Hiç kimse bu yolda göstereceği çabalarında Arapça bilmek, Kur’anı da mahrecinden, tecviti ile gırtlak çatlatırcasına okumak zorunda değildir. Arapça bilip, Arapça konuşan Araplar dahi, o dönemdeki Arap dil kurallarını, ata sözlerini, anlatım tekniklerini bilmedikleri için, Kur’anı yeterince anlayamamakta, özellikle ve çoğunlukla da dinlerini Kur’anın dışındaki Hadis ve Rivayetlerle, gelenekleriyle yaşamaktadırlar. Anlamasalar da Kur'anı sadece lafızlarını Arapça okuyarak tekrar etmek, onlar için de kazanılacak on sevap ile yeterli olarak görülmektedir.
Özellikle insanlara Kur’anı ve dini, olumlu veya olumsuz yönleriyle aktarma konusunda toplumun önüne çıkan kimselerin, Allah'ın bahşettiği göz nimeti ile gerçekleri görebilen, kulakları ile doğruyu işitebilen, kalpleri ile hissedebilen ve bütün bunları beyniyle ve akılla evrimleşmiş düşünme yeteneğini tamamlamış ve en gerçekçi düşünceyi üretebilen, herhangi bir mezhep, tarikat veya ekol bağımlısı olmadan dine objektif olarak bakabilen, çok yönlü bilgi ve alt yapı ile donanımlı, toplumu ikna edebilecek ölçülerde yeterli olmaları gerekir. Kur’anın başka bir dile çevirisinin yapılabilmesi için, sadece Arapça bilmek yetmez, bütün Arap dil kurallarının, Kur’anın indiği dönemde kullanılmakta olan deyimlerinin, ata sözlerinin, gelenek ve kültürlerinin, yaşam tarzının çok iyi bilinmesi gerekir. Çeviri yapacakların, o günkü orta doğu bölgesinin coğrafi koşullarıyla, o bölgedeki Mısır, Sümer, Babil, Asur egemenlikleri tarihini, sosyal ve kültürel yaşamın ayrıntılarını, dünya tarihi ile Felsefenin gelişimini, Dinler ve içinde İslam tarihini, Peygamberler tarihini bilmeli, bugün ulaşılan dünya medeniyetinden, önceki ilkel dinler de dahil, Yahudi ve Hristiyan dinlerinin yapısından, dinlerin işleyişinden, Evrenin, Kâinatın yapısı, oluşumu ve işleyişinden, Fizik, Kimya, Biyoloji, Astrofizik gibi doğa kanunlarından asgari düzeyde bilgi sahibi olmanın yanı sıra bugünkü bilim ve teknoloji gelişiminden haberdar da olmaları gerekir.
Bütün bu ayrıntılar İlâhiyat eğitimi alıp, İlâhiyat ve Din adına söz söyleyecek veya çalışmalar yaparak eserler yazacak kişiler içindir. Yapılan yanlış yönlendirme ve aktarımların vebali bu tür çalışmaları yapanların üzerine olacaktır. Yüce Rabbimiz Allah, hiç bir Müslüman’dan Kur’anı baştan sona kadar anlamlarıyla birlikte öğrenip bilmesini istememektedir. Her Müslüman kendi kapasitesi ölçüsünde az veya çok bu okumalardan dini adına bir şeyler öğrenerek kazanımlarda bulunabilir. Bakara Sûresinin 286. ayetinde “ Ey Rabbimiz ! Bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme ! “ denilerek ifade edildiği kulun talebine karşılık Müminun Sûresinin 62. ayetinde “ Ve Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile, kapasitesi dışındaki bir şeyle yükümlü tutmayız. “ denilerek cevap verildiği gibi Allah hiç kimseye kapasitesinin üzerinde, gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Hiçbir kimse de Kur’anın tamamını öğrenmek, hatim etmek, ezberinde tutmak zorunda değildir. Önemli olan onun niyeti ve samimiyetidir. Zuhruf Sûresinin 44. ayetinde “ Ve Şüphesiz sana vahyedilen Kur’an, senin için de, toplumun için de gerçekten bir öğüttür. Siz ondan sorgulanacaksınız. “ ifadesiyle Müslümanların Ahiret gününde Kur’andan sorgulanacağı belirtilmekte olduğundan, böylece hiç olmazsa kişinin müsait olduğu zamanlarda ayırabileceği yarım saatlik bir sürede meal okunmasıyla Ahirette Kur’an sorgulamasından kendisini kurtarabilmiş olur. Yukarıda da açıkladığımız gibi, ancak meal çevirilerinden din öğrenilmeye çalışıldığı zaman bilinmesi, hatırda tutulması gereken bir nokta vardır. Bu konuda titizlik gösterebilenler ise araştırarak, birçok meal ve çeviriyi inceleyerek, bilgi sahibi olarak, karşılaştırarak, aklın süzgecinden geçirerek, sorgulayarak en doğruya ulaşabilme çabasında olmalıdır. Unutulmamalıdır ki Necm Sûresinin 39. ayetinde " Gerçek şu ki insan için çalışıp didindiğinden / emeğinden, alın terinden başka bir şey yoktur." denilmektedir. Allah’ın selamı, rahmeti, öğrenebildiğiniz, rehber olarak kullanabildiğiniz ayetlerle Kur’anımızın doğruları sizinle olsun !...