Sayın Hocam. İslamın beş şartından biri denilen Hac ibadeti neden farz kılınmıştır ve kimlere farzdır. Herkes de gitmek mecburiyetinde midir ?
Değerli Kardeşim ! Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun !
Ülkemiz Müslümanlığında İslam’ın şartı beştir denir ve bu şartlardan Hacc etmek ibadeti de bilhassa yaşlılar tarafından özellikle sağlık koşulları, bu ibadetin Kur’ana göre nasıl olması gerektiği gibi alt yapı bilgileri değil de, çoğunlukla ekonomik koşulları iyi olanlar bu farz olan ibadetin önceliğini ve heyecanını hayatın en önündeki hedefine koyarlar. Siz de Hacc ibadetinin kimlere ve neden farz olduğu konusunda çok yerinde bir soru oluşturmuşsunuz. Bu nedenle yılın bazı aylarında toplumumuzun büyük kesiminde çok değişik ayrıntılarıyla ilgi duyulan ve gündem oluşturan bu sorunuz için teşekkür ederim.
Öncelikle şunu bilmeliyiz ki, Kur’anda farz olarak kılınmış ibadetlerin hiç birine Allah’ın ihtiyacı yoktur. Bütün farz olarak belirtilmiş ibadetlerin, yapılan uyarı ve öğütlerin, gösterilen dosdoğru yolun genç, yaşlı, kadın erkek ayrımı gözetilmeden rüşde erdikten ve akli dengesi, melekeleri yerinde olan ve Müslümanım diyen herkesin muhatap olacağı, eğer Kur’nın öngörülerine göre yerine getirilmiş ise insanların ve toplumların bedensel ve ruhsal sağlık, mutluluk, huzur, barış ve esenliklerinin sağlanmasında ve Yaratan Rabbimize yakınlaşma vesilesi olarak kendi yararlarına olduğu görülecektir. Bu amaçla sorunuzda yer alan Hacc ibadeti konusunun bütün ayrıntılarına da değinilerek Kur’anımızda birçok ayette belirtildiği gibi Ali İmran Sûresinin 96 – 97. ayetlerinde de “ Şüphesiz insanlar için bereketli ve alemlere yol gösterme olarak konulan ilk ev Bekke’dedir / Mekke’dedir. Onda apaçık alametler / göstergeler, İbrahim makamı vardır. Ve oraya kim girerse güvende olmuştur. Ve yoluna gücü yeten herkesin Beyt’i / Evi ilâhiyat eğitimini aklına koyarak oraya gitmesi / Hacc etmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim de gerçeği örtbas ederse bilsin ki şüphesiz Allah, bütün alemlerden zengindir. “ ifadelerinde gördüğümüz gibi “ gücü yeten “ ifadesiyle çok kapsamlı bir anlamlar içeriğinde Hacc ibadeti Hicretin 9. yılında bu ayet açıklamalarıyla farz kılınmıştır. Bu farzın neden kılındığının sorusunun karşılığına Kur'an ayetleriyle yapılan anlatımlara bakacak olursak ; Aslında İslam inancının temeli olması gereken Tevhit öğretisi / Allah'tan başka ilâh diye birşey yoktur demenin ve bilincinin yerleştirilmesi için ilk defa bir okul, bir eğitim mekânının sembolü olarak kurulan yerin önemine ve işlevine ait orada hacc adıyla yapılanların, Kur'an bilinci ve alt yapı donanımıyla daha üst düzeyde eğitime hazır hale gelmiş olanlarca, tekrarlanması, görülmesi, yaşanması, hatırlanması ve bu eğitim geleneğinin, İbrahim peygamber gibi hanifleşmek adına üst düzey eğitimcilerinin vereceği konferanslarla sürdürülmesi amaçlanmaktadır. Ama Haccın bugünkü uygulamasında oraya gidenlerin büyük çoğunluğunun bu bilinç ve alt yapı eğitimine sahip ve hazır olmadıkları bir gerçektir. Üstelik de bu eğitimin verileceği organizasyonlar da yoktur. Ayette " Kim de gerçeği örtbas ederse " uyarısının yapılmasına rağmen maalesef bugün Kur'anın dışında bambaşka ritüeller topluluğu halinde yanlışlıklarla dolu bir uygulama ile Hacc farızası yerine getirilmeye çalışılmaktadır. Kur’anın öngördüğü gerçek Hacc konusunda bütün ayetlerin ve kavramların açıklamaları ile ilgili bilgileri sitemizde “ Hacc Farızası Ve Hacı Olmak “ başlıklı makalemizde bulabilirsiniz. Biz de bu zeminde mümkün olabildiği ölçüde ana hatlarıyla sorunuza açıklık getirmeye çalışalım.
Hacc ibadetinin kimlere ve neden farz kılındığına, uygulamasının nasıl olacağına dair Ulemanın Kur’an dışında ve ilk dönemlerdeki yaşam ve gelenek koşullarına dayandırarak uydurduğu, bu zeminde ayrıntılarına yer veremeyeceğimiz birçok hadis, rivayet ve Fıkıh kitaplarında icma ve görüş doğrultusunda oluşturduğu, mezheplere göre de değişen birçok şartın, yasaklamanın, vacibin, sünnetin, kıstasın, engellemelerin olduğunu görüyoruz. Bu kaynaklara ana hatlarıyla baktığımızda :
* Bir kimsenin asli ihtiyaçları varsa borcu ve bakmakla yükümlü olduğu insanlar, nafakası dışında hacca gidip geleceği sürede kendisine yetecek kadar yeme içme ve barınma giderleriyle yol parasına sahip olması durumunda kendisine farz olur. Ayrıca nisap miktarı kadar mala sahip olması gerekmez.
* Hacc müminin hayatında adeta bir dönüm noktası oluşturur. Orada / Arafat’ta Allah’a el açıp yalvaran ve günahlarından sıyrılan bir Müslüman bir daha kolay kolay eski işlediği günahlarına dönmek istemez. Bu yönüyle hac, günahkâr Müslümanlar için bir arındırma ve iyileştirme işlevi görür.
* Hac ibadeti şüphe yok ki Kulların yararına farz kılınmıştır. Hac ibadetini layıkıyla yerine getiren kişi zihnindeki kötülüklerden arınır ve tevbe eder. Hac, Müslümanlar için Allah ile yakınlaşmanın ve yalnız Allah’ın kulu olduğunu hatırlatmanın en etkili yollarındandır. ( Peki oradaki Hacc uygulamaları ve ritüelleri gerçekten adayları eğitecek bilgilerin verilebildiği bir uygulama mıdır ? Yoksa hiç bir şeye yaramayan ve hatta kişileri küfre sokacak bir takım hurafe ve saçma hareketler midir ? )
* Müslüman olmak, akıllı olmak, buluğa ermiş olmak, özgür olmak, ekonomik yönden imkân sahibi olmak, sağlıklı olmak, yol güvenliğinin bulunması, haccın farz olduğunu bilmek, haccın eda edildiği vakte yetişmek, kadınların can ve mal güvenliğinin sağlanmış olması, Hanefi, Hanbeli mezheplerine göre bir kadına haccın farz olabilmesi için yanında eşinin, ya da bir mahreminin bulunması gerekir Yoksa kadın hacca gidemez. Şafi, Maliki mezhebine göre ise bunlar gerekmez, kadın kafileler içinde hacca gidebilir. Görüşleriyle de ana hatlarıyla Haccın farzları belirlenmektedir.
Kur'anın dışında sonradan Ulema denilen klasik ve gelenekçi alimlerin icma / görüş ile oluşturduğu Fıkıh ve ilmihal kitaplarında Hacc : “ Yılın belli günlerinde ( Kameri aylardan Zilhicce ayında ) kurallarına uygun şekilde, ( Hangi kurallara ? Yahudi Haham uydurması hurafelere dayanan Putperest, Müşrik Arapların İslam öncesi uyguladıkları sapkınlıklara ve ulemanın bunlara bağlı olarak gösterdikleri ve Kur'anda olmayan ritüellere göre mi ? ) ihram denilen örtüye bürünerek, vakfe denilip Arafat’ta ayakta durmak ve Kâbe’yi dolanarak tavaf etmektir. Bu kutsal yerleri belirlenmiş bu zamanlarda ziyaret edene de Hacı denir. “ şeklinde tanımlanmış, böylece Kur’anda emredilen “ Hacc “ etme inanç ve yerine getirilecek uygulamalarından eser dahi bulunmayan bambaşka bir şekle sokulmuştur. Ama bugün dünya toplumlarının ulaştığı medeniyet, teknoloji, gelişmişlik, ulaşım ve iletişim koşullarında, Hacc ibadeti için sonradan insanlar tarafından konulmuş bu hükümlerin büyük çoğunluğu geçerliliğini kaybetmiştir. Üstelik Hacc ibadeti kapsamındaki uygulamalar içerisinde öngörülen taştan duvarları şeytan diye taşlama, tamamen Yahudi uydurma rivayetlerine dayanan say adı altında Safa ve Merve tepeleri arasında bir ileri bir geri yüz metre koşuşturma ritüelleri, Arafat toplanması ve vakfe denilen bekleşmelerin dayandığı ve aslında Kur'anda olmayan temelsiz uygulamalardır.
Neticede günümüzde dünyanın çeşitli bölgelerinden gelerek toplanan Müslümanlar, Kur'anın ve Allah'ın vahyinin yer almadığı bu sınıflamalara ve sonradan icat edilen ve müşrik Araplarla pagan inançlarından pek farkı olmayan ritüellerin farz ve vaciplerine göre “ Hacı “ yapılmakta, bunların yanısıra rehberler eşliğinde değişik mescitler, mağara, mezarlık gibi çevrede birçok yer gezdirilerek dolaştırılmakta, Kâbe etrafında döndürülüp turlar attırılarak ve de aynen putperest müşriklerden kalma ritüellerle ve zamanla boyutu ve sayısı değişmiş beton duvardan yapılmış şeytanlar taşlattırılarak sözde hacı olmaktadırlar. Küfür ve şirkle dolu olan bu uygulamalar da gelenek ve dinimizin gereği denilerek kimsenin umurunda olmamaktadır.
HACC 26 - 29 : Ve hani Biz bir zamanlar “ Sakın Bana hiç bir şeyi ortak koşma, dolaşanlar / tavaf edenler, kıyam edenler / orada haksızlığa karşı baş kaldıranlar, Allah’ı birleyenler, secde edenler / boyun eğip teslimiyet gösterenler için evimi temiz et, kendilerine ait birtakım menfaatlere tanık olmaları ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerinde, belli günlerde O’nun adını anmaları için insanlar arasında ilâhiyat eğitimi verileceğini duyur. Yürüyerek veya yorgun düşmüş binekler üstünde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler ! Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Eski evde / özgür evde / Kâbe’de dolaşsınlar “ diye o evin / Kâbe’nin yerini İbrahim için hazırlamıştık. Siz de onlardan yiyin ve zorluk çeken fakiri doyurun.
BAKARA 196 : Ve Hacc / programlı ilâhiyat eğitimi ve umre’yi / kısa sureli sempozyum gibi eğitimleri Allah için tamamlayın.
BAKARA 197 : Hacc / Programlı ilâhiyat eğitimi bilinen aylardadır. Artık her kim o aylarda Haccı başlayıp kendisine farz ederse / mutlaka yapacağım derse, artık Hacc süresince kadına yaklaşmak, çirkin söz söylemek, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz de Allah onu bilir. Ve azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah’ın koruması altına girmedir. Ve ey kavrama yetenekleri olanlar, Benim korumam altına girin.
Ayetlerin ifadelerinde gördüğümüz gibi Kur’ana göre Hacc farızası, aslında Tevhit / La ilâhe illallah / Allah'tan başka ilâh diye bir şey yoktur deme ve bilincini kavrayarak, konferanslarla ilâhiyat eğitimini kastederek sadece Müslümanlara değil, bütün insanlığa hedef olarak gösterilen ve şirkin / Allah'a ortak koşmanın asla yer almaması gereken Allah'ın hakkı ve emridir. Kur'anda bir emir niteliğinde yer aldığı halde, fakat bugün ülkemizde ve dünya Müslümanlarınca asıl içeriği bilinmediğinden çok yanlış, hatta küfür ve şirk niteliğindeki müşrik Arapların şirklerle dolu aynı ritüelleriyle yerine getirilmesine rağmen, çok saygın bir ibadet olarak görülmekte, ekonomik durumu müsait olan bilhassa yaşlıların, en öncelikli hedefi haline gelmektedir.
Kur'anın Haccında, Kâbe'de, Arafat'ta, Müzdelife'de önceden hazırlanması gereken konaklama ve eğitim yerlerinde, programlı ve koordineli olarak konferanslarla Allah'ı tanıma, toplu İlâhiyat ve Tevhit eğitiminin yapılması vardır. Kâbe'yi, Allah'ın evini / Beytullahı / İlâhiyat ve Tevhit öğretisinin ilk Yüksek Okulunu, Peygamberimizin ilk tebliğini başlattığı Safa ve Merve tepelerinin alametlerini, İbrahim Makamının gerçek anlamını kavramak vardır. O bölgelerde Peygamberimizin verdiği büyük mücadelenin bilincini kazanmak ve kendi hayatımız için gereken dersleri, öğütleri öğrenmek ve bunları rehber edinmek vardır. Kur'anın Haccında, yasak savma gibi görünen, birkaç saatlik taklidi Arafat, Müzdelife vakfeleri denilen bekleşme, Safa ve Merve tepeleri arasında anlamsız ve garip koşuşturmalar, Mina bölgesinde Cemerat denilen yerde, İslam öncesi müşrik Arapların yaptığı gibi taş duvara atılan taşlarla şeytan kovalama saçmalığı ve yaratılan izdihamlarla binlerce insanın hiç uğruna ölümü yoktur. Kur'anın Haccı, Kâbe’de İlâhiyat eğitim ve öğretimini akla koyup / niyet edip / hedef yapıp oraya gitme, orada Tevhit ile İbrahimi eğitim ve öğretimle hanifleşme, Allah'a ortak koşmama bilincine ulaşma ve yanlışlardan, şirkten arınma, oradaki Allah’ın alametlerini görme, hem bu Dünyada, hem de Ahirette Allah katında insanlığın yararına bir bilinçlenme, bilgisizliklerden kurtularak güçlenme ve bu güçle ezilmemeyi öğrenme, Kurmay Tevhit eri olarak dönmektir.
Bugün Kur’anın Haccı ile yakından uzaktan bir ilgisi ve yapısı olmayan, üstelik de müşrik ve pagan inançlarından bir farkı olmayan uygulamalarla yerine getirilen Hacc ibadeti için onca masraf ve sıkıntılara katlanılarak ve üstelik de bir çuval dolusu şirk ve küfür günahını yüklenip gelmektense, hiç gitmemek, sahip olunan ekonomik fazlalığın ihtiyacı olanlara, hayır ve eğitim ve sosyal yardım kurumlarına verilmesi insanların daha da yararına bir ibadet olacaktır. Allah doğrusunu en iyi bilendir. Allah’ın selamı, rahmeti ve Kur’anın doğruları sizinle olsun!...