Konu Detay

KUR'ANDA HAYVANLAR ALEMİ

 09.07.2024
 577

Bu  makalemize  eşi  ve  benzeri  olmayan,  Kâinatı, Yeri,  Göğü,  ikisi  arasındakileri  ve  bütün  Alemleri  yaratan,  Meryem  Sûresinin  65. ayetinde    O,  göklerin,  yerin  ve  aralarındakilerin  Rabbidir. “  denildiği  gibi  bütün  Alemlerin  Rabbi,  övülmeye  layık  tek  varlık  olan,  yüce  Rabbimize  “  Sübhanallah “  diyerek  hamdımızla  bütün  övgüyü  sadece  O’nun  için  dile  getirerek  başlayalım.

Hamd :  Bir  nimetin  ve  güzelliğin  kaynağı  ve  sahibi  olan  gücü,  övgü  ve  yüceltme  sözleriyle  anmaktır.  O  nimeti  verenin  veya  o  yardımı  yapanın,  yani  Yaratıcı’nın  sonsuz  güç  ve  kuvvetine,  yarattığı  nimetlerin  çokluğuna,  Onun  Rabbliğine  duyulan  hayranlık  nedeniyle  zaman  zaman  “  elhamdülillah “  veya  “  Sübhanallah “  diyerek  dile  getirilen  bir  övgüdür.  Kur’anda   geçen  tüm  “  elhamdülillah “   veya  “  lehül  hamd “  ifadeleri  inşa  değil,  haber  cümlesidir. Bu  nedenle  Rabbimizin  kullarından  sürekli  olarak  “  elhamdülillah “  deyin  veya  yüzlerce  kere  “  Sübhanallah “  diye  tespih  çekip  papağan  gibi  zikredin  diye  bir  isteği  yoktur.  Rabbimizin  isteği  ise  “  Tüm  övgülerin  sadece  Kendisi  için  olduğunun  bilinmesi,  Allah'ın  yarattıklarından  olan  Peygamber  de  dahil,  Veli,  Evliya,  Mürşit  gibi  başkalarına  yapılmaması “  dır. Bir  çok  ayette  olduğu  gibi,  En'am  Sûresinin  1. ayetinde  de  “ Tüm  övgüler,  gökleri  ve  yeri  oluşturan,  karanlıkları  ve  aydınlığı  var  eden  Allah’a  mahsustur ;  Başkası  övülemez.  Sonra  da  Allah’ın  ilâhlığını  ve  Rabbliğini  kabul  etmeyen  şu  kişiler,  bir  şeyleri  Rabblerine  eşit  /  denk  tutuyorlar. “  ifadelerinde  gördüğümüz  gibi,  Allah  dışında  birilerine  düzülen  övgüler,  tarafların ;  övgüyü  düzen  ve  övgü  düzülen  arasında  ifrata  kaçarak  insanların  şirk  bataklığına  gömülmelerine  neden  olur.  İnsanlığa   yapılan  ilk  uyarı  da  işte  bu  şirk  tehlikesidir.

Kur’anın  İslam’ında   varoluş  inancı,  yaratma  ile  ilgili  olarak  verdiği  temel  mesaj  ve  inançla,  Allah’ın  bir  ve  tek  Yaratıcı  olduğu  ve  bütün  Evrenin,  Kâinatın  ve  içindeki  bütün  enerjinin,  maddenin,  bitki,  hayvan  ve  insanın  ve  onların  toplulukları  olan  alemlerin  O’nun  tarafından  yaratılmasına  dayandığıdır.

Alem :  Araf  Sûresinin  54.  ayetinde “  Şüphesiz  ki  sizin  Rabbiniz,  gökleri  ve  yeri  altı  günde /  evrede  oluşturan,  sonra  arşa  istiva  eden  / en  büyük  taht  üzerinde  egemenlik  kuran,  gündüzü  durmadan  kovalayan  gece  ile  bürüyen  ve  Güneş, Ay  ve  yıldızları  secde  ettirerek / emrine  boyun  eğmiş  olarak  yaratan  Allah’tır.  İyi  biliniz  ki  oluşturma  ve  sistemler  kurup  yürütme  sadece  O’na  özgüdür.  Alemlerin  Rabbi  olan  Allah,  ne  cömerttir. “  ifadeleriyle  belirtildiği  gibi,  Kâinat,  Evren,  mahlukat,  mevcudat,  felek,  canlı  ve  cansız  yaratılmışların  tümü,  yeryüzündeki  ve  gökyüzündeki   maddi   ve  manevi,  görünen  ve  görünmeyen  bütün  varlıklar,  Evrende  var  olan  her  şeydir.  İnsanlar  alemi,  hayvanlar  alemi,  bitkiler  alemi,  gökyüzü  alemi,  yeryüzü  alemi,  ruhlar  alemi   gibi,  Kâinattaki  varlıkların  her  bir  türü  de  ayrı  ayrı  alemleri  oluşturmaktadır. "  En  büyük  taht  "  ifadesiyle  de  Rabbimizin  bütün  alemlere  hükmedip,  programlayarak  çekip  çevirdiği  ve  yönettiği  anlatılmaktadır. Biz  de  bu  makalemizde  Kur'anımızın  "  Hayvanlar  Alemi  "  ile  ilgili  olarak  dikkat  çektiği  mesajları  ele  almaya  çalışacağız.

Yasin  Sûresinin  71. ayetinde  “  Ve  onlar  görmediler  mi  ki,  Biz  şüphesiz  onlar  için  kudretimizin  meydana  getirdiklerinden  birtakım  hayvanlar  / enâmen  oluşturduk  da  onlar,  onlara  sahip  bulunuyorlar. “  En'am  Sûresinin  38. ayetinde  “  Ve  yeryüzünde  dâbbetin  /  hiç  bir  irili  ufaklı  kıpırdayan  canlı  /  hayvan  ve  iki  kanadıyla  uçan  hiç  bir  tairiy  /  kuş  yoktur  ki,  sizin  gibi  önderli  topluluk  olmasın “  denildiği  gibi  Yüce  Rabbimizin  Kur’anda  yarattığını  söylediği  bir  çok  alemden  biri  de  “  Hayvanlar  Alemi “  dir.  Arapça  aslı  “  hayevân “  olan  sözcük,  yaşamak,  canlı   olmak  kökünden  gelen  “  canlı,  diri  “  anlamında  bir  isimdir.  Arapça  ve  Türkçede  de  “  hayvan “  şekline  dönüştürülmüş  olarak  kullanılır. Zariyat  Sûresinin  49. ayetinde  “  Ve  Biz  sizi  iyice  düşünürsünüz / öğüt  alırsınız  diye  her  şeyden  iki  eş  oluşturduk. “  denildiği,  Nur  Sûresinin  45. ayetinde  de  “  Ve  Allah,  her  canlıyı  sudan  oluşturdu.  İşte  bunlardan  kimi  karnı  üzerinde  yürümekte,  kimileri  iki  ayak  üzerinde  yürümekte,  kimi  de  dört  ayak  üzerinde  yürümektedir.  Allah,  dilediğini  oluşturur.  Hiç  şüphesiz  Allah,  her  şeye  en  iyi  güç  yetirendir. “  ifadelerinde  de  gördüğümüz  gibi,  hayvanlar  da  dişi  ve  erkekli  çift  olarak  ve  bütün  canlılar  gibi  sudan  yaratılmışlardır,  uçan,  yürüyen,  sürünen,  yüzen  gibi  de  çeşitli   renk,  şekil,  özellik,  meziyet   ve  yapıdadırlar.  Hepsi  de  ayrı  ayrı  insanlar  gibi  statü  verilmiş,  yaşama  hakları  meşru  olan  ve  ekolojik  dengenin  parçası  olan  birer  önderli  topluluktur.

Kur’anda,  hayvanların  insan  yaşamını  kolaylaştırmasında,  zenginleştirmesinde  ve  besin  olması   bakımından  da  önemli  bir  nimet  olduğu,  çeşitli  şekillerde  yararlanıldığı,  onların  dünya  hayatının  bir  süsü  ve  Allah’ın  zenginliğinin  bir  kanıtı  olduğu,  her  birinin  ayrı  ayrı  farklı  işlevleriyle,  hatta  Müslüman  olarak  etinin  yenmesinin  yasaklandığı  Domuz  hayvanı  da  dahil,  Dünya  yaşamına,  sosyal,  ekonomik  ve  ekolojik  denge  için  önemli  katkılarının  bulunduğu,  Sad  Sûresinin  27. ayetinde  “  Ve  Biz  gökyüzünü,  yeryüzünü  ve  aralarında  olanları  boşuna  oluşturmadık. “ denildiği  gibi  hiç  bir  şeyin  ve  hayvanın  da  boşuna  yaratılmadığı,  Nahl  Sûresinin  66. ayetinde  de “  Şüphesiz  sizin  için  keçi,  koyun,  deve  sığırda  da  size  bir  ibret  vardır.  Biz  size  onların  karnındaki  dışkı  ile  kan  arasındaki  şeylerden,  içenlerin  boğazından  kolaylıkla  geçen  halis  süt  içiriyoruz. “  denildiği  gibi  bütün  bunlardan  çok  değişik  ibretin  alınması  gerektiği  bir  çok  ayetle  de  oldukça  ayrıntıları  ile  anlatılır.

Kur’anda  “  Bakara,  Nahl,  Ankebut,  Neml,  Fil,  Sûreleri,  isimlerini  doğrudan  doğruya  hayvan  isimlerinden  almaktadır.  Aslan,  At,  Bal  arısı,  Balık, Bıldırcın,  Bit,  Çekirge,  Deve,  Domuz,  Eşek,  Fil,  İnek,  Karga,  Karınca,  Keçi,  Kelebek,  Koyun,  Köpek,  Kurbağa,  Kurt,  Maymun,  Örümcek,  Sinek, Yılan  gibi  bazı  hayvanlar  ismen  zikredildikleri  gibi,  “  en’am,  vühûş,  el  behime,  dabbeh,  sebü,  tayr  gibi  sözcüklerle  bazen  de  genel  anlamda  hayvanlar  olarak  belirtilir.

Bir  çok  ayetle  beraber  Yasin  Sûresinin  72 -  73.  ayetlerinde  “  Ve  onları,  kendileri  için  aşağı  tutulan  varlıklar  yaptık.  Bu  yüzden  binekleri  onlardandır.  Onlardan  yeyip  duruyorlar  da.  73  :  Onlardan  daha  bir  çok  menfaatler  ve  içecekler  var.  Hala  kendilerine  verilen  nimetlerin  karşılığını  ödemeyip  nankörlük  mü  edecekler ?  “  ifadelerinde  gördüğümüz  gibi,  bütün  hayvanlar,  aynı  zamanda   devam  etmesi  gereken  hayata  katkıda  bulunmak,  hayatı kolaylaştırmak,   destek  olmak  üzere  insanların  emrine  secde  eden  /  boyun  eğen,  bir  kısmı  binek,  bir  kısmı  gıda,  bir  kısmı  da  çok  değişik  katkılar  ve  görevlerle   kodlanarak,  donatılarak  yaratılmışlardır. “  Onları  kendileri  için  aşağı  tutulan  varlıklar  yaptık  “  ifadesiyle  de  insanın  dışındaki  bütün  yaratılan  canlıların,  hayvanların  insanın  yararlanması  için  hizmetine  verildiği  anlatılmaktadır.

En’am  :  Deve,  inek  sınıfı  ve  koyun  keçi   hayvanlarının  genel  adıdır.  Yürümelerindeki  yumuşaklık  dolayısıyla  onlara  bu  isim  verilmiştir.  Kur’anda  En'am  Sûresi  de  bulunmaktadır,  bu  sözcük,  tekil  olarak  bir,  çoğul  olarak  ise  otuz  iki  defa  yer  alır.

Vühûş  :  Eti  yenen  hayvanlar  olduğu  gibi,  vahşi  hayvanları  da  kapsamaktadır. Bu  sözcük,  vahşi  sözcüğünün  çoğuludur. Dağda,  ormanda,  tabiat  içerisinde  evcilleşmemiş  olarak  yaşayan  yabani  hayvan  anlamına  gelmektedir. Tekvir  Sûresinin  5.  ayetinde  “  Vühûşu  huşirat  /  Canlılar  yaratılış  özelliklerini  yitirdiklerinde. “  ifadeleriyle,  Maide  Sûresinin  1.  ayetinde  "  Ey  iman  etmiş  kimseler !  Sözleşmeleri  yerine  getirin.  Siz  dokunulmaz  iken /  Hacc  / Yüksek  İlâhiyat  Eğitimini  sürdürürken  avlanmayı  helal  görmeksizin,  size  okunacaklar  hariç,  behimetül  en'âmi  /  dört  bacaklı,  iki  tırnaklı,  geviş  getiren  ve  ot  yiyen  hayvanların  kusursuzları  /  gerdanlıksızları  size  helal  kılındı.  Şüphesiz  Allah,  dilediğini  hükmeder /  dilediği  yasayı  koyar. "  ifadeleri  içerisinde  insanlara  helal  kılınan  hayvanlar  için  "  Behimetül  en'am "  tamlaması,  Maide  Sûresinin  3. ayetinde  de  “  Mâ  ekeles  sebüu  /  yırtıcı  hayvanlar  “  anlamında  da  “ sebü “  sözcüğü  yer  almaktadır.

El  behime  :  Behim  sözcüğü,  tek  renk  olup  içine  beyaz,  siyah  gibi  başka  renk  karışmamış  olan  demektir.  Lisanu’l  Arab  sözlüğünde  ise,  “  körlük,  şaşılık,  topallık,  uyuzluk  gibi  hastalığı  olmayan “  demektir. Mübhem  kökünde  de “  üzerine  hiçbir  işaret  konulmamış,  leke  sürülmemiş,  damga  vurulmamış “ demektir. Bu  da  aynı  zamanda  kusursuz,  damgasız  anlamına  gelmektedir. Buradan  hareketle  Kur’anda  yer  alan  “  Behümetu’l  en’am “  tamlaması  Fıkıh  kitaplarında  bir  çok  müfessir  tarafından  genellikle  eti  yenen  ve  özellikle  de  aslında  İslam'da  Kurban  ve  Kurban  Bayramı  olmadığı  halde  Ulemanın  uydurması  ile Kurban  bayramlarında  kurbanlık  kesilecek  hayvanlar  olarak  anlamlandırılmaktadır.  Bununla  beraber  Ragıp  el  İsfehani,  Kurtubi  sözlük  ve  hadislerine  göre  kuş  ve  yırtıcı  olmayan  tüm  hayvanlar,  aklı  olmaması  ve  konuşma  eksikliği  nedeniyle  dört  ayaklı  tüm  hayvanlar  da,  yabani  hayvanlar  da  behime  sınıfına  girmektedir.  Bu  tanımlamalara  göre  Behimetu’l  en’am  tamlamasını ;

a – Damgasız,  gerdanlıksız  olan /  Hacc  için  hediye  yapılmamış,  tahsis  edilmemiş,  boynuna  kolye  bağlanmamış,  işaret  konulmamış  hayvandır. 

b -  Söz  konusu  hayvanın  sağlıklı  olması,  kör,  topal,  uyuz  gibi  özürlerinin  olmaması  olmak  üzere  iki  şekilde  anlamak  mümkündür.  

Ama  bir  çok  müfessir  tarafından  bu  tamlama  ifadesi  özellikle  uydurma  hadis  ve  rivayetlere  dayandırılarak  kurbanlık  hayvanlar  üzerine  atfedilmektedir.  Oysa  Kur’anda  kurban  /  hayvan  kesin  diye  bir  ibadet  şekli  yoktur,  (  Dinimizde  Kurban  Kesmenin  Aslı  Nedir )  başlıklı  makalemize  bakabilirsiniz. Kur’anda  sadece  Hacc  esnasında  orada  eğitimlerini  yapacak  olanlara  yemeleri  için  hayırseverler  tarafından  gönderilebilecek,  boynuna  kolye  bağlanarak işaretlenen  hediye  hayvanlardan  söz  edilmektedir. Böylece  Hacc  esnasında  da  salgın  hastalığa  maruz  kalmamak,  sağlığı  korumak  için  bu  hayvanların  en  sağlıklı  olanlarından  yenilmesinin  öngörüldüğü  anlaşılır. Hacc  ortamının  kalabalık  olması  nedeniyle  bu  önerme,  ilkel  dönemin  koşullarında  insan  ve  çevre  sağlığı  açısından  daha  da  önemlidir.

Dabbeh  :  Sözcüğü,  hafif  yürüme,  debelenme  anlamında  olan “  debb “  kökünden  türemiş  olup   ismi – fail  kalıbında  bir  sözcüktür. Genellikle  vücuttaki  bir  çürüğün  büyümesi,  alkol  ve  uyuşturucunun  bedene  yayılması,  elektro  manyetik  dalganın  yayılması,  ışınım,  radyasyon,  bir  kaynaktan  çevreye  enerji  salınımı  gibi  gözle  takibi  zor  veya  imkânsız  olan  hareketler  ile  haşerelerin,  kurtçukların,  böceklerin  çok  yavaş  hareketleri  için  de  kullanılır.  Özellikle  Sebe  Sûresinin  14.  ayetinde  Süleyman  peygamberin  kıssası  içerisinde  anlatılan  ise  “  Ne  zaman  ki  Biz  onun  ölümünü  gerçekleştirdik ;  onun  ölümüne,  onlara  değneğini  yiyen  dabbeh / yeryüzü  canlısından  başka  hiç  bir  şey  delâlet  etmedi.  O’nun  öldüğünü  anlamalarına,  onlara  sadece  değneğini  yiyen  dâbbetül  erdı /  yer  canlısı /  kurt  sebep  oldu. “ ifadelerinde  gördüğümüz  gibi  diğerlerinden  farklı  olarak  “  dabbet  ül  arz “  tamlaması  halinde  yer  almaktadır.  Aslında  bu  ayetle,  edebi  sanatların  doruğundaki  bir  anlatımla  Süleyman’ın  asası,  Onun  saltanat  ve  hükümdarlığını  simgelemekte,  asayı  yiyen  kurt  da  Süleyman ( a.s. ) ın  kurduğu  güçlü  devlet  saltanatının,  ülkesinin  parçalanmasına  neden  olan  dirayetsiz,  basiretsiz  halefi  olan  oğlu  Rehobuam’ı  simgeler.  Süleyman  peygamberden  sonra  yerine  geçen  Oğlu,  o  dönemin  en  büyüğü  ve  güçlüsü  olan  koskoca  ülkeyi,  basiretsizliği  ve  beceriksizliği  nedeniyle  zaman  içerisinde  yavaş  yavaş   eritmiş,  kaynaklarını  tüketmiş  ve  ülkenin  sonunu  da  getirmiştir.

Nedeni  ne  olursa  olsun  sonuç  olarak  “ dabbeh  “  sözcüğü,  bir  çok  rivayetle  gerçek  anlamı  dışında  zorlama  ve  uydurma  anlamlar  kazanmış,  hatta  değişik  rivayetlerle  hayvan  kabul   edilen  şerli  /  kötü  ve   zararlı  kimselerdir  denilmiş, (  Ragıp  el  İsfehani )  Ali’ye  göre  halbuki  herkes  sakallı  olduğu  halde  sakalı  olan  bir  adamdır  denmiş,  bazılarınca  casus,  bazılarınca  da  tren,  otobüs,  uçak  ve  araba  yapılmış,  basitleştirilmiş  ve  kişiselleştirilmiştir.

Oysa  Kur’anda  tekil  ve  çoğul  olarak  pek  çok  ayette  yer  alan  dabbeh  sözcüğü,  irili  ufaklı  tüm  canlı  yaratıklar  için  de  kullanılmıştır.  Bazılarınca  da  uydurma  hadislerle  kıyametten  önce  hilkat  garibesi  olarak  ortaya  kıyamet  alameti  olarak  çıkacağına  inanılmaktadır. Halbuki  Neml  Sûresinin  82. ayetinde   “  Ve  söz  üzerilerine  vaki  olduğu  /  gerçekleştiği  zaman,  onlar  için,  insanların  ayetlerimize  gerektiği  gibi  inanmadıklarını  onlara  söyleyen  /  anlatan   dâbbetem  minel  ardı /  topraktan  yapılmış  /  hareket  eden,  konuşan  bir  varlık  çıkardık. “  ifadelerinde  gördüğümüz  gibi   Yüce  Rabbimiz,  bizleri  uyarmak  için  kıyamet  koptuktan  sonraki  Mahşer  ile  ilgili  ayrıntılardan  birini  bildirmekte,  Allah’ın   kâfirleri   cezalandıracağı,  hesap  soracağı,  cehennemi  inkâr  edenlerle  dolduracağını  dile  getirmektedir. Ayette  anlatıldığına  göre  artık  kıyamet  kopmuş,  yeryüzü  yok  olmuştur. Zaman,  bütün  ölmüş  olanların  tekrar  diriltilerek  haşr  edilmesi  /  toplanması  zamanıdır.  Gün  hesap  verme  günüdür.  Suçlular  hesap  vermek  üzere  sorguya  çekilmektedir. Bu  ayetle  anlatılmak  istenen  ise,  bu  günkü  teknoloji  ile  de  vakıf  olduğumuz  gibi,  “ Dabbeh “  mahşerde  ortaya  çıkarılacak  yeryüzü  maddelerinden  oluşturulmuş  ve  kendisine  yüklenmiş  olan  “ İnsanların  Allah’ın  ayetlerine  gerektiği  gibi  inanmadıkları “  duyurusunu   anons  edecek  bir  çeşit  tablet  gibi  duyuru  aracıdır. Bu  anons  Resulullah’ın  Furkan  Sûresinin  30.  ayetinde “ Ey  Rabbim !  hiç  şüphesiz  benim  toplumum  şu  Kur’anı  mahcur /  terk  edilmiş  bir  şey  haline  getirdi. “   diye  belirtildiği  gibi  şikâyetinin  bir  başka  ifadesidir. Dabbeh  dikkat  edilirse,  insanlarla  karşılıklı  konuşan  değil,  insanlara  konuşan,  duyuru  yapandır. Kıyamet  alameti  de  değildir.

Tayr  :  Sözcüğüne  bir  çok  müfessir  tarafından  doğrudan  doğruya  “  iki  kanatla  uçan  kuş “  anlamının  verilmesi  aslında  Kur’an  bütünlüğünde  başka  ayetlerde  yer  verilen  tayr  sözcüklerinin  kastedilen  anlamlarına  uymamaktadır. Çünkü  Enam  Sûresinin  38. ayetinin  orijinal  ifadelerinde  yer  alan “ yetiru “  fiili  sadece  uçar  anlamındadır. İki  kanadıyla  uçmanın  anlamı  ise  “ bicenahayni “ sözcüğünün  ilavesiyle  oluşturulabilmiştir. Bu  durumda  “ tayr “ sözcüğünden  doğrudan  doğruya  iki  kanatla  uçmak  anlamının  çıkarılması  yanlıştır. Sadece  “  uçmak “  anlamını  kabul  etmek  gerekir.  Öte  yandan  Nahl  Sûresinin  79.  ayetinde  de  yer  alan  “ tayr “  sözcüğü  “ Gök  boşluğunda,  secde  eden / bir  emre  boyun  eğdirilmiş  olan  tayra / kuşlara,  bulutlara  bakmadılar  mı ?  Onları  Allah’tan  başkası  tutmuyor.  Bunda  inanan  bir  toplum  için  elbette  ki  alametler /  göstergeler  vardır. “ ifadelerinde  gördüğümüz  gibi,  sadece  kuşlar  anlamında  değil,  bulutlar  anlamını  da  kapsamaktadır.  Çünkü  gerçekte  gökyüzündeki  bulutlar  da  hareket  etmekte  ve  kuşlar  gibi  yer  değiştirmektedir.

İsra  Sûresinin  44. ayetinde  ve  benzer  şekilde  Nur  Sûresinin  41. ayetinde  “  Göklerde  ve  yeryüzünde  bulunanların   vet   tayru  /  kuşlar,  arılar,  bulutlar,  boranlar  dizi  dizi  uçanların  Allah’ı  tesbih  ettiklerini  / Her  türlü  noksanlıklardan  arındırdıklarını   görmedin  mi  /  Hiç  düşünmedin  mi ?  Hepsi  kendi  tesbihini  ve  salatını  /  desteğini,  doğaya  yapacağı  katkıyı  kesinlikle  bilmektedir.  Allah’  da  onların  işlemekte  olduklarını  bilmektedir. “  ifadelerinde  gördüğümüz  gibi,  Kur’anın  bir  çok  ayetinde,  Evrende,  gök  ve  yer  arasında  bulunan  canlı  ve  cansız  varlıkların  hepsinin,  bütün  hayvanların  da  Allah’ı  tesbih  etmekte /  her  türlü  noksanlıklardan  arındırmakta,  Allah’ın  onlara  verdiği,  kodladığı  görevi  aksatmadan  yerine  getirmekte  oldukları,  Evrendeki  yaşam  düzeninin  devamı  için  desteklerini,  katkılarını,  salatlarını  sürdürdükleri  yer  almaktadır.  Bu  cümleden  olmak  üzere  de  Nahl  Sûresinin  49.  ayetinde  “  Ve  göklerde  ve  yeryüzünde  bulunan  canlılar  ve  melekler /  doğal  güçler  kibirlenmeden  Allah’a  secde  ederler /  boyun  eğerler.  Kendilerinin  üstündeki  Rabblerinden  korkarlar  ve  emrolundukları  şeyleri  yaparlar. “  ifadelerinde  gördüğümüz  gibi,  hayvanların  da  Allah’a  sürekli  secde  ettikleri  /  boyun  büküp  teslim  oldukları  ifade  edilmektedir.  Bu  itibarla  yaratılmış  olan  bütün  canlı  ve  cansız  varlıkların  da  salat  /  destek  olma  yükümlülükleri  /  doğaya  ve  ekolojik  dengeye  katkıları  vardır. Hiç  bir  varlık  da  boşuna  yaratılmamıştır.

Ayette,  dizi  dizi  uçanlar  ifadesi  ile,  küçük  bir  sinekten,  arıdan,  kuştan,  uçağa,  uzay  araçlarına,  bulutlara,  yürüyen  gezegenlere  kadar  her  türlü  uçan  ve  boşlukta  yüzen  varlıklar  kastedilir.  Bakara  Sûresinin  29. ayetinde “  O  yeryüzünde  ne  varsa  sizin  için  oluşturandır. “  denildiği  gibi  ve  Ankebut  Sûresinin  20. ayetinde  de  “  De  ki  :  Yeryüzünde  gezip  dolaşın  da,  O’nun  oluşturmaya  nasıl  başladığına  bir  bakın  /  görün. “  ifadeleriyle  insanın  yaratılma  üzerinde  düşünmesine  davet  çıkarılmakta,  Kur’anda  da  anlatılan  bir  çok  kıssada  insanların  hayatına  yaptıkları  katkıları  bakımından,  özellikle  hayvanlar  ve  onların  karakterleri,  çeşitleri,  görevleri  ve  yaratılışlarındaki  mucizeler  örnekleriyle  ibret  alınması  istenmektedir.  Arılar  bal  üretmenin  yanı  sıra,  yeryüzündeki  bitkilerin  neredeyse  tamamının  çiçek  tozlarıyla  döllenmesine  katkıda  bulunurlar.  Kuşlar  ekolojik  dengenin  devamlılığını  sağlarlar,  besin  zincirinin  önemli  bir  halkasını  oluştururlar.  Kargalar  dahi  sakladıkları  meşe  tohumları  ile  sarp  kayalardaki  fidan  ve  ağaç  oluşumuna  katkıda  bulunur,  kırıp  toprağa  düşürdükleri  cevizlerle  de  ceviz  ağaçlarının  çoğalmasını  sağlarlar. Güvercinler  haberleşmede,  Şahin,  Doğan,  Kartal  gibi  yırtıcı  ve  avcı  kuşlar,  Kurbağa,  Fare,  sürüngen,  kemirgen  gibi  hayvanları  avlayarak  insanlara  destek  olurlar.  Sürüngenler  ise  toprağın  havalanarak  yapısını  korumasını  sağlarlar. Doğadaki  fosfor  döngüsü  de  balıkçıl  kuşlar  vasıtasıyla  gerçekleşir.  Fosforun  denizden  karalara  dönüşü,  balık  yiyen  deniz  kuşlarının  dışkıları  ile  sağlanır. ilk  çağlarda  yaşamış  olan  büyük  yapıdaki  hayvanların  dahi  toprak  altında  kalarak  nesillerinin  tükenmiş  olmasına  rağmen,  onların  vücutlarından  oluşan  petrol,  doğal  gaz zamanımızda  insanlar  tarafından  çıkarılmakta  hayatın  kolaylaştırılmasında  kullanılmaktadır. Bu  gerçeklere  rağmen  hala  salat  kavramını  doğrudan  doğruya  namaz  olarak  düşünenler,  dağların  taşların  ve  uçan  kuşların  secdesine  de  namaz  kılma  gibi  anlamlar  yüklemektedirler.

Değişik  yaratılmanın  yer  aldığı  bir  çok  ayette  olduğu  gibi  Nahl  Sûresinin  5. ayetinde  “  Hayvanları  O  oluşturmuştur.  Onlarda  sizi  ısıtacak  şeyler  ve  birçok  yararlar  vardır.  Siz  onlardan  bir  kısmını  da  yersiniz. “   8 :  Ve  Allah  kendilerine  binersiniz,  hem  de  zîynet  olsun  diye,  atları,  katırları  ve  eşekleri  oluşturdu. Bilmediğiniz  şeyleri  de  O  oluşturdu. “ gibi  daha  bir  çok  örnek  ifadelerle  hayvanların  barınma,  giysi,  ev  eşyası  olarak  insanlar  için  olan  faydaları  anlatılmaktadır.  Enam  Sûresinin  38. ayetinde  de  “  Ve  yeryüzünde  hiçbir  irili  ufaklı  kıpırdayan  canlı  ve  iki  kanadıyla  uçan  hiçbir  kuş  yoktur  ki,  sizin  gibi  önderli  topluluk   olmasın. “  ifadeleriyle  belirtildiğine  göre  de  bütün  canlılarda  olduğu  gibi  hayvanlar  da  kendi  aralarında  bir  topluluk  ve  koloni  oluşturarak   yaşamaktadırlar. Değişik  ayetlerde  tüm  canlıların  tür  bazında  birbirleriyle  bağlarının  olduğu,  her  canlı  türünün  bu  bağlar  sayesinde  kendi  aralarında  gruplar  oluşturduğu  bildirilmektedir.  Rabbimizin  verdiği  bu  bilgiler,  yalanlanması  mümkün  olmayan  Allah’ın  yaratmadaki  mucizelerindendir. Doğaya  bakıldığında,  kendine  özgü  yaşam  tarzı,  fonksiyonu  olan  canlı  türlerinin  gerçekten  de  insanlar  gibi  hep  gruplar  halinde  yaşadıkları  görülmektedir. Her  hayvan  türü  müstakil  olarak  yaratılmıştır. Eğer  bir  evrimden  söz  edilecek  olunursa,  ancak  o  türün  kendi  bulunduğu  koşullara  uyumu  için  uğradığı  değişimden  söz  edilebilir.  Örneğin  Afrika'da  yaşayan  insanların  derisi  o  koşullarda  siyahlaşmakta,  kutuplarda  yaşayanların  ise  beyazlaşmaktadır.  Sıcaklığın  büyük  ve  suyun  çok  fazla  olduğu  yağmur  ormanlarında  hem  bitkiler,  hem  de  hayvanlar  daha  büyük  boyuta  ulaşmaktadır. Bu  kadar  çok  çeşitliliğin  olması  da  Allah’ın  varlığının,  yaratıcılığının  büyüklüğünün  ve  zenginliğinin  bir  kanıtıdır.

Bugün  geldiğimiz  noktada,  bilimsel  çalışmaların  ve  verilerinin  ışığında  Dünya  üzerindeki  hayvanların,  ilkel  ve  bir  hücreli  yapılardan  başlayarak  yaratılmalarına,  denizde,  karada  ve  havada  geçirdiği  evrimleşmelerine  çok  özet  olarak  ana  hatlarıyla  bakacak  olursak ;

* Dünyamızın  4.5  milyar  yıl  önce  başlayan  oluşumuna  göre,  çekirdekli  ve  fotosentez  yapabilen  ilk   hücrelerin  ortaya  çıkmasıyla,  tek  hücreli  canlılar  yaşamının  belirtileri  1.5  milyar  yıl  önce  başlamıştır. İlk  ortaya  çıkan  bu  canlıları  Bilim  adamları,  Arkeyalar  ( Çekirdeksiz  Bakteriler ), Gerçek  Bakteriler, Ökaryotlar ( Hayvanlar,  bitkiler,  mantarlar,  algler,  çekirdekli  organizmalar )  olmak  üzere  üç  sınıfa  ayırmışlardır.

* Çok  hücreli  canlıların  oluşumu  1 milyar  yıl  önce,  Alglerin  oluşumu  900  milyon  yıl  önce,  deniz  anasının  oluşumu  680  milyon  yıl  öncedir. Ondan  sonraki  dönemler  dört  zamana  ayrılarak  oluşan  canlıların  ve  hayvanların  sınıfları  ve  türleri  belirlenmiştir.

1. Zamanda  400 milyon  yıl  öncesinden  itibaren  örümcek,  akrep,  kırk  ayak  gibi  eklem  bacaklılar  ve  böceklerin  türleri  artmış,  350  milyon  yıl  öncesine  gelince   denizdeki  omurgalılar  karaya  çıkmaya  başlamış,  karada  büyük  yapraklı  eğrelti  otları  çoğalmıştır. 300  milyon  yıl  öncesinden  itibaren  çok  yoğun  bitki  örtüsünün  hakim  olduğu  yağmur  ormanları  oluşmuş,  kabuklu  deniz  hayvanları,  omurgalılar,  balık,  eğrelti  otları  türemiştir. Dev  boyutlu  böcekler,  akrepler  dolaşmaya  başlamıştır.  Karaya  uyum  sağlayan  dev  sürüngenler  ortaya  çıkmıştır.

2. Zamanda  240  milyon  yıl  öncesinden  itibaren  dev  Dinozorlar,  Memeliler,  Sürüngenler  ve  Kuşlar  çoğalmış,  yeryüzüne  hakim  olmuşlardır.  Bu  zamanın  sonunda  artan  volkanik  aktivite  patlamalar  ve  depremler  ile  atmosfer  koşulları  canlı  yaşamını  olumsuz  etkilemeye  başlamış,  ışığın  azalması,  fotosentezi  etkilemiş,  bitki  örtüsü  azalmış,  iklimsel  bir  doğal   felâketle  canlı  yaşamının  neredeyse  yüzde  95  i  telef  olmuş,  toprak  altına  gömülerek  ortadan  kalkmıştır.  Hepsi  de  bugünün  kömür,  doğal  gaz  ve  petrol  kaynakları  haline  dönüşmüştür.

3. Zamanda  65  milyon  yıl  öncesinden  itibaren  Dinozorların  ve  dev  sürüngenlerin  yok  oluşuyla  başlayan  bu  devirde  memeli  hayvanların  türleri  ortaya  çıkmaya  başlamış,  çeşitlilik  artmış,  iklim  ılımanlaşmış, zaman  ilerledikçe  balina  gibi  memelilerin  boyutları  büyümüştür. Günümüzün  kuşlarının  ataları  da  ilk  defa  bu  dönemde  ortaya  çıkmıştır. 38  milyon  yıl  öncesine  gelindiğinde  ise  dünya   buzul  çağı  dönemine  girmiş,  dünyada  çok  soğuk  bir  hava  hüküm  sürmüş,  güney   kutbu  tamamen  buz  olmuştur.  Bu  devirde  atlar,  yırtıcı  memeliler,  gergedan  ve  geyik  türleri  ortaya  çıkmıştır.

4.  Zamanda  1.6  milyon  yıl  öncesine  gelindiğinde  ise  son  buzul  çağı  sona  ermiş,  dünya  tekrar  ısınmaya  başlamış,  ılıman  bir  iklim  hakim  olmuş  ve  bugünkü  orta  doğu  bölgesinde  yerleşik,  tarım  ve  hayvancılıkla  uğraşan  insan  topluluklarının  görülmesiyle,  bugün  bildiğimiz  bir  çok  evcil  hayvan  yoğun  bir  şekilde  kullanılmaya  başlamıştır.

Yüce  Kitabımız  Kur’anda  kullanılan  öğüt  verme  yollarından  biri  de,  insan  davranışlarını  ve  yanlışlıklarını,  hayvan  karakterlerine  benzeterek  kinaye  ve  mecaz  ile  anlatma  sanatıdır.  Furkan  Sûresinin  44.  ayetinde   “  Yoksa  sen  onların  çoğunun  gerçekten  vahye  kulak  vereceğini  yahut  akıllarını  kullanacaklarını  mı  sanıyorsun.  Onlar  ancak  hayvanlar  gibidir.  Aslında  yol  bakımından  daha  sapıktırlar. “  ifadelerinde  gördüğümüz  gibi,  Allah’ın  ayetlerini  inkâr  eden,  öğüdünden  uzak  duran  insanların  içine  düştükleri  durumlarda  ve  gösterdikleri  davranışlarda,  çeşitli  hayvanlara  benzetmeler  yapılır,  akıllarını  kullanmadıkları  için  hayvanlardan  beter  oldukları  belirtilmekte  ve  hatta  o  yapıdaki  insanlar,  daha  sapık  oldukları  için,  hayvanlar  sınıfına  dahil  edilmektedirler. Çünkü  bütün  hayvanlar  secde  etmekte,  boyun  eğip  teslim  olmakta  ve  Allah’ın  kendilerine  yüklediği  kodlamayı  ve  görevleri  hiç  aksatmadan  ve  isyan  etmeden  yerine  getirmektedirler,  Allah’ı  tesbih  etmektedirler.  Bu  bağlamda ;

* Kalem  Sûresinin  48. ayetinde    “ Öyleyse  Rabbinin  hükmü / kararı  için  sabret.  Sahibul  hut  / Balık  sahibi  /  bunalan  kişi  gibi  olma. “  denilerek  hırsı,  öfkesi,  doyumsuzluğu  sonucu  sabredemeyip   bunalıma  giren  ve  ardından  görevini  terk  eden  Yunus  peygamberin  davranışı  balıkla  özdeşleştirilmektedir.

* Allah’ın  bir  çok  ayetteki  bölünmeyin  uyarılarına  rağmen  ortak  koştukları  velilerin,  evliyanın  peşine  düşerek  dini  parça  parça  bölerek  gruplara  ayrılıp  Cemaatleşenlerin  oluşturduğu  birliktelik,  Ankebut  Sûresinin  41. ayetinde  “  Allah’ın  astlarından  evliya  /  yardımcı,  yol  gösterici,  koruyucu  yakın   edinenlerin  durumu,  ev  edinen  dişi  örümceğin  durumu  gibidir. Şüphesiz  evlerin  en  çürüğü  de  kesinlikle   Beytül  ankebut  /  dişi  örümcek  evidir. “ denilerek  dişi  örümceğin  evine  benzetilerek,  ortak  koşanların  kendileri  için  bu  birlikteliklerin  ne  kadar  zararlı  ve  tehlikeli  olduğu  anlatılmaktadır. 

* Cuma  Sûresinin  5. ayetinde  kendilerine  kitap  indirildiği  halde  okumayan,  Allah’ın  ayetlerinden  ve  ilminden  uzak  duranlar  “  Kitap  yüklü  eşekler “  durumuna  benzetilmiştir.  *  Müddessir  Sûresinin  50. ayetinde,  suçluların  da  Ahiret  hesaplaşması  esnasında  “  Aslandan  kaçan  ürkmüş  yaban  eşekleri “  gibi  oldukları dile  getirilmektedir. * Kariah  Sûresinin  4. ayetinde   Kıyamet  anındaki  insanların  görünümü  “ darmadağın  kelebekler “  benzetmesiyle  *  Kamer  Sûresinin  7. ayetinde  Mahşer  günü  için  diriltilme  anında  kabirlerden  çıkışın  “ darmadağın  çekirgeler “  gibi  olacağı  benzetmeleri  ile  aktarılmaktadır.

* Maide  60,  Bakara  65,  Araf  165.  Olmak  üzere  üç  ayet  içerisinde  çok  etkileyici   ifadelerle  de,  İsrail  oğullarının  açgözlü,  doyumsuz,  altın,  para,  mal  ve kazanç  tutkusu  ile  defalarca  Allah’ın  ayetlerine,  hükümlerine  karşı  gelmeleri  sonucundaki  durumları,  maymun  karakterine   benzetilerek  konu  edilmektedir.

Nuh  Sûresinin  17.  ayetinde  “  Ve  Allah  sizi  yeryüzünden  bir  bitki  olarak  bitirdi. “  aynı  Sûrenin  14. ayetinde  de “  Oysa  O,  sizi  gerçekten  tavır  tavır /  aşama  aşama  oluşturmuştur. “ ifadeleriyle  belirtilerek,  dünya  üzerindeki  cansız  varlıklardan /  maddeden  bitkiye,  bitkiden  hayvana  ve  hayvandan  da  insana  evrilmenin  basamaklarından  oluştuğu  gibi  yaratılıştan  itibaren  biz  insanların  hayvanlarla  bir  illiyet  ve  akrabalık  bağımız  bulunmaktadır. (  Adem  Ve  İnsanın  Yaratılışı  başlıklı  makalemize  bakabilirsiniz )  Bakara  Sûresinin  171. ayetinde  “  Ve  kâfirlerden  bir  kısmının  /  Allah’ın  ilâhlığını  ve  Rabbliğini  bilerek  reddetmiş  olan  kişilerin  hâli,  sadece  bir  çağırma  veya   bağırmadan   başkasını   işitmeyen  şeylere   çoban  haykırışı  /  karga  haykırışı  yapan  kimsenin  hâli  gibidir. Sağırdırlar,  dilsizdirler,  kördürler.  Bu   yüzden  onlar  akıl  da  etmezler. “  örneğinde  gördüğümüz  benzetmelerden  anlayacağımız  gibi  hayvanlar  da  aslında  kendi  aralarında  değişik  seslenme  şekli  ile  konuşup  anlaştıkları  halde  bize  göre  ise  Allah’ın  dilsiz  olan  ve  bize  konuşamayacak,  cevap  veremeyecek  kullarıdırlar.  Enam  Sûresinin  38. ayetinde “  Hayvanlar  da  sizin  gibi  bir  ümmettir / önderli  topluluklardır. “  denilerek  onların  da  haklarından  söz  edilmiş  olunmaktadır.  Enam  Sûresinin  12. ayetinde   “  De  ki  :  Göklerde  ve  yerde  olanlar  kim  içindir.  De  ki  :  Allah  içindir.  Allah  rahmeti  /  merhameti  Kendi  zatı  üzerine  yazmıştır. “  denilerek  belirtildiğine  göre  de  Allah  için  olan  her  şey  aslında  bütün  insanlar  içindir. Bu  nedenle  bütün  yaratılmışlara  ve  hayvanlara  karşı  merhametli  olan  Rabbimiz,  insanların  da  merhametli  olmasını  istemektedir.  Bütün  canlı,  cansız,  maddi,  manevi,  bitki,  hayvan,  insandan  oluşmuş  mevcudatın  Allah’ın  yaratması  olduğuna  inanan  merhametli,  vicdanlı,  düşünen,  aklını  kullanan  insanların  tümü  de,  doğal  çevreyi,  bu  çevre  içinde  dünya  hayatını  bizimle  paylaşmakta,  bizim  hayatımıza  her  türlü  katkıyı  sağlamakta  olan,   birçok  konuda  destek  olarak  hayatımızı  kolaylaştıran,  yardımlarını  gördüğümüz,  kullandığımız,  sahibi  olduğumuz  canlı  ve  cansız  bütün  yaratılmışlara,  çevreye,  tabiata  karşı  sorumlulukla  yükümlü  olduğumuzu  unutmamalıdır.

Bakara  Sûresinin  205.  ayetinde  “  O  dönüp  gitti  mi /  yetkilendi  /  güçlendi  mi  de  yeryüzünde  bozgunculuk  çıkarmak,  ekini,  nesli  değişime /  yıkıma  uğratmak  için  çalışır.  Allah  ise  bozguncuları  sevmez. “  ifadelerine  göre  yeryüzünde  bozgunculuk  yapan,  özellikle  hayvanlardan  hoşlanmayan,  üstelik  de  onlara  eziyet  eden,  bitkilerin  korunmasına  değer  vermeyenlerin  davranışlarının  hoş  karşılanmayacağı  belirtilmektedir. Nisa  Sûresinin  118 – 119.  ayetlerinde  de  “  Allah  İblis’i  dışladı.  Ve  İblis,  "  Elbette  Senin  kullarından  belirli  bir  pay  alacağım,  onları  kesinlikle  saptıracağım,  onları  boş  kuruntulara  sokacağım  ve  onlara  emredeceğim  de  etinden,  sütünden  yararlanılan  hayvanların  kulaklarını  yaracaklar,  onlara  emredeceğim  de  Allah’ın  oluşturuşunu  /  ölçülendirdiğini  bozacaklar  “  dedi. “  ifadelerinde  gördüğümüz  gibi,  Allah  ve  İblis  /  insanın  beynindeki  olumsuz  düşünceleri,  dürtüleri  ile  temsili  bir  konuşmanın  sahnelenmesiyle  iblis  şeytanına  /  kendi  benliğindeki  olumsuz  düşünce  ve  dürtülerine  uyanlarca  hayvanlara  yapılabilecek  kötü  davranışlardan  söz  edilmektedir. Böylece  hayvanları  inciten,  onlara  zarar  veren  kişiler,  ağır  bir  ifadeyle  tenkit  edilmektedir.  Allah’ın  sevmeyeceği,  hoş  karşılamayacağı  bozgunculardan  olacakları  dile  getirilmektedir. ( “  Şeytanı  Kur’an  İle  Tanıyalım  “  başlıklı  makalemizde  iblis  kavramına  bakabilirsiniz. )  Ama  yine  de  bütün  bu  gibi  uyarılara  rağmen  özellikle  "  erken  öten  horoz,  ihanetin  sembolü  yapılıp  başı  kesilecek  olan  kertenkele,  köpek  olan  eve  meleğin  girmeyeceği,  siyah  kedinin  uğursuzluğu,  eti  haram  denilerek  tamamen  dışlanacak  domuz,  şeytan  yapılan  yılan,  uğursuz  ve  akılsız  yapılan  karga,  kan  emme  ile  sembolleştirilen  yarasa  gibi  bazı  hayvanlara  karşı  bir  çok  olumsuz  rivayet  oluşturulmuş,  bazıları  bir  çok  ilkel  inançlarda  tanrısallaştırılmış,  kutsallaştırılmış  hayvanlar,  değişik  toplumların  kültürlerinde  ve  inancında  önemli  yerler  tutmuştur. Bu  rivayetlerin,  kültürlerin  de  hiç  birinin  gerçekle  bir  ilgisi  ve  Allah  katında  da  değeri  yoktur. Bunlara  rağmen  büyük  çoğunlukla  insanların  özellikle  köpek  ve  kedi  besleme,  onları  arkadaş  ve  dost  edinme  düşünce  ve  sahiplenme  uygulamalarını  görmekteyiz. Bu  yaklaşımları  da  birçok  tartışma  ve  eleştirilere  rağmen  asla  yanlış,  haram,  necis  ve  Kur'ana  aykırı  bir  davranış  değildir.  İslam  külliyatında  Hayvanları  besleme,  dost  ve  arkadaş  edinme  konusundaki  tartışmalar  en  çok  köpek  üzerinde  yoğunlaşmaktadır.

Köpek  üzerindeki  olumsuz  değerlendirmeler  Kur'ana  göre  değil  de,  ne  zaman,  ne  için  söylenmiş  olduğu  belli  olmayan  hadislere  dayanmakta,  mezhepler  de  bu  hadislere  göre  içtihat  oluşturmaktadır.  Ama  aslında  yukarıda  özet  olarak  değindiğimiz "  Köpek  ve  suret  olan  eve  meleğin  girmeyeceği "  hadisinde  gerçekte   melek  diye  ontolojik  bir  varlık  olmadığından  dolayı  temelden  yanlış  ve  tutarsız  olduğu  halde,  Şafi  mezhebine  göre  köpek  temelden  necistir,  evde  beslenmesi  doğru  değildir  denilmekte,  Maliki  mezhebinde  ise  bu  görüş  yanlış  olarak  görülmekte  temiz  olduğu  belirtilmekte,  Hanefi  mezhebinde  ise  ortadan  bir  yaklaşım  getirilmekte  köpek  temizdir,  salyası  pistir  denilmektedir. Tabi  ki  bilmemiz  gereken  ise  bu  görüşlerin  peygamberimizden  neredeyse  200  yıl  sonra  oluşturulmaya  başlandığı  ve  Kur'ana  değil  de  hadislere  dayandırılmış  olduğu  ve  ortak  bir  görüş  olamadığı  gerçeğidir. Oysa  Kur'ana  baktığımız  zaman  onların  da  önderli  bir  toplum /  ümmet  olması  yanı  sıra  özellikle  Maide  Sûresinin  95.  ayetinde  Hacc  uygulaması  esnasında  "  Av  hayvanlarını  öldürmeyin " ifadesiyle  hayvan  öldürmenin  kefaret  /  cezai  bir  müeyyide  gerektiren  bir  yasak  olması  nedeniyle  köpeklerin  ıslah  edilmesi  yerine  bugün  itlaf  edilmesi,  tamamen  Kur'an  ayetlerine  aykırıdır. Araf  Sûresinin  176. ayetinde  de  şeytana  uyan  ve  Allah'ın  ayetlerini  inkâr  eden  azgınlar  ise  " dilini  sarkıtıp  soluyan  kelb  /  köpeğin "  durumuna   benzediği,  fıtraten  sürekli  heyecanlı,  sıkıntılı,  tedirgin  olma  yapısına  sahip  olan  köpeklerin  bu  heyecan  ve  tedirginliği  atmak  için  de  dillerini  çıkararak  ağızlarından  nefes  almaya  çalıştıklarından  dolayı  inkârcı  azgınların  da  aynı  şekilde  tedirginlik  ve  heyecandan  dolayı  sık  sık  nefes  alarak  ağızlarından   soluyacakları  belirtilmektedir.  Kehf  Sûresinin  18. ayetinde  "   gençlerin  sığındığı  mağara  girişindeki  köpekten "  ve  22 -  25.  ayetlerinde  de  "  Onlar  üç  kişidir,  dördüncüleri  de  kelbühüm  / köpekleridir.... beş  kişidir  altıncıları  da  köpekleridir.  Onlar  yedi  kişidir,  sekizincileri  de  köpekleridir. "  ifadelerinde  görüldüğü  gibi  kelb  sözcüğü  ile  mağaraya  sığınan  gençlerin  yanlarında  onlara  arkadaş  ve  dost  olan  köpeklerden  söz  edilmektedir. Köpekler, 12  bin  yıldan  bu  yana  evcilleştirilerek  insanoğlunun  av  partneri,  koruyucusu,  dostu  ve  arkadaşı  olmuştur.  Dağda  kırda  bayırda  koyun  sürülerine  çobanlık  yapmıştır,  antik  Mısırda  kutsal  sayılmış,  birçok  ülkede  bekçi,  bazı  ülkelerde  yük  hayvanı  yapılmış  ve  hatta  yiyecek  olarak  bile  kullanılmıştır.  Bugün  ise  eğitilerek  polisiye  arama  kurtarma,  engellilere  yardım  görevlerinde  de  kullanılmaktadır. O  zaman  niye  insanlar  da  evlerinde,  bahçelerinde  sağlık  ve  hijyen  koşullarını  sağlayarak  köpekleri  dost,  arkadaş  edinmesinler.

Sonuç olarak,  bir  hücreli  bakteri  ve  virüslerden  başlayarak  en  donanımlı  büyük  yapıdaki  hayvanlara  varıncaya  kadar,  yeryüzünde  karada,  denizde  ve  havada  yaşayan  çeşitleri  olmazsa,  insanların  da  yaşamı  ve  yaşamının  devamlılığı  olamaz.  Dolayısıyla  hayvanlar  alemi,  dünya  üzerindeki  yaşamın  devamlılığı  için  zorunlu  ve  vazgeçilemez  gereksinimidir. Cansız  madde  olmadan  bitki  olmaz,  bitki  olmadan  hayvan  olmaz,  hayvan  olmadan  insan  olmaz.  Her  biri  de  Allah  katındaki  yaratılmanın  bütünlüğünün  birer  parçalarıdır. İnsanlar,  Kur’an  ayetlerini  anlayarak  okuyarak  hayvanların  yaratılış  nedenlerini  ve  hikmetlerini  daha  iyi  anlamalı  ve  onların  haklarına  saygı  göstermelidirler.  Bırakın  dışlanmalarını,  bilakis  onların  da  beslenme,  barınma,  yaşam  koşullarını  sağlamalı,  koruma  altına  alarak  sahiplenilmelidir.  Üstelik  de  bunlar  gerekli  eğitim  çalışmalarıyla  toplum  politikası  haline  getirilmelidir. Kur’an  ayetleriyle  anlayarak  okuyup  beraber  olabilmiş,  vicdan  sahibi  müminler  elbette  ki  Allah’ın  yaratmış  olduğu  bütün  mevcudata  karşı  saygılıdırlar,  çevre  ve  hayvan  dostudurlar,  durup  dururken  yaratılmışların  hiç  birine  de  zarar  vermek  istemezler.  Bilakis  koruma  ve  sahiplenme  çabaları  içerisinde  olurlar. Bu  da  aslında  bütün  yaratılmışların  sahibi  olan,  insanların  yaşamlarının  devamı  için  yararlanmasına  sınırsız  yapı  ve  çeşidiyle  hayvan  nimetini  önlerine  seren  Rabbimize  karşı  bir  borçtur,  gerçek  şükretmenin  bir  başka  yoludur.  Allah'ın  selamı,  rahmeti  ve  şükredebildiğiniz  çevre  ve  hayvan  dostluğu  sizinle  olsun !...

ALLAH  DOĞRUSUNU  EN  İYİ  BİLENDİR.  RAHMETİ  VE  KUR’AN  BİZE  YETER !

Temel  Kaynak  :  Hakkı  Yılmaz  (  Tebyinül  Kur’an )

Nurettin  Turgay  :  Kur’an  Açısından  Hayvanlar

Ahmet  Gündüz  :  Hayvanlarda  Aklın  Varlığı  Şarkiyat  10 /1

Arif  Erkan :  Çeviri  Bahar  Yayınları

Kürşat  Demirci :  Hayvan  T.D.V  YAYINLARI

Dünyanın  Evrimi  :  Dr. Can  Gürgen

 

PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR

BAŞLIKLAR
TAKİP ET