 
 Bu makalemize eşi ve benzeri olmayan, Kâinatı, Yeri, Göğü, ikisi arasındakileri ve bütün Alemleri yaratan, Meryem Sûresinin 65. ayetinde “ O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. “ denildiği gibi bütün Alemlerin Rabbi, övülmeye layık tek varlık olan, yüce Rabbimize “ Sübhanallah “ diyerek hamdımızla bütün övgüyü sadece O’nun için dile getirerek başlayalım.
Hamd :  Bir  nimetin 
ve  güzelliğin  kaynağı 
ve  sahibi  olan 
gücü,  övgü  ve 
yüceltme  sözleriyle  anmaktır. 
O  nimeti  verenin 
veya  o  yardımı 
yapanın,  yani  Yaratıcı’nın 
sonsuz  güç  ve 
kuvvetine,  yarattığı  nimetlerin 
çokluğuna,  Onun  Rabbliğine 
duyulan  hayranlık  nedeniyle 
zaman  zaman  “ 
elhamdülillah “  veya  “ 
Sübhanallah “  diyerek  dile 
getirilen  bir  övgüdür.  Kur’anda   geçen 
tüm  “  elhamdülillah “   veya  “ 
lehül  hamd “  ifadeleri 
inşa  değil,  haber 
cümlesidir. Bu  nedenle  Rabbimizin 
kullarından  sürekli  olarak 
“  elhamdülillah “  deyin  veya  yüzlerce 
kere  “  Sübhanallah “ 
diye  tespih  çekip  papağan  gibi  zikredin  diye  bir 
isteği  yoktur.  Rabbimizin 
isteği  ise  “ 
Tüm  övgülerin  sadece 
Kendisi  için  olduğunun 
bilinmesi,  Allah'ın  yarattıklarından  olan  Peygamber  de  dahil,  Veli,  Evliya,  Mürşit  gibi  başkalarına  yapılmaması “ 
dır. Bir  çok  ayette 
olduğu  gibi,  En'am 
Sûresinin  1. ayetinde  de  “ Tüm  övgüler,  gökleri 
ve  yeri  oluşturan, 
karanlıkları  ve  aydınlığı 
var  eden  Allah’a 
mahsustur ;  Başkası  övülemez. 
Sonra  da  Allah’ın  ilâhlığını  ve  Rabbliğini 
kabul  etmeyen  şu 
kişiler,  bir  şeyleri 
Rabblerine  eşit  /  denk 
tutuyorlar. “  ifadelerinde  gördüğümüz 
gibi,  Allah  dışında 
birilerine  düzülen  övgüler, 
tarafların ;  övgüyü  düzen 
ve  övgü  düzülen 
arasında  ifrata  kaçarak 
insanların  şirk  bataklığına 
gömülmelerine  neden  olur.  İnsanlığa 
 yapılan  ilk 
uyarı  da  işte  bu  şirk 
tehlikesidir.
Kur’anın İslam’ında varoluş inancı, yaratma ile ilgili olarak verdiği temel mesaj ve inançla, Allah’ın bir ve tek Yaratıcı olduğu ve bütün Evrenin, Kâinatın ve içindeki bütün enerjinin, maddenin, bitki, hayvan ve insanın ve onların toplulukları olan alemlerin O’nun tarafından yaratılmasına dayandığıdır.
Alem : Araf Sûresinin 54. ayetinde “ Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde / evrede oluşturan, sonra arşa istiva eden / en büyük taht üzerinde egemenlik kuran, gündüzü durmadan kovalayan gece ile bürüyen ve Güneş, Ay ve yıldızları secde ettirerek / emrine boyun eğmiş olarak yaratan Allah’tır. İyi biliniz ki oluşturma ve sistemler kurup yürütme sadece O’na özgüdür. Alemlerin Rabbi olan Allah, ne cömerttir. “ ifadeleriyle belirtildiği gibi, Kâinat, Evren, mahlukat, mevcudat, felek, canlı ve cansız yaratılmışların tümü, yeryüzündeki ve gökyüzündeki maddi ve manevi, görünen ve görünmeyen bütün varlıklar, Evrende var olan her şeydir. İnsanlar alemi, hayvanlar alemi, bitkiler alemi, gökyüzü alemi, yeryüzü alemi, ruhlar alemi gibi, Kâinattaki varlıkların her bir türü de ayrı ayrı alemleri oluşturmaktadır. " En büyük taht " ifadesiyle de Rabbimizin bütün alemlere hükmedip, programlayarak çekip çevirdiği ve yönettiği anlatılmaktadır. Biz de bu makalemizde Kur'anımızın " Hayvanlar Alemi " ile ilgili olarak dikkat çektiği mesajları ele almaya çalışacağız.
Yasin Sûresinin 71. ayetinde “ Ve onlar görmediler mi ki, Biz şüphesiz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar / enâmen oluşturduk da onlar, onlara sahip bulunuyorlar. “ En'am Sûresinin 38. ayetinde “ Ve yeryüzünde dâbbetin / hiç bir irili ufaklı kıpırdayan canlı / hayvan ve iki kanadıyla uçan hiç bir tairiy / kuş yoktur ki, sizin gibi önderli topluluk olmasın “ denildiği gibi Yüce Rabbimizin Kur’anda yarattığını söylediği bir çok alemden biri de “ Hayvanlar Alemi “ dir. Arapça aslı “ hayevân “ olan sözcük, yaşamak, canlı olmak kökünden gelen “ canlı, diri “ anlamında bir isimdir. Arapça ve Türkçede de “ hayvan “ şekline dönüştürülmüş olarak kullanılır. Zariyat Sûresinin 49. ayetinde “ Ve Biz sizi iyice düşünürsünüz / öğüt alırsınız diye her şeyden iki eş oluşturduk. “ denildiği, Nur Sûresinin 45. ayetinde de “ Ve Allah, her canlıyı sudan oluşturdu. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimileri iki ayak üzerinde yürümekte, kimi de dört ayak üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini oluşturur. Hiç şüphesiz Allah, her şeye en iyi güç yetirendir. “ ifadelerinde de gördüğümüz gibi, hayvanlar da dişi ve erkekli çift olarak ve bütün canlılar gibi sudan yaratılmışlardır, uçan, yürüyen, sürünen, yüzen gibi de çeşitli renk, şekil, özellik, meziyet ve yapıdadırlar. Hepsi de ayrı ayrı insanlar gibi statü verilmiş, yaşama hakları meşru olan ve ekolojik dengenin parçası olan birer önderli topluluktur.
Kur’anda, hayvanların insan yaşamını kolaylaştırmasında, zenginleştirmesinde ve besin olması bakımından da önemli bir nimet olduğu, çeşitli şekillerde yararlanıldığı, onların dünya hayatının bir süsü ve Allah’ın zenginliğinin bir kanıtı olduğu, her birinin ayrı ayrı farklı işlevleriyle, hatta Müslüman olarak etinin yenmesinin yasaklandığı Domuz hayvanı da dahil, Dünya yaşamına, sosyal, ekonomik ve ekolojik denge için önemli katkılarının bulunduğu, Sad Sûresinin 27. ayetinde “ Ve Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve aralarında olanları boşuna oluşturmadık. “ denildiği gibi hiç bir şeyin ve hayvanın da boşuna yaratılmadığı, Nahl Sûresinin 66. ayetinde de “ Şüphesiz sizin için keçi, koyun, deve sığırda da size bir ibret vardır. Biz size onların karnındaki dışkı ile kan arasındaki şeylerden, içenlerin boğazından kolaylıkla geçen halis süt içiriyoruz. “ denildiği gibi bütün bunlardan çok değişik ibretin alınması gerektiği bir çok ayetle de oldukça ayrıntıları ile anlatılır.
Kur’anda “ Bakara, Nahl, Ankebut, Neml, Fil, Sûreleri, isimlerini doğrudan doğruya hayvan isimlerinden almaktadır. Aslan, At, Bal arısı, Balık, Bıldırcın, Bit, Çekirge, Deve, Domuz, Eşek, Fil, İnek, Karga, Karınca, Keçi, Kelebek, Koyun, Köpek, Kurbağa, Kurt, Maymun, Örümcek, Sinek, Yılan gibi bazı hayvanlar ismen zikredildikleri gibi, “ en’am, vühûş, el behime, dabbeh, sebü, tayr gibi sözcüklerle bazen de genel anlamda hayvanlar olarak belirtilir.
Bir çok ayetle beraber Yasin Sûresinin 72 - 73. ayetlerinde “ Ve onları, kendileri için aşağı tutulan varlıklar yaptık. Bu yüzden binekleri onlardandır. Onlardan yeyip duruyorlar da. 73 : Onlardan daha bir çok menfaatler ve içecekler var. Hala kendilerine verilen nimetlerin karşılığını ödemeyip nankörlük mü edecekler ? “ ifadelerinde gördüğümüz gibi, bütün hayvanlar, aynı zamanda devam etmesi gereken hayata katkıda bulunmak, hayatı kolaylaştırmak, destek olmak üzere insanların emrine secde eden / boyun eğen, bir kısmı binek, bir kısmı gıda, bir kısmı da çok değişik katkılar ve görevlerle kodlanarak, donatılarak yaratılmışlardır. “ Onları kendileri için aşağı tutulan varlıklar yaptık “ ifadesiyle de insanın dışındaki bütün yaratılan canlıların, hayvanların insanın yararlanması için hizmetine verildiği anlatılmaktadır.
En’am : Deve, inek sınıfı ve koyun keçi hayvanlarının genel adıdır. Yürümelerindeki yumuşaklık dolayısıyla onlara bu isim verilmiştir. Kur’anda En'am Sûresi de bulunmaktadır, bu sözcük, tekil olarak bir, çoğul olarak ise otuz iki defa yer alır.
Vühûş : Eti yenen hayvanlar olduğu gibi, vahşi hayvanları da kapsamaktadır. Bu sözcük, vahşi sözcüğünün çoğuludur. Dağda, ormanda, tabiat içerisinde evcilleşmemiş olarak yaşayan yabani hayvan anlamına gelmektedir. Tekvir Sûresinin 5. ayetinde “ Vühûşu huşirat / Canlılar yaratılış özelliklerini yitirdiklerinde. “ ifadeleriyle, Maide Sûresinin 1. ayetinde " Ey iman etmiş kimseler ! Sözleşmeleri yerine getirin. Siz dokunulmaz iken / Hacc / Yüksek İlâhiyat Eğitimini sürdürürken avlanmayı helal görmeksizin, size okunacaklar hariç, behimetül en'âmi / dört bacaklı, iki tırnaklı, geviş getiren ve ot yiyen hayvanların kusursuzları / gerdanlıksızları size helal kılındı. Şüphesiz Allah, dilediğini hükmeder / dilediği yasayı koyar. " ifadeleri içerisinde insanlara helal kılınan hayvanlar için " Behimetül en'am " tamlaması, Maide Sûresinin 3. ayetinde de “ Mâ ekeles sebüu / yırtıcı hayvanlar “ anlamında da “ sebü “ sözcüğü yer almaktadır.
El behime : Behim sözcüğü, tek renk olup içine beyaz, siyah gibi başka renk karışmamış olan demektir. Lisanu’l Arab sözlüğünde ise, “ körlük, şaşılık, topallık, uyuzluk gibi hastalığı olmayan “ demektir. Mübhem kökünde de “ üzerine hiçbir işaret konulmamış, leke sürülmemiş, damga vurulmamış “ demektir. Bu da aynı zamanda kusursuz, damgasız anlamına gelmektedir. Buradan hareketle Kur’anda yer alan “ Behümetu’l en’am “ tamlaması Fıkıh kitaplarında bir çok müfessir tarafından genellikle eti yenen ve özellikle de aslında İslam'da Kurban ve Kurban Bayramı olmadığı halde Ulemanın uydurması ile Kurban bayramlarında kurbanlık kesilecek hayvanlar olarak anlamlandırılmaktadır. Bununla beraber Ragıp el İsfehani, Kurtubi sözlük ve hadislerine göre kuş ve yırtıcı olmayan tüm hayvanlar, aklı olmaması ve konuşma eksikliği nedeniyle dört ayaklı tüm hayvanlar da, yabani hayvanlar da behime sınıfına girmektedir. Bu tanımlamalara göre Behimetu’l en’am tamlamasını ;
a – Damgasız, gerdanlıksız olan / Hacc için hediye yapılmamış, tahsis edilmemiş, boynuna kolye bağlanmamış, işaret konulmamış hayvandır.
b - Söz konusu hayvanın sağlıklı olması, kör, topal, uyuz gibi özürlerinin olmaması olmak üzere iki şekilde anlamak mümkündür.
Ama bir çok müfessir tarafından bu tamlama ifadesi özellikle uydurma hadis ve rivayetlere dayandırılarak kurbanlık hayvanlar üzerine atfedilmektedir. Oysa Kur’anda kurban / hayvan kesin diye bir ibadet şekli yoktur, ( Dinimizde Kurban Kesmenin Aslı Nedir ) başlıklı makalemize bakabilirsiniz. Kur’anda sadece Hacc esnasında orada eğitimlerini yapacak olanlara yemeleri için hayırseverler tarafından gönderilebilecek, boynuna kolye bağlanarak işaretlenen hediye hayvanlardan söz edilmektedir. Böylece Hacc esnasında da salgın hastalığa maruz kalmamak, sağlığı korumak için bu hayvanların en sağlıklı olanlarından yenilmesinin öngörüldüğü anlaşılır. Hacc ortamının kalabalık olması nedeniyle bu önerme, ilkel dönemin koşullarında insan ve çevre sağlığı açısından daha da önemlidir.
Dabbeh : Sözcüğü, hafif yürüme, debelenme anlamında olan “ debb “ kökünden türemiş olup ismi – fail kalıbında bir sözcüktür. Genellikle vücuttaki bir çürüğün büyümesi, alkol ve uyuşturucunun bedene yayılması, elektro manyetik dalganın yayılması, ışınım, radyasyon, bir kaynaktan çevreye enerji salınımı gibi gözle takibi zor veya imkânsız olan hareketler ile haşerelerin, kurtçukların, böceklerin çok yavaş hareketleri için de kullanılır. Özellikle Sebe Sûresinin 14. ayetinde Süleyman peygamberin kıssası içerisinde anlatılan ise “ Ne zaman ki Biz onun ölümünü gerçekleştirdik ; onun ölümüne, onlara değneğini yiyen dabbeh / yeryüzü canlısından başka hiç bir şey delâlet etmedi. O’nun öldüğünü anlamalarına, onlara sadece değneğini yiyen dâbbetül erdı / yer canlısı / kurt sebep oldu. “ ifadelerinde gördüğümüz gibi diğerlerinden farklı olarak “ dabbet ül arz “ tamlaması halinde yer almaktadır. Aslında bu ayetle, edebi sanatların doruğundaki bir anlatımla Süleyman’ın asası, Onun saltanat ve hükümdarlığını simgelemekte, asayı yiyen kurt da Süleyman ( a.s. ) ın kurduğu güçlü devlet saltanatının, ülkesinin parçalanmasına neden olan dirayetsiz, basiretsiz halefi olan oğlu Rehobuam’ı simgeler. Süleyman peygamberden sonra yerine geçen Oğlu, o dönemin en büyüğü ve güçlüsü olan koskoca ülkeyi, basiretsizliği ve beceriksizliği nedeniyle zaman içerisinde yavaş yavaş eritmiş, kaynaklarını tüketmiş ve ülkenin sonunu da getirmiştir.
Nedeni ne olursa olsun sonuç olarak “ dabbeh “ sözcüğü, bir çok rivayetle gerçek anlamı dışında zorlama ve uydurma anlamlar kazanmış, hatta değişik rivayetlerle hayvan kabul edilen şerli / kötü ve zararlı kimselerdir denilmiş, ( Ragıp el İsfehani ) Ali’ye göre halbuki herkes sakallı olduğu halde sakalı olan bir adamdır denmiş, bazılarınca casus, bazılarınca da tren, otobüs, uçak ve araba yapılmış, basitleştirilmiş ve kişiselleştirilmiştir.
Oysa Kur’anda tekil ve çoğul olarak pek çok ayette yer alan dabbeh sözcüğü, irili ufaklı tüm canlı yaratıklar için de kullanılmıştır. Bazılarınca da uydurma hadislerle kıyametten önce hilkat garibesi olarak ortaya kıyamet alameti olarak çıkacağına inanılmaktadır. Halbuki Neml Sûresinin 82. ayetinde “ Ve söz üzerilerine vaki olduğu / gerçekleştiği zaman, onlar için, insanların ayetlerimize gerektiği gibi inanmadıklarını onlara söyleyen / anlatan dâbbetem minel ardı / topraktan yapılmış / hareket eden, konuşan bir varlık çıkardık. “ ifadelerinde gördüğümüz gibi Yüce Rabbimiz, bizleri uyarmak için kıyamet koptuktan sonraki Mahşer ile ilgili ayrıntılardan birini bildirmekte, Allah’ın kâfirleri cezalandıracağı, hesap soracağı, cehennemi inkâr edenlerle dolduracağını dile getirmektedir. Ayette anlatıldığına göre artık kıyamet kopmuş, yeryüzü yok olmuştur. Zaman, bütün ölmüş olanların tekrar diriltilerek haşr edilmesi / toplanması zamanıdır. Gün hesap verme günüdür. Suçlular hesap vermek üzere sorguya çekilmektedir. Bu ayetle anlatılmak istenen ise, bu günkü teknoloji ile de vakıf olduğumuz gibi, “ Dabbeh “ mahşerde ortaya çıkarılacak yeryüzü maddelerinden oluşturulmuş ve kendisine yüklenmiş olan “ İnsanların Allah’ın ayetlerine gerektiği gibi inanmadıkları “ duyurusunu anons edecek bir çeşit tablet gibi duyuru aracıdır. Bu anons Resulullah’ın Furkan Sûresinin 30. ayetinde “ Ey Rabbim ! hiç şüphesiz benim toplumum şu Kur’anı mahcur / terk edilmiş bir şey haline getirdi. “ diye belirtildiği gibi şikâyetinin bir başka ifadesidir. Dabbeh dikkat edilirse, insanlarla karşılıklı konuşan değil, insanlara konuşan, duyuru yapandır. Kıyamet alameti de değildir.
Tayr  :  Sözcüğüne 
bir  çok  müfessir 
tarafından  doğrudan  doğruya 
“ 
iki  kanatla  uçan 
kuş “  anlamının  verilmesi 
aslında  Kur’an  bütünlüğünde 
başka  ayetlerde  yer 
verilen  tayr  sözcüklerinin  kastedilen 
anlamlarına  uymamaktadır.
Çünkü  Enam  Sûresinin 
38. ayetinin  orijinal  ifadelerinde 
yer  alan “ yetiru “  fiili  sadece 
uçar  anlamındadır. İki  kanadıyla 
uçmanın  anlamı  ise  “ bicenahayni “ sözcüğünün  ilavesiyle 
oluşturulabilmiştir. Bu 
durumda  “ tayr “ sözcüğünden 
doğrudan  doğruya  iki 
kanatla  uçmak  anlamının 
çıkarılması  yanlıştır.
Sadece  “  uçmak “  anlamını  kabul 
etmek  gerekir.  Öte  yandan 
Nahl  Sûresinin  79. 
ayetinde  de  yer 
alan  “ tayr “  sözcüğü  “ Gök 
boşluğunda,  secde  eden / bir 
emre  boyun  eğdirilmiş 
olan  tayra / kuşlara, 
bulutlara  bakmadılar  mı ? 
Onları  Allah’tan  başkası 
tutmuyor.  Bunda  inanan 
bir  toplum  için 
elbette  ki  alametler / 
göstergeler  vardır. “ ifadelerinde  gördüğümüz 
gibi,  sadece  kuşlar 
anlamında  değil,  bulutlar  anlamını 
da  kapsamaktadır.  Çünkü 
gerçekte  gökyüzündeki  bulutlar 
da  hareket  etmekte 
ve  kuşlar  gibi 
yer  değiştirmektedir.
İsra  Sûresinin 
44. ayetinde  ve  benzer 
şekilde  Nur  Sûresinin 
41. ayetinde  “  Göklerde  ve 
yeryüzünde  bulunanların   vet  
tayru  /  kuşlar,  arılar, 
bulutlar,  boranlar  dizi 
dizi  uçanların  Allah’ı 
tesbih  ettiklerini  / Her 
türlü  noksanlıklardan  arındırdıklarını   görmedin 
mi  /  Hiç  düşünmedin 
mi ?  Hepsi  kendi 
tesbihini  ve  salatını  /  desteğini,  doğaya 
yapacağı  katkıyı  kesinlikle 
bilmektedir.  Allah’  da 
onların  işlemekte  olduklarını 
bilmektedir. “  ifadelerinde  gördüğümüz 
gibi,  Kur’anın  bir  çok 
ayetinde,  Evrende,  gök 
ve  yer  arasında 
bulunan  canlı  ve 
cansız  varlıkların  hepsinin, 
bütün  hayvanların  da  Allah’ı 
tesbih  etmekte /  her 
türlü  noksanlıklardan  arındırmakta,  Allah’ın  onlara 
verdiği,  kodladığı  görevi 
aksatmadan  yerine  getirmekte 
oldukları,  Evrendeki  yaşam 
düzeninin  devamı  için 
desteklerini,  katkılarını,  salatlarını 
sürdürdükleri  yer  almaktadır. 
Bu  cümleden  olmak 
üzere  de  Nahl 
Sûresinin  49.  ayetinde 
“ 
Ve  göklerde  ve 
yeryüzünde  bulunan  canlılar 
ve  melekler /  doğal 
güçler  kibirlenmeden  Allah’a 
secde  ederler /  boyun 
eğerler.  Kendilerinin  üstündeki 
Rabblerinden  korkarlar  ve 
emrolundukları  şeyleri  yaparlar. “ 
ifadelerinde  gördüğümüz  gibi,  hayvanların  da  Allah’a 
sürekli  secde  ettikleri  /  boyun  büküp  teslim 
oldukları  ifade  edilmektedir. 
Bu  itibarla  yaratılmış 
olan  bütün  canlı 
ve  cansız  varlıkların 
da  salat  /  destek  olma  yükümlülükleri  / 
doğaya  ve  ekolojik 
dengeye  katkıları  vardır. Hiç 
bir  varlık  da  boşuna  yaratılmamıştır.
Ayette, dizi dizi uçanlar ifadesi ile, küçük bir sinekten, arıdan, kuştan, uçağa, uzay araçlarına, bulutlara, yürüyen gezegenlere kadar her türlü uçan ve boşlukta yüzen varlıklar kastedilir. Bakara Sûresinin 29. ayetinde “ O yeryüzünde ne varsa sizin için oluşturandır. “ denildiği gibi ve Ankebut Sûresinin 20. ayetinde de “ De ki : Yeryüzünde gezip dolaşın da, O’nun oluşturmaya nasıl başladığına bir bakın / görün. “ ifadeleriyle insanın yaratılma üzerinde düşünmesine davet çıkarılmakta, Kur’anda da anlatılan bir çok kıssada insanların hayatına yaptıkları katkıları bakımından, özellikle hayvanlar ve onların karakterleri, çeşitleri, görevleri ve yaratılışlarındaki mucizeler örnekleriyle ibret alınması istenmektedir. Arılar bal üretmenin yanı sıra, yeryüzündeki bitkilerin neredeyse tamamının çiçek tozlarıyla döllenmesine katkıda bulunurlar. Kuşlar ekolojik dengenin devamlılığını sağlarlar, besin zincirinin önemli bir halkasını oluştururlar. Kargalar dahi sakladıkları meşe tohumları ile sarp kayalardaki fidan ve ağaç oluşumuna katkıda bulunur, kırıp toprağa düşürdükleri cevizlerle de ceviz ağaçlarının çoğalmasını sağlarlar. Güvercinler haberleşmede, Şahin, Doğan, Kartal gibi yırtıcı ve avcı kuşlar, Kurbağa, Fare, sürüngen, kemirgen gibi hayvanları avlayarak insanlara destek olurlar. Sürüngenler ise toprağın havalanarak yapısını korumasını sağlarlar. Doğadaki fosfor döngüsü de balıkçıl kuşlar vasıtasıyla gerçekleşir. Fosforun denizden karalara dönüşü, balık yiyen deniz kuşlarının dışkıları ile sağlanır. ilk çağlarda yaşamış olan büyük yapıdaki hayvanların dahi toprak altında kalarak nesillerinin tükenmiş olmasına rağmen, onların vücutlarından oluşan petrol, doğal gaz zamanımızda insanlar tarafından çıkarılmakta hayatın kolaylaştırılmasında kullanılmaktadır. Bu gerçeklere rağmen hala salat kavramını doğrudan doğruya namaz olarak düşünenler, dağların taşların ve uçan kuşların secdesine de namaz kılma gibi anlamlar yüklemektedirler.
Değişik yaratılmanın yer aldığı bir çok ayette olduğu gibi Nahl Sûresinin 5. ayetinde “ Hayvanları O oluşturmuştur. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok yararlar vardır. Siz onlardan bir kısmını da yersiniz. “ 8 : Ve Allah kendilerine binersiniz, hem de zîynet olsun diye, atları, katırları ve eşekleri oluşturdu. Bilmediğiniz şeyleri de O oluşturdu. “ gibi daha bir çok örnek ifadelerle hayvanların barınma, giysi, ev eşyası olarak insanlar için olan faydaları anlatılmaktadır. Enam Sûresinin 38. ayetinde de “ Ve yeryüzünde hiçbir irili ufaklı kıpırdayan canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi önderli topluluk olmasın. “ ifadeleriyle belirtildiğine göre de bütün canlılarda olduğu gibi hayvanlar da kendi aralarında bir topluluk ve koloni oluşturarak yaşamaktadırlar. Değişik ayetlerde tüm canlıların tür bazında birbirleriyle bağlarının olduğu, her canlı türünün bu bağlar sayesinde kendi aralarında gruplar oluşturduğu bildirilmektedir. Rabbimizin verdiği bu bilgiler, yalanlanması mümkün olmayan Allah’ın yaratmadaki mucizelerindendir. Doğaya bakıldığında, kendine özgü yaşam tarzı, fonksiyonu olan canlı türlerinin gerçekten de insanlar gibi hep gruplar halinde yaşadıkları görülmektedir. Her hayvan türü müstakil olarak yaratılmıştır. Eğer bir evrimden söz edilecek olunursa, ancak o türün kendi bulunduğu koşullara uyumu için uğradığı değişimden söz edilebilir. Örneğin Afrika'da yaşayan insanların derisi o koşullarda siyahlaşmakta, kutuplarda yaşayanların ise beyazlaşmaktadır. Sıcaklığın büyük ve suyun çok fazla olduğu yağmur ormanlarında hem bitkiler, hem de hayvanlar daha büyük boyuta ulaşmaktadır. Bu kadar çok çeşitliliğin olması da Allah’ın varlığının, yaratıcılığının büyüklüğünün ve zenginliğinin bir kanıtıdır.
Bugün geldiğimiz noktada, bilimsel çalışmaların ve verilerinin ışığında Dünya üzerindeki hayvanların, ilkel ve bir hücreli yapılardan başlayarak yaratılmalarına, denizde, karada ve havada geçirdiği evrimleşmelerine çok özet olarak ana hatlarıyla bakacak olursak ;
* Dünyamızın 4.5 milyar yıl önce başlayan oluşumuna göre, çekirdekli ve fotosentez yapabilen ilk hücrelerin ortaya çıkmasıyla, tek hücreli canlılar yaşamının belirtileri 1.5 milyar yıl önce başlamıştır. İlk ortaya çıkan bu canlıları Bilim adamları, Arkeyalar ( Çekirdeksiz Bakteriler ), Gerçek Bakteriler, Ökaryotlar ( Hayvanlar, bitkiler, mantarlar, algler, çekirdekli organizmalar ) olmak üzere üç sınıfa ayırmışlardır.
* Çok hücreli canlıların oluşumu 1 milyar yıl önce, Alglerin oluşumu 900 milyon yıl önce, deniz anasının oluşumu 680 milyon yıl öncedir. Ondan sonraki dönemler dört zamana ayrılarak oluşan canlıların ve hayvanların sınıfları ve türleri belirlenmiştir.
1. Zamanda 400 milyon yıl öncesinden itibaren örümcek, akrep, kırk ayak gibi eklem bacaklılar ve böceklerin türleri artmış, 350 milyon yıl öncesine gelince denizdeki omurgalılar karaya çıkmaya başlamış, karada büyük yapraklı eğrelti otları çoğalmıştır. 300 milyon yıl öncesinden itibaren çok yoğun bitki örtüsünün hakim olduğu yağmur ormanları oluşmuş, kabuklu deniz hayvanları, omurgalılar, balık, eğrelti otları türemiştir. Dev boyutlu böcekler, akrepler dolaşmaya başlamıştır. Karaya uyum sağlayan dev sürüngenler ortaya çıkmıştır.
2. Zamanda 240 milyon yıl öncesinden itibaren dev Dinozorlar, Memeliler, Sürüngenler ve Kuşlar çoğalmış, yeryüzüne hakim olmuşlardır. Bu zamanın sonunda artan volkanik aktivite patlamalar ve depremler ile atmosfer koşulları canlı yaşamını olumsuz etkilemeye başlamış, ışığın azalması, fotosentezi etkilemiş, bitki örtüsü azalmış, iklimsel bir doğal felâketle canlı yaşamının neredeyse yüzde 95 i telef olmuş, toprak altına gömülerek ortadan kalkmıştır. Hepsi de bugünün kömür, doğal gaz ve petrol kaynakları haline dönüşmüştür.
3. Zamanda 65 milyon yıl öncesinden itibaren Dinozorların ve dev sürüngenlerin yok oluşuyla başlayan bu devirde memeli hayvanların türleri ortaya çıkmaya başlamış, çeşitlilik artmış, iklim ılımanlaşmış, zaman ilerledikçe balina gibi memelilerin boyutları büyümüştür. Günümüzün kuşlarının ataları da ilk defa bu dönemde ortaya çıkmıştır. 38 milyon yıl öncesine gelindiğinde ise dünya buzul çağı dönemine girmiş, dünyada çok soğuk bir hava hüküm sürmüş, güney kutbu tamamen buz olmuştur. Bu devirde atlar, yırtıcı memeliler, gergedan ve geyik türleri ortaya çıkmıştır.
4. Zamanda 1.6 milyon yıl öncesine gelindiğinde ise son buzul çağı sona ermiş, dünya tekrar ısınmaya başlamış, ılıman bir iklim hakim olmuş ve bugünkü orta doğu bölgesinde yerleşik, tarım ve hayvancılıkla uğraşan insan topluluklarının görülmesiyle, bugün bildiğimiz bir çok evcil hayvan yoğun bir şekilde kullanılmaya başlamıştır.
Yüce Kitabımız Kur’anda kullanılan öğüt verme yollarından biri de, insan davranışlarını ve yanlışlıklarını, hayvan karakterlerine benzeterek kinaye ve mecaz ile anlatma sanatıdır. Furkan Sûresinin 44. ayetinde “ Yoksa sen onların çoğunun gerçekten vahye kulak vereceğini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun. Onlar ancak hayvanlar gibidir. Aslında yol bakımından daha sapıktırlar. “ ifadelerinde gördüğümüz gibi, Allah’ın ayetlerini inkâr eden, öğüdünden uzak duran insanların içine düştükleri durumlarda ve gösterdikleri davranışlarda, çeşitli hayvanlara benzetmeler yapılır, akıllarını kullanmadıkları için hayvanlardan beter oldukları belirtilmekte ve hatta o yapıdaki insanlar, daha sapık oldukları için, hayvanlar sınıfına dahil edilmektedirler. Çünkü bütün hayvanlar secde etmekte, boyun eğip teslim olmakta ve Allah’ın kendilerine yüklediği kodlamayı ve görevleri hiç aksatmadan ve isyan etmeden yerine getirmektedirler, Allah’ı tesbih etmektedirler. Bu bağlamda ;
* Kalem Sûresinin 48. ayetinde “ Öyleyse Rabbinin hükmü / kararı için sabret. Sahibul hut / Balık sahibi / bunalan kişi gibi olma. “ denilerek hırsı, öfkesi, doyumsuzluğu sonucu sabredemeyip bunalıma giren ve ardından görevini terk eden Yunus peygamberin davranışı balıkla özdeşleştirilmektedir.
* Allah’ın bir çok ayetteki bölünmeyin uyarılarına rağmen ortak koştukları velilerin, evliyanın peşine düşerek dini parça parça bölerek gruplara ayrılıp Cemaatleşenlerin oluşturduğu birliktelik, Ankebut Sûresinin 41. ayetinde “ Allah’ın astlarından evliya / yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın edinenlerin durumu, ev edinen dişi örümceğin durumu gibidir. Şüphesiz evlerin en çürüğü de kesinlikle Beytül ankebut / dişi örümcek evidir. “ denilerek dişi örümceğin evine benzetilerek, ortak koşanların kendileri için bu birlikteliklerin ne kadar zararlı ve tehlikeli olduğu anlatılmaktadır.
* Cuma Sûresinin 5. ayetinde kendilerine kitap indirildiği halde okumayan, Allah’ın ayetlerinden ve ilminden uzak duranlar “ Kitap yüklü eşekler “ durumuna benzetilmiştir. * Müddessir Sûresinin 50. ayetinde, suçluların da Ahiret hesaplaşması esnasında “ Aslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri “ gibi oldukları dile getirilmektedir. * Kariah Sûresinin 4. ayetinde Kıyamet anındaki insanların görünümü “ darmadağın kelebekler “ benzetmesiyle * Kamer Sûresinin 7. ayetinde Mahşer günü için diriltilme anında kabirlerden çıkışın “ darmadağın çekirgeler “ gibi olacağı benzetmeleri ile aktarılmaktadır.
* Maide 60, Bakara 65, Araf 165. Olmak üzere üç ayet içerisinde çok etkileyici ifadelerle de, İsrail oğullarının açgözlü, doyumsuz, altın, para, mal ve kazanç tutkusu ile defalarca Allah’ın ayetlerine, hükümlerine karşı gelmeleri sonucundaki durumları, maymun karakterine benzetilerek konu edilmektedir.
Nuh Sûresinin 17. ayetinde “ Ve Allah sizi yeryüzünden bir bitki olarak bitirdi. “ aynı Sûrenin 14. ayetinde de “ Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır / aşama aşama oluşturmuştur. “ ifadeleriyle belirtilerek, dünya üzerindeki cansız varlıklardan / maddeden bitkiye, bitkiden hayvana ve hayvandan da insana evrilmenin basamaklarından oluştuğu gibi yaratılıştan itibaren biz insanların hayvanlarla bir illiyet ve akrabalık bağımız bulunmaktadır. ( Adem Ve İnsanın Yaratılışı başlıklı makalemize bakabilirsiniz ) Bakara Sûresinin 171. ayetinde “ Ve kâfirlerden bir kısmının / Allah’ın ilâhlığını ve Rabbliğini bilerek reddetmiş olan kişilerin hâli, sadece bir çağırma veya bağırmadan başkasını işitmeyen şeylere çoban haykırışı / karga haykırışı yapan kimsenin hâli gibidir. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden onlar akıl da etmezler. “ örneğinde gördüğümüz benzetmelerden anlayacağımız gibi hayvanlar da aslında kendi aralarında değişik seslenme şekli ile konuşup anlaştıkları halde bize göre ise Allah’ın dilsiz olan ve bize konuşamayacak, cevap veremeyecek kullarıdırlar. Enam Sûresinin 38. ayetinde “ Hayvanlar da sizin gibi bir ümmettir / önderli topluluklardır. “ denilerek onların da haklarından söz edilmiş olunmaktadır. Enam Sûresinin 12. ayetinde “ De ki : Göklerde ve yerde olanlar kim içindir. De ki : Allah içindir. Allah rahmeti / merhameti Kendi zatı üzerine yazmıştır. “ denilerek belirtildiğine göre de Allah için olan her şey aslında bütün insanlar içindir. Bu nedenle bütün yaratılmışlara ve hayvanlara karşı merhametli olan Rabbimiz, insanların da merhametli olmasını istemektedir. Bütün canlı, cansız, maddi, manevi, bitki, hayvan, insandan oluşmuş mevcudatın Allah’ın yaratması olduğuna inanan merhametli, vicdanlı, düşünen, aklını kullanan insanların tümü de, doğal çevreyi, bu çevre içinde dünya hayatını bizimle paylaşmakta, bizim hayatımıza her türlü katkıyı sağlamakta olan, birçok konuda destek olarak hayatımızı kolaylaştıran, yardımlarını gördüğümüz, kullandığımız, sahibi olduğumuz canlı ve cansız bütün yaratılmışlara, çevreye, tabiata karşı sorumlulukla yükümlü olduğumuzu unutmamalıdır.
Bakara Sûresinin 205. ayetinde “ O dönüp gitti mi / yetkilendi / güçlendi mi de yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini, nesli değişime / yıkıma uğratmak için çalışır. Allah ise bozguncuları sevmez. “ ifadelerine göre yeryüzünde bozgunculuk yapan, özellikle hayvanlardan hoşlanmayan, üstelik de onlara eziyet eden, bitkilerin korunmasına değer vermeyenlerin davranışlarının hoş karşılanmayacağı belirtilmektedir. Nisa Sûresinin 118 – 119. ayetlerinde de “ Allah İblis’i dışladı. Ve İblis, " Elbette Senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları kesinlikle saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de etinden, sütünden yararlanılan hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah’ın oluşturuşunu / ölçülendirdiğini bozacaklar “ dedi. “ ifadelerinde gördüğümüz gibi, Allah ve İblis / insanın beynindeki olumsuz düşünceleri, dürtüleri ile temsili bir konuşmanın sahnelenmesiyle iblis şeytanına / kendi benliğindeki olumsuz düşünce ve dürtülerine uyanlarca hayvanlara yapılabilecek kötü davranışlardan söz edilmektedir. Böylece hayvanları inciten, onlara zarar veren kişiler, ağır bir ifadeyle tenkit edilmektedir. Allah’ın sevmeyeceği, hoş karşılamayacağı bozgunculardan olacakları dile getirilmektedir. ( “ Şeytanı Kur’an İle Tanıyalım “ başlıklı makalemizde iblis kavramına bakabilirsiniz. ) Ama yine de bütün bu gibi uyarılara rağmen özellikle " erken öten horoz, ihanetin sembolü yapılıp başı kesilecek olan kertenkele, köpek olan eve meleğin girmeyeceği, siyah kedinin uğursuzluğu, eti haram denilerek tamamen dışlanacak domuz, şeytan yapılan yılan, uğursuz ve akılsız yapılan karga, kan emme ile sembolleştirilen yarasa gibi bazı hayvanlara karşı bir çok olumsuz rivayet oluşturulmuş, bazıları bir çok ilkel inançlarda tanrısallaştırılmış, kutsallaştırılmış hayvanlar, değişik toplumların kültürlerinde ve inancında önemli yerler tutmuştur. Bu rivayetlerin, kültürlerin de hiç birinin gerçekle bir ilgisi ve Allah katında da değeri yoktur. Bunlara rağmen büyük çoğunlukla insanların özellikle köpek ve kedi besleme, onları arkadaş ve dost edinme düşünce ve sahiplenme uygulamalarını görmekteyiz. Bu yaklaşımları da birçok tartışma ve eleştirilere rağmen asla yanlış, haram, necis ve Kur'ana aykırı bir davranış değildir. İslam külliyatında Hayvanları besleme, dost ve arkadaş edinme konusundaki tartışmalar en çok köpek üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Köpek üzerindeki olumsuz değerlendirmeler Kur'ana göre değil de, ne zaman, ne için söylenmiş olduğu belli olmayan hadislere dayanmakta, mezhepler de bu hadislere göre içtihat oluşturmaktadır. Ama aslında yukarıda özet olarak değindiğimiz " Köpek ve suret olan eve meleğin girmeyeceği " hadisinde gerçekte melek diye ontolojik bir varlık olmadığından dolayı temelden yanlış ve tutarsız olduğu halde, Şafi mezhebine göre köpek temelden necistir, evde beslenmesi doğru değildir denilmekte, Maliki mezhebinde ise bu görüş yanlış olarak görülmekte temiz olduğu belirtilmekte, Hanefi mezhebinde ise ortadan bir yaklaşım getirilmekte köpek temizdir, salyası pistir denilmektedir. Tabi ki bilmemiz gereken ise bu görüşlerin peygamberimizden neredeyse 200 yıl sonra oluşturulmaya başlandığı ve Kur'ana değil de hadislere dayandırılmış olduğu ve ortak bir görüş olamadığı gerçeğidir. Oysa Kur'ana baktığımız zaman onların da önderli bir toplum / ümmet olması yanı sıra özellikle Maide Sûresinin 95. ayetinde Hacc uygulaması esnasında " Av hayvanlarını öldürmeyin " ifadesiyle hayvan öldürmenin kefaret / cezai bir müeyyide gerektiren bir yasak olması nedeniyle köpeklerin ıslah edilmesi yerine bugün itlaf edilmesi, tamamen Kur'an ayetlerine aykırıdır. Araf Sûresinin 176. ayetinde de şeytana uyan ve Allah'ın ayetlerini inkâr eden azgınlar ise " dilini sarkıtıp soluyan kelb / köpeğin " durumuna benzediği, fıtraten sürekli heyecanlı, sıkıntılı, tedirgin olma yapısına sahip olan köpeklerin bu heyecan ve tedirginliği atmak için de dillerini çıkararak ağızlarından nefes almaya çalıştıklarından dolayı inkârcı azgınların da aynı şekilde tedirginlik ve heyecandan dolayı sık sık nefes alarak ağızlarından soluyacakları belirtilmektedir. Kehf Sûresinin 18. ayetinde " gençlerin sığındığı mağara girişindeki köpekten " ve 22 - 25. ayetlerinde de " Onlar üç kişidir, dördüncüleri de kelbühüm / köpekleridir.... beş kişidir altıncıları da köpekleridir. Onlar yedi kişidir, sekizincileri de köpekleridir. " ifadelerinde görüldüğü gibi kelb sözcüğü ile mağaraya sığınan gençlerin yanlarında onlara arkadaş ve dost olan köpeklerden söz edilmektedir. Köpekler, 12 bin yıldan bu yana evcilleştirilerek insanoğlunun av partneri, koruyucusu, dostu ve arkadaşı olmuştur. Dağda kırda bayırda koyun sürülerine çobanlık yapmıştır, antik Mısırda kutsal sayılmış, birçok ülkede bekçi, bazı ülkelerde yük hayvanı yapılmış ve hatta yiyecek olarak bile kullanılmıştır. Bugün ise eğitilerek polisiye arama kurtarma, engellilere yardım görevlerinde de kullanılmaktadır. O zaman niye insanlar da evlerinde, bahçelerinde sağlık ve hijyen koşullarını sağlayarak köpekleri dost, arkadaş edinmesinler.
Sonuç olarak, bir hücreli bakteri ve virüslerden başlayarak en donanımlı büyük yapıdaki hayvanlara varıncaya kadar, yeryüzünde karada, denizde ve havada yaşayan çeşitleri olmazsa, insanların da yaşamı ve yaşamının devamlılığı olamaz. Dolayısıyla hayvanlar alemi, dünya üzerindeki yaşamın devamlılığı için zorunlu ve vazgeçilemez gereksinimidir. Cansız madde olmadan bitki olmaz, bitki olmadan hayvan olmaz, hayvan olmadan insan olmaz. Her biri de Allah katındaki yaratılmanın bütünlüğünün birer parçalarıdır. İnsanlar, Kur’an ayetlerini anlayarak okuyarak hayvanların yaratılış nedenlerini ve hikmetlerini daha iyi anlamalı ve onların haklarına saygı göstermelidirler. Bırakın dışlanmalarını, bilakis onların da beslenme, barınma, yaşam koşullarını sağlamalı, koruma altına alarak sahiplenilmelidir. Üstelik de bunlar gerekli eğitim çalışmalarıyla toplum politikası haline getirilmelidir. Kur’an ayetleriyle anlayarak okuyup beraber olabilmiş, vicdan sahibi müminler elbette ki Allah’ın yaratmış olduğu bütün mevcudata karşı saygılıdırlar, çevre ve hayvan dostudurlar, durup dururken yaratılmışların hiç birine de zarar vermek istemezler. Bilakis koruma ve sahiplenme çabaları içerisinde olurlar. Bu da aslında bütün yaratılmışların sahibi olan, insanların yaşamlarının devamı için yararlanmasına sınırsız yapı ve çeşidiyle hayvan nimetini önlerine seren Rabbimize karşı bir borçtur, gerçek şükretmenin bir başka yoludur. Allah'ın selamı, rahmeti ve şükredebildiğiniz çevre ve hayvan dostluğu sizinle olsun !...
ALLAH  DOĞRUSUNU  EN 
İYİ  BİLENDİR.  RAHMETİ 
VE  KUR’AN  BİZE 
YETER !
Temel  Kaynak  : 
Hakkı  Yılmaz  ( 
Tebyinül  Kur’an )
Nurettin  Turgay  : 
Kur’an  Açısından  Hayvanlar
Ahmet  Gündüz  : 
Hayvanlarda  Aklın  Varlığı 
Şarkiyat  10 /1
Arif  Erkan :  Çeviri 
Bahar  Yayınları
Kürşat  Demirci :  Hayvan 
T.D.V  YAYINLARI
Dünyanın  Evrimi  :  Dr.
Can  Gürgen