Konu Detay

KIYAMET VE HAYATIN SONU

 07.12.2016
 1924

Nasrettin  Hoca’ya  sormuşlar :  Hocam !  kıyamet  ne  zaman  kopacak ?  Siz  hangi  kıyametten  söz  ediyorsunuz ?  Benim  bildiğim  iki  kıyamet  vardır.  Biri  hatun  öldüğü  zaman,  küçük  kıyamet,  diğeri  de  ben  öldüğüm  zaman  büyük  kıyamettir.  Ardından   sormaya  devam  eden  meraklılar,  bu  sefer,  Hocam  kıyametin  alametleri  nelerdir ?  dediklerinde :  Hoca  “ Neme  lazım “  diye  cevap  vermiş.  Anlamadık  Hocam,  bu  sorunun  cevabını  senden  başka  kimden  alabiliriz  diyerek  ısrar  ettiklerinde  de  “  Neme  lazım  “  dedim  ya !  Herkes  neme  lazım  dediği  zaman  işte  bu  kıyamet  alametidir.

Hoca’nın,  insanların  umursamazlığına  dikkat  çektiği  bu  fıkrasında  olduğu  gibi,  dünyanın  geldiği  bu  günkü  yaşamında  da  insanoğlunun  kimileri  zenginlik,  varlık,  debdebeli,  şaşaalı  ve  gösterişli  lüks  içerisindeki  güzelliklerle  dolu  hayatın  aldatarak  oyalamasından,  kimileri  de  işsizlikle,  yoksullukla,  sıkıntılarla,  streslerle  yoğunlaşmış  olan  kendi  yaşam  mücadelesinden  ve  gününü  kurtarma  telaşından  dolayı  artık  pek  çok  şeyi  umursamaz,  manevi  olarak  da  yarınını  ve  hayatının  sonunu  düşünemez  olmuştur.  Kimileri  için  hayatın  zorlukları,  iletişim  kanallarının  ve  araçlarının  dayanılmaz  baskısı  ile,  kimileri  için  de  şatafatın,  zenginliğin,  lüks  yaşamın  güzelliklerinin   getirdiği  umursamazlık  ile  zaten  uyuşmuş  olan  insan,  yaptığı  seçim  ve  attığı  adımlarda  aklını  sağlıklı  olarak  kullanamaz  hale  gelmiş,  Kur'an  ve   Allah'ın  ayetleriyle  de  bir  araya  gelemedikleri  için,  adeta  yaşayan  ölüye  dönüşmüşlerdir. Fakat  insanların  ister  istemez  içinde  bulundukları  bu  umursamazlığa  karşın,  Kur’an  ayetleri  de  halbuki  ısrarla  hesap  verme  gününün,  kıyametin  yaklaştığını   hatırlatmaktadır.  Çünkü  elçilerin  sonuncusu  olan  Muhammed  ( a.s. )  ve  O’na  indirilen  son  Kitap  olan  Kur’an  ile  beraber  artık  insanoğlu,  Allah  katındaki  Din  ve  İnanç  açısından  dünyanın  son  dönemini  yaşamaktadır.  Bu  dönem  içinde  de  insanoğlunun  ömür  dediği  de  nedir  ki  ?  Ortalama  70  veya  80  yıldır. “ Az  yaşa,  çok  yaşa,  sonunda  gelecek  başa  “  denildiği  gibi  eninde  sonunda  ölüm,  zengin  fakir  herkesin  kapısını  da  çalacaktır.  Ya  da  belki  de  çok  yakında  kıyametin  kopuşuna  bizzat  biz  tanık  olacağız. Yarınımızdan  hiç  birimiz  emin  olamayız. Toplumumuzda  da  çoğunlukla  Kur’an  anlaşılmak  için  okunmadığından,  Enbiya  Sûresinin  1 - 3. ayetlerinde   İnsanlar  için  hesapları  yaklaştı.  Onlar  ise  gaflet  /  aldırmazlık  içinde,  mesafeli  duran  kimselerdir.  Rabblerinden  kendilerine  gelen  her  yeni  öğüdü,  ancak  oyun  yaparak  ve  kalpleri  eğlenerek  dinlerler. "  denilerek  belirtildiği  gibi   elbetteki  bu  konuda  Rabbimizin  uyarılarından  haberi  olmayanlar,  gaflet  içerisindeki  umursamazlıklarını  tarih  boyunca  olduğu  gibi  bugün  de  daha  derinden  sürdürmeye  devam  edeceklerdir.

Ayette  aldırmazlık  içinde  olan  insanlara,  hesapları  yaklaştı  denilirken,  ölümün  ve  kıyametin  yaklaştığı  hatırlatılmaktadır.  Bu  ayetin  ifadesine  göre,  aradan  1400  yıl  geçmiş  olmasına  rağmen  hala  kıyamet  kopmadı  denilebilir.  Bu  soruya  verilecek  cevap  son  derece  açıktır.  Çünkü  Nasrettin  Hocanın  da  dediği  gibi  hesap,  kişinin  ölümüyle  ve  hemen  karşı  karşıya  gelinecek  kıyamet  ile  başlayacaktır. Ölen  kişi  için  kapatılmış  bir  bilgisayar  disketi  gibi,  bilimsel  olarak  entropinin /  düzensizliğin  sıfırlanması,  enerjinin,  hareketin,  canlılığın  tükenmiş  olmasından  dolayı  zaman  durmakta,  zaman  mefhumu  ortadan  kalkmaktadır.  Allah  ise  zamandan  münezzehtir.  Bu  dünyadan  ölerek  ayrılan  kişi  için,  ister  on  bin  yıl  olsun,  ister  on  gün  olsun,  kendi  ölümü  ile  kıyametin  kopması  arasında  algı  bakımından  hiç  bir  fark  yoktur. Nitekim  Kur’anda  kıyametten  sonraki  haşr  edilme  /  toplanma  esnasında  herkesin  ölüm  ile  dirilme  arasındaki  zamanı  çok  kısa  bir  süre  olarak  algılayacağı  bildirilmektedir.

YUNUS  45  :  Ve  insanlar  Allah’ın  onları  toplayacağı  günde,  sanki  onlar  gündüzden  bir  saat  kalmışlar  gibi  aralarında  tartışırlar.  

RUM  55  :   Ve  kıyametin  kopacağı  gün  günahkârlar  bir  saatten  fazla  durmadıklarına  yemin  ederler.  Onlar  işte  böyle  döndürülüyorlardı. 

Ayetlerde  de  görüldüğü  gibi  ölümün  yaklaşması  ile  kıyametin  yaklaşması,  insanlar  için  farklı  farklı  şeyler  değildir.  Bu  nedenledir  ki,  Rabbimiz  insanları  hem  kıyamet,  hem  de  ölüm  ile  uyarmakta,  hesap  günü  için  önceden  gereken  hazırlıkları  yapmaları  öğüdünü  vermektedir. Bu  ayetlerin  uyarılarından  haberleri  olmayanlar  da  Kur'anda  kıyametin  kopacağı  zaman  neden  bildirilmemiştir  diye  sorarken,  Ateistler  gibi,  belki  de  Kur'anı  aşağılamaya,  yetersiz  görmeye  çalışmaktadırlar.

Kıyamet  :  Sözcük  anlamıyla,  kalkmak,  dikilmek,  ayaklanmak  anlamlarına   gelirken,  halk  arasında  da  gürültü,  patırtı,  karışıklık  anlamlarında  kullanılır. Dini  anlayışa   ve  inanışa  göre  de,  Evrenin  düzeninin  bozulması,  her  şeyin  alt  üst  olması,  dünya  hayatının  son  bulması,  yok  olan  ve  ölen  her  şeyin  yeniden  diriltilip  ayağa  kaldırılması  ve  özgür  irade  ile  akıl  verilmiş  olan  her  canlının,  hesap  vermek  üzere  mahşer  alanında  toplanmasıdır. Evrenin  yaratıcısı,  sahibi  ve  yöneticisi  olan  Rabbimiz,  elbette  ki  zamanı  geldiğinde  bu  yaratılışa  bir  son  vermeye,  Evreni  bozup  yeniden  düzenlemeye   de  muktedirdir. Kıyametin  ne  zaman  kopacağını,  ancak  Yüce  Rabbimiz  Allah  bilir.  Peygamber  ve  görevli   melekler / doğa  güçleri  dahi  bu  konuda  bir  bilgiye  sahip  değildir.  Özellikle  Yüce  Allah  tarafından  gizlenmektedir. Zaten  bir  Müslüman  için  önemli  olan  kıyametin  ne  zaman  kopacağının  bilinmesi  değil,  onun  kopmasıyla  başlayacak  olan  ebedi  hayata,  ne  derece  hazır  olunup  olunmadığıdır.

ARAF  187  :  Sana  kıyametin  ne  zaman  gelip  çatacağını  soruyorlar.  De  ki : “  onun  ilmi  ancak  Rabbimin  katındadır. “  O’ndan  başkası  açıklayamaz.

TAHA  15 :  Şüphesiz  ki  o  saat  / kıyamet  gelecektir.  Onu  Ben  herkes  emeğinin  karşılığını  alsın  diye  neredeyse  gizleyeceğim.

LOKMAN  34  :  Kıyamet  vakti  hakkındaki  bilgi,  ancak  Allah  katındadır.

NAHL  1  :  Allah'ın  emri  kesinlikle  gelecek.  Artık  onu  acele  edip  istemeyiniz.

KAMER  1  :  O  saat  /  kıyametin  kopuş  anı  yaklaştırıldı.  Ve  her  şey  açığa  çıkarıldı.

AHZAB  63,  73  :  İnsanlar  sana  kıyametin  kopuş  vaktinden  soruyorlar .......Ne  bilirsin  ki  kıyametin  kopuş  vakti  yakında  olur....

Kur’anda  kıyamet,  saat,  vakıa  /  kesin  olarak  meydana  gelecek  olay,  en  büyük  felâket  ve  belâ,  Hakka  /  gerçek  olan, Gaşiye / şiddetiyle  birden  bire  saran, Karia  /  kapıyı  çalacak  olan  gerçek  gibi  tanımlamalarla  anlatılmaktadır. Ayrıca  pek  çok  ayette  saat,  hesap  günü,  hüküm  günü,  karar,  ayrım  günü,  toplanma  günü,  Sura  üflendiği  gün,  ifadeleriyle  de  isimlendirilmektedir.

Bilim  de  Evrenin  sonunun  nasıl  geleceğine  ait  bir  takım  öngörüler  ortaya   koymaktadır. Teorik  Fiziğin  çalışma  alanına  göre,  çoklu  Evren  modellerinde  Evren  için  bir  başlangıç  ve  son  görülmez.  Ancak  bir  Evrensel  alan,  bir  kara  delik  üzerinden  başka  bir  Evrensel  alana  aktarılır. Bilinen  Evrenin  geleceği  ve  yok  olması  ile  ilgili  birkaç  teori  bulunmaktadır.  Bu  teorilere  göre  Evren  sonsuza  dek  genişlemesini  sürdürecek  ve  soğuyacak,  veya  tekrar  kendi  üzerinde  büzülecek  veya  bir  yırtılma  ile  varlığı  son  bulacaktır. Bu  teoriler  Evrenin  bilimsel  olarak  tahmin  edilen  yaşından  daha  erken  bir  kıyamet  takvimi  ön  görmemektedir.  Ancak  kara  delik  kavramı  ile  karanlık  enerjinin  keşfiyle  birlikte  Evrenin,  kendi  üzerine  çökerek  son  bulacağı  görüşü  geçerliliğini  yitirmiş  görünmektedir.  Bir  başka  görüşe  göre  de   Evrenin  itme  gücü  bitince,  çekme  başlayacak  ve  gök  cisimleri  bir  merkezde  toplanarak  yığılacak  ve  büyük  bir  patlamayla  Evren  tekrar  genişlemeye  başlayacak,  bu  genişleme  ve  çöküşlerin  sonunda  da  termodinamik  ısı  ölümü  ile  tamamen  son  bulacaktır.

Müslümanlıkta,  Ehlikitap  inanışlarında,  Eski  Ahit / Tevrat,  Yeni  Ahit  /  İncil'de  kıyamet  ile  ilgili  pek  çok  görüş  ve  rivayetler  anlatılmıştır. Yahudilerin  inancında,  kıyamet  alametleri  olarak ;  *  Babil'deki  Sinagoglar  İsrail’de  tekrar  kurulacak, *  Yönetim  dinsizlerin  eline  geçecek, *  İsrail  toprakları  yeşerecek, * Süleyman  tapınağı  Kudüs’te  tekrar  inşa  edilecek,  * İsrail’in  düşmanları  dize  gelecek, *  Mesih  gelerek  İsrail’in  kralı  olacak. Tüm  Yahudileri  vaat  edilmiş  topraklarda  toplayacak.  Ay  ve  Güneş  takviminin  bir  karışımı  olan  Yahudi  takvimine  göre  kıyamet  6000  yılından  sonra  kopacak,  bu  tarih  Miladi  takvime  göre  de  2240  yılına  tekabül  etmektedir.

Hristiyanlık  inancında  da  kıyamet  öncesinde  büyük  felâketlerin  yaşanacağı  öngörülmektedir.  İncil  anlatımlarına  göre ;  İnsanlar  benliklerine,  zevke  paraya,  gurura,  itaatsizliğe,  nankörlüğe,  zalimliğe,  öfkeye,  gaddarlığa,  hainliğe,  aşırı  yönelip,  sadece  dinin  biçimini  gözetecek,  kudretini  inkâr  edeceklerdir.  O  günlerin  hemen  sonrasında  güneş  kararacak,  Ay  ışığını  vermez  olacak, Yıldızlar  gökten  düşecek,  deccal  ve  İsa  Mesih  savaşı  /  Armagedon  başlayacak.

Müslümanlıkta  da  kıyamet  ile  ilgili  Kur’an  ayetlerinin  dışında,  hadis  ve  rivayetlerle,  zanlarla  oluşturulmuş  pek  çok  bilgi  ve  inanç  bulunmaktadır. Kıyametin  ne  zaman  olacağı,  öncesinden  alametlerinin  olacağı  veya  olmayacağı,  olacaksa  nelerin  olacağı,  bizim  için  gayb  olmasına,  Kıyametin  aniden  kopacağının  belirtilmesine  rağmen,  sanki  gayba  gidilmiş  de  geri  dönülmüş  gibi  küçük  alametler,  büyük  alametler  sınıflandırması  dahi  yapılarak  uydurma  hadislerle  anlatılmakta  ve  anlatılan  hikâyeler  de  Peygamberimize  fatura  edilmektedir. 

Bu  anlatılan  hikâyelerin,  rivayetlerin  bazılarına  baktığımız  zaman ; Küçük  alametler  için :

*  İlmin  kalkıp  cahilliğin  çok  olması, ( Hangi  ilimden  söz  edildiği  belli  değildir. Büyük  ihtimalle  doğrudan  Allah'tan  ilim  aldığına  inanılan  Tasavvufun  Evliya  ve  Şeyhleri  kastedilmektedir. Halbuki  müspet  ilim,  bilim  ve  teknoloji  sürekli  bir  gelişim  içerisindedir. Kur’anı  gerçekçi  olarak  okuyup  anlayan  ve  toplumları  bilinçlendirmeye  çalışan,  aydınlatan  Kur’an  erlerinin  sayısı  da  günden  güne  artmaktadır.)

*  Cahillerin   hükmetmesi, *  İnsanlardan  emanetin  kalkması, *  Din  bilgilerinden  yoksun  olarak  ibadet  edilmesi, * Oyun  ve  çalgı  aletlerinin  çok  olarak  kullanılması, * Deccal  vekillerinin  çıkıp  insanları  doğru  yoldan  çıkarması, (  Bazen  her  şeye  deccal  denilmenin  yanı  sıra  kesin  ve  ne  olduğu  tam  belli  olmayan  bir  deccal  inancı )  *  Adam  öldürme  ve  fitnenin  çoğalması, ( Adam  öldürme  ve  fitne,  insanın  varoluşundan  buyana  hiç  eksik  olmadı  ki, )

* Bidatların  çıkıp,  sünnetin  terk  edilmesi, *  İslam’ın  ancak  isminin,  Kur’anı  Kerim’in  ancak  resminin  kalması, ( Bu  doğru  bir  tespittir.  Çünkü  insanlarımızın  çoğu  Kur’anı  sadece  Arapça  okuyup  bir  şey  anlamamakta,  Kur’anı  okuduğunu,  hatim  ettiğini  zannetmektedir. Ve  anlayabilmek  için  de  Türkçe  mealini  okuma  çabası  göstermemektedir. Bu  davranış  ve  ihmalkârlık  onları  Allah  katında  kurtarmaya  yetmeyecektir.  Furkan 30. ),

*  Mescitlerin  görünüşte  mamur,  lâkin  hidayette  ve  irşat  yönünden  harap  haline  gelmesi, ( Çok  doğru,  zira   büyük  masraflarla  son  derece  konforlu  hale  getirilen,  İslam'la  sıvandığı  zannedildiği  halde  şirk  yuvasına  dönüştürülen  mescitler,  Arapça  dualarla  hiçbir  şey  anlaşılmadan  sadece  yatmak  ve  kalkmaktan  ibaret  olan  namaz  kılmanın  dışında  hiçbir  işe  yaramamaktadır. Peygamberimizin  uygulamaları  yok  edilmiştir,  eğitim  ve  öğretim  yuvası  olmaktan  çıkarılmıştır. Sadece  Arapça  okumaya  yönelik  olan  Arapça  Kur’an  kurslarından  başka,  gerçek  Hakk  Dini  öğretme  vasfından  uzaktır. ) Bu  öngörülen  tespitler,  aslında  kıyamet  yaklaşsa  da  yaklaşmasa  da  bugün  yaşanan  gerçeklerdir. Yüzyıllardır  Kur'anın  dışında  ülkemizde  yaşatılan  dindir.

Yine  rivayet  ve  hadislerle  ifade  edildiğine  göre  sanki  Allah'la  görüşüp  birlikte  kararlaştırmışlar  gibi  büyük  kıyamet  alametleri  de  belirlenmiştir. Ve  bu  alametler  de  şöyle  anlatılmaktadır.  On  büyük  alamet  görülmeyince  kıyamet  kopmayacaktır. Bunlar ; * Duman,  * Deccal,  * Dabbetül  Arz, * Güneşin  batıdan  doğması, * İsa’nın  gökten  inmesi,  * Yecüc  Mecüc  çıkması, * Arabistan’da  çökmenin  oluşması,  * Yemende  bir  ateşin  çıkıp  halkı  bir  araya  getirmesi,  * Peygamberin  torunlarından  birinin  Mehdi  olarak  dünyaya  gelmesi  ve  dünyayı  zulümden  kurtarması. Bu  on  maddelik  öngörü  etrafında  da  oluşturulmuş  yüzlerce  hadis  bulunmaktadır. Dikkat   edilirse  bu  öngörülenler  tamamen  İsrailiyat  kokmaktadır. Duman,  Deccal,  Dabbetül  arz,  Yecüc  Mecüc  kavramları  da  Kur’an  ayetlerinde  söz  edilenlerin,  farklı  yorumlanmasından,  saptırılmasından  ortaya  çıkmış  öngörülerdir.

Yecüc  Mecüc :  Kur'anda  Kehf  94  ve  Enbiya  96. ayetlerinde  yer  almasına  rağmen  asıl  anlamlarından  farklı  anlamlarla,  abartılı  nakillerle  pek  çok  rivayetin  ortaya  atılmasıyla  yöneltilen  bir  kavramdır. Gerek  Kitabı  Mukaddes  ve  gerekse  Kur'anda  asıl  anlatılmak  istenene  göre,  Yecüc  ve  Mecüc'ün  ortak  özelliği  akıncılık  ve  istilacılıktır.  Dolayısıyla  bu  iki  sözcüğün  çağrıştırdığı  güç,  bir  ordunun  gücüdür.  Bu  durumda  Yecüc,  ordu  komutanı,  Mecüc  de  onun  askerleri  anlamındadır. Yecüc  ve  Mecüc'ü  belli  bir  tarihe  veya  kıyamet  zamanına  veya  herhangi  bir  coğrafyaya  sığdırmak  yanlıştır. Her  devirde  ve  her  bölgede  ve  her  zamanda  Yecüc  ve  Mecüc  olmuştur.  Nitekim  şu  anda  dünyamızın  her  bölgesinde,  bilhassa  Orta  doğudaki  Müslüman  ülkelerinde  Yecüc  Mecüc  doludur. Savaş  ve  insan  ölümleri  hiç  eksik  olmamaktadır.

Deccal  :  Arapça  bir  sözcüktür. " Decl "  kökünden  gelir. Yalancı,  hilekâr,  iyi  ile  kötüyü,  hak  ile  batılı  ve  insanların  zihinlerini  karıştıran,  gerçeği  gizleyen  bozguncu  demektir. Doğru  yoldan  uzaklaştırıp,  dalalete  sapkınlık  yoluna  sürükleyendir.  Kur'anda  olmayan  ve  gerçek  dışı  Mehdi  inancında  olanlarca  Deccal,  Mehdinin  savaşacağı  kişidir  veya  güçlerdir.  Özellikle  Tarikat  ve  Cemaatlerce  Deccal'in  düşünce  sistemine  karşı  koymak  da  ibadet  sayılmaktadır. Tarikatlarda  şeyhlere  karşı  çıkanlar,  farklı  görüş  bildirenler  de  tehdit  ve  korkutma  ile  Deccal  olarak  nitelendirilir.  Deccal'in  cenneti  de  cehennemi  de  sahtedir.  Alnında  da  kâfir  yazar.  Mezhep  ve  Cemaat  liderleri,  içinde  bulunulan  kötü  durumu,  geri  kalmışlığın  günahını  da  hep  günah   keçisi  olarak  Deccal'e  yüklerler. Hadis  ve  rivayetlerde  Deccal'e  karşı  savaş  verecek  İsa'nın,  Şam'ın  doğusunda  beyaz  minareye  ineceği,  mehdi  ile  buluşacağı  ve  Deccal'i  öldüreceği  (  Müslim  b.  el  Haccac )  anlatılmakta,  müritler  uyutularak  kandırılmaktadır. (  Mehdimiz  Kim  Olsun  başlıklı  makalemize  bakabilirsiniz. )

Bazı  hadislerle  de  kıyametin  kopacağı  zamana  işaret   edilmektedir. Bunlardan  birinde ;  Dünyanın  toplanma  günü  7  bin  yıldır.  Muhammed’e  kadar  bunun  5600  yılı  geçmiştir. Enes  b. Malik’den ;  O  dedi  ki :  Resulullah  buyurdu ;  Dünyanın  ömrü  Ahiret  günlerinde  yedi  gündür.  Allah’u  Teala  buyurdu  ki ; Rabbin  katında  bir  gün  sizin  için  bin  yıl  gibidir. Kim  bir  din  kardeşinin  Allah  yolunda  bir  ihtiyacını  görürse,  Allah  Teala  onun   için  gündüzlerini   oruçla,  gecelerini  de  ibadetle  geçirmişçesine  şu  dünyanın  yedi  bin  yıllık  ömrü  müddetince  sevap  yazar. Halbuki  Kur'anda  yedi  sayısı  ve  katları  çokluğu  ifade  etmek  üzere  kinaye  olarak  kullanılır.

Kıyamet  alametlerinden  biri  olarak  gösterilen  ve  üzerine  pek  çok  rivayet  ve  hadis  uydurulan  “ Duman “  inancı,  Duhan  Sûresinin  10  ve  11.  ayetlerindeki  Şimdi  sen  apaçık  bir  duman  /  kıtlık  getireceği  günü  gözetle.  O  duman  /  kıtlık  insanları  sarıp  sarmalar. Bu  elem  verici  bir  azaptır. "  ifadesine  dayandırılmaktadır.  Ayette  aslında  eğer  Kur’an  bütünlüğünde  incelenecek  olursa,  bir  önceki  Zuhruf  Sûresinde  anlatılanların  devamı  olarak,  Mekke  müşriklerinin  başına  gelebileceklere  işaret  edilmektedir. Onları  bir  toz  duman  bürüyecek,  kıtlık  onlar  için  çok  acı  bir  azap  olacaktır.  Bu  haldeler  iken  azabın  kaldırılması  için  Allah’a  yalvaracaklardır. Ne  var  ki  onlar  samimiyetsiz  insanlardır.  Allah  onlardan  azabı  biraz  kaldırınca  yine  eski  azgınlıklarına  döneceklerdir  denilmektedir.  Ayette  geçen  “ apaçık  dumanın  “  ne  olduğu  hususunda  bir  çok  görüş  ileri  sürülmüştür.  Razi  ve  Kurtubiye  göre ;  "  Bu  duman  kıyametin  alametlerinden  biridir. O  yeryüzünde  kırk  gün  kalacak  ve  gök  ile  yer  arasını  dolduracaktır.  Mümin  bundan  dolayı  nezleli  gibi  olacak,  kâfir  ve  günahkârların  burnuna  girerek  kulaklarını  delecek,  nefeslerini  daraltacaktır.  Bu  kıyamet  gününde  Cehennemin  bırakacağı  etkilerdendir. "  Bu  görüşün  ardından  da  pek  çok  hadis  oluşturulmuş,  Buhari,  Müslim   eserlerinde  yer  almıştır. Halbuki  “  duman “  sözcüğünün  Arap  kültüründe  nasıl  kullanıldığına   baktığımız  zaman  ise ;  Lisan  ül  Arap  lügatinde  şunlar  nakledilmektedir.  "  Aç  kişi  kendisi  ile  gökyüzünün  arasını  açlığın  şiddeti  ile  duman  olarak  görür. Kıtlık  döneminde  yağmursuzluktan,  yeryüzünün  kupkuru  olması,  toz  toprağın  havaya  yükselmesi  nedeniyle  açlığa  da  duman  denir.  Açlık,  toz  dumana  benzetilir. O  nedenle  duman  sözcüğü  kıtlık  yılı  için  kullanılır. "  İşte  bundan  dolayı  ayette  sözü  edilen  duman,  kıyamet  alameti  değil,  doğrudan  o  günkü  Mekkelilere  yöneltilen  ve  Peygamberimizin  döneminde  onların  da  tanık  olacağı  bir  dumandır  ve  kıtlıktır.

Kıyamet  alameti  olarak  gösterilen  ve  üzerine  pek  çok  rivayetin  ve  hadisin  uydurulduğu  konulardan  biri  de  Neml  Sûresinin  82. ayetinde   "  Ve  söz  üzerilerine  vaki  olduğu  /  gerçekleştiği  zaman,  onlar  için,  insanların  ayetlerimize  gerektiği  gibi  inanmadıklarını  onlara  söyleyen / anlatan  topraktan  yapılmış  bir  dabbeh / hareket  eden,  konuşan  bir  varlık  çıkardık. "  ifadelerinde  yer  alan  ve  gerçeğinden  saptırılarak  sahiplenilen  “ Dabbeh “  sözcüğüdür.

Dabbeh  :  Sözcük  olarak  “  Hafif  hafif  yürüyen,  kıpırdayan,  debelenen,  gözle  takip  edilemeyecek  kadar  yavaş  hareket  eden  veya  gözle  izlenemeyen  şey “  anlamına  gelmektedir.  Kur’anda  ise  bu  sözcük,  tekil  ve  çoğul  olarak  pek  çok  Sûrede  farklı  formlarda  18  ayette  yer  almaktadır.  Bazı  ayetlerde  Örneğin ;  Süleyman  Peygamberin  öldüğünün  anlaşılmasına  neden  olan  ve  dayandığı  bastonunu  kemiren  kurtçuk  için  de,  başka  irili  ufaklı  yavaş  hareket  eden  canlı  yaratıklar  için  de  kullanılmıştır. Bu  ayette  ise  konunun  iyi  anlaşılabilmesi  için,  önündeki  ve  ardındaki  ayetlerle  birlikte,  bir  paragraf  halinde  ele  alınıp,  öznenin,  zamirin,  yüklemin  yerli  yerine  oturtulması  gerekir. Bu  paragrafta  Yüce  Rabbimiz,  bizleri  uyarmak  için  Mahşer  ile  ilgili  ayrıntıları  bildirmekte,  konumuz  da  bu  paragrafının  bir  cümlesini  teşkil  etmektedir.  Ayette  yer  alan  “  söz “  kıyamet  değil, (  Yasin  7. Secde  13. Hud  118.  )  ayetlerinde  açıklandığı  gibi,  Allah’ın  kâfirleri  cezalandıracağı,  hesap  soracağı,  cehennemi  inkâr  eden  ins  ve  cinle  ( tanıdığımız  tanımadığımız,  bildiğimiz  bilmediğimiz,  geçmiş  gelecek  herkesle )  dolduracağını  dile  getirdiği,  mahşer  günüdür,  hesap  günüdür.  Ayette  anlatıldığına  göre  artık  kıyamet  kopmuş,  yeryüzü   yok  olmuştur. Zaman  haşredilme / toplanma  zamanıdır.  Gün  hesap  verme  günüdür.  Suçlular  hesap  vermek  üzere  sorguya  çekilmektedir.  Bu  ayetlerle  anlatılmak  istenen,  bu  günkü  teknoloji  ile  de  bildiğimiz  gibi  “ Dabbeh “  adeta  bir  tablet  veya  televizyon  ekranı  gibi,  mahşerde  ortaya  çıkarılacak  yeryüzü  maddelerinden  oluşturulmuş  bir  çeşit  görüntülü  duyuru  aracıdır. Dünya  yaşamındaki  kendilerini  Cehennem  hayatına  hazırlayan,  yaşamlarındaki  yanlış  davranışlardaki  debelenmeler,  yaşamlarında  ağır  ağır  hareket  eden  belirtiler,  olaylar,  kendisine  yüklenmiş  olan  “ insanların  Allah’ın  ayetlerine  gerektiği  gibi  inanmadıkları “  duyurusunun  anons  edileceğidir,  gösterileceğidir.  Bu  anons  Resulullah’ın  Furkan  Sûresinin  30. ayetinde  “  Ey  Rabbim !  hiç  şüphesiz  benim  toplumum  şu  Kur’anı  mahcur  /  terk  edilmiş  bir  şey  haline  getirdi. “  diye  belirtildiği  gibi  şikâyetinin  bir  başka  şeklidir.

Öte  yandan  dünya  hayatı  içerisinde  ise  Dabbeh  aslında  insanlarla  karşılıklı  konuşan  değil,  dünyada  bireysel,  toplumsal,  sosyal  hayat  içerisinde  insanlara   uyarı  yapan,  adeta  konuşan,  haber  veren,  aklınızı  başınıza  toplayın  demeye  gelen,  yavaş  yavaş  ortaya  çıkan  debelenmeler,  hareketlenmeler,  karşılaşılan  bireysel  ve  toplumsal  olaylardır.  Dabbeh  kıyamet  alametlerinden  biri  değildir.  Dabbeh  diye  nesnel  bir  varlık  yoktur.  En  alt  seviyeden  başlayarak  gelişen ve  insanların  yaşadığı  her  devirde  görülmekte  olan  uyarılardır. Örneğin  zelzele  de  bir  dabbehdir  ve  bir  uyarıdır.  İnsanın  kendi  vücudunda  çıkan  sağlık  problemleri  de  dabbehdir,  bir  uyarıdır. Toplumsal  ahlâkın  bozulduğunun  hissedilmesi  de  bir  dabbehdir,  bir  uyarıdır. Dünya  iklim  düzeninin  anormal  değişmesi  de  dabbehdir  ve  bir  uyarıdır. Hayatımızda  pahalılığının  büyümesi  ve  gelir  düzeyinin  anormal  derecede  bozulması  da  dabbehdir  ve  bir  uyarıdır.  Süleyman'ın  dayandığı  bastonu  yiyerek,  onun  öldüğünün  anlaşılmasına  neden  olan  kurtçuk  da  koca  saltanat  ve  zenginliklerin  çok  kolay  yıkılabileceğini  haber  veren  bir  dabbehdir  ve  bir  uyarıdır. Çünkü  Kur'an  hayatın  içerisinde  olması  gereken  bir  rehberdir,  uyarıdır  ve  öğüttür.

Bu  konuda  uydurulan  en  önde  olan  rivayetlerden  biri  Ebu  Hureyre’ den  nakledilmiştir ;  Dabbeh,  beraberinde  Musa’nın  asası  ve  Süleyman’ın  mührü  olduğu  halde  çıkar.  Asa  ile  Müminlerin  yüzünü  cilâlar,  mührü  ile  de  kâfirlerin   burnuna  basar. Öyle  ki  sofra  ehli  toplanınca  biri  diğerine  “ Ey  Mümin “  der.  Diğeri  de “ Ey  kâfir “ der. ( Tirmizi  Tefsir  28 ) Bu  uydurma  rivayetin  yanı  sıra  tutarsız,  akıl,  mantık  dışı  yüzlerce  rivayet  ve  hadis  ortaya  çıkarılmıştır.

Biz,  uydurma  ve  mesnetsiz  olan  bu  rivayetleri  bir  tarafa  bırakalım,  Dinimiz  ve  inancımız  açısından  yegâne  kaynağımız  olan  Kur’an  ile  Kıyamet  konusuna  ışık  tutmaya  çalışalım.  Kur’anda  bu  konuya,  Kıyamet  sözcüğü  ile  yer  alan  Sûrenin  yanı  sıra,  El  Kariah,  El  Hakkah,  Es  Sahhah,  El  Gaşiyeh  gibi  çok  çarpıcı  anlamlar  içeren  isimlerle  yer  verilmektedir.

KARİAH  1 – 5  :  Kariah !  Nedir  o  Kariah ?  /  Felâket  kapısını  şiddetli  çalan,  şok  eden  Kariah’ın  ne  olduğunu  sana  ne  bildirdi ?  O  gün  insanlar,  darmadağın  kelebekler  /  pervaneler  gibi  olurlar.  Dağlar  da  atılmış  renkli  yün  gibi  olur.

Ayette  sözü  edilen  El  Kariah :  Çok  şiddetli  vuran,  insanlara  şok  yaşatan,  ciddi  ve  en  büyük  felâkettir.  Kıyametin  bir  başka  adıdır.  Dünyanın  sonudur. O  gün  inançsızlar  en  büyük  felâketin  kapılarına  dayandığını  anlayacaklar,  Tekvir  Sûresinde  anlatıldığı  gibi,  göklerin  çatlaması,  Güneşin  kağıt  gibi  katlanıp  dürülmesi,  Ay’ın  ve  yıldızların  söndürülmesi,  dağların  yürütülmesi,  denizlerin  kaynatılması,  kısaca  her  şeyin  birbirine  karışması  sonucu  şoka  girecek  ve  ne  yaptıklarını  bilmez  halde  şaşkınlık  içerisinde  dolaşacaklardır,  sağa  sola  kaçışacaklardır. İşte  bundan  dolayı  kıyamet,  en  büyük  felâketin  kapıları  çalması  anlamında  “ El  Kariah “  olarak  isimlendirilmiştir. O  felâket  kapısını  çalan  olaylar  bütünü  bir  bomba  gibi  düşecek,  aynı  zamanda  arkasından  o  korkunç  tahribatını  oluşturacaktır.  Kur’anın  bize  bildirdiğine  göre  kıyamet  iki  aşamalı  tek  bir  gündür.  Birinci  aşamada  Evrenin  yok  olması,  ikinci  aşamada  ise  yeniden  dirilme  ve  Allah’ın  huzurunda  hesap  vermek  üzere  bütün  insanların  toplanmasıdır. ( Haşr  olmasıdır. ) Ve  Rabbimizin  Kur’andaki  beyanına  göre  kıyamet,  “ sayhah “  ( korkunç  bir  gürültü,  uğultu )  ile  başlayacaktır.

ZÜMER  68  :  Ve  Sura  üflenmiştir  de  Allah’ın  dilediği  hariç,  göklerde  kim  var,  yerde  kim  varsa  çarpılıp  yıkılıvermiştir. Sonra  ona  başka  bir  daha  üflenmiştir  de  onlar  kalkmışlar,  karşıda  bakıp  duruyorlar.

YASİN  49  :  Onlar  sadece  birbiriyle  çekişip  dururlarken,  kendilerini  yakalayıverecek  bir  tek  çığlıkla  karşı  karşıya  kalacaklardır. İşte  o  zaman  bir  vasiyette  bile  bulunamazlar.  Ailelerine  yakınlarına  da  dönemezler.

KIYAMET  7 – 10  :  İşte  göz  şimşek  gibi  çaktığı,  ay  tutulduğu  ve  güneş  ve  ay  bir  araya  getirildiği  zaman,  işte  o  gün  insan  “  kaçış  nereye “  der.

Felâket  kapıyı  çaldığı  anda  artık  bu  felâketten  kaçış,  kurtuluş  olmayacaktır. Bu  nedenle  inançsızlar  için  daha  vakit  varken,  akıllarını  başlarına  toplayıp,  bir  an  önce  Kur'ana  yönelip,  Allah’ın  koruması  altına  girmekten  başka  kurtuluş  yolu  yoktur.  Kıyamet  sahneleri  ile  sürekli  bu  uyarı  yapılmaktadır.

KAMER  6 – 8  :  O  halde  onlardan  geri  dur.  O  günde  Çağırıcının  bilinmedik  bir  şeye  çağırdığı  o  günde  gözleri  düşkün  düşkün,  O  davetçiye  hızlıca  koşarak  kabirlerinden  çıkarlar. Sanki  onlar  darmadağın  çekirgeler  gibidirler.  O  kâfirler  “ Bu  zor  bir  gündür “  derler.

O  gün  felâket  kapıyı  çalınca  o  akıllı,  mantıklı  düzenli  insanlar  olayın  azametinden,  bilinçlerini  yitirerek  sağa  sola  uçuşan  kelebekler,  çekirgeler  gibi  yönlerini  şaşıracaklar,  koşuşturup  duracaklardır.  Sonunda  da  pervanenin  yanması  gibi  infilak  etmiş  dünyanın  ateş  girdabında  yok  olacaklardır.  O  güne  tanık  olacak  milyarlarca  insan  göz  önüne  alındığında,  yaşanacak  manzara  gerçekten  de  tüyler  ürperticidir.

HACC  1 – 2 :  Ey  insanlar !  Rabbinizin  koruması  altına  girin,  şüphesiz  kıyametin  kopuş  anının  sarsıntısı  çok  büyük  bir  şeydir.  Onu  göreceğiniz  gün,  her  emzikli  kadın  emzirdiğinden  vazgeçer. Ve  her  hamile  kadın  taşıdığını  bırakır. Ve  sen  insanları  sarhoş  olmadıkları  halde  sarhoş  görürsün.  Velâkin  Allah’ın  azabı  çok  şiddetlidir.

ABESE  33 – 37  :  Sonra  şiddetle  çarpanın  çıkardığı  korkunç  ses  geldiği  zaman  öyle  bir  gün  ki  o  kişi,  kardeşinden,  annesinden,  babasından,  eşinden,  oğullarından  kaçar.  O  gün  onlardan  her  kişi  için,  kendisini  boş  bırakmayacak  bir  uğraş  vardır.

NEML  87  :  Ve  Sura  üflendiği  gün,  artık  Allah’ın  diledikleri  hariç  olmak  üzere  göklerde  ve  yerde  kimler  varsa  hepsi  dehşete  kapılır. Ve  hepsi  değerlerini  yitirmiş  olarak  O’na  gelirler.

Sûr’un  üflenmesi  ifadesi,  eski  devirlerden  bu  yana  ilkel  topluluklardan  da  başlayarak  gelen  ve  var  olan  uygulamaya  yapılan  bir  atıf  ve  benzetmedir.  Toplanmayı,  bir  araya  gelmeyi  veya  herhangi  bir  tehlikeyi  haber  vermek  için  genellikle  büyük  baş  hayvan  boynuzundan  yapılmış  bir  borunun  üflenerek  etkili  bir  sesin  çıkarılarak  yapıldığı  bir  duyurudur. Kıyamet  günü  de  sanki  bir  içtima ( toplanma )  borusunun  veya  bugünkü  gibi  bir  sirenin  çalınacağını,  ya  da  bir  hakemin  düdükle  oyunu  bitirdiği  gibi  çağrışımları  belirtmektedir. Sura  birinci  üflenmede  her  şeyin  tarumar  olması, tamamen  ölümün  gerçekleşmesinin  hemen  ardından  ikinci  kez  Sura  üflenmesi  ile  de  bütün  ölmüş  olanların,  diriliş  ile  /  ayağa  kalkma,  kabirlerden  çekirgeler  gibi  çıkması  ile  kıyametin  ikinci  aşaması  başlayacaktır.  Uydurma  hadis  ve  rivayet  kitaplarında  ikinci  Sura  üfleme  ile  bütün  canlıların  dirilmesi  Ba'sübadel  mevt / Ölümden  sonra  diriliş olarak  ifade  edilir.  İki  Sur  arasındaki  süre,  sanki  o  günü  daha  önce  yaşamışlar  gibi  kimine  göre  kırk  gün,  kimine  göre  kırk  ay,  kimine  göre  de  kırk  yıldır  denilerek  uydurulmakta,  Buhari  Tefsir  39 / 3,  Müslim  Fiten  141  Hadisine  göre  "  Allah,  gökten  su  indirecek  ve  insanlar  yerden  sebze  biter  gibi  bitecekler. İnsanda  bir  kemik  hariç  hepsi  çürür.  Bu  çürümeyen  yer  kuyruk  sokumu  kemiğidir.  Kıyamet  günü  yeniden  yaratılış  bundan  terkip  edilecektir. "  diye  dirilişin  ayrıntıları  bundan  başka  bir  çok  saçma  rivayetle  anlatılmaktadır. Bu  dirilme  ve  toplanma  çağrısının  ardından  Mahşer  alanında  toplanma  ( haşr )  ile  amel  defterlerinin  açılması,  hesap  verme,  sorgulama,  adalet  terazisinin  kurulması,  günah  ve  sevapların  tartılması  başlayacak.

ŞURA  17  :  Allah  bu  kitabı  ve  mizanı  /  teraziyi  /  ölçüyü  hakla  indirendir.  Ve  sana  ne  bildirir  ki,  belki  de  o  kıyametin  kopuş  zamanı  çok  yakındır.

RAHMAN  7 – 8  :  Ve  Sema’yı  da  oluşturdu,  onu  yükseltti.  Ve  terazide  /  ölçüde  dengede  taşkınlık  etmeyesiniz  diye  teraziyi  /  ölçüyü,  dengeyi  koydu.  Ölçüyü  ayakta  tutun,  dengeye  zarar  vermeyin.

Tartı  ve  terazi  konusu  geçmişte  Ehli  Sünnet  ve  Mutezile  ekollerinin  farklı  anlayışlar  geliştirmelerine  neden  olmuş,  kimileri  bu  teraziyi  iki  kefeli  pazar  terazisi  gibi  anlamışlardır. Ardından  birçok  rivayeti  kendilerine  destek  yapıp  desteksiz  atanlar,  Ahirette  Cebrail  meleğinin  bu  terazi  ile  insanların  günah  ve  sevaplarını  tartacağını  ileri  sürmüşlerdir.  Halbuki  Allah’ın  ön  gördüğü  terazi,  adalet  terazisidir. Rabbimiz,  bu  dünya  yaşamında  da  “  mizan “  ölçü,  tartı  ve  terazi  koymuştur. Yarattığı  her  şeyde  bir  ölçü  ve  terazi  vardır. O  nedenle  de  Rabbimiz  insanlara  sürekli  olarak  haddi  aşmayın  ölçüyü  ve  dengeyi  bozmayın  uyarısında  bulunmaktadır.  Hesap  günü  mahşerde  de  insanın  iyilikleri  ve  kötülükleri,  cennet  veya  cehennem  hayatında  etken  olacaktır.  İnançsız  birisi  iyi  işler  yaptıysa,  cehennem  azabında  hafiflik  söz  konusu  olacaktır.  İnançlı  birisi  de  kötülük  yaptıysa,  cennetteki  nimetleri  ve  alabileceği  zevkler  de  ona  göre  az  olacaktır.  Böylece  Zilzal  Sûresinin  8. ayetinde  belirtildiği  gibi,  herkes  zerre  kadar  iyiliğinin,  zerre  kadar  kötülüğünün  karşılığını  mutlaka  almış  olacaktır.  Neticede  insanlar  için  tartıları  hafif  çektiren  zalimliktir,  küfürdür,  şirktir.

KARİAH  8 – 11  :  Tartıları  hafif  gelen  kimse  ise,  işte  onun  anası  Haviye’dir.  /  Uçurumun  derin  bir  çukurdur.  Onun  ne  olduğunu  sana  ne  bildirdi ?  O  kızgın  bir  ateştir.

Ayette,  özel   olarak  nitelendirilen  “ haviye “  ifadesiyle,  edebi  bir  sanat  anlatımıyla  inançsızları,  içine  girecekleri  cehennemin,  anası  ifadesiyle  çocuğunu  koruyan  bir  ana  gibi  kucaklayacağı,  saracağı  benzetmesi  yapılmaktadır.  Bu  inançsızlara  “ haviye’ den “  başka  kucak  açanın  bulunmayacağı  dile  getirilmektedir. Sizin  bildiğiniz  ateş  onun  yanında  soğuk  kalır  denilmektedir.  Kıyameti  anlatan  ayetlerde,  birinci  aşamada  dünyanın  ( Evrenin )  içindeki  her  şeyin  bu  günkü  düzeninin  nasıl  son  bulacağı  anlatılırken,  ikinci  aşamasında  da  inançlı  inançsız  tüm  insanların  karşılaşacakları  olaylar  açıklanmaktadır.  Bu  uyarılara  rağmen  sürdürdükleri  sefadan  vazgeçerek  sorumluluk  altına  girmek  istemeyen  inançsızların  yanlış  davranışlarını,  Rabbimiz  önce  “  hayır “  ifadesi  ile  reddetmekte,  sonra  kıyamet  hakkındaki  kuşkuları  ortadan  kaldırmak  için,  olası  itirazlara  ayetlerle  cevap  vermekte,  kıyametin  kaçınılmaz  olduğunu  ispat  etmekte,  hem  bu  dünyadaki  adaletin,  hem  de  Ahiret  hayatındaki  adaletin   tecellisi  için  Ahiret  hayatının  gerekli  olduğu,  açıkça  ortaya  konmaktadır.

KIYAMET  1 – 4  :  Hayır,  kıyamet   gününe !  Hayır  çok   kınayan   o  nefse  de  kanıt  gösteriyorum !  O  insan  kendisinin  kemiklerini  asla  bir  araya  toplayamayacağımızı  mı  sanıyor ?  Evet  Biz  onun  parmak  uçlarını  /  tüm  organlarını  düzenlemeye  gücü  yetenleriz.

FECR  21 – 24  :  Kesinlikle  sizin  düşündüğünüz  gibi  değil !  Yer  üst  üste  sarsıntılarla  dümdüz  edildiği  zaman,  Rabbinin  hesaba  çektiği,  gönderdiği  vahiyler  tanık  olarak  saf  saf  dizildiği  zaman,  o  gün  cehennem  de  getirilmiştir.  O  insanın  o  gün  aklı  başına  gelecektir.  Artık  aklının  başına  gelmesinin  kendisine  ne  yararı  var  ki  ;  Der  ki  :  Keşke  ben  bu  ahiret  hayatım  için  hazırlık  yapmış  olsaydım.

Ayetlerin  bütünlüğü  içinde  ele  alındığında  “  çok  ayıplayan “  bu  kimsenin,  kıyamet  gününün  her  iki  aşamasında  da  imansızlığı  ve  küfrü  sebebiyle  içine  düşmüş  olduğu  durumdan  memnun  olmayan  ve  geçmişteki  hayatı  için  kendisini  kınayıp  duran  çok  pişman  biri  olduğu,  dolayısıyla  ayıpladığı  kişinin  de  kendisi  olduğu  anlaşılmaktadır.  Yüce  Rabbimiz,  Ahirette  hissedilecek  o  çok  acı  pişmanlık  anlarını  akıllı  insanların  önceden  akıl  edip,  öğüt  almaları  ve  gerçeği  bulmaları  için  adeta  bir  tiyatro  sahnesindeymiş  gibi  canlandırmalarla  anlatmaktadır. İnançsız  insanların  en  temel  özelliklerinden  biri,  kıyameti  ve  hesap  gününü  yalanlamasıdır. “  O  günü  gözümle  görsem  inanmam,  Allah  o  kemikleri  nasıl  bir  araya  toplayacak “  diyebilmeleridir.  İşte  bu  ayetlerle  Allah,  inkârcıların  bu  tür  tereddüt  ve  kuşkularına  karşı  meydan  okumakta,  onlara  yaratılışın  en  harika  özelliklerinden  biri  olan  “ parmak  uçlarının ”  yapısı,  işlevi,  her  insanda  farklı  olan  parmak  izi  mucizesi  ile  dikkat  çekerek  cevap  vermektedir. Bu  diriltme  konusuna  başka  ayetlerle  de  cevap  verilmektedir.

YASİN  78 – 80  :  Ve  kendi  oluşturuluşunu  dikkate  almayarak  Bize  bir  örnekleme  yaptı.  Dedi  ki  : “  Kim  diriltecekmiş  o  kemikleri ?  onlar  çürümüş  iken  ! “  Dedi  ki : “  Onları  ilk  defa  oluşturan  onları  diriltecektir.  Ve  O  her  oluşturmayı  en  iyi  bilendir.  O  size  yemyeşil  ağaçtan  bir  ateş  /  oksijen  yapandır.  Şimdi  de  siz  oksijenden  yakıp  duruyorsunuz.

KIYAMET   5  :  Aslında  o  insan,  önünü  /  kalan  ömrünü  din  iman  tanımayıp  kötülüğe  batmakla  geçirmek  istiyor. Soruyor  “ Kıyamet  günü  ne  zamanmış ? “

Ayetlerle,  Rabbimiz  insanın  hangi  sebeple  Ahiret  ve  kıyameti  yalanlama  gayretine  düştüğünü  açıklamaktadır.  Ahiret  hayatında  mutlu  bir  yaşamın  elde  edilebilmesi  için,  dünya  hayatında  da  Rabbimizin  koyduğu  düzenleyici  kurallar  bazı  insanların  hoşuna  gitmemektedir. Çünkü  din  adıyla  bildirilen  bu  kurallar  insanın  dünya  hayatında  bazı  kısıtlamalar  getirmekte,  haram  helal  demeden,  zevkusefa  içinde,  işine  geldiği  gibi  yaşamasına  engeller  koymaktadır. İnançsız  insanlar  bu  ilke  ve  kısıtlamaları  istememektedir. Bundan  dolayı  da  bütün  inançsızlar  akıllarına  takılmış  birtakım  şüphelerden  dolayı  değil,  sırf  hayatlarını  fücurla  geçirmek  istedikleri  için  kemiklerin  bir  araya  toplanamayacağını  ileri  sürerek  kıyameti  yalanlamayı  tercih  etmektedirler. Bu  bağlamda  ünlü  filozof  Dostoyevski  gibi  Ateist  felsefeci  olan  Jean  Paul  Sartre  de  " Gerçekten  de  Tanrı  inancı  aradan  çekilirse,  her  şey  mübah  olur,  yasaklar  da  ortadan  kalkar,  İnsanoğlu  da  dünya  yaşamında  tamamen  özgür  olurdu. ( Sartre  2005 / 75 ) demektedir.  Peki  o  zaman  soralım,  dünya  üzerinde  mübah  olarak  görülen  sorumsuzlukların  değerlendirmesini  kim  yapacaktır ?  Tabiidir  ki  nerede  zulüm,  haksız  kazanç,  adaletsizlik,  soygun,  talan,  yalan,  yağma,  hırsızlık,  öldürme  varsa,  orada  Ahiret  inancı  yoktur.  Ama  Ahiret  ve  hesap  gününe  inanmayan  inançsız  insanlar,  bu  düşünce  ve  yapılarından  sorgusuzca  kurtulacaklarını  da  sanmasınlar.  Başa  gelen  bazı  sıkıntılar,  felâketler,  ya  da  ölüm  anı  onların  bu  yanlış  düşüncelerini  değiştirebilir.  Ancak  iş  işten  geçtikten,  kıyamet  ya  da  ölüm  kapıya  gelip  dayandıktan  sonra  gösterilecek  pişmanlığın  bir  yararı  da  olmayacaktır.  Böyle  bir  durumda  son  anda  iman  edecek  olanların  imanlarının  kendilerine  bir  fayda  sağlamayacağı, Kur’an  ayetleri  ile  de  belirtilmektedir. Çünkü  onlar  özgür  iradeleri  ile  değil,  karşılaştıkları  belaların  sebep  olduğu  korku  ve  ümitsizlikle  zoraki  olarak  iman  etmiş  olacaklardır. O  gün,  yani  gözün  fal  taşı  gibi  açıldığı,  Ay’ın  tutulduğu,  Güneşin  kâğıt  gibi  katlanarak  dürülüp  Ay’la  kavuşturulduğu,  dağların  yürütüldüğü,  denizlerin  kaynatıldığı,  Cehennem  ateşinin  tutuşturulduğu  gün  gelmeden,  ölüm  kapıya  dayanmadan,  insan  aklını  kullanmalı,  Yaratan  Rabbine  bir  an  önce  yönelmeli,  günahlarından  bağışlanma  dilemeli,  Rabbimizin  Tevvablığına   ve  Rahmetine  sığınarak  tevbe  etmelidir. Bunun  yolu  da   Peygamberimizin  bize  yegâne  emaneti  olan  Kur’ana  sarılıp,  onu  kendi  dilinden  okuyarak  anlamak,  hurafe,  masal  inanışlarından  veya  inançsızlıklarından  vazgeçerek,  Kur’an  ayetlerini  ve  öğütlerini  hayatının  rehberi  yapmaktır.  Allah'ın  selamı,  rahmeti  ve  Kur'anın  doğruları  sizinle  olsun !...

ALLAH  DOĞRUSUNU  EN  İYİ  BİLENDİR ! RAHMETİ  VE  KUR'AN  BİZE  YETER !

Temel  Kaynak  :  HAKKI  YILMAZ  (  Tebyin  ül  Kur’an )  

PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR

BAŞLIKLAR
TAKİP ET