Konu Detay

PEYGAMBERİMİZİN ÇOK EŞLİ AİLE HAYATI

 14.04.2017
 1642

Peygamberimizin  vefatından  sonra,  İslam’ı  küçük  düşürmek,  zayıf  ve  değersiz  göstermek,  karşısında  olup  aşağılamak  isteyenler,  her  dönemde  olduğu  gibi  bugün  de  Peygamberimizin  hayatına  saldırmaktadırlar.  Peygamberimizin  vefatından  sonra  ona  iftiralar  ile  saldırıda  bulananların  başında  Yuhanna  ed  Dimeşki  adında  bir  kilise  papazı  ( M.S. 655 - 753 )  gelir. "  İslam  Hristiyanlığın  etkisiyle  oluşmuş  sahte  bir  dindir.  Muhammed  kadın  düşkünüdür,  evlatlığının  eşiyle  evlenmiştir. "  demiştir.  ( Jean  Damascene  a. g.e. s.  221 )  Buhari  ve  o  dönemin  hadis  toplayıcıları  da  ondan  aşağı  kalmamış  sözüm  ona  peygamberi  öveceğiz  derken  "  Peygamber  30  erkeğin  cinsel  gücüne  sahipti. Peygamber  bir  gecede  dokuz  hanımıyla  ayrı  ayrı  cinsel  ilişki  kurardı. "  ( Buhari  Muhtasarı  Tecid - i  Sarih  ha. no 192 )  diyerek  O'nun  ahlâkı  ve  kişiliği  ile  hiç  bağdaşmayan  ve  tamamen  O'na  hakaret  niteliğinde  olan  uydurulmuş  hadis  ve  rivayetler  malzeme  olarak  kullanılmakta,  Peygamberimizin  çok  eşliliği  ve  aile  hayatı,  aslı  astarı  ve  nedenleri  bilinmeden,  ateistler,  deistler  ve  İslam  dışı  yaşayanlarca   sorgulanmaya  ve   hayıflanmaya   çalışılmaktadır. Bunun  için  de  Kur’anı  Kerim’i  Peygamberimizin  kendi  aklından  uydurduğu,  ayetleri   kendi   nefsine  göre   uyarladığı,  kendisine  sınırsız  evlilik  ve  ilişki   hakkının  öngörüldüğü,  evliliklerinin  ahlâki  olmadığı,  çok  eşliliğinin  sebeplerinin  ne  olduğu,  hediye  edilen  eşlerle  ilgili  ilişkileri  gibi  pek  çok  soru  da  ortaya  atılmaktadır.  O  zamanın  Arap  kültüründeki  gelenek,  görenek  ve  yaşam  koşullarına  göre  makul  nedenleri  olan  bu  evlilikler,  yüzyıllar  sonra  bugünkü  dünyanın  kabul  ettiği  tek  eşlilik  anlayışına  göre  kıyaslandığında  doğal  olarak  yadırganmaktadır. Halbuki  bu  durumu  kendi  tarihsel  bağları,  gerçek  nedenleri  ve  koşullarıyla   değerlendirmek  ve  anlamaya  çalışmak  gerekmektedir. Yüz  yıllardır  ülkemizde  Türkçe  meali  ile  ve  bütün  dünyada  Kur'an  kendi  dillerinde  anlaşılarak  okunmadığından,  Müslümanların  çoğunluğu  da  konuya  vakıf  olamamakta,  Peygamberimizi  yeterince  tanıyamamakta  ve  oluşan  bu  karşı  sorgulama  ve  suçlamalara   gereken  cevabı  verememektedir.

Tarih  boyunca  bütün  peygamberlerin  ardından,  onları  aşağılamaya  çalışan  iftiralar  atılmış,  karalamaya  çalışılmıştır. Örneğin ; Yahudi  kaynaklarında,  Kitabı  Mukaddes’te  Nuh,  Lut,  Davud  peygamberler  gibi  bazı  peygamberlerin  eşlerinin  ahlâkı,  Adem  peygamberin  aynı  batında  doğan  çocuklarının  diğer  batında  doğan  çocukları  ile  evlenerek,  insanların  ensest  ilişkilerle  çoğaldığı,  Süleyman  peygamberin  yüzlerce  eşi  olduğu,  Lut’un  kızlarının  soylarını  devam  ettirebilmek  için  babalarını  içki  ile  uyutup  cinsel  ilişkiye  girdikleri  gibi,  çirkin  ve  iğrenç  iddialar  dahi  yer  almaktadır. İşte  insanoğlunun  bu  nefsi  çirkinliklerinden  dolayı,  geçmişin  hatalarının  tekrar  yapılmaması,  peygamberimizin  de  böyle  çirkinliklerle  muhatap  edilmemesi,  insanların  uydurma   hadislerle,  rivayetlerle  sapkınlığa  düşmemesi,  peygamberimizin  daha  doğru  tanınabilmesi  için, Yüce  Kitabımız  Kur’anda,  aile  hayatları  ile  ilgili  pek  çok  ayrıntıya  yer  verilmiştir. Şunu  önemle  dile  getirelim  ki,  Kur’anın  vahyedildiği  dönemde,  ne  çevredeki  bulunan  komşu  ülkelerde,  ne  de  Arabistanda  çok  eşlilikle  gelenek  oluşturarak  yaşayan  müşrikler,  peygamberimize  mecnun  demişlerdir,  sihirbaz  demişlerdir,  Kur'anı  kendisi  uyduruyor  demişlerdir,  ama  hiç  bir  zaman  ahlâksız  dememişlerdir.  Peygamberimiz,  erkeklerin  12 - 14  yaşları  arasında  ergenliğe  eriştiği  sıcak  bir  iklimde  doğup  büyümüştür. O  dönemde  çevresinde  zina  ve  fuhşun  yaygın  olmasına,  iffetsizliğin  had  safhada  olmasına  rağmen,  peygamberimiz  gayet  mazbut  bir  hayat  sürmüş,  onun  iffetsiz,  kadına  düşkün,  şehvetperest  davranışlarda  bulunduğu  hiç  görülmemiş,  duyulmamıştır.  Peygamberimizin  bu  özellikleri,  bütün  tarihçiler  ve  araştırmacılar  tarafından  da  kabul  edilmiştir. Üstelik  Kur’anı  peygamberimizin  Kendisinin  uydurmadığı,  hevasından  herhangi   bir  şeyi  ekleyemeyeceği  ayetlerle  de  vurgulanmaktadır. Bu  konulara  ilişkin  olarak  Kur’anda  Kalem  Sûresinin  4. ayetinde  "  Ve  kesinlikle  sen,  çok  büyük  bir  ahlâk  üzerindesin. "  denilmekte,  Peygamberimizin  hanımlarının  giyimleri,  davranışları,  evlatlığının  boşadığı  hanımla  neden  evlendiği,  hanımlarının  sorumlulukları, hakları,  peygamberimiz  öldükten  sonra  hanımlarının  başka  kimseyle  evlenmelerinin  yasaklanması,  boşanma  sebepleri  gibi  bilgiler  ayrıntılı  bir  şekilde  ele  alınmıştır.

AHZAB  50  :  Ey  peygamber !  Şüphesiz  Biz,  mehirlerini  /  bedellerini  verdiğin  eşlerini,  Allah’ın  ganimet  olarak  sana  verdiklerinden,  sözleşme  ile  malik  olduğunu  /  savaş  esirlerinden  himayene  verilmiş  bayanları,  amcanın,  halanın  dayının  ve  teyzenin  kızlarından  seninle  birlikte  hicret  etmiş  olanları  ve  kendisini  peygambere  hibe  eden  peygamber’in  de  nikâhlamak  istediği  Mümin  kadını  sadece  sana  özgü  olarak  sana  helal  kıldık.  Biz  kendi  eşleri  ve  sözleşmelerinin  malik  oldukları  şeyler  konusunda  senin  dışındaki  müminlere  neyi  farz  kıldığımızı  kesinlikle  bildik,  daha  önce  açıkladık.  Bu  durum :  sana  özgü  olarak  getirilen  çok  eşlilik  ve  diğer  özel  maddeler,  senin  için  bir  güçlük  olmasın  diyedir.  Ve  Allah,  kullarının  günahlarını  çok  örten,  onları  cezalandırmayan  ve  bağışı  bol  olandır. Engin  merhamet  sahibidir.

AHZAB  51  :  Onlardan  dilediğini  geri  bırakır,  dilediğini  de  yanına  alabilirsin.  Ayrıldıklarından,  istek  duyduklarına  dönmende  artık  senin  için  bir  sakınca  yoktur. Onların  gözlerinin  aydınlanıp  hüzne  kapılmamalarına  ve  kendilerine  verdiğinle  hepsinin  hoşnut  olmalarına  en  yakın  olan  budur.  Allah  kalplerinizde  olanı  bilmektedir.  Allah   herşeyi  bilendir,  çok  yumuşak  davranandır.

AHZAB  52  :  Bundan  sonra  kadınlar  ve  bunları  başka  kadınlar  ile  değiştirmek  /  güzellikleri  hoşuna  gitse  bile  sana  helal  olmaz.  Ancak  yeminin  malik  olduğu  /  Harp  esiri  olup  da  senin  himayene  verilen  başka ;  Onu  nikâhlayabilirsin.  Allah  her  şeyi  gözetleyip  denetleyendir.

Bu  ayetlerde,  aile  hukuku  kapsamında  peygamberimize  özgü,  diğer  müminleri  ilgilendirmeyen  kurallar  konu  edilmektedir.  Buna  göre ;  * Peygambere  mehirlerini  ( evlilik  bedellerini )  verdiği  eşleri  * Savaş  esirlerinden  himayesine  verilmiş  bayanlar  * Amcasının,  halasının,  dayısının  kızlarından  kendisiyle  birlikte  hicret  etmiş  olanlar, *  Kendisini  O’na  hibe  etmiş  olanlardan  peygamberin  de  nikâhlamak  istediği  mümin  kadınlar  sadece  peygambere  özgü  olmak  üzere  helâl  kılınmıştır.  Bu  ayrıcalık  görevinde  peygamber  için  güçlük  olmasın,  dilediği  eşi  ile  beraber  olabilsin,  bunlardan  ayrıldığı  eşi  ile  tekrar  birleşebilsin  ve  bundan  sonra  da  herhangi  bir  kadınla  evlenemesin,  sadece  himayesine  verilmiş  harp  esiri  kadını  nikâhlaması  serbest  olsun  diyedir.  Böylece  bu  ayetlerde,  Resulullah’ın  çok  eşliliği,  himaye  ve  siyasi  faydaya  bağlanmaktadır.  Ayette  akraba  kızlarının  sayılması  ve  onlarla  evliliğin  hicret  kaydına  bağlanması,  onların  mümin  olması  ve  korunmaya  alınması,  hicret  etmeyenlerin  mümin  sayılmamasından  kaynaklanmaktadır.

52. ayetteki  ifadelerle  de  hem  peygamberin  eşlerini  boşamasına  engel  getirilmekte,  hem  de  bir  cahiliye  geleneği  ortadan  kaldırılmaktadır.  Cahiliye  dönemi  Araplarının  bu  geleneğinde ;  Biri  diğerine, “ Sen  benim  hanımımı  al,  bana  da  senin  hanımını  ver “  dediği  bir  uygulama  vardı. İşte  bu  ayetteki  ifadelerle  böyle  bir  uygulama,  peygamberimize  ve  dolayısıyla  Müslümanlara  yasaklanmaktadır.

Normal  şartlarda  İslam’da  çok  eşlilik  yoktur.  Ancak  peygamberimizin  içinde  bulunduğu  ortamda  zaten  geleneksel  olarak  çok  eşliliğin  yaygın  olduğu  bir  yaşam  şeklinden  gelinmektedir. Üstelik  de  savaşların,  saldırıların,  öldürülmelerin  çok  fazla  olduğu  bir  ortamda  sahipsiz,  himayesiz  kalan  kadınların,  yetim  kalan  çocukların  sahiplenilebilmesi  durumu  ister  istemez  böyle  bir  çok  eşlilik  şartını  doğal  olarak  beraberinde  getirmektedir. Çok  eşliliğin  İslam'da,  ancak  olağanüstü   koşullarda  Kamu  otoritesinin  kararıyla  uygulanacak  özel  bir  durum  olduğu,  Nisa  Suresinden  anlaşılmaktadır.

NİSA  2 – 3  :  Ve  yetimlerinize  mallarını  verin.  Temizi  pise  değişmeyin.  Onların  mallarını  kendi  mallarınıza  katarak  yemeyin.  Bunu  yapmak  kesinlikle  büyük  bir  suçtur.  Ve  eğer  ki  yetimleriniz  konusunda  hakkaniyetsizlikten  korktuysanız ;  O  takdirde  yetimlere  bakmak  zorunda  kalan  kadınlardan,  sizin  için  hoş  olanlardan  ikişer  ikişer,  üçer  üçer,  dörder  dörder  nikahlayın.  Şayet  o  takdirde  de  adedi  gözetemeyeceğinizden  korkuyorsanız,  bir  tanesini  ya  da  yasalar  çerçevesinde  himayenizde  bulunan  kadını  nikahlayın.  Bu  haksızlığa  sapmamanız  için  en  uygunudur.

Bu  ayetlerdeki  ifadeler,  rivayet  ve  uydurma  hadislerle  saptırılmış,  asıl  anlatılmak  istenilen  mecrasından  başka  bir  anlamla  Müslümanların  belleğine  yerleştirilmiştir. Ayette  yer  alan “ ikişer,  üçer,  dörder, “ sözcükleri  sayı  sıfatları  olup,  bu  ifadelerle  “ Yetimlerin  annelerinden  ikişer  ikişer,  üçer  üçer,  dörder  dörder  nikahlayın “  denmek  istenmiş,  yani  savaşlardan,  ölümlerden  dolayı  sahipsiz  ve  korumasız  kalan  toplumdaki  yetimlere  karşı  adalet  sağlanamamış  ve  yetimler  ortada,  mağdur  durumda  ise,  toplanacaksınız  ve  yetimlere  bakmakla  mükellef  olan  kadınları  ikişer  ikişer,  üçer  üçer,  dörder  dörder  nikahlamak  üzere  bir  kampanya  düzenleyeceksiniz.  Böylece  yetimler,  üvey  çocuklarınız,  yetimlere  bakmakla  yükümlü  olan  kadınlar  da  eşleriniz  olacak,  onlarla  akraba  olacaksınız,  akrabalık  hak  ve  hukukunu  uygulayacaksınız. Bu  ayetlerde  kesinlikle  ikinci  bir  kadını,  ya  da  üçüncü  bir  kadını,  dördüncü  bir  kadını  nikahlayabilirsiniz  denilmek  istenmemiştir. Ayet,  olağanüstü  hallerde,  yetimlerin  mağduriyetleri  söz  konusu  olduğunda  başvurulması  gereken,  adeta  toplu  bir  evlendirme  kampanyasından  bahsetmektedir.  Ve  yetimlerin  ve  annelerinin  sahiplenilmesi  ve  koruma  altına  alınması  için  insanları  böyle  bir  kampanyaya  katılmaya  mecbur  kılmaktadır.

Peygamberimizin  çok  eşliliği  ise,  bu  ayetlerle  belirtilen  genel  hükümlerin  dışında  bazı  özel  ayrıcalıklara  dayanmaktadır.  Fakat  Müslümanlar  bu  konuyu  yeterince  araştırmamış  ve  doğru  bilgiye  ulaşamamışlardır.  Her  konuda  olduğu  gibi  bu  konuda  da  uydurma  rivayetler  hükmünü  yürütmüş  ve  pek  çok  kimse,  çok  eşli  olması  delil  gösterilerek,  peygamberimizin  otuz  erkek  gücünde  olduğu  yalanına  inandırılmıştır.  Peygamberimizi  üstün  bir  erkek  olarak  göstermek  adına  uydurulan  bu  tip  yalanlar  neticesinde  gayri  Müslimler  peygamberimizi,  kadın  düşkünü  şehvetperest  biri  olarak  değerlendirmişlerdir.

Peygamberimiz  ilk  evliliğini  25  yaşında  bir  genç  iken,  kendisinden  15  yaş  büyük  olan  Hatice  validemiz  ile  yapmıştır.  25  yıl  devam  eden  bu  beraberlik  esnasında  peygamberimiz  başka  bir  kadınla  evlenmemiş,  evliliğini  tıpkı  bekârlığında  olduğu  gibi  iffetine  toz  kondurmadan  lekesiz  olarak  sürdürmüştür.  Allah  tarafından  kendisine  elçilik  görevi  verildiğinde,  davasından  vazgeçmesi  için  kendisine  krallık,  servet  ve  Mekke’nin  en  güzel  zengin  kızları  teklif  edilmiş,  bütün  bunları  elinin  tersi  ile  itmiştir. Müşriklere  “ Bir  elime  ay’ı,  bir  elime  güneş’i  koysanız,  yine  de  davamdan  vazgeçmem. “  demiştir. Hatice  validemiz  öldükten  sonra  yapayalnız  kalan  peygamberimizin  üzerindeki  ağır  elçilik  görevine,  bir  de  öksüz  kalan  kız  çocuklarının  sorumluluğu  eklenmiştir.  Peygamberimizin  bundan  sonraki  evlilik  hayatı  ise,  üstlendiği  görevin  gereklerine  bağlı  olarak,  kendi  iradesi  dışında  çok  eşli  hale  dönüşmüş,  ama  bu  durumdan  ne  kendisi  ne  de  eşleri  mutlu  olmuşlardır.  Peygamberimizin  hem  kendisinin  hem  de  eşlerinin  özverilerini  gerektiren  bu  çok  eşli  hayatı,  en  doğru  şekilde  Kur’andan  öğrenilebilir.  Bunun  için  de  öncelikle  Müslümanların  evliliklerini  düzenleyen  evlilik  hakkındaki  genel  kuralların  ele  alındığı  ayetlere  bakmamız  gerekir.

NİSA  22   :  Ve  kadınlarınızdan  babalarınızın  nikâhladıklarını  nikâhlamayın.  Ancak  geçen  geçmiştir.  Şüphesiz  bu,  çirkin  bir  hayasızlıktır  ve  öfke  duyulan  bir  iğrençliktir.  Ne  kötü  bir  yoldu  o !  23  :  Size  anneleriniz,  kızlarınız,  kız  kardeşleriniz,  teyzeleriniz,  halalarınız,  erkek  kardeşlerinizin  kızları,  kız  kardeşlerinizin  kızları,  sizi  emzirmiş  olan  anneleriniz,  sütten  kız  kardeşleriniz,  kadınlarınızın  anneleri,  birleşme  yaptığınız  kadınlarınızın  eski  kocalarından  doğup  evinizde  bulunan  üvey  kızlarınız,  kendi  sülbünüzden  olan  oğullarınızın  hanımları,  nikâhlı  kadınlar  da  haram  kılındı.  24  :  Öyleyse  onlardan  ne  ile  yararlandıysanız,  zorunlu  bir  görev  olarak  mehirlerini  /  bedellerini  ödeyiniz.  Zorunlu  ödemenizden  sonra,  rızalaştığınız  şeyde  size  bir  sorumluluk  yoktur.  Şüphesiz  Allah,  en  iyi  bilen  ve  haksızlık,  bozgunculuk  ve  kargaşayı  engellemek  için  konulmuş  kanun,  düstur  ve  ilkeler  koyandır.

BAKARA  221  :  Ve  ortak  koşan  kadınları,  iman  edinceye  kadar  nikâhlamayın.  İman  etmiş,  kâfirlerin  himayesindeki  bir  köle  kadın,  sizin  çok  hoşunuza  gitmiş  olsa  da  ortak  koşan  bir  kadından  daha  hayırlıdır.  Ortak  koşan  erkekleri  de  iman  edinceye  kadar  nikâhlamayın.  Ortak  koşanlar  ateşe  çağırırlar.  Allah  ise  Kendi  bilgisi  ile  cennete  ve  bağışlamaya  çağırır. O  öğüt  alıp  düşünürler  diye  insanlara  ayetlerini  ortaya  koyar.

Peygamberimizin  çok  eşle  evliliğinin  nedenlerinden  biri  de  siyasal  güçlükler  ve  zorunluluklardır. Bu  nedenle  kendinden  yaşlı,  cinsel  yönden  tükenmiş,  farklı  kabile  ve  milletlere  bağlı  kadınlarla,  zorunlu  olarak  yaptığı  evlilikler   suretiyle,  o  farklı  kabile  ve  milletlerle  akrabalık  bağları  oluşturmuştur. Bu  nedenle  hem  bir  barış  ortamı  sağlamış,  hem  de  İslam’ın  en  uzak  noktalara  kadar  ulaşmasına  vesile  olmuştur.  Eğer  kendi  iradesine  kalsaydı,  çok  eşli  olmayı  asla  istemezdi. Çünkü  o  çok  eşlilik  hayatından  mutlu  olmamış,  eşlerinin  kıskançlık  ve  kaprisleri  kendisini  hep  üzmüştür. Örneğin,  Ahzab  Suresinin  51.  ayeti  inince  eşi  Aişe  “  Görüyorum  ki  Rabbin  senin  hevana  hizmet  ediyor  “  diyerek,  durumundan  memnun  olmadığını  iğneleyici  bir  dille  belirtmiştir.  Ayrıca  Tahrim  Suresinin  3 – 5  ayetlerinden  de  eşlerinin  peygamberimizi  üzdükleri  açıkça  belli  olmaktadır. Hatta  Peygamberimiz,  Ömer’in  kızı  Hafsa’yı,  geçimsizliği  nedeniyle  bir  ara  boşamış,  sonra  da  tekrar  nikâhlamıştır.

TAHRİM  3  :  Bir  de  hani  Peygamber,  eşlerinden  bazılarına  bir  olayı  sırlaştırmıştı. Sonra  eşlerinden  biri  bunu  haber  yapınca  ve  Allah,  Peygambere  bunu  açığa  vurunca,  Peygamber  bir  olayın  kısmını  belirlemiş,  bir  kısmından  mesafelenmişti. Sonunda  o  eşe  bunu  kendisi  haber  verince  o  eş : “ Bunu  sana  kim  haber  verdi “  dedi. Peygamber, “ Bana  iyi  bilen,  iyi  haber  alan  haber  verdi “  demişti.

TAHRİM  4  :  Ey  Peygamberin  iki  eşi !  Hatalarınızdan  Allah’a  dönerseniz  sizin  için  iyi  olur.  Çünkü  kesinlikle  ikinizin  kalpleri  kaydı.  İnançlarınız  bozuldu,  sapıklığa  düştünüz. Yok  eğer  Peygambere  karşı  dayanışmaya  girerseniz  hiç  kuşkusuz  bizzat  Allah,  O’na  mevladır. /  Yardımcıdır,  destekçidir, koruyucudur,  yol  göstericidir.  Cibril  /  Kur’an  ve  iman  edenlerin  Salihleri  de  ve  bunlardan  sonra  inecek  ayetler  de  O’na  arka  çıkarlar.

TAHRİM  5  :   Eğer  O  sizi  boşarsa,  Rabbinin,  kendisine  sizden  daha  hayırlı  Müslime,  mümine,  sürekli  saygı  duyan,  tevbe  eden,  oruç  tutan  dul  ve  bakire  eşler  vermesi  umulur.

Bu  ayet  grubunda  Resulullah’ın  özel  hayatına  ait  bazı  olaylar  ve  sıkıntılar  ifşa  edilmektedir.  Eşlerinin  hatalı  davranmaları  dile  getirilmektedir.  Ayette  yer  alan  sırrın  ifşa  edilmesine  dair  pek  çok  rivayet  anlatılmıştır. Bu  rivayetlerde  sözü  edilen  iki  eşin,  Ömer’in  kızı  Hafza  ve   Ebu  Bekir’in  kızı  Aişe  olduğu  dile  getirilmektedir. Peygamberimizin  eşleri  yüzünden  üzülmesi  sadece  eşlerinin  kıskançlık  ve  geçimsizliklerinden  kaynaklanmamıştır. Peygamberimizin  eşleri,  bulundukları  konumun  ağırlığını  fark  edememişler,  sıradan   kimseler  gibi  başlarına  buyruk  yaşamaya  yönelmişlerdir. Çevrenin  de  etkisiyle  lüks  bir  hayat  yaşamayı  arzulamışlardır. Bu  durumdan  hoşlanmayan  ve  üzülen  Peygamberimiz,  onların  bu  davranışlarına  tepki  olarak  onları  zaman  zaman  evlerinde  yalnız  bırakmış,  bir  ay  yanlarına  uğramamıştır.  İşte  bu  gibi  olgu  ve  olaylar,  Yüce  Allah’ın  müdahalesini  gerekli  kılmış  ve  Rabbimiz,  peygamberimizin  eşlerine  münhasır  ve  sadece  onları  ilgilendiren  ayetler  indirmiştir.

AHZAB  28 – 29  :  Ey  peygamber ! Eşlerine  söyle :  “  Eğer  siz  basit  dünya  hayatını  ve  onun  süslü  çekiciliğini  istiyorsanız,  gelin  size  boşanma  bedeli  ödeyeyim  ve  güzel  bir  salma  tarzıyla  sizi  salıvereyim.  Eğer  siz  Allah’ı,  elçisini  ve  son  yurdu  istiyorsanız,  artık  hiç  şüphesiz  Allah,  sizden  iyileştirenler /  güzelleştirenler  için  çok  büyük  bir  ecir  hazırlamıştır.

AHZAB  30 – 31  :  Ey  peygamber’in  kadınları ! Sizden  kim  açık,  bir  çirkin  utanmazlıkta  bulunursa,  suçun  cezası  iki  kat  olarak  arttırılır.  Bu  da  Allah’a  göre  pek  kolaydır.  Sizden  kim  de  Allah’a  ve  elçisine  sürekli  saygıda  bulunursa  ve  salihi  işlerse,  ona  da  ecrini  iki  kere  veririz.  Ve  Biz  ona  üstün  bir  rızık  da  hazırlamışızdır.

AHZAB  32 – 34  :  Ey  peygamberin  kadınları ! Siz  kadınlardan  herhangi  biri  değilsiniz.  Eğer  Allah’ın  koruması  altına  giriyorsanız,  artık  sözü  çekicilikle  söylemeyin  ki  sonra  kalbinde  hastalık  bulunan,  zihniyeti  bozuk  kimse  tamah  eder. Sözü  örfe  uygun  /  herkesçe  kabul  gören  bir  şekilde  söyleyin.  Evlerinizde  vakarlı  olun,  ilk  cahiliyet  gösterişi  halinde  gösteriş  yapmayın,  salatı  ikame  edin,  zekâtı  verin,  Allah’a  ve  elçisine  itaat  edin.  Ey  ehlibeyt !  Gerçekten  Allah,  sizden  kiri  gidermek  ve  sizi  temizlemek  ister. Ve  evlerinizde  okunmakta  olan  Allah’ın  ayetlerini  ve  haksızlık,  bozgunculuk  ve  kargaşayı  engellemek  için  konulmuş  kanun,  düstur  ve  ilkeleri  hatırlayın.  Hiç  şüphesiz  Allah,  çok  lütfedicidir,  gizliyi  bilendir,  her  şeyin  iç  yüzünü,  gizli  taraflarını  da  iyi  bilendir.

Bu  ayetlerden  de  anlaşıldığı  gibi,  Peygamberimizin  eşlerine  verilen  görev,  yatak  odası  ile  mutfak  arasında  hayat  geçirmekten  ibaret  değildir.  Onların  görevi ;  Bu  işe  baş  koymak,  bu  büyük  davaya  özveri  ile  hizmet  etmek,  bu  davanın  neferi  olmak,  fitne  ve  fesada  fırsat  vermemek,  evlerinde  duydukları  ayet  ve  hikmetleri  insanlara  anlatıp  öğretmektir. Kısaca  Peygamberimizin  eşleri,  hem  sekreter,  hem  de  kadınlara  karşı  sözcüsü  olmak  durumundadır.

Sırası  ile  Peygamberimizin  eşlerine  ve  özelliklerine  baktığımız  zaman ;   Hatice,  Huveylid  kızı  olup,  ticaretle  uğraştığından  “ tacire “,  temiz  kalpli  olduğundan  da “ tahire “  diye  anılan  Mekkeli  bir  kadındır. Daha  önce  iki  evlilik  yapmış,  birinci  evliliğinden  bir  oğlu,  ikinci  evliliğinden  de  bir  kızı  dünyaya  gelmiştir.  Peygamberimizin  kendisinden  15  yaş  büyük  olan  bu  itibarlı  kadınla  yaptığı  evlilik,  eşi  65  yaşında  ölene  kadar  25  yıl  sürmüştür. Peygamberimize  iman  eden  ilk  insan  ve  kadın  olan  eşi  Hatice,  büyük  ve  ağır  görevinde  O’na  hep  destek  olmuş,  her  zaman  O’nun  yanında  yer  almıştır.  Bütün  malını,  varlığını  ve  zenginliğini  bu  yolda  harcamıştır. Sevde,  Mekkeli  olup,  ilk  Müslüman  olanlardan  Zema’nın  kızıdır. Putperest  müşriklerin  baskısı  sonucu  kocasıyla  birlikte  Habeşistan’a  hicret  etmiş,  ama  kocasının  orada  ölmesiyle,  50  yaşında  dul  kalmış  ve  himayeye  muhtaç  hale  gelmiştir. Çünkü  akrabaları  henüz  Müslüman  olmamış  ve  ona  düşmanlık  besliyorlardı. Sevde’nin  bu  durumunu  bilen  Müslümanlar,  Hatice  validemizin  ölümünden  sonra  yedi  çocukla  dul  kalan  Peygamberimize  eş  olarak  önerdiler. Bazı  kaynaklar  Sevde’nin  nikâh  sırasında  peygamberimize  “ Ben  seninle,  erkeğe  arzu  duyduğum  için  değil,  sırf  Peygamber  hanımları  arasında  Allah’ın  huzuruna  çıkabilmek  için  evlendim.  Bana  buna  göre  davran,  ey  Allah’ın  Resulü ! “  dediğini  nakletmektedir. Bu  evlilik  55  yaşında   Sevde’nin  ölümüne  kadar  5  yıl  sürmüştür.  

Aişe,  Peygamberimizin  evlilikleri  içinde  en  çok  irdelenen  ve  eleştiri  konusu  yapılan  eşidir.  Bu  konuda,  Aişe’nin  henüz  küçük  bir  çocuk  iken  Peygamber’imizle  nikâhlandığı,  büyümesi  için  üç  yıl  beklendiği  ve  ondan  sonra  gerdeğe  sokulduğu  hikâyesi  bir  hayli  yaygındır.  Bu  konudaki  yanlış  algıları  oluşturan  rivayetlerin  kaynağı,  Yahudi  dönmesi  olan  ve  kendisini  Yahudi  geleneklerinden  ve  yazılı  kaynaklarının  etkisinden  arındıramayan  sözde  İslam  tarihçisi  denilen  İbn  İshak'tır. Çünkü  Yahudi  dini  kaynaklarından  Talmut'ta  da  Yahudi  geleneğine  göre  3  yaşında  bir  kız  çocuğu  ile  evlilik  akdi  yapılacağı  belirtilmektedir. O  da  aslında  Ayşe  validenin  16  yaşındaki  nişanını  6  yaşında,  19  yaşındaki  evliliğini  de  9  yaşında  olarak  rivayet  etmiştir. Halbuki  tarihi  kaynaklardaki  kayıtlara  göre  gerçek  şudur  ki ;  Aişe  validemiz  Peygamberimizle  nişanlanmadan  önce,  Mutim  oğullarından  Cübeyr  ile  nişanlıdır.  Yani  zaten  evlilik  çağındadır.  Ve  Peygamber’imizle  evlendiği  zaman  da  küçük  bir  çocuk  değildir.  Aişe,  Peygamberimizin  en  yakın  arkadaşı  ve  dostu  Ebu  Bekir’in  kızıdır.  Peygamber’imizin  bu  evliliği,  hem  kızıyla  evlenerek  kendisini  şereflendirdiği  Ebu  Bekir’in  İslam’a  daha  fazla  maddi  ve  manevi  yardımını  sağlamış,  hem  de  okuma  ve  yazma  bilen  Aişe  validemizin  herkes  tarafından  bilinen  İslam’ı  anlama  ve  anlatma  yönündeki  dirayeti  sayesinde  Peygamber’imizin  elçilik  görevini  yaparken  duyduğu  rahatlık  için  isabetli  bir  karar  olmuştur.

Hafsa,  okuma  yazma  bilen,  Habeşistan’a  göç  eden  cefakâr  Müslümanlardan  olup,  Ömer’in  kızıdır.  Kocası,  Bedir  savaşında  şehit  olunca  dul  kalmıştır. O’nun  bu  durumuna  üzülen  babası  Ömer,  sahabenin  ileri  gelenleri  arasından  ona  uygun  bir  eş  aramıştır.  Sonunda  Hafsa  ile  Peygamberimiz  evlenmiş,  böylece  Ömer  gibi  güçlü  bir  kişi  ile  akrabalık  bağları  kuran  Peygamberimiz,  elçilik  görevinde  büyük  bir  desteğe  daha  kavuşmuştur.  Huzeyme  kızı  Zeyneb,  kocası  Bedir  savaşında  şehit  olan  ve  60  yaşında  dul  kalan  himayeye  muhtaç  bir  kadındır. Bu  kadına  evlilik  teklifini  bizzat  Peygamberimizin  kendisi  yapmış  ve  onu  himayesine  almıştır. İki  yıl  sonra  bu  kadının  ölümü  ile  bu  evlilik  sona  ermiştir. Umm  Seleme,  Habeşistan’a  hicret  eden  Müslümanlardan  olan,  okuma  yazma  bilen  ve  kocasının  Uhud’da  şehit  olmasıyla  4  çocukla  dul  kalan  bir  kadındır. Himayeye  muhtaç  olan  Umm  Seleme,  sahabenin  ileri  gelenlerinin  evlilik  tekliflerini  yaşlılığını  bahane  etmek  suretiyle  reddetmiştir.  Fakat  Peygamberin   bizzat  “ Yetimleri  zaten  yanıma  alacağım,  kıskançlığının  gitmesi  için  Allah’a  dua   edeceğim.  İhtiyarlığın  ise  bir  engel  değildir. “  sözleri  üzerine  nikâhlanmayı  kabul  etmiştir. Cahş  Kızı  Zeynep,  ile  Peygamberimizin  evliliği,  her  yönüyle  hikmet  ve  ibretle  doludur.  Kur’anda  da  bizzat  yer  almıştır. Ayrıca  bu  evlilik,  gerçekleri  çarpıtarak  Müslümanların  zihinlerini  bulandırmak  isteyen  İslam  düşmanları  tarafından,  bu  amaçlarına  alet  edilmek  istenmiştir. Öncelikle  şu  husus  bilinmelidir  ki, bu  uygulamanın  tarafları  saygı  ve  övgüye  layık  kişilerdir.  Çünkü  bu  evlilik,  İslam  devriminin  teorik  öğretilerinin  pratik  hayata  geçirilen  ilk  uygulamasıdır. Bu  evlilik  ile  Arap  toplumundaki  iki  yanlış  ortadan  kaldırılmış  ve  iki  tabu  yıkılmıştır.  Birincisiyle,  Müslüman  kadınların  cahiliye  bakış  açısıyla,  Müslüman  da  olsalar  itibar  etmedikleri,  hor  gördükleri,  evlenmek  istemedikleri  azatlı  köleler,  toplum  içinde  hür  kişilerle  aynı  seviyeye  getirilmiştir. İşte  peygamberimiz  bu  amacı  gerçekleştirmek  için,  halasının  kızı  olan  Zeynep’i,  azatlı  kölesi  ve  evlatlığı  olan  Zeyd  ile  evlendirmek  istedi.  Ama  Zeynep,  toplumda  yer  etmiş  tabulara  göre  gururuna  dokunan  bu  işe  pek  sıcak  bakmadı  ve  peygamberimizin  ısrarına  rağmen  bu  evliliğe  razı  olmadı.  Tam  bu  sırada  Ahzab  Sûresinin  36. ayetiyle   Ve  Allah  ve  elçisi  bir  işte  hüküm  verdiklerinde,  hiçbir  mümin  erkek  ve  mümin  kadın  için  kendi  işlerinde  serbestlik  yoktur.  Ve  kim  Allah’a  ve  Elçisine  isyan  ederse  o,  açık  bir  sapıklıkla  sapmıştır. "  denilerek  Allah’ın  emri  gelmiş,  itaat  şart  olmuş,  tartışmalar  sona  ermiş,  hür  olan  Zeynep,  Peygamberin  evlatlığı  ve  azatlı  köle  olan  Zeyd  ile  evlenmiştir.

Böylece  İslam’ın  insanları  eşit  kabul  ettiği,  İslam  toplumunda  insanların  hür  ve  köle  diye  ayrıma  tabi  tutulamayacağı,  hür  bir  Müslüman  kadın  ile  Müslüman  bir  kölenin  evlenebileceği  bu  somut  olayla  tüm  dünyaya  gösterilmiş  oldu.  İkinci  olarak,  Evlatlıkların  öz  evlat  olarak  kabul  edilmesi  yanlışı  ve  bundan  doğan  neticeler  ortadan  kaldırıldı. Kur’anın  indiği  dönemde,  Araplar  arasındaki  bir  geleneğe  göre  evlatlıklar  öz  evlat  gibi  telakki  ediliyordu. Hayatın  gerçeklerine  aykırı  olan  bu  geleneğin  ve  bu  gelenekten  kaynaklanan  tabunun  İslam’da  yeri  olmadığı  için  yıkılması  gerekiyordu. Bunun  en  kestirme  ve  etkili  yolu  ise, o  tabunun  peygamberimiz  tarafından  fiilen  yıkılması  idi. Zeynep  ile  peygamberimizin  evlatlığı  olan  Zeyd’in  evlilikleri  mutlulukla  devam  etmiyor,  Peygamberimizin  de  onlara  nasihatı  sonuç  vermiyordu.  Neticede  boşanmaya  karar  vermişlerdi. Zeyneb’in  de  bu  boşanmadan  sonra  bir  himayeye  ihtiyacı  olduğundan  Peygamberimiz  bu  sorumluluğu  yerine  getirmek  istiyor,  fakat  gelenekler,  dedikodular  ve  Nisa  Sûresinin  23.  ayetindeki  emirlerden  dolayı  bu  istek  yerine  getirilemiyordu. İşte  bu  gelenek  ve  yanlış  anlamalar  indirilen  ayetlerle  ortadan  kaldırılmıştır.

AHZAB  4  :  Allah  bir  er  kişinin  göğüs  boşluğu  içinde  iki  kalp  yapmadı. İnsan  hem  mümin  hem  kafir  olmaz,  mutlaka  bundan  biridir. Ve  zıharda  bulunduğunuz  /  kendilerini  annelerinize  benzeterek  yemin  konusu  yaptığınız  eşlerinizi  de  sizin  anneleriniz  olarak  kabul  etmedi. Evlatlıklarınızı  da  sizin  öz  çocuklarınız  saymadı.  Bu  sizin  ağzınızla  söylemenizdir. Allah  ise  hakkı  söyler.  Ve  yola  kılavuzlar.

AHZAB  5  :  Evlatlıkları  kendi  babalarına  nisbet  ederek  çağırın. Bu  Allah  katında  daha  hakkaniyetlidir. Artık  eğer  babalarınızı  bilmiyorsanız  artık  onlar  dinde  sizin  kardeşleriniz  ve  sözleşmeyle  yakınlık  kurduklarınızdır.

İslam’a  göre  evladın  eski  karısının  nikahlanması  caiz  değildir.  Ama  bu  ayetlere  göre  evlatlık  öz  evlat  sayılamayacağından,  evlatlığın  eski  karısı,  evladın  karısı  hükmünde  değildir.  Dolayısıyla  da  bir  kimsenin  evlatlığının  eski  karısıyla  nikahlanmasında  bir  sakınca  yoktur. Peygamberimiz  de  aslında  evlatlığının  evliliğinin  bozulmaması  için  bir  hayli  çaba  sarf  etmişti.

AHZAB  37  :  Hani  sen  Allah’ın  kendisine  nimet  verdiği  ve  senin  de  kendisine  nimet  verdiğin  kişiye : “ Eşini  yanında  tut  ve  Allah’ın  koruması  altına  gir “  diyordun  da  insanlardan  çekinerek  Allah’ın  açığa  vuracağı  şeyi  kendi  içinde  saklı  tutuyordun.  Oysa  Allah,  Kendisine  saygıyla,  sevgiyle  bilgiyle  ürperti  duymana  çok  daha  layıktı. Artık  Zeyd,  Zeyneb’den  ilişkisini  kesince,  Biz  Zeyneb’i  seninle  evlendirdik.  Ki  böylelikle  evlatlıklarının  kendilerinden  ilişkilerini  kestikleri  zaman,  evlatlıklardan  ayrılan  kadınla  evlenme  konusunda  müminler  üzerine  bir  güçlük  olmasın.  Allah’ın  emri  yerine  getirilmiştir.

Toplumdaki  bu  yanlışı  ortadan  kaldıran  ve  bu  tabuyu  yıkan  ilk  uygulama,  Rabbimizin  talimatları  ile  olmuştur.  Artık  Zeyd,  Zeyneb’den  ilişkisini  kesince  nitekim  peygamberimiz  de  evlatlığı  olan  Zeyd’in  boşadığı  Zeyneb  binti  Cahş  ile  evlenerek  bu  tabuyu  yıkmıştır. Böylece  de  evlatlığın  kendisinin  öz  oğlu  sayılmadığı,  sayılmayacağı,  ve  evlatlığın  boşadığı  eşin  öz  oğlun  eşi  gibi  haram  olmayacağı  beyan  edilmiştir.  Ahzab  Sûresinin  40. ayetinde  de  "  Muhammed  sizin  er  kişilerinizden  hiç  birinin  babası  değildir.  Ancak  O,  Allah’ın  elçisi  ve  Peygamberlerin  sonuncusudur.  Ve  Allah  her  şeyi  en  iyi  bilendir. "  ifadeleriyle  belirtildiği  gibi  Peygamberimizin,  hiç  bir  erkeğin  babası  olmadığı  bir  kez  daha  vurgulanmıştır. Dolayısıyla  burada  peygamberin  kendi  öz  oğlunun  boşadığı  eşiyle  evlenmesi  diye  bir  olay  söz  konusu  değildir. Zeyd'in  gerçek  babası  da  zaten  başka  birisidir.  O  koşullarda  sahipsiz  kalan  bir  kadın  güvence  altına  alınmıştır.

Ayetlerden  görüldüğü  gibi  olaylar,  tarafların  iradeleri  dışında  gelişmiş  olup,  yaşananlar,  takdir  edilmiş  bir  kaderdir.  Ama  bir  tabunun  yıkılması  ve  bir  yanlışın  düzeltilmesi  hususunda  örnek  olma  şerefi  de  Zeyd  ile  Zeyneb’e  aittir.  Ayrıca  Zeyneb,  Allah’ın  talimatlarına  itaat  etmesinin  ve  gösterdiği  özverinin  dünyadaki  karşılığını,  Allah’ın  Elçisine  eş  ve  Müslümanlara  ana  olmak  şerefiyle  almıştır. Umm  Habibe,  Mekke’nin  amiri,  bir  dönem  İslam  dininin  ve  Peygamberimizin  düşmanı,  Bedir  ve  Uhud’un  baş  aktörü  Ebu  Süfyan’ın  kızıdır.  Habeşistan’a  göç  eden  Müslümanlardan  olan  Umm  Habibe,  kocasının  Habeşistan’da  Hristiyan  olmasından  dolayı  onu  terk etmiştir. Babasının  yanına  da  dönemeyen  ve  yapayalnız  kalan  Umm  Habibeyi  Peygamberimiz  Medine’ye  getirtmiş  ve  onunla  evlenmiştir. Böylece  de  en  büyük  düşmanına  damat  olmuştur. Mekke’nin  fethinde  de  büyük  rol  oynayan  bu  evlilik  de,  İslam’ı  yayma  ve  destek  sağlamaya  yöneliktir. Haris  Kızı  Meymune,  daha  önce  iki  evlilik  yapmış,  ikinci  kocasının  ölümü  üzerine  hayatını  hizmetçi  olarak  Peygamberimize  vakfetmek  istemiştir.  Bu  özverisinden  dolayı  Peygamberimiz  bu  kimsesiz  kadınla  evlenmiş,  onu  Müslümanlara  anne  yaparak  şereflendirmiştir. Bu  evlilik  peygamberimizin  son  evliliği  olmuştur.

Cüveyriye,  bir  savaşta  kocası  ölmüş  ve  ganimet  taksiminde  Peygamberimizin  payına  düşmüş  kabile  reisinin  kızıdır. Esirlik  ona  zor  gelmiş,  Peygamberimiz  de  onu  hürriyetine  kavuşturmuş  ve  ona  evlenme  teklif  etmiştir. Bu  evlilik  sonucunda,  Müslüman  mücahitler  bu  kabileden  aldıkları  tüm  esirleri  serbest  bırakmışlar  ve  esirlerin  küçük  görülme  tabusu  yıkılmıştır. Bütün  serbest  bırakılan  esirler  Müslüman  olmuşlardır. Safiye'nin  esas  adı  Zeyneb’dir. Hayber’de  bir  Yahudi  kabilesinin  reisinin  kızıdır. Hayber  savaşında  kocası  ölmüş,  ganimet  olarak  Peygamberimizin  cariyesi   olmuş,  Peygamberimizin  onu  azat  edip,  isterse  kabilesine  dönebileceğini  söylemesine  rağmen  o  Peygamberimizi  tercih  ederek  Müslüman  olmuş  ve  müminlerin  annesi  olma  şerefine  ermiştir. Bu  evlilikle  de  çevredeki  Yahudilerin  kin  ve  düşmanlıkları  hafiflemiştir. Mariya,  Mısır  hükümdarı  Mukavkıs’ın  Peygamberimize  jest  olarak  hediye  gönderdiği  bir  kadındır. Bu  evlilikten  İbrahim  doğmuş  fakat  küçük  yaşta  ölmüştür. Bu  evlilik,  İslam  dininin  yayılmasında  çok  büyük  rol  oynamıştır.  Bizansa  yapılan  her  seferde  Mısır,  Müslümanların  yanında  olmuştur. Ve  Mısır’ın  İslam  dini  ile  müşerref  olmasında  bu  evliliğin  rolü  çok  büyük  olmuştur. Burada  ismini  zikretmediğimiz  Reyhane  ile  birlikte  peygamberimizin  nikah  kıydığı  13  eşi  olmuştur. Ayrıca  çeşitli  ve  zorunlu  nedenlerle  nikah  kıydığı  fakat  gerdeğe  girmediği  kadınlar  da  vardır.

Sonuç  olarak,  Peygamberimiz,  bekârlığında  da,  evliliklerinde  de  iffet  örneği  bir  kişi  olmuştur.  Hayatının  hiç  bir  döneminde,  kadın  düşkünü  olarak  nitelenmeyi  gerektirecek  bir  davranışta  bulunmamış,  hele  şehvet  hep  uzak  kaldığı  bir  özellik  olmuştur.  Bazı  İslam  düşmanlarının,  O’nun  seks  manyağı  olduğu  yolundaki  iftiraları,  ancak  onun  otuz  erkek  gücünde  olduğu  yalanını  uyduran  sözde  Müslümanların,  hastalıklı  beyinlerinde  yarattıkları  hayali  kişilik  için  söz  konusudur. Acılarla,  sıkıntılarla,  baskı  ve  korkularla,  ölüm  tehditleriyle,  mücadelelerle  yoğrulan  bir  Peygamberin  yaşamında  “ nefsi “  bir  şey  kalabilir  mi ?  Çünkü  O, Allah  yolunda  verdiği  mücadelede  şiddetin,  yakınlarını  kaybetmenin  en  acı  örneklerini  görmüştü  ve  yaşamıştı. Uhut  savaşında  amcası  Hamza’nın  vücudu  gözlerinin  önünde  parçalanmış, kalbi  göğsünden  çıkarılmıştı. Taif’de  çocuklar  tarafından  taşlanmış,  yüzü  gözü  kan  revan  içinde  bırakılmıştı. Kendi  elleriyle  küçük  yaşta  ölen  çocuklarını  arka  arkaya  toprağa  gömmüştü. Ölüm  tehdidi  ile  yurdundan  zorunlu  olarak  hicret  etmişti. Peygamberimizin  eşleri  ve  kimlikleri  yakından  incelendiğinde,  bütün  bunların  Allah’ın  ayetleriyle  İslam’ın  güç  bulmasına  yönelik  olarak, maddi,  manevi,  siyasi  ve  sosyal  alanlarda  yardım  ve  destek  sağlanması,  Peygamberimizin  elçilik  görevinde  zorluk  çekmemesi  için  bir  tecelli  olduğu,  bu  konularda  Peygamberimizin  Allah’ın  ayetlerine  ne  kadar  özveri  ile  bağlı  olduğu  görülecektir. Ne  mutlu ki  O,  Kur’an  ayetleriyle  yoğrulmuş,  Kur'an  ahlâkı  ile  adaleti  şaşmaz,  örnek  bir  eş,  örnek  bir  aile  reisi,  örnek  bir  baba  olmuş,  Allah’ın  Kevser’ine  mazhar  kılınmıştır.

ALLAH  DOĞRUSUNU  EN  İYİ  BİLENDİR ! RAHMETİ  VE  KUR'AN  BİZE  YETER !....

Temel  Kaynak  : HAKKI  YILMAZ  ( Tebyin  ül  Kur’an )

 

 

PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR

BAŞLIKLAR
TAKİP ET