Bizim Müslümanlar olarak, Allah’ın elçilerinden biri ve Peygamberimiz Muhammed ( a.s. ) dan önce en yakın zamanda gönderilen peygamber olduğunu bildiğimiz ve başta Tevhit / Allah'ın birliği inancını tebliğ etmek üzere İslam'ın bir elçisi olarak gönderildiğine de inandığımız İsa Peygamber, Miladi takvimin başlangıcının kabul edilmesinden ( M.Ö. ) kimilerine göre 4 yıl, kimilerine göre de 8 yıl veya 24 yıl önce bu günkü Filistin’de, Beytüllahim denilen bölgede Nasıra köyünde dünyaya gelmiştir. İsimleri daha sonradan insanlar tarafından konulmuş, her biri de parçalanmalar ve Allah'ın gerçek vahyinin saptırılmaları sonucunda ayrı ayrı birer mezhep olan Hristiyan Katolik, Ortodoks ve Protestan kiliselerinin inancına göre ise, İsa Mesih ve çarmıha gerildiği haç maketi gerçek Tanrıdır ve onlara göre O, zaten dünya yaratılmadan önce de vardı. Anlatılanlara göre İsa Mesih, Yahudi toplumu içerisinde ve Zekeriya Peygamberin yaşadığı zamanda ve onun gözetimi altındaki Meryem’den babasız olarak dünyaya gelmiştir. O dönemde bu bölge Roma İmparatorluğuna bağlıdır fakat, Yahudi Din Adamları Hahamlar da halkı yönetmekte söz sahibidirler.
Yahudi ve Hristiyanların ortak din kaynağı Kitabı Mukaddes’te, İsa’nın Celileli bir öğretmen ve marangoz olduğu, birçok hastalığı iyi ederek şifa dağıttığı, Yahya peygamber tarafından vaftiz edildiği, halkı isyana teşvik etmek ve Tanrı olduğunu iddia etmek suçuyla, Yahudi din adamlarının tahriklerine kanan eyalet valisinin emri ile Kudüs’te çarmıha gerilerek öldürüldüğü bilinir. İsa Peygamberin inancının ve öğretisinin, bunun yanı sıra gezdiği, gördüğü yerlerde söyledikleri, yaptıkları ile ilgili biyografik olarak yaşamının anlatıldığı ana kaynak, Yeni Ahit denilen, genel olarak kabul edilip, otoriteler tarafından onaylanmış olan Kanonik İncil’lerdir. İncil bir çok ilim ve hikmetin aslı, sevindirici iyi haber demektir. " Gözün genişliği " ni ifade eden " necel " den alınma olduğu da söylenmektedir. İncil, Mevdudi'nin açıklamalarına göre , İsa Peygamberin hayatının son birkaç yılı boyunca gezdiği yerlerde yaptıkları, sarfettiği, vahyolunan sözler ve konulardan oluşur. Bu sözlerin İsa ( a.s. ) ın hayatı esnasında derlenip kaydedildiğini ve ne zaman yazıya geçirildiğini de söyleyemeyiz. Fakat en azından onlardan bir tanesi M.S. 50 yıllarında mevcut idi. Ölümünden yıllar sonra İsa Peygamberin hikâyeleri 4 İncil ( Gospel ) ( Hristiyanlığın esasları ) ( Müjde ) şeklinde derlendiği zaman O'nun bazı yazılı veya ezberde kalan " İsa şunu söyledi ve öğretti " dediği sözleri tarihsel sıralamaya göre uygun yerlere yerleştirildi. Kur'an bu sözlerle başlayıp biten, fakat orijinal yapısından saptırılmamış olan Havarilerin aktardığı bazı İncil kısımlarını onaylamaktadır. Sonradan yıllar ilerledikçe birçok sayıda Kanonik ve mitolojik anlatımlarla dolu Apokrif İncil yazılmış olmasına rağmen, İsa ( a.s. ) ’nın ölümünden 70 yıl sonra, havarilerinin dahi hayatta olmadığı bir zaman diliminde kulaktan kulağa aktarılan söylentilere ve kişisel hayal gücüne göre, gerçekte iblis, şeytan, melek gibi ontolojik olmayan varlıkları da devreye sokarak yazılmış olan Matta, Markos, Luka, Yuhanna adlı 4 İncil ile hayatında İsa'yı bir defa dahi görmemiş olan Pavlus'un mektupları ve diğer Havarilerin anlatımları, Hristiyanlığın esasları denilerek kurulan komisyonca Hristiyanlıkta temel kitap olarak kabul edilmiştir.
Pek çok İncil anlatımında, bizim inancımıza göre şirk olduğu halde, İsa Mesih’in Tanrı’nın beden olmuş hali olduğu ifadeler yer almaktadır.
* İsa ( a.s. ) ın havarilerinden olmadığı halde kendisini İsa öğretisine adayan, Müslümanların hadis uydurucusu Ebu Hureyresi de denilen Pavlus, bir mektubunda “ Görünmez tanrının görüntüsü, bütün yaratılışın ilk doğanı Odur. Çünkü Tanrı tüm doluluğunun Onda bulunmasını uygun gördü. Her şey O'na bağımlı kılındı. Oğul da her şeyi kendisine bağımlı kılan Tanrıya bağımlı olacaktır. Mesih her yönetimi, her hükümranlığı, her gücü ortadan kaldırıp egemenliği Baba Tanrıya teslim ettiği zaman son gelmiş olacak.“ demektedir. Doğa üstü de olsa Pavlus'un gezdiği, gittiği değişik toplumlara yönelik ilettiği mektuplarla bütün anlattıklarının yer aldığı kitap, İncil denilmese de aslında Hristiyanlık dinlerinin temel kaynağı gibi görülmektedir. ( Pavlus'un Mektupları Mesih'in Dirilişi 15 : 1 - 34 )
* Yuhanna, başlangıçta O, Tanrıyla birlikteydi. Her şey O'nun aracılığıyla var oldu. Var olan hiç bir şey Onsuz olmadı. Yaşam Ondaydı anlatımlarıyla İsa Mesih’in dünyayı yarattığını söylemiştir. Tanrıyı hiçbir zaman hiç kimse görmedi. Baba'nın bağrında bulunan ve Tanrı olan biricik Oğul Onu tanıttı. ( Tanrısal Söz 1 : 1 - 18 )
* İsa' ( a.s. ) ın havarilerinden Petrus da mektubunda “ Tanrımız ve kurtarıcımız İsa Mesih'in doğruluğu sayesinde bizimkiyle eşdeğer bir imana kavuşmuş olanlara selam olsun ! Tanrıyı ve Rabbimiz İsa'yı tanımakla lütuf ve esenlik artan ölçüde sizin olsun. Rabbimiz İsa Mesih'in kudretini ve gelişini size bildirirken uydurma masallara başvurmadık. Onun görkemini gözlerimizle gördük. Mesih, yüce ve görkemli olandan kendisine ulaşan sesle, " Sevgili Oğlum budur, Ondan hoşnudum " diyen Baba Tanrıdan onur ve yücelik aldı. Kutsal dağda Onunla birlikte bulunduğumuz için gökten gelen bu sesi biz de işittik diye Peygamberlerin hepsi de onunla ilgili tanıklıkta bulunuyorlar. Şöyle ki O’na inanan herkesin günahları Onun adıyla bağışlanır. “ denilmektedir. ( Petrus'un mektubları Tanrısal Çağrı 1 : 1 - 20 )
Öte yandan Kur'ana ve Tevhit öğretisine göre şirk olduğu halde İsa Mesih’in doğrudan doğruya Allah’ın oğlu olduğuna ilişkin anlatımlar da bu İncillerde yer almaktadır.
* Yuhanna İncili 5 / 17 - 18 : Ama İsa onlara şu karşılığı verdi. " Babam hala çalışmaktadır, Ben de çalışıyorum " 18 : İşte bu nedenle Yahudi yetkililer Onu öldürmek için daha çok gayret ettiler. Çünkü yalnız Şabat günü düzenini bozmakla kalmamış, Tanrının kendi babası olduğunu söyleyerek kendisini Tanrı'ya eşit kılmıştı. diyaloglarıyla İsa’nın, Tanrının kendi babası olduğunu söylediği belirtilmektedir.
* Yuhanna İncili 10 / 30 : “ Ben ve Baba biriz “ dediği, * Yuhanna İncili 14 / 7 : İsa’nın “ Beni tanısaydınız, Babamı da tanırdınız. Artık Onu gördünüz. " dediği, anlatılmaktadır.
* Matta İncili 16 / 15 : İsa öğrencilerine sordu " Sizce ben kimim ? " Simun Petrus, " Sen yaşayan Tanrı'nın oğlu Mesih'sin " yanıtını verdi. İsa ona " Ne mutlu sana Yunus oğlu Simun " dedi. Bu sırrı sana açan insan değil, göklerdeki Babam'dır. diyaloglarıyla İsa’nın Tanrının oğlu olarak havarilerine cevap verdiği belirtilir.
* Markos İncili 14 / 61 - 62 : Başkâhin O'na yeniden " Yüce olan Tanrının Oğlu Mesih sen misin ? diye sordu. İsa " Benim dedi. Ve sizler insanoğlunun Kudretli Tanrısı olanın sağında oturduğunu ve göğün bulutlarıyla geldiğini göreceksiniz. " diyaloglarıyla da İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu belirtilmektedir.
Bunların yanı sıra bu İncillerde İsa Mesih’in günahsız doğduğu, hiç günah işlemediği, bütün insanların günahını kendi üzerine alarak onları Cehennemden kurtaracağı anlatılır. ( Laf mı şimdi bunlar ! Bütün insanlar Allah'ın fıtratında günahsız doğar, ama peygamberler de dahil günahsız insan olmaz. Allah'tan başka Ahiret hesaplaşmasında hiç bir peygamberin de Cehenneme gidecek olanları kurtarma yetkisi yoktur. ) Kur'anda İhlas Sûresinin 1 - 4. ayetlerinde " Kulhuvallahu ehad * Allahussamed * lemyelid velemyuled * velemyekun lehu kufuven ehad " ( De ki : “ O, bir ve tek olan Allah’tır. Eşi benzeri yoktur. Samed'dir. / Hiç bir şeye muhtaç değildir, bütün yaratılanlar O'na muhtaçtır. Doğurmamıştır, doğurulmamıştır. Ve Ehaddır. / O'na hiç bir şey denk olmamıştır. " denilerek İslam’ın temeli olan Tevhit ve Allah inancı özetlenir. Bu Sûrenin vermek istediği Tevhit inancının mesajlarına göre ; Allah'tan başka mutlak varlık yoktur, her şey Onun tarafından yaratılmıştır ve sonludur. Allah'ın dengi, ortağı, oğlu da yoktur. Dolayısıyla Kur’ana göre tamamen aykırı, şirk ve küfürlerle dolu olan bu sonradan insan eliyle yazılmış Kanonik İncillerin, mektupların İsa peygambere yöneltilen Allah'ın gerçek vahyi ile hiç ilgisi bulunmamaktadır. Ama aslında Hristiyan dünyasında o dönemde dışlanan ve Barnabas İnciline bağlı olarak Tevhidi ve şirkten uzak Tek Tanrı inancını savunan din adamları da vardır. Tevhide ( La ilâhe illallah ) Allah'tan başka ilâh diye bir şey yoktur demeye yakın inancı anlatan Barnabas İncili ise Milattan Sonra 325 yılında toplanan İznik Konsülün’de reddedilmiş, Katolik, Ortodoks ve Protestan kiliselerince sonuçta ortak olarak, bizdeki Tasavvuflarda Vahdet i Vücut inancında her şeyin Allah olduğunun kabul edilmesine benzer şekilde, fakat şirk olan İsa’nın gerçek Tanrı / Rabb olduğu fikrini pekiştirmişlerdir. Aynı zamanda Barnabas İncili, M.S. 496 yılında Papa I. Glasius tarafından aykırı kitap olarak yasaklanmıştır.
Allah tarafından babasız olarak dünyaya getirilen İsa Peygamber’in ailesinin, İbrahim peygamber’in oğlu İshak peygamberin soyundan geldiğine, Onun da Yahudi olduğuna inanılır. Annesi Meryem, Levi oğulları soyundan İmran’ın kızıdır. Yukarıda özet olarak değindiğimiz gibi, Hristiyanlıkta, İsa Peygamberin Allah’ın oğlu olduğuna, İsa, Ruhül Kudüs / kutsal ruh ve Allah olmak üzere üç tanrıya ( Teslis inancı ) ve göğe yükselmiş olan İsa Mesih’in, kıyametten önce kurtarıcı olarak tekrar dünyaya gelerek zulümden kurtaracağına inanılır. Pavlus'un getirisi olduğunu iddia ederek teslis inancını reddeden Hristiyanlar da bulunmaktadır. Lisanü'l Arab sözlüğünde İsa ismi : Siyaset anlamındaki " ayes " sözcüğünden veya kurumuş tarım ürünleri anlamına gelen " eyese " sözcüğünden de dönüşmüş olabileceği belirtilmektedir. Bu isim Grekçe yazılmış kitaplarda " IESOUS " İngilizce yazılmış kitaplarda da " JESUS " olarak, Yahudi ve Hristiyanların müşterek dini kitapları Kitabı Mukaddes'te de " JOSHUA " şeklinde yer almaktadır. Mesih : Kutsal yağ ile ovulmuş, mesh edilerek kutsanmış demektir. Ayrıca birtakım Hristiyan inanç grupları tarafından kıyamet kopmadan önce tekrar dirilip, gökten inerek kurtarıcı olarak beklenen kişidir.
İsa peygamberin yaşadığı döneme ait kesin tarihsel kanıt bulunmadığından, hakkında yazılanların çoğu hayalidir ve kişiseldir. Bunlara rağmen Kur'anda Müminun Sûresinin 50. ayetinde " Ve Biz, Meryem'in oğlunu ve İsa'nın annesini bir alamet / gösterge yaptık ve ikisini yerleşmeye uygun, suyu olan bir tepeye yerleştirdik. " ifadelerine bağlı olarak Rabbimizin onları bazı Tarihi kaynaklarda da yer aldığı gibi günümüzde Filistinin batı Şeria bölgesinde yer alan ve Lut gölüne hakim yüksekçe bir tepe olan Kumran Harabeleri denilen yere yerleştirmiştir. Yani Meryem, oğlu ile birlikte, ama o dönemde Tıp eğitimi ile birlikte Şifa ve Gıda alanınındaki eğitimin gelişmiş, ön planda olduğu bu bölgeye gitmişlerdir. Bu demektir ki İsa, doğumu ile peygamber olarak elçi yapılıncaya kadar hayatını burada geçirmiş, bu bölgede İskenderiye'de Gıda ve Tıp alanında eğitim alarak yetişmiştir. İncillerde anlatıldığı gibi belki de annesi Meryem, daha sonra nişanlısı Yusuf ile evlenmiş ve bu vadiye ailece birlikte gitmiş olabilirler. Annesi Meryem gibi İsa, hakkında zanlarla bir çok yalan, iftira ve rivayet uydurulmuş, yazılmış, anlatılmış bir peygamberdir. Bunlara bağlı olarak Hristiyanlar da kendi aralarında hizipleşerek Ferisilik, Sadukilik, Essenilik, Sabiilik / Yahya Peygamberin yolundan gidenler gibi mezheplere ayrılmışlardır. Ülkemizde de bu rivayetlerin etkisiyle, halk kültüründe İsa peygamber, ölüleri dirilten, hastalara şifa veren, görmeyen körleri görür hale getiren, taştan yapılmış kuşa üfleyerek can veren biri olarak bilinir. Kanonik İncillerin mektuplarında da bu konulardaki senaryolar ayrıntılarıyla isimler de belirtilerek anlatılır. Kur’anda ise, saygı duyulan bir peygamber, biyolojik babası olmadan, Allah’ın emri ile mucizevi bir şekilde doğduğu belirtilen, Allah'a kul olarak ibadet eden bir elçidir. Kur’anda “ Meryem oğlu İsa “ diye anılır. Allah nezdinde İsa’nın durumu, Adem’in ( Diğer insanların) durumu gibidir. Allah, Adem’i ( insanları ) topraktan yarattı, sonra ona “ ol “ dedi ve oluverdi. Denilir ama aslında bu ifade ile oluşum sürecinin başladığı anlatılmaktadır. Adem / insan nasıl ki yeryüzünde topraktan, çiçekli bitkideki dişil eşeysiz üreme ile bir anneden / dişiden doğdu ise, İsa da eşeysiz üreme ile bir anneden doğmuştur.
Kur’anda İsa peygamber ve annesi Meryem’in onu doğurması ile ilgili ortaya çıkmış yanlış bilgi ve inançları düzeltmek amacıyla oldukça geniş ayrıntılara yer verilerek anlatılır. Bu anlatılan ayrıntıların, klasik tefsirciler tarafından tam doğru yorumlanamaması nedeniyle, Müslümanlıkta da İsa Peygamber ile ilgili olarak ortaya atılmış olan rivayetlere dayalı pek çok yanlış inanç bulunmaktadır. İsa Peygamberi doğuran Meryem’in annesi, inanmış, itikadı yüksek bir kadındır. Eğer bir oğlu olursa, onu tapınağın hizmetine vereceğini adamış ve böyle düşünceler içerisinde iken hamile kalmıştır. Fakat doğumda bekledikleri olmamış ve hayal kırıklığına uğramışlardır. Bundan dolayı dünyaya gelen Meryem, aslında aile tarafından istenmeyen bir bebek olmuştur.
ALİ İMRAN 35 : Hani bir zaman İmran’ın karısı ; “ Rabbim ! Kesinlikle ben karnımdakini tam hür olarak senin için adadım. Sen de benden kabul et, şüphesiz Sen iyi işitensin, en iyi bilensin . “ demişti. 36 : Onu doğurunca da : “ Rabbim şüphesiz ben, onu kız doğurdum. “ Halbuki Allah, onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir. Erkek kız gibi değildir. Ve şüphesiz ona Meryem adını verdim. Ve şüphesiz Ben onu Şeytanı Racim’den / kovulmuş Şeytandan Sana sığındırırım “ dedi. 37 : Bunun üzerine Rabbi Meryem’i güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi ve ona / Meryem’e ; İsa’yı gayrı meşru bir şekilde doğurmayıp Allah’ın iradesi çerçevesinde babasız doğuruşuna Zekeriya’yı kefil kıldı. Zekeriya ne zaman onun üzerine mihraba / özel odasına baksa onun yanında bir rızık bulurdu. Zekeriya, “ Ey Meryem ! Bu sana nereden ? “ dedi. Meryem de : “ O Allah katındandır. “ dedi. Şüphesiz Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.
Kur’anda Meryem’in ana ve babası ile ilgili geniş bir bilgi verilmemiştir. Ayette belirtildiği gibi babasının adı İmran’dır. Bu ayetlerle Meryem’in doğuşu ile yetişkinlik dönemine ait kısa bir bilgi verilmiştir. Meryem genç kızlık çağına gelince yine de ailesi onu Zekeriya peygamberin gözetiminde getir, götür, temizlik işleri için tapınağın hizmetine vermiştir. Ayette geçen mihrap sözcüğü ibadethane demektir, Meryem’in kaldığı özel odasıdır. Zekeriya peygamber, Meryem’in teyzesi ile evlidir ve aynı zamanda da akrabadırlar. Ayette, Zekeriya’nın ne zaman Meryem’in odasına baksa, yiyecek görmesi, rivayetçilerin uydurdukları gibi gökten yiyecek inmesi değil, Allah rızası için yardımsever insanların getirdikleri yiyeceklerdir. Tahrim Sûresinin 12. ayetinde " Ve Allah, ırzını bir kale gibi koruyan İmran kızı Meryem'i de örnek verdi. " İfadelerinde gördüğümüz gibi Meryem kız olarak dünyaya gelmiştir ve gerçekten kızdır. Meryem’in annesinin erkek çocuk beklerken, kız çocuk doğurmasından dolayı memnun olmayışı “ Rabbim ben onu kız doğurdum “ demesiyle ifade edilmiştir. Ayetlerde bu memnuniyetsizlik ifade edilirken, “ Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir “ ifadesi ile de aslında bambaşka bir şey anlatılmak istenmektedir. “ Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi “ ifadesiyle de, onun eşeysiz / erselik çiçekli bitkilerde olduğu gibi çift cinsiyetli olduğuna dikkat çekilmiştir. Zira Allah, Nuh Sûresinin 17. ayetinde insanı da ilk önce “ Ve Allah, sizi yeryüzünden bir bitki olarak bitirdi “ diyerek eşeysiz erselik çiçekli bitkiler gibi yarattığını belirtmektedir. Enbiya Sûresinin 91. ayetinde de " Ve o, ırzını titizlikle koruyan kadın " ifadelerinin yer aldığı orijinal lafızlarda da " Fiha " zamiri ile Meryem'in üreme organına atıflarda bulunularak hem dişil, hem de eril olarak yer verilmektedir. İlâhiyatçı ve Araştırmacı Hakkı Yılmaz, ülkemizde Meryem'in çift cinsiyetli / kendi vücudunda döllenmeyi yapma özelliğine sahip olarak yaratılmış olduğunu ilk defa dile getirendir, Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı da yine Meryem'in çift cinsiyetli ( Tıp Dilinde Hermafrodit ) olduğunu söyleyenlerdendir. Ergenlik çağına geldiğinde Meryem, vücudundaki bu anormalliğin verdiği psikoloji ile her genç kızın yapacağı gibi evinden, ailesinden, yakınlarından ve tapınaktan da kaçmıştır.
Kur’anda değişik ayetlerde yer alan Ruhullah, Ruhul Kudüs, Ruhana gibi sözcükler, ayetlerin orijinalinde Cebrail sözü olmadığı halde geçtiği ayetlerde parantez içinde gösterilerek pek çok mealde, Cebrail olarak isimlendirilmekte ve yanlış yorumlarla çelişkiye düşülmektedir. Meryem Sûresinin 16 - 17. ayetlerinin içerisinde de " Vezkür filkitabi Meryem izintebezet minehliha mekânen şarkiyya 17 : Fettehazet mindunihim hicaben fearselna ileyha ruhana fetemessele leha beşeren seviyya " orijinal ifadeleriyle " Ruhana " sözcüğü bulunmakta, hemen hemen bütün meallerde bu sözcüğün zanla temessül sözcüğüne de bağlı olarak düzgün bir insan kılığına dönüşüp, Cebrail olarak kabul edildiği görülmekte, ayette de doğrudan doğruya ruh sözcüğü ile karşılıklandırılmaktadır. Bu ayetlerin Diyanet 2004 mealinde ve daha birçok müfessirin yaptığı çevirilerine bakacak olursak ;
MERYEM 16 – 17 : Ey Muhammed ! Kitapta / Kur’anda Meryem’i de an. Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiş / kendini onlardan uzak tutmak için onlarla arasında bir perde germişti. Biz ona Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü.
* Bayraktar Bayraklı meali : Derken Biz ona ruhumuzu, Cebraili gönderdik de ona düzgün bir insan şeklinde göründü.
* Mehmet Okuyan meali : Ona düzgün bir insan şeklinde görünen ruhumuzu ( Cebraili ) göndermiştik.
* Edip Yüksel meali : Bu durumda ona ruhumuzu gönderdik ve önünde mükemmel bir insan olarak biçimlendi.
* Erhan Aktaş meali : O zaman ona ruhumuzu gönderdik. Ona normal bir beşer yapısında temessül etti.
* Süleyman Vakfı meali : Derken ruhumuzu ( Cebraili ) gönderdik, ona düzgün bir insan gibi göründü.
* Mustafa İslamoğlu meali : Hal böyleyken ona vahiy meleğimizi gönderdik, öyle ki, o ona eli yüzü düzgün bir insan suretinde göründü.
* Yaşar Nuri Öztürk meali : Biz de ona ruhumuzu göndermiştik de kendisine sapasağlam bir insan şeklinde görünmüştü.
Örneklerinde gördüğümüz gibi ayet orijinalinde yer almadığı halde bir çok müfessir, İlâhiyatçı ve Akademisyenin gerçekte olmayan ve Allah'ın yaratma kanunlarına aykırı olduğundan dolayı olamayacak olan Cebrail meleği eklemeleriyle çeviri yaptığını görüyoruz.
Araştırmacı Yazar Hakkı Yılmaz’ın Tebyin ül Kur’an eserindeki çevirisinde ise ;
MERYEM 16 – 17 : Kitapta Meryem’i de an ! Hani o ailesinden / yakınlarından ayrılarak doğu tarafında bir yere kaçıp gitmişti. Sonra ailesiyle kendisi arasına bir perde edinmişti de. 17 : Biz ona ruhumuzu / ilâhi mesajımızı gönderdik. Sonra ruhumuzu / ilâhi mesajımızı getiren elçi, Meryem’e mükemmel bir beşeri örnek verdi. İfadeleriyle gerçekte metafizik bir varlık olmayan Cebraile yer verilmeden daha gerçekçi, mantıklı, Allah'ın vahyine ve yaratma kanunlarına uyan bir çevirinin yapıldığını görüyoruz.
Kur’anda değişik Sûrelerde değinildiği gibi Meryem Sûresinin 16. ayetinden başlayarak, 36. ayetine kadar geniş bir şekilde Meryem ve İsa peygamber ile ilgili konular anlatılır. Meryem ile ilgili ayetleri anlayabilmek için onun hakkında bazı bilgileri göz önünde tutmamız gerekecektir. Meryem, Havra ( tapınak ) hizmetine adanmak için erkek çocuk isteyen ve bekleyen, çocuk kız olunca da pek sevinmeyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Doğum anını anlatan ayetlerden kız mı, erkek mi olduğu tereddütlerinin oluştuğu anlaşılmaktadır. Buna rağmen 13, 14 yaşlarına gelince yine de Zekeriya Peygamberin gözetiminde tapınağın getir götür işleri için tapınak hizmetine verilmiştir. Öte yandan Ali İmran Sûresinin 37. ayetindeki “ Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi “ ifadesi de Meryem’in normal bir kadın özelliğinden farklı olduğu düşüncesini desteklemektedir. Bir insanın bitki özelliğinde olması Allah’ın yaratılış kanunlarına aykırı bir şey değildir. Meryem’in daha sonraki ayetlerle de erkeksiz hamile kaldığı da göz önüne alındığında, onun tıpkı çiçekli bitkilerin çoğunda görüldüğü gibi “ erselik “ yapıda olduğu, yani vücudunda hem dişi, hem de erkek üreme organının / hormonunun bulunduğu ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Bundan dolayı da Kur'anda Meryem için orijinal metinlerde çift cinsiyetli olduğunu ima etmek için yukarıda iki ayet örneğinde açıkladığımız gibi, Enbiya Sûresinin 91. ayetinde " fihâ " Tahrim Sûresinin 12. ayetinde de " Fercine, Fihi " orijinal lafızlarıyla Meryem'in rahmi için de hem erkek ve hem de dişil zamiri kullanıldığı gibi, bazı ayetlerde eril, bazı ayetlerde de dişil yapıdaki sözcükler yer almakta, Tıp biliminde Hermafrodit / Çift cinsiyetli / Kendi kendine dölleme yapabilecek yapıda olduğu anlatılmaktadır. Öte yandan Ali İmran Sûresinin 42. ayetinde “ seni alemlerin kadınlarına seçti " ifadesi de bu ihtimali kuvvetlendirmektedir. Çünkü bu ifade ile belirtilen seçkinlik, Meryem’in meziyetleri dolayısıyla diğer kadınlardan üstünlüğünü değil, onun biyolojik farklılığını, fiziki bakımdan diğer kadınlarla aynı yapıda olmadığını ve böyle bir özellikle dünyaya bir erkek çocuk getirdiği ayrıcalığını anlatmaktadır. Ayrıca yine Meryem Sûresinin 20. ayetinde de “ Meryem : Benim nasıl delikanlım olabilir ? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben iffetsiz / yasa tanımaz biri değilim dedi " şeklindeki Meryem’in ifadesi de onun “ erselik “ yapıda olduğu ihtimalini kuvvetlendirir.
Meryem Sûresinin 17. ayetinde de “ Biz ona ruhumuzu / ilâhi mesajımızı gönderdik “ ifadesi, Meryem’e içinde bulunduğu durumu açıklamak üzere bir takım ilâhi bilgilerin gönderildiği anlatılmaktadır. Ancak bu bilgiler ona doğrudan vahyedilmemiş, bir elçi vasıtasıyla gönderilmiştir. Bu elçi de o dönemde yaşamış ve aynı zamanda Meryem’in tanıdığı ve eniştesi olan Zekeriya Peygamberdir. Çünkü yine Kur’andan öğrendiğimize göre Meryem, o dönemde Zekeriya Peygamberin himayesindedir. Ayette elçinin Meryem’e örnek gösterdiği beşer ise o gün henüz altı aylık bir bebek olan ve Zekeriya Peygamberin eşinin yaşlılığında doğurduğu Yahya Peygamberdir. Çünkü onu annesi kısır ve yaşlı olduğu halde Allah’ın lütfu ve yaratması ile doğurmuştur. Zekeriya peygamber de bu olayı örnek gösterip, Kendisine gelen bilgileri ona aktararak, bu bilgi sayesinde bir erkeğe gerek olmadan çocuk doğurabileceğini anlatarak görevini yerine getirmiş, bütün bunların Allah’ın yaratması olduğuna Meryem’i ikna ederek teselli etmiştir. Ayetin orijinalinde yer alan temessül sözcüğünün asıl anlamı, “ örnek vermek “ demektir. Bununla beraber sözcük, bir başka anlam olarak “ insan şekline girmek “ anlamında da kullanılmıştır. Pek çok Kur’an çeviricileri de Luka İncili 1 / 26 - 28. bablarında anlatılan Cebrail meleği ile Meryem diyaloğunun etkisinden kendilerini kurtaramayarak, olmayan Cebrail meleği kabulüne kurgu yapmak amacıyla daha uzak bir anlam olan bu ikinci anlamı tercih etmişlerdir. Bunun sonucunda da Meryem ‘e haberci olarak Cebrail’in geldiği, korkmasın diye de ona bir delikanlı kılığında göründüğü yorumları ortaya çıkmıştır. Halbuki sözcüğün “ örnek verme “ şeklinde kabul edilmesi, hem olayların akışı ve gerçekliği ile, hem de Luka İncil’inde 36. Babında " Bak senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır, Tanrının yapamayacağı hiçbir şey yoktur. “ anlatımı ile de paralellik arz etmektedir.
Bu nedenle Ali İmran Sûresinin 47. ayetinde de Meryem : “ Rabbim ! bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur ? “ dedi. Allah “ Öyledir Allah dilediği şeyi oluşturur. O bir işe karar verdiği zaman onun için “ ol “ der. O da oluverir. " Denilerek Meryem’in kendi üzerindeki hem erkek, hem de dişi üreme hormonlarının varlığı teyit edilir. Ve Meryem Sûresinin 16. ayetinden 34. ayetine kadar olan paragrafta Zekeriya peygamberin, Meryem’in destekçisi, yardımcısı, koruyucusu olarak İsa Peygamberin nasıl dünyaya geldiği anlatılmaktadır. Meryem’in bazı kaynaklarda kocasının olduğu, bazı kaynaklarda nişanlı olduğu, 13 yaşında iken hamile kaldığı, hamileliğinin 9 ay, 6 ay, 3 ay sürdüğünü iddia eden değişik rivayetler vardır. Pek çok mealde ve tefsirde bu ayetlerde geçen “ Ruhul Kudüs “ ifadesi Cebrail’i ona gönderdik, erkek kılığında göründü “ şeklinde çevriler bulunmaktadır. Hristiyanlar da bu ifadeyi teslis inancıyla tanrı üçlemesinde kullanmışlardır. Kitabı Mukaddeste İsa göğe kaldırılıncaya kadar otuz iki yıl dünyada kaldığını belirttikleri Meryem’in altı yıl daha yaşadığı iddia edilir.
Meryem, bir erkekle evli olmadığı halde bir çocuk dünyaya getirmiş olması nedeniyle ailesi ve toplum tarafından kınanacağından, sorgulanacağından dolayı Zekeriya Peygamber, kendisine Meryem Sûresinin 26. ayetinde " Ben Rahman'a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım. de " ifadeleriyle belirtildiği gibi halktan hiç kimse ile konuşmaması için ( savm ) konuşmama orucu tutmasını öğütler. Bundan dolayı kucağında bebek ile gelen Meryem, kavminin üzücü ithamlarına rağmen cevap vermez. Ve işaretle anlatarak size o cevap verecek anlamına gelmek üzere bebeği ve Zekeriya Peygamberi işaret eder. Kavminin üzücü ve çirkin ithamlarına rağmen cevap vermeden bebeği işaret etmesi ise orada bulunanları çileden çıkarmış ve " Biz yüksek mevkide olan kişiler sabiyle nasıl konuşuruz ? diyerek Meryem'e karşılık vermişlerdir. Bu durum tefsirciler ve rivayetçiler tarafından, ayetin ardından belirtilenlerin, sanki İsa peygamberin bebek iken konuştuğu şeklinde yorumlanır. Halbuki bu söylenenler İsa Peygamberin yıllar sonra görevine ait yapacaklarının belirtildiği konuşmalardır.
MERYEM 29 – 36 : ( 34 : 30 : 31 : 32 : 33 : 36 : ) 29 : Bunun üzerine Meryem ona / doğum anında aşağısında bulunan kişiye / Zekeriya’ya işaret etti. Ondan gelişmeleri açıklamasını istedi. O Meryem’in zina etmeden çocuğu doğurduğuna kefil olup çocuğun mabed’de yetiştirilmesini istedi. Onlar, “ Biz yüksek mevkide olan kişiler, sabii / henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyleriz ? / Yüksek mevkide olan kişilere sabii / henüz ergenlik çağına gelmemiş biri nasıl söz söyler ? “ dediler. 34 : İşte bu hak söze göre, hakkında ihtilaf edip durdukları 30 : “ Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber yaptı. 31 : Beni, nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salatı ve zekâtı / vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı. 32 : Ve beni anneme iyi davranan bir kimse yaptı. Ve beni bir zorba ve mutsuz biri yapmadı. 33 : Ve doğurulduğum gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün selam benim üzerimedir. 36 : Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir. Sizin de Rabbinizdir. O halde O’na kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur. “ 34 : ( ayetin devamı ) diyen Meryem oğlu İsa’dır.
Bugün elimizde bulunan Kur’an Mushaf’ı düzenlenirken, İsa peygamber ile ilgili paragraflarda ayetlerin yerleri ( 30. ve 36. ayetlerin sıralaması ) ve ( esre, ötre, şedde denilen hareke ve noktalama işaretleri ) kıraatleri İsa’ya mucizevi ve özel bir statü verilmek amacıyla sanki bilinçli olarak veya Yahudi kaynaklarının etkisinde kalınarak değiştirilmiş gibi görünmektedir. Birçok mealde olduğu gibi özellikle Diyanet çevirilerinde dahi 30. ayet " Bebek şöyle konuştu " ifadesiyle başlatılmıştır ve böylece İsa'nın beşikte iken konuştuğuna inanılmış, göğe Allah’ın yanına uçurulmuş, diğer Kur’an ayetlerinin hilafına insanlar tekrar dünyaya geleceğine inandırılmış, gelişi kıyamet alameti sayılmış ve ölmeden evvel herkesin ona iman edeceği inancı yaygınlaştırılmıştır. Kur'an ayetleri Peygamberimize indirilip de yazılı hale getirildiği ilk yıllarda harfler harekesizdir. Üzerlerinde de esre, ötre, şedde, tutar gibi herhangi bir ses ve noktalama işareti yoktur. Peygamberimizin vefatının ardından ise yayılan Müslümanlıkla beraber, okumaların birlikteliğinin sağlanabilmesi amacıyla harflerin harekelendirme ve noktalama işlemleri daha sonraları yapılmıştır. Bu esnada da yanlışlar ve unutkanlıklar olmuştur. Ama bu yapılanlar Kur'anın korunmadığı anlamına gelmemelidir, çünkü ilk vahyedildiği haliyle harekesiz olan Kur'an harflerinde ve sözcüklerinde herhangi bir eksilme olmamıştır. Sadece bazı ayetlerin sıralamada olması gereken yerleri yanlış yerlere konulmuştur. Bundan dolayı da bazı Sûrelerin içerisinde paragraf bütünlükleri bozulmuş, yanlış anlamalara ve meallendirmelere sebebiyet verilmiştir.
Halbuki 29. ayetin orijinalinde sonradan harekelendirilmiş olarak yer alan " el mehdi / beşik " sözcüğü Kur'anın ilk mushaflarında " el mhd " şeklinde harekesiz olarak yazılıdır ve bu sözcüğün el mühdi ve el mihdi olarak okunması da mümkündür, el mühdi olarak okunursa " yüksek mevki " anlamına gelmektedir. Bu sözcüğün ilk Mushaftaki İsa ile ilgili ayetlerin bulunduğu 385. varak kaybolmuş, neredeyse 7 yüzyıl sonra Mekke'de 1437 yılında bu sayfa Davud bin Keylani tarafından tekrar yazılarak yerine konmuş, ama diğer sözcükler harekelendirildiği halde " el mhd " sözcüğü yine seslendirme, harekelendirilme yapılmadan bırakılmıştır. Yani sözcük el mehdi, el mühdi, el mihdi şeklinde okunabilir kılınmıştır. Dolayısıyla daha sonra oluşturulan mushaflarda da bu sözcük 29. ayette el mehdi şeklinde yanlış olarak harekelendirilmiştir. Ayetin de gerçek mesajından saptırılması da buradan ileri gelmiştir. Eğer bu sözcük " el mühdi " şeklinde harekelendirilmiş olsaydı " yüksek mevkideki kişiler " anlamı ortaya çıkacaktı. Doğal ve normal olarak gerçekte beşikteki bir bebek konuşamayacağına göre, yine bu ayetin orijinalinde " nükellimü " diye okunan sözcük de ilk Mushaflarda harekesiz olduğundan " yükellimü " şeklinde okunacak olursa bunun üzerine ayetin gerçek karşılığı " O / Meryem, ona / çocuğa işaret etti. Onlar " Yüksek mevkideki kişiler sabiye nasıl konuşur ? " dediler. şeklinde olur. Bizim mucize peşinde koşmaya çok yatkın olan klasik Ulemamız, Tefsircilerimiz ve onların ardından gidenlerin dışında, Yahudi ve Hristiyanlar dahi, İsa Peygamberin beşikte konuştuğuna inanmamaktadırlar ve reddetmektedirler. Ayrıca Yahudilerin o dönemde İsa’ya düşman oldukları da tarihi bir gerçektir. Nitekim İsa peygamber, elçiliğini ilan edince, Onu öldürmek için verdikleri mücadele ile, sonunda da Onun çarmıha gerilip öldürülmesine karar vermişlerdir. Eğer gerçekten de İsa, bebekken konuşmuş ve peygamberliğini ilan etmiş olsaydı Yahudiler onu daha o zaman öldürürlerdi. Bu da aslında zaten Allah'ın yaratma kanunlarına aykırı bir durumdur.
İsa peygamberin doğumundan, peygamber olup ortaya çıkmasına kadar, nerede ve nasıl yaşadığı, neler yaptığı hakkında Tarihi kaynaklarda kesin ve ayrıntılı bir bilgi olmasa da, yine de Luka İncilinde 2, 3, 4, Bablarında babası Yusuf ve annesi Meryem ile birlikte sürdürdüğü hayatın bazı ayrıntıları ve vaftiz oluşunun senaryoları anlatılmaktadır. Biz ise Kur'anımızın bildirdiği ayetlere bağlı olarak bu konuda yukarıda kısaca Kumran bölgesindeki yaşantı ile ilgili açıklamalarda bulunduk. Zuhruf Sûresinin 63 - 65. ayetlerinde " İsa, apaçık delillerle geldiği zaman dedi ki : Ben size haksızlık ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri getirdim ve hakkında ihtilafa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklayayım diye geldim. O halde Allah'ın koruması altına girin ve bana itaat edin. Şüphesiz ki Allah, O benim Rabbimdir ve sizin Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur. 65 : Fakat gruplar, İsa hakkında kendi aralarında anlaşmazlığa düştüler. Artık acı bir günün azabından dolayı, şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapanların vay haline ! " ifadeleriyle yapılan uyarılara rağmen, İsa peygambere inanmayan, inkâr eden, gayri meşru bir çocuk ve sahte bir peygamber olduğunu iddia eden Yahudiler ile Onun Allah’ın oğlu olduğunu ve Allah’ın onda cisimlendiğini iddia eden Hristiyanlar, birbirleri ile sürekli ihtilaf halinde olmuşlardır. Bu yanlış inanışlara Allah, Kur’an ayetleri ile açıklık getirmiş, aslında bu günün Yahudi ve Hristiyan inancında olanlara da ışık tutmuştur.
MERYEM 35 : Allah için çocuk edinmek diye bir şey yoktur. O bundan arınıktır. O bir şeye hükmederse, ona sadece “ ol “ der. O da oluverir.
İHLAS 1 - 4 : De ki : O Rabb, bir ve tek olan Allah’tır. Ehad / Eşi benzeri olmayan, Samed / Hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’tır. Doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şeyin sadece O’na denk olmadığı / Ehad Allah’tır.
MERYEM 37 : Sonra da kendi aralarında çıkan tutarsız gruplar, ihtilafa düştüler. İşte o büyük günün tanıklığından / duruşmasından o kâfirlerin vay haline !
İsa peygamber ile ilgili olarak Hristiyanlar da, kendi aralarında hiziplere, mezheplere ayrılmışlardır. Aralarında * İsa Allah’ın oğludur diyen Nasturiler, * İsa Allah’ın kendisidir diyen Mar Yakubiler, * Allah, üçün üçüncüsüdür diyen Melkaniler gibi farklı inanışlara sahip en önde olan üç grup vardır. Oysa Rabbimiz Kur’anda bu sapık ve küfür içinde olan inançlara da gereken cevabı vermekte uyarılarını yapmaktadır.
İSRA 43 : Allah, onların dediklerinden büyük bir yücelikle arınık ve pek yücedir.
MAİDE 73 : Andolsun “ Allah, üçün üçüncüsüdür “ diyen kimseler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Oysa tek ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, kesinlikle onlardan kâfirlere acı veren bir azap dokunacaktır.
TEVBE 30 : Ve Yahudiler ; “ Üzeyr Allah’ın oğludur “ dediler. Hristiyanlar da “ Mesih Allah’ın oğludur “ dediler. Bu onların ağızlarında geveledikleri sözler olup, güya bununla daha önce yaşayan kâfirlerin ; Allah’ın ilâhlığını ve Rabbliğini bilerek reddeden kimselerin sözlerini taklit ediyorlar.
TEVBE 31 : Onlar, Allah’ın astlarından / yarattıklarından, bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu İsa’yı kendilerine Rabbler edindiler. Oysa onlar sadece bir tek olan İlâh’a kulluk etmekle emrolunmuşlardı. Allah’tan başka ilâh diye bir şey yoktur.
Ne var ki, Kur’anın inişinden bu yana geçen zaman içerisinde Müslümanlar da, bu ayetlerden gereken dersi almayarak Kur’an ayetlerinin hilafına, dinlerini ve inançlarını yüzlerce Mezhebe, binlerce Meşrebe, Cemaate, Tarikata bölerek nasıl gruplaştı iseler, Yahudi ve Hristiyanlar da mezheplere ve hiziplere ( gruplara ) ayrılmışlar, Allah'ın bütün bölünmeyin, gruplara ayrılmayın uyarılarının aksine parçalanarak değişik inanç ve yaşam tarzı sergilemişlerdir.
MAİDE 75 : Meryem’in oğlu Mesih, sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Anası da dosdoğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak onlara ayetleri nasıl açığa koyuyoruz. Sonra yine bak, onlar nasıl döndürülüyorlar.
MAİDE 116 – 117 : Ve hani Allah demişti ki “ Ey Meryem oğlu İsa ! Sen mi insanlara Beni ve annemi iki tanrı edinin “ dedin ? O, “ Sen münezzehsin, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer ben onu demiş olsam, Sen bunu mutlaka bilmiştin. Sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise Senin nefsinde olanı bilmem. Şüphesiz Sen gaybları en iyi bilenin ta kendisisin. Ben onlara sadece, Senin bana emrettiklerini, Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin dedim. Ve ben içlerinde olduğum müddetçe onlar üzerine tanıktım. Ne zaman ki Sen beni teveffa / vefat ettirdin, Sen onları gözetleyenin ta kendisi oldun. Ve şüphesiz Sen her şeye en iyi tanık olansın. Eğer onlara azap edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır. Ve onları bağışlarsan, şüphesiz Sen Aziz ve Hakim olanın ta kendisisin “ dedi.
Bu ayetlerde, verilmek istenen mesaj, İsa'nın ölümünden sonra temsili bir konuşma sahnesi ile anlatılmaktadır. Ayetlerden İsa peygamberin göğe kaldırılmadığını gerçekten öldüğünü anlıyoruz. Kıyamet öncesi Mesih beklentisi içinde olanlar, artık boşuna beklemekten vaz geçsinler. Çünkü Kur'anda başka ayetlerde de ölenlerin bu dünyaya geri dönmeyecekleri kesin olarak bildirilmektedir. ( Müminun 100 )
Hristiyanların kendi İncilleri, özellikle Barnabas İncili, İsa peygamberi sadece bir insan olarak nitelerken ve Tevhit inancını ön plana çıkartırken, toplanan İznik Konsili ile ilâhlığı İsa Peygambere vermekte ısrar etmeleri, Barnabas İncilini yasaklamaları, zihni sapıklığın ve dünya menfaatlerinin tuhaf bir marifetidir. Bu onların, Allah’ın ayetlerinin yer aldığı kitabına değil de, kendilerinin icat edip, İlâhlığa yükselttikleri hayali bir İsa’ya inandıklarının açık bir delilidir. Bizde de geçen yıllar içerisinde Yahudi ve Hristiyanların içine düştükleri şirkten, sanki hiç ders alınmamışçasına, Kur’anın yerine değişik kişilerin yazdığı kitaplarla, Mezhep, Tarikat, Cemaat denilip, Din parça parça edilerek gruplara ayrılıp, farklı amellerle yaşanır olmamış mıdır ? Peygamberimizi sayacağız, seveceğiz, O’nu methedip yücelteceğiz derken kantarın topuzu kaçırılmamış mıdır ? Camilerde yerine getirilen uygulamalarda ve Allah ile yanına Muhammed isminin de yerleştirilmesiyle Din Allah ile peygamber arasında ikiye bölünmemekte midir ? Çok sayıda kişinin yazdığı İnciller gibi, bizde de çok sayıda kişinin yazdığı hadis ve rivayet kitapları, risaleler, mesneviler Kur’anın önüne geçirilmemiş midir ?
Tarihi belgelere göre, İsa Peygamber’in doğumuyla beraber, kucağında bebek ile tapınağa gelen Meryem ve oğlunun barındırılması ve kimin himayesine verileceği “ kalem atma “ kur'ası yöntemiyle belirlenmiş ve bu kur'a sonucu himaye, Zekeriya peygambere verilmiştir. Bu konunun ayrıntıları Kur'anda Ali İmran Sûresinin 45 - 48. ayetlerinde " Hani bir zamanlar melekler / haberci ayetler : “ Ey Meryem ! Allah seni Kendisinden bir kelimeyle / sözle müjdeliyor. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünya ve ahirette saygındır. Ve O, yaklaştırılanlardan ve Salihlerdendir. Yüksek mevkide bulunarak ve yetişkin biri olarak insanlarla konuşacaktır da : 48 : Ve Allah O’na kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri ve Tevrat ve İncil’i öğretecek. " ifadeleriyle Meryem'in henüz hamile kalmadan önce, kendisine Allah'ın bir göstergesi olarak hamile kalacağı, doğuracağı çocuğun erkek olacağı ve ona " Meryem oğlu İsa Mesih " adının verileceği, elçi Zekeriya ile iletilen mesajlarla bildirildiği anlatılmaktadır.
Hristiyan kaynaklarına göre de Luka, Matta ve Barnabas İncillerinde kısa da olsa bu ayetlerde anlatılanlara dair bilgiler verilmektedir. Matta 1. 18 - 23. bablarında Meryem'in Yusuf isminde bir genç ile nişanlı olduğu, fakat bu esnada Kutsal Ruh'tan gebe kaldığı için Meryem'den ayrılmak istediği, bir meleğin Yusuf'un rüyasına girerek gerçeği anlattığı ve ikna edildiği aktarılmaktadır. Buna bağlı olarak birçok müfessir de aslında Meryem'in Yusuf'tan gebe kalmış olabileceğini dile getirmektedir. Luka İncili 1 / 28 : Meryem'in yanına giren Cebrail meleği " Selam ey Tanrının lütfuna erişen kız ! Rabb seninledir " dedi. 29 : Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selamın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı. 30 : Ama melek ona " Korkma Meryem " dedi. Sen Tanrı'nın lütfuna eriştin. 31 : Bak gebe kalıp bir oğlan doğuracaksın, adını da İsa koyacaksın. 32 : O büyük olacak, ona Yüce Allah'ın oğlu denecek. Rabb ona babası Davut'un tahtını verecek. 33 : O da sonsuza dek Yakub'un soyu üzerinde egemenlik sürecek ve egemenliğinin sonu gelmeyecektir. " denilmektedir. Bu ifadelerin gerçeğine ise Kur'anımızda yer verilmekte ardından da İsa'nın daha bebek iken, neler yapacağı, Zekeriya peygambere vahyedilen ayetlerle annesi Meryem’e bildirilmiş olduğu dile getirilmektedir. Fakat Kur'anın anlatma tekniğindeki özüne vakıf olamayan Rivayetçiler de bu ayetlerde anlatılanları İsa’nın daha bebek iken beşikte konuştuğu şeklinde yorumlamışlardır.
ALİ İMRAN 49 – 51 : Ve O’nu İsrail oğullarına “ Şu bir gerçek ki, ben size Rabbinizden bir alamet / gösterge getirdim. / Mucize ile geldim. Şüphesiz ben sizin için çamurdan, kilden, seramikten kuş şekli bir şey / buhurdan tütsülük tasarlarım. Sonra onun içine üflerim, / aerosol oluştururum da Allah’ın izniyle hastalık yapan şeyler kuş oluverir. / Uçar gider. Ben körü ve alacayı iyileştirir, / sosyal ölüleri , Allah’ın ayetleri ile tanışmamış olan ölüleri Allah’ın izniyle diriltirim. Yiyeceklerinizi ve evlerinizde zahire yapacaklarınızı / biriktirip saklayacaklarınızı size haber veririm. Eğer inananlarsanız bunda sizin için kesinlikle bir alamet / gösterge vardır. Tevrat’tan sadece İncil’de var olanları doğrulayıcıyım. Size yasaklanmış olanların bir kısmını serbest edeceğim. Rabbinizden bir alamet / gösterge de getirdim size. Artık Allah’ın koruması altına girin ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah benim Rabbimdir. Ve sizin Rabbinizdir. Onun için O’na kulluk edin. işte bu doğru yoldur. diyen bir elçi yapacak “ demişlerdi.
Ayetlerde, meleklerin dedikleri Zekeriya peygambere vahyedilip, onun da Meryem’e aktardığı mesajlardır. Burada konu, ( konuşturma, dile getirme ) intak sanatı ile anlatılmaktadır. Ayette İsa peygamber Mesih olarak nitelenmiştir. Mesih Hristiyan inancında, her ne kadar kutsal yağla kutsamak ise de, ileri derecede kirli nesneleri sıvazlayıp, tozunu, kirini gideren demektir. Bundan dolayı da İsa peygambere “ Yeryüzünü mesh ettiği, birçok yerde dolaşıp tebliğlerde bulunduğu, hastaya el sürdüğünde iyileştiği, yetimleri çok sevip çocukların başını sıvazladığı, günahları temizlediği için " İsa Mesih denilmiştir.
Ayette İsa’nın ölüleri diriltmesi ifadesine hemen mucizevi bir anlam verilmiş ve ardından pek çok rivayet ve menkıbe de uydurulmuştur. Bunların bazılarında, İsa’ya Nuh peygamberin oğlu Sam’ı dirilttirmişler, bir başkasında Azer’i, bir başkasında da Nuh’u kabrinden çıkarttırmışlar. Bir başkasında da bir ihtiyarın, o anda ölmüş olan oğluna uğradığını, İsa’nın hemen Allah’a dua etmesiyle, onun da tabuttan çıkıp diri olarak çocuklarının yanına döndüğünü anlatmışlar. Halbuki Kur’anda bir çok ayette “ ölü “ ifadesi gerçek ölüler için değil, Allah’ın ayetleri ile tanışmak istemeyen ( yaşadığı halde manevi açıdan ölüler ) anlamında kullanılmaktadır. Şirke ve küfre batmış, akıl ve vicdanını yitirmiş kimseler için kullanılmıştır. ( Neml 80 ) ( Fatır 22 ) ( Enam 122 ). Bundan dolayı da bütün peygamberler ve bu ayetteki İsa Peygamber, tebliğ ettikleri Allah’ın ayetleri ile gerçek ölüleri değil, ön yargı ile inkâr halindeki manevi ölüleri diriltmişlerdir.
Ayette, rivayetçilerin yorumladığı gibi, seramikten yapılmış kuşa can vererek uçurulduğu gibi bir olay yoktur. Aslında İsa peygamberin gençliğinde tıp ilminin çok yaygın ve gelişmiş olduğu İskenderiye’de bir doktor gibi eğitim aldığı ihtimal dahilindedir. Bundan dolayı da İsa peygamber, seramikten yaptığı kuşa benzer iki tarafı delik bir tütsülüğün içine ilaç koyup, diğer taraftan üfleyerek trahomun yaygın olduğu hastaların gözüne püskürttüğü ilaçla tedavi yapmakta ve bu hastalığı oluşturan bakterileri uçurmaktadır / öldürmektedir, ortadan kaldırmaktadır. Bunun yanı sıra koruyucu hekimlik, cilt hekimliği ve sağlıklı gıda tüketimi ve konserve gibi saklanacak gıdaların korunması yollarını öğretme gibi görevlerle gönderildiği özet olarak açıklanmaktadır.
ALİ İMRAN 52 – 53 : Sonra İsa, onlardan küfrü sezince “ Allah yolunda benim yardımcılarım kimlerdir ? “ dedi. Havariler : “ Allah’ın yardımcıları biziz, biz Allah’a iman ettik, bizim şüphesiz Müslimler olduğumuza tanık ol Rabbimiz ! Biz senin indirdiğine iman ettik, elçiye de uyduk. Artık bizi şahitlerle beraber yaz. “ dediler.
Havariler İsa peygamberin en yakınında bulunan arkadaşlarıdır. Bunların 12 kişi oldukları söylenir. Elbiselerini hep beyaz tuttukları için bu ismi almışlardır. İsa peygamber üzerine uydurulan mucizelerden biri de havarilerin gökten bir sofra indirilmesi istekleridir.
MAİDE 112 : Hani havariler “ Ey Meryem Oğlu İsa ! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi ? “ demişlerdi. İsa “ Eğer iman edenlerseniz Allah’ın koruması altına girin “ demişti. 113 : Havariler : “ Biz istiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz iyice yatışsın, senin bize doğru söylediğini bilelim. Ve biz de buna tanık olalım. “ dediler. 114 : Meryem oğlu İsa : “ Allah’ım Rabbimiz ! Bizim üzerimize bizim için, öncekilerimiz ve sonrakilerimiz için bir bayram ve senden bir alamet/ gösterge olarak gökten bir sofra indir. Ve bizi rızıklandır. Ve Sen rızık verenlerin en hayırlısısın “ dedi. 115 : Allah dedi ki “ Şüphesiz Ben, onun size indiricisiyim. Artık bundan sonra kim inanmazsa, Ben onu alemlerden hiç kimseye yapmayacağım bir azapla azaplandıracağım.”
Ayette konu edilen sofranın gönderilip gönderilmediği açıklanmamaktadır. İnciller’de de bu konuya ait bir bilgi yoktur. Fakat ayette zaten “ Ben onun size indiricisiyim “ ifadesiyle aslında Allah, yer yüzündeki ( yediğiniz her şeyi ) yer yüzü sofrasında size zaten indirip durmaktayım, yer yüzünü sizin için çeşit çeşit yiyeceklerle donattım demektedir. Buna rağmen rivayet mekanizması hemen devreye girmiştir. Onlara göre sofra inmiştir. * Sofrada pulsuz ve kılçıksız bir balık vardı. * Sofrada yedi çörek ve yedi balık vardı. * Sofra dünyadaki tüm yiyeceklerin lezzetini veren balıktı. * Sofra cennet nimetlerindendi. Havariler hep bu sofradan beslenirlerdi. Sonra havarilerden birisi hırsızlıkla hakkından fazla alınca, sofra bir daha inmez oldu. Tabii ki bu anlamda bir sofra asla inmedi. Çünkü ayetin sonundaki tehdit, böyle bir mucizenin gerçekleşmesinden sonra felaketi söz konusu etmektedir. Markos İncili 10 : 2 - 4 e göre İsa'nın havarilari Petrus adıyla bilinen Simun, onun kardeşi Andreas, Zebedi'nin oğulları Yakub ve Yuhanna, Filipus ve Bartalmay, Tomas, ve vergi görevlisi Matta, Alfay oğlu Yakub, Taday, ve Yurtsever, İsa'ya ihanet eden Yahuda dır. İsa bu on iki havariyi çok değişik buyruk ayrıntılarıyla değişik kökenli halkın arasına göndermiş, bazı halklara ise gitmelerine yasak koymuştur.
İsa Mesih denilince akla en çok gelenlerden biri de, gerek Hristiyanlıkta gerekse de bizdeki Kur'an dışındaki Tasavvufta çok yaygın olan onun ölmediği, Allah tarafından göğe yükseltildiği, kıyamet alameti olarak tekrar yer yüzüne kurtarıcı olarak döneceği ve Mehdi ile birlikte Deccala karşı savaş verecekleri inancıdır.
NİSA 156 – 158 : Ve Allah’ın ilâhlığına ve Rabbliğine inanmamaları ve Meryem’in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri ; Biz Allah’ın Resulünü, Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük demeleri nedeniyle onlardan sağlam bir söz aldık. Oysa O’nu öldürmediler ve O’nu asmadılar. Ama onlar için, İsa benzetildi. Gerçekten O’nun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir yetersiz bilgi içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. O’nu kesin olarak öldürmediler. Aksine Allah O’nu kendisine yükseltti. / Derecesini arttırdı. Allah Aziz ve Hakimdir.
Ayetteki “ Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar, onlar için İsa benzetildi “ ifadesiyle mecazi bir anlatımla, çok önemli bir mesaj verilmektedir. Ayette İsa'nın bir şeye benzetildiği söylenmekte, ama neye benzetildiğine açıkça değinilmemektedir. Tabii ayetin çevirilerinde bu benzetmenin İsa mı ? yoksa başka bir şey mi olduğunun tam olarak ortaya konulamaması, haşa Allah'ı birilerini kandıran konumuna sokabilir. Bazı müfessirler İsa'nın neye benzetildiğini Ali İmran Sûresinin 52 - 53. ayetlerindeki Havarilerin " Allah'ın yardımcıları bizleriz " ifadelerine, ardından aynı Sûrenin 54. ayetinde de " Ve inanmayanlar kötü plan yaptılar, Allah da onların kötü planlarını boşa çıkardı. " ifadelerine dikkat edildiği zaman anlaşıldığına göre Havarilerden biri, İsa rolünü üstlenip Allah yolunda şehit olmuştur demektedirler. Öte yandan ayetin ifadelerine bağlı olarak çeşitli rivayetlerle de İsa'ya benzetilerek başka birinin çarmıha gerildiği anlatılmaktadır. Kurtubi’nin nakline göre bu konuyu ed Dehhak şöyle izah etmiştir : İsa’yı öldürmek istediklerinde Havariler 12 kişi oldukları halde bir odada toplandılar. İsa havalandırma deliğinden yanlarına geldi. “ Hanginiz cennette benimle olmak karşılığında ölümü göze alabilir ? dedi. Onlardan birisi “ Ben Ey Allah’ın peygamberi “ dedi. Bunun üzerine İsa yünden yapılmış abasını, sarığını üzerine attı, sopasını da ona teslim etti. İsa da Allah tarafından baca deliğinden gökyüzüne uçuruldu. Bu kişi İsa’nın suretine benzetildi. Yahudiler de geldiklerinde İsa yerine onu alıp götürdüler ve çarmıha gererek öldürdüler.
Bu konuda Razi de : " Allah Teala İsa'nın şeklini başka bir insana vermiştir. " demiştir ve bunun üzerine başka kişilerde de örneğin : Yahudiler İsa'nın bir evde arkadaşları ( havarileri ) ile birlikte olduğunu öğrenince, Reisleri olan baş Haham Yahuda, yanındakilerden Taytanus isminde bir adama, onun yanına girip öldürmek için evden çıkarmasını emretmişti. Bu adam İsa'nın yanına gelince, Cenab ı Allah İsa'yı evin tavanından göğe yükseltmiş ve Taytanus'a İsa'nın şeklini vermiş ve Yahudiler onu İsa zannederek çarmıha germiş ve öldürmüşlerdir. Bir başka kişide de : Yahudiler İsa'yı takip için bir adam görevlendirdiler. İsa dağa çıktı ve orada göğe yükseltildi. Hak Teala o gözetleyici adama, İsa'nın şeklini verdi. Ve Yahudiler onu " Ben İsa değilim " dediği halde çarmıha gerip öldürdüler. şeklinde daha pek çok zanlara dayalı değişik tutarsız, birbirinin zıddı, Allah'ın yaratmasındaki her biri ayetleri olan Fizik, Kimya, Biyoloji ve Tabiat kanunlarına aykırı olan anlatımlar yer almaktadır. Tabii ki bunların hepsi Allah'ın kanunlarına, Sünnetullah'a aykırı zanlara dayalı mesnetsiz uydurma senaryolardır.
Kur'an ayetlerine dikkat edildiğinde özellikle Rad Sûresinin 38. ayetinde " Andolsun ki Biz senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve nesil / oğlan kız verdik. Hiç bir peygamber için Allah'ın izni olmadan herhangi bir alamet / gösterge / mucize getirmek de yoktur. Her süre sonu için bir yazı vardır. " ifadelerinde gördüğümüz gibi her ne kadar tarihi kaynaklarda söz edilmemiş olsa da, bizim peygamberimizden önce gönderilmiş olduğundan dolayı aslında İsa Peygamber de evlenmiş, ailesi eşi ve çocukları olmuştur. İsa peygamberin de her beşer gibi ölümlü olduğu ve öldüğü kesindir. Evet İsa peygamber Yahudilerce çarmıha gerilerek öldürülmemiştir. O gün belki de o ortamda bile değildir. O belki de batıya giderek oralarda yaşamaya devam etmiş, başka bir zaman başka bir yerde ölmüştür. Bizim ise bu konuda daha başka bir bilgimiz yoktur. Bu olaydan sonra zaten İsa Peygamberden, yaşadığına dair herhangi bir haber de alınamamıştır, herhangi bir bilgi ve tarihi herhangi bir kayıt da yoktur. Bu ayetlerden bizim asıl almamız gereken mesaj ise Hristiyanlığın sonradan ortaya çıkmış, havariler ve Pavlus gibi kişiler tarafından uydurulmuş rivayetlerle çarmıha gerilme temelinde, bu olayla birlikte akan insan kanıyla bütün insanlığın arınacağı inancına dayanmakta olduğudur. Çarmıha gerilmiş İsa Mesih maketleri bütün Kiliselerin ve tapınakların sembolü olmuştur.
Kur'anda Enbiya Sûresinin 34 - 35. ayetlerinde " Biz senden önce de hiç bir beşer için sonsuzluk tanımadık. Peki sen öldün de onlar sürekli kalanlar mıdır ? 35 : Her kimliği olan varlık ölümü tadıcıdır. " denildiği gibi bir beşer olan İsa Peygamberin daha sonraları herhangi bir yerde, herhangi bir nedenle öldüğü kesindir. Ancak acı çekmemesi bakımından ruh, bilinç, şuur önceden kabzedilmiş olduğundan dolayı çarmıha gerenler bilinci olmayan bilinçsiz, uyuşmuş bir bedeni de öldürmüş olabilirler. Fakat Kur'an ayetlerine göre İsa peygamberin nasıl, ne zaman öldüğü, kesin olarak anlatılmadığından dolayı ölümü ile ilgili söylenenlerin hepsi de zandan öteye gitmez. Öte yandan Ahzab 56, Duha 3, Hicr 6, Maide 67, Mücadele 21. ayetlerinde bizim peygamberimizin Allah tarafından destekleneceği, korunacağı değişik ifadelerle anlatıldığı gibi, Saffat Sûresinin 171 - 173. ayetlerinde de Peygamberimiz de dahil önceki bütün peygamberlerin galip geleceği ve korunacağı Allah'ın bir kanunu olarak anlatılmaktadır. Bu nedenlerle aslında Yahudiler ne İsa'yı, ne de önceki diğer peygamberleri öldürmemişlerdir, ancak tarih boyunca paraya, mala, altına tapanlar olarak düzenlerinin korunması için o peygamberlerle savaşmışlardır, mücadele etmişlerdir. Aksi halde kendi elçisini dahi koruyamayan bir Allah portresi ortaya çıkar ki, bu inanç ise şirktir. Peygamberlerin öldürüldüğü yanlış algısı ise ayetlerin orijinalinde yer alan ve kökü " ye, kaf, te, lam " harflerinden oluşan sözcüğün sonradan yapılan seslendirmelerde " yükatilüne " savaşıyorsunuz ve " tükatilüne " savaşıyorlardı şeklinde okunması gerektiği halde yapılan yanlış harekelendirme sonucunda " taktulüne " öldürürsünüz, " yaktulüne " öldürürler şeklinde farklı okunmasından kaynaklanmıştır. Doğrusunu ise sadece Allah bilir.
Ayette “ O’nu kendine yükseltti “ ifadesi ile ilgili pek çok yanlış anlatımlar yapılmıştır. İsa’nın göğe çıkartıldığı şeklinde çarpıtılmış menkıbeler uydurulmuştur. Halbuki Allah’a gitmek, Allah’a yükselmek, maddi, fiziki ve bedensel olarak göğe çıkmak değildir. Allah zaten sadece göklerde değil, her yerdedir. Bu ifadeler, Kur’anda Allah’ın derece yükseltmesine, değer vermesine, yüksek mevkilere çıkarmasına ve büyük ödüller ihsan etmesine işaret etmektedir. ( Meryem 57 ) İsa’nın çarmıhta ölüp ölmediği, göğe yükselişin bir mecaz mı, yoksa gerçek mi olduğu, ahir zamanda kurtarıcı Mesih olarak dönüşü konusu İslam bilginlerince de tartışıla gelen bir konu olmuştur. Halbuki Maide Sûresinin 117. ayetinde de İsa peygamberin “ Sen beni vefat ettirdin “ ifadesi ile de kesin olarak öldüğünü ve bu dünyadan ayrıldığını anlıyoruz. Üstelik de Kur’anda Müminun Sûresinin 100. ayetinde ölenlerin, artık geriye dönmeyeceği ve bunun için arkalarında ecel engelinin olduğunun belirtildiği göz ardı edilmektedir. Bunlara rağmen Kur'an ayetlerinin aksine gökten inecek Kurtarıcı Mesih de beklenmeye devam edilmektedir.
Peygamberimiz Muhammed ( a.s. ) ın vefatından sonra İsrailiyat etkisiyle oluşturulan hadisler yolu ile Mesih kavramı, bizde de Mehdi kavramına dönüştürülmüştür. ( Mehdimiz Kim Olsun başlıklı yazımıza bakabilirsiniz.) Asıl önemli olan biz, bize Kur’an ile anlatılan peygamber kıssalarından gerekli hisseyi çıkartabilmekte miyiz ? Kur’an anlatımı ile inançlarımızı test edip, yanlışlarımızı doğrulara dönüştürebilmekte miyiz ? Anlayabildiğimiz dilde Kur'anı mealinden okuyor muyuz ? Bunun için önümüze konulan her şeye körü körüne inanmaktan geri durabiliyor muyuz ? Artık biz de aklımızı kullanalım, sorgulayalım, gerçekçi olalım, Kur’an gerçeğine sarılalım. İçinde yaşadığımız dünyayı, bilim teknoloji ve ekonomi gerçekleri ile de görmeye çalışalım. Biz yüz yıllardır, kadını evine, kendimizi miskinliğe kapatıp, o Mezhep senin bu Cemaat benim deyip herkesi hafız yetiştirme çabasıyla oyalanırken, deccal denilenlerin bilim ve teknolojide, ekonomide ve dünya siyasetinde geldiği noktayı göremeden, bin kişilik ordusu ile Mehdi’nin gelip de gökten inecek olan İsa ile birlikte bizi kurtaracak saçmalığına inanmaktan vazgeçelim ve daha fazla zaman kaybetmeden bir an önce gözümüzü açıp, aklımızı kullanarak, kadınımızla, erkeğimizle, çocuklarımızla, gençlerimizle Kur'ana ve gerçek bilime yönelelim. Allah'ın selamı, rahmeti ve Kur'anın doğruları sizinle olsun !...
ALLAH DOĞRUSUNU EN İYİ BİLENDİR ! RAHMETİ VE KUR'AN BİZE YETER !
Temel Kaynak : HAKKI YILMAZ ( Tebyin ül Kur’an )
PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR