Tesadüfen bir astroloji sitesinde gözüme çarptı. “ Yaratılanı sev, Yaratandan ötürü “ denmiş ve ardından da “ Önümüzdeki bir aylık süreçte ilişkileri, aşkı, sevgiyi temsil eden Venüs, balık burcuna geçiş yapıyor ve yeni yıla sevgi ve umut dolu giriyoruz. “ ifadesiyle bu ayda diğer burçları nelerin beklediği sıralanmış. Bir ve tek olan Yaratan ile, çok tanrılı mitolojik inançtan gelen " Aşkın ve güzelliğin koruyucusu tanrıça " olarak inandıkları Venüs isminin aynı karede kullanılması, benim için çok dikkat çekici oldu. Belli ki, Kur’andan onay almayan bu gibi yarınları, geleceği ve gaybı bilme inançlarına, güzel ve anlamlı bir özdeyişle herhalde Allah da ortak edilmek istenmekte, bir başka versiyonda Allah'la aldatabilmek için daha rahat ve geniş kapılar aralanmaya çalışılmaktadır. Ülkemizde bilhassa son yıllarda burçlar, kahve falları, tarot merkezleri, medyumluk, fal bilimi, astroloji bilimi, astroloji uzmanları kavramları çok sıklıkla gündeme gelmeye başlamıştır. Gazetelerde astroloji köşeleri oluşturulurken, televizyonlarda da astroloji uzmanı olduğunu iddia eden kişiler sık sık programlar yapılarak konuşturulmakta, hemen hemen hayatın her kesiminde bu konular gündemde olmaktadır. Bunun sonucunda bugün artık bilhassa gençler, kahve fallarının bakıldığı mekânlarda toplanmakta, geyik muhabbeti dedikleri ortamlarda zamanlarını heder etmekte, yarınları için fallardan umut aramaktadırlar. Genellikle günlerle toplanıp bir araya gelen kadınlar da “ Fala inanma, falsız da kalma “ diye diye içtikleri kahvenin ardından uydurma kahve fallarıyla kendilerini avutmaktadırlar. Herhangi bir ortamda bir araya gelip, yeni tanışan insanların birbirine soracağı ilk sorulardan biri de “ burcun nedir ? “ olmaktadır. Ardından benim yükselenim şu da ben o burçtakilerle pek uyum sağlayamıyorum, Kova burcuyla çok iyi anlaşabiliyorum, Boğa burcundakiler bu ayda iyi haberler alacaklar, İkizler burcu Marsa yaklaşacak, bu ay çok stresli olacaklar, denilerek bir burçlar muhabbeti başlamaktadır. Kendisini bu konuların uzmanı zanneden biri de sanki elinde gözlem ve ölçüm cihazları varmış gibi, Merkür gezegenini ruhlara hükmeden Tanrı yerine koyarak bu günlerde çok gerildi ( herhalde çok sinirlendi demek istiyor ) diyerek, kendisini ilgiyle ağzı açık dinleyen insanları ekranlarda toplayabiliyor. Hemen hemen bu konularda konuşanlar da neredeyse hepsi astroloji ve burçlara bağlanan hayatların uzmanıdırlar. Şimdi biz de bu konulara biraz ayrıntıları, biraz kavramları, biraz kökenleri ve Kur’an ile dinimizin, bütün bunlara nasıl baktığını ortaya koymaya çalışalım.
Bugün gökyüzü araştırmaları ile ilgilenen ve bilimsel çalışmalarla müspet bir ilim dalı olan Astronomi ve Astro Fizik, geliştirilen teleskoplarıyla, uzaya gönderilen ve yerleştirilen uydularla, yeni ve modern Hubble ve James webb teleskobu inceleme araçları ve rasathaneleri ile, uzayın derinliklerine kadar araştırmalar yaparak, yeni yeni ispatlanmış, hesaplanmış sonuçlarla ve insanlığa sunduğu harika bilgilerle işlevini başarıyla sürdürmektedir. Allah’ın büyük bir ahenkle, matematik ve mühendisliğin doruğundaki ölçü ve tasarımıyla, azametle yarattığı gökyüzünün bilgilerine zaman ilerledikçe daha çok ayrıntıları ile ulaşılmaktadır. Yüce Rabbimiz de pek çok Kur'an ayeti ile Kendisinin varlığına ve büyüklüğüne delil olması bakımından, gökyüzünün azametine dikkat çekmekte, bilime yönelerek araştırmaların yapılması için önerilerde bulunmaktadır. Yüce Rabbimiz, aslında Evren üzerinde çok hassas Matematik ölçüleri ile koyduğu pek çok kanun, ilke ve hükümlerle insan oğluna verdiği gelişmeye yatkın olan akıl ile bütün keşif ve buluşlara zemin hazırlamıştır. Bunun sonucunda bilimin geldiği noktada, bugün Astronominin tespit etmiş ve isimlendirmiş olduğu, pek çok galaksi ve irili ufaklı 88 tane yıldız kümesi vardır. Bu yıldız kümelerinden 12 tanesi, güneşin bir yıl boyunca takip ettiği elips şeklindeki yol içinde yer alır. Ve her yıl aynı tarihlerde, gökyüzünde aynı konumlarda görülür. Bunun yanı sıra güneşin uydusu olarak etrafında belli yörüngelerde dolanan, içinde dünyanın da bulunduğu gezegen adı verilen 9 gök cismi bulunur. Her geçen zaman içerisinde çok hızlı bir şekilde yeni yeni sonuçlar da ortaya çıkmaktadır. Uzay gözlem istasyonları ve gönderilen uydularla, Uzay, Astro Fizik, Kuantum teknolojisi, kuvark, foton ve ışığın özellikleri alanında çok ileri derecede bir seviyeye ulaşılmıştır. Bu çerçevede gök cisimlerinin her birinin kendi etraflarında dönerken oluşturdukları manyetik alanlar olup, kütlelerinin büyüklüğüne doğrudan, aralarındaki mesafeye de ters orantılı olarak bağlı olan itme ve çekim kuvvetleriyle oluşturdukları dipol momenti ve kutuplaşmanın ardından birbirlerini etkilemektedirler. Takip ettikleri elips şeklindeki yörüngelerinde, birbirlerine zaman zaman yaklaşmakta, ya da belli bir mesafede kalmalarına neden olmaktadırlar. Bazı kişiler de bu manyetik alan etkileşiminden yola çıkılarak, insanların da etkileneceğini düşünüp, doğum tarihlerine göre farklı insan davranışlarıyla, kişi davranışları, karakterleri ve olaylar belirlemeye çalışmışlardır. Bu uğraşı alanına da Astroloji adı verilmiştir. Her ne kadar ardına bilim sözcüğü eklenmiş ve “ Fal bilimi “ , “ Astroloji Bilimi “ denilip, Astro Fizik, Astronomi ile birlikte dile getirilmeye çalışılsa da Astrolojinin, müspet bilim olmakla ve Astronomi ile hiç bir ilgisi yoktur.
Burç, sözlüklerde kale, kule, hisar anlamlarına gelir. Astronomide ise güneş sisteminde yer alan 12 yıldız kümesinin her birine verilen addır. Burçlar, dünyanın güneş etrafında 365 günde aldığı mesafenin, mevsimsel dönüşümüne neden olduğu belli yerlere de verilen addır. Sözcüğün çoğulu da buruc’ dur. Buruc aynı zamanda Kur’an Mushafın’da 85. sırada, nüzul sırasına göre ise 27. sırada yer alan Sûrenin adıdır, amma falcılık konusu ile geleceği bilme kandırmacalarıyla hiç bir ilgisi yoktur. Sûrenin başında, Yüce Rabbimizin, yıldız kümeleri üzerine kasem etmesiyle ( kanıt göstermesiyle ) onların matematiğin doruğundaki mühendislik tasarımı ile muazzam yaratılışlarındaki düzene, uzayın ve Allah'ın azametine dikkat çekilerek gerçek hayattaki öğütlere yer verilmektedir. Buruc sözcüğüyle de müteşabih ve mecazi olarak aslında küme küme inen ve yıldız kümeleri gibi Dünyayı aydınlattığı için de Kur'an ayetlerine atıf yapılmaktadır. Bundan dolayı bu yıldız kümeleri aslında falcılığın bir aracı değildir.
Her ne kadar İlâhiyatçı yazar Abdullah Manaz, kaleme alıp Tarihte ilk defa Orta Asya Türklerinin Türk Takvimi oluşturup Astroloji ile ilgilendiklerini kitap halinde anlattı ise de, Burçlar kuşağını 12 parçaya ilk defa Tarihte, bugünkü Mezopotamya’da yaşamış olan Babilliler bölmüştür. Ama onları çok tanrılı mitolojik anlatımlarla şekillendirmek ve tanrılarla özdeşleştirmek, M.Ö. 4000 Yıllarında Sümerlere kadar uzanır. Örneğin : Kova Burcu, yani su taşıyan adam, o zamanlarda yeryüzüne ölümsüzlük suyunu taşıyan, Cennet Tanrısı An’ın simgesi olarak kabul edilmiştir. Daha sonra Mısır, Yunan, Roma gibi kültürlerin de yıldız burçlarını görüş ve değerlendiriliş şekilleri, bugünkü burç tanımları ile hemen hemen aynıdır. Bütün uygarlıklarda isimlendirmeler genellikle gerçek dışı mitolojik hikâye ve efsanelere göre yapılmış, örneğin ; Batı kültürü Boğa, Akrep, Balık gibi isimleri seçerken, Çinliler Kaplan, Sıçan, Yılan gibi isimleri kullanmışlardır. Ancak eski Yunan ve Roma uygarlığından itibaren her türlü bilgi, rivayet ve efsane, yazılı hale getirilmeye başlanmış, burçların hikâyeleri, Kur'anın karşı olduğu ve şirk olarak kabul ettiği çok Tanrı inancına rağmen Yunan Mitoloji ve Tanrıları ile özdeşleşmiştir. Örneğin ;
Koç Burcu ( Aries ) : Altın postu arayan mitolojik Arganot’un hikâyesine dayanır. Altın postu taşıyan koç sonunda gökyüzüne çıkarak buradaki yerini alır.
İkizler Burcu ( Gemini ) : Sparta kraliçesinin iki ayrı tanrıdan dünyaya gelmiş ve ölümsüz olan iki oğlu, önceleri Arganotlara denizde yardımcı olurlarken, bu iki kardeş sonra gök yüzünde bütün gemilere yol gösterir olmuşlardır.
Boğa Burcu ( Taurus ) : Yunan mitolojisinin çok tanrılı inancının baş tanrısı Zeus, boğa kılığına girerek prenses Avrupa’yı Girit adasına götürmeye kalkışıp denizde yüzerken, sadece vücudunun yarısı görünür. Onun için de gökyüzünde yarım boğa şeklindedir.
Görüldüğü gibi Astroloji sisteminin daha temelinde eski Mısır ve Yunan mitolojilerindeki bir çok Tanrıdan söz edilen gerçek dışı efsaneler, Allah katında şirk ve küfür olan çok Tanrılı inançlar yatmaktadır. Yıldız kümelerinin zaman zaman etkileşimde olduğunun söylendiği ve karakterlerin oluşumunda belirleyici olduğu ileri sürülen gezegenlerin isimleri de tamamen çok Tanrı inancına dayanan Yunan ve Roma mitolojilerindeki tanrıların isimleridir. Merkür, ruhlara rehberlik eden Tanrıdır, Venüs, aşkın ve güzelliğin koruyucusu Tanrıçadır, Mars, savaş Tanrısıdır, Jüpiter, Zeus gibi Roma mitolojisinin en büyük Tanrısıdır, Satürn, zamanı yaratan Tanrıdır, Uranüs, Gökyüzü Tanrısıdır, Neptün, Denizlerin Tanrısıdır, Pluton, Ölülerin Tanrısıdır. Bu nedenle burçlarla hayatlarının yönleneceğine inananlar, Kâinattaki bütün olay ve değişimlerin Allah'ın koyduğu hükümlere, kurallara, her biri enerjilerin değişimi olan kanunlara Sünnetullaha ve bu çerçevede kişilerin özgür iradeleri ile kendi seçimlerine göre değil de, pek çok Tanrının müdahaleleri ile gerçekleşeceğine inanmış ve şirke girmiş olurlar.
Astroloji bilimi deniliyor ama, oysa bu konunun pozitif bilim olabilmesi için laboratuvarı, deneyleri, matematiksel verileriyle sonuçları, teori ve modelinin olması gerekir. Halbuki sadece kişilerin doğum tarihine bağlantı yapılarak, yıldız kümeleri ve gezegen hareketleriyle varsayımlara dayanan, kişilik ve karakterlerin zanlarla yorumlanmalarından ibaret olan bir uğraşı alanıdır. Bu uğraşıları ve aktarılan karakter yorumlarını, gelecek ve yarınlar için söylenen öngürülere inanmayı, Dinimiz, Kur'anın İslam'ının onayladığını söyleyemeyiz. Tarih boyunca her dönemde, her toplumda insanları etki altına alabilmek için gökyüzüne, yıldızlara bakarak gelecekten bir şeyler anlatan müneccimler, kâhinler, medyumlar, hatta uydurma ebcet ve cifir hesaplarıyla gaybı da bildiğini iddia eden Gavslar, Şeyhler, Mürşitler, bu sayede insanları kandırarak menfaat ve mevkiler elde edenler olmuştur. Eskilerin “ Müneccimlik “ dediği ve Kâhinlerin yıldızlara bakarak kehanette bulunduklarını, zaman zaman gelecekten haber almaya çalıştıkları yanlışı, Kur'anda bir çok ayetle de anlatılmaktadır. Gaybı ve geleceği hiç kimsenin bilemeyeceği ile ilgili değişik uyarılar da yer almaktadır.
CİNN 8 – 10 : Ve gerçekten biz göğe dokunduk da / gökteki bilgilere ulaşmak istedik de, onu kuvvetli bekçiler ve parlak alevlerle doldurulmuş bulduk. Ve hiç şüphesiz ki biz gökten duyum / gayb haberlerini almak için oturulan yerlere oturur idik. Fakat şimdi her kim duyum almak için uğraşsa, kendinde gözetleyen parlak bir alev buluyor. Biz de yeryüzündekilere kötülük mü istendi, yoksa Rabbleri onlara bir doğruluk mu diledi bilmiyoruz.
Kur'anda yer alan Cinn Sûresi ile aslında halk kültüründe bilinen şekliyle metafizik bir yapı ile Cinn denilen varlıkların olmadığı, Cinn denilen kâhinlerin, müneccim ve sahtekâr insanların, kendilerine ve topluma yabancı olanların yaptıkları yanlışlar anlatılmaktadır. Bu ayetlerde, Cinn Sûresinin daha önceki ayetlerinin devamı olarak ve Cinn ifadesi ile kastedilen yabancıların, temsili olarak peygamberimizle olan diyalogları ile, Kur’anı dinledikten sonra gerçekleri görmüş ve imana gelmiş Cinnlerin / yabancıların, öz eleştiri yaparak daha önce müneccimlik yaptıklarını, umutlarını yıldızlardan alacakları bilgilere bağladıklarını, bu amaçla sürekli rasat / gözetleme yerlerine oturup beklediklerini, ama göklerin yıldızlarla ve meteorlarla dolu olduğunu ve bunlardan başka istedikleri bilgileri alamadıklarını, kimse için yarının ne getireceğini göremediklerini sayıp dökmektedirler. Neml Sûresinin 65. ayetinde de, " De ki : “ Gaybı ; Göklerde ve yerde görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği Allah’tan başka kimse bilmez. Ve onlar ne zaman dirileceklerinin bilincine varmazlar. " ifadeleriyle belirtildiği gibi gerçekten de yarının kimin için hüzün, kimin için sevinç getireceğini ve bizim için gayb olan geleceği, Allah’tan başka kimse bilemez.
Dinimizde burçların yeri, Astronomi bilim dalının konusunu ve araştırmalarını teşkil edecek ölçüde vardır. Allah’ın ayetlerine ( mucizelerine ) yaratmadaki ölçü, düzen, mükemmel ve kusursuz tasarımlarla büyüklüğüne, insanlara bahşettiği sınırsız nimetlere dikkat çekmek üzere vardır.
FURKAN 61 – 62 : Gökte burçlar yapan, onların içinde bir kandil ve aydınlatıcı bir Ay oluşturan Zat, ne cömerttir. Ve O, öğüt almayı veya kendisine verilen nimetlerin karşılığını ödemeyi dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getirendir.
YUNUS 5 : O güneşi bir aydınlık, Ay’ı bir ışık yapan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye, Ay’a menziller ayarlayandır. Allah bunu ancak gerçek ile oluşturmuştur. O bilecek bir toplum için ayetleri ayrıntılı olarak açıklar.
NUH 15 – 16 : Allah’ın yedi göğü tabakalar halinde nasıl oluşturduğunu ve Ay’ı onların içinde bir ışık yaptığını, Güneş'i de bir lamba yaptığını görmediniz mi ?
Ayetlerde Rabbimiz kullarına lütfettiklerinden bir kısmını saydıktan sonra, cömertliğinin sınırsızlığını vurgulamakta ve öğüt almak, şükretmek isteyenlerin bu bereketten, bolluktan istifade etmelerini istemektedir. Bunun yanı sıra, yaratmanın büyüklüğü gözler önüne serilmekte Güneş, Ay ve Yıldız Kümelerinin, insan oğlunun hayatını kolaylaştırmadaki önemine dikkat çekilmektedir.
HİCR 16 – 18 : Andolsun Biz, gökte birtakım burçlar oluşturduk ve bakanlar için onu süsledik. Ve uzayı az da olsa vahye kulak veren, kendilerini alev sütunu takip edenler / alev çıkaran roketlerle uzaya gidenler hariç tüm kovulmuş şeytanlardan / kötü düşünce yetisine sahip kâhinlerden, kulak hırsızı müneccimlerden koruduk.
Ayetlerde, yukarıda Cinn Sûresinde açıkladığımız gibi gökyüzünün, şeytanı racim denilerek kötü niyetli falcılara, müneccimlere, kâhinlere kapalı olduğunun söylenmesi ile onlara bir şey ifade etmeyeceği, bu yaratılmış azametten gereken dersi almayacakları, aslında yıldız kümelerinin süs olmasıyla, Allah’ın vahyine inananlar için bir ibret, bir kanıt olduğu vurgulanmaktadır. Bununla beraber, insanların uzay / gökyüzü araştırmaları ile de Allah’ın büyüklüğünü ve ilmini tanımaları çalışmalarına izin verildiği belirtilmektedir. Bunun yanı sıra da Mülk Sûresinin 5. ayetinde de " Ve andolsun ki Biz, en yakın göğü kandillerle süsledik ve onları kâhinlere palavra malzemesi / meteorların yeryüzüne düşmesiyle, insanların uzaydaki varlıkları tanımalarıyla şeytanların / Falcıların sahtekârlıklarının ortaya çıkmasına malzeme yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık. " ifadeleriyle yine kötü niyetli falcı ve kâhinlere gönderme yapılmakta, ateş azabı ile cezalandırılacakları anlatılmaktadır.
Ayetlerde çokluktan kinaye olarak belirtilen yedi gök, yakın gök ifadeleriyle gökyüzü yıldızların, gezegenlerin, meteorların bulunduğu yerler olarak nitelendirilmektedir. İnsanoğlu daima yüzünü gökyüzüne çevirir ve oranın sırrına ermeyi arzular. Bunu da genellikle art niyetli, Kur'anın ifadesiyle " Kulak hırsızlığı yapan şeytanlar " yani kâhinler, falcılar, medyumlar yapar ve bundan dolayı, onlar için " rücum " yapıldığı, gökyüzünün onlara yasaklandığı, onların kovulduğu ifade edilir. Bu cümleden olarak : Şeytanların / kâhinlerin, falcıların yıldızlara bakarak birtakım zanna dayalı sözler söylediklerinin, palavra attıklarının bildirildiğini anlayabildiğimiz gibi, meteorların yeryüzüne düşmesi, insanların uzaydaki varlıkları daha ayrıntılarıyla tanımaları nedeniyle onların sahtekârlıklarının ortaya çıktığını da anlayabiliriz. Ve ayetin sonunda da onlar için Cehennemin ateş azabındaki sonları belirtilmektedir.
Astroloji, kimlik tahlillerini, sadece doğum tarihlerinden hareketle karakter analizleri yaparken, burçlarla kişilik özelliklerini ve yeteneklerini tanımlarken, yükselen burcumuz, doğduğumuz anda ufuk çizgisinden yükselen burçtur denilirken, aynı anda, saatte, günde ve ayda doğan insanların milyonlarca olduğu, ve her bireyin soy genlerinin farklı farklı olduğu, kişilik gelişmelerine ayrıca ailenin sosyal, kültürel, ekonomik farklılıklarının, yaşam biçimlerinin, çevrenin ve toplumun çok farklı katkılarının olacağı gözlerden uzak tutulmaktadır. Bu nedenle milyonlarca insanın karakterini 12 kalıba ayırarak, o kalıbın içinde sınırlamak, kategorize etmek hem mantıklı, hem de bilimsel değildir. Allah'ın büyüklüğü ve yaratmadaki zenginliği ile bağdaşmaz.
İspattan, delilden, pozitif bilimden uzak olan Astroloji yorumlarını, İslamiyetin onaylamasını beklemek doğru değildir. Çok tanrılı inanç kökeninden çıkan bu yorumların, zanların ve geleceği bilme iddialarının peşine düşmek, Allah'a ortak koşmak ve şirke bulaşmaktan başka bir şey değildir. Kur’anda Leyl Sûresinin 1 – 4. ayetlerinde “ Kara cahilliği, vahyin aydınlığını, bilgiyi ve genetik özellikleri / erkeği ve dişiyi kanıt gösteriyorum ki sizin emek ve gayretiniz kesinlikle dağınık ve parça parçadır “ denilerek ayette, insanın yaratılmasındaki karakteri oluşturan genetik şifrelere dikkat çekilmektedir. Bilimdeki gelişmeler bugün, genlerdeki XY, XX, X, Y kromozomlarının kişilik oluşumundaki farklı fonksiyonlarını ortaya koymuştur. Tevhit ( Allah'ı birleme ) ( Allah'tan başka ilâh diye bir şey yoktur ) deme inancına ve bilincine göre, Kur’anda Nisa 1. Araf 189. Zümer 6. Hücurat 19. ayetleriyle belirtildiği gibi, insanı tek bir nefisten, genden, candan oluşturarak yaratan Allah, genlerle oluşturduğu karakteriyle elbette ki onu terbiye etmeye de muktedirdir. Bu yetkiyi Allah’ın elinden alıp, yıldızların hareketleriyle ilişkilendirerek, mitolojik tanrıların eline vermek, hem Tevhit inancıyla, hem de bilimin gerçekleriyle bağdaşmaz. Allah, kullarını yaratmadaki fıtratı ile doğrudan terbiye ettiği, karakterini, kişiliğini oluşturduğu gibi, Din ile kullarının iradesine kapı aralayarak, elçiler ve kitaplar göndererek de terbiye eder. Bu terbiye esnasında, ayrıca yine Allah’ın yarattığı faktörler, kişinin kendi çabaları, yetiştiği ortam, ekonomik ve kültürel yapı farklılıkları, aynı tarihte doğsalar da, kişinin karakterine farklı ölçülerde etki eder. Hidayeti / doğru yolu da, dalaleti / sapkınlık yolunu da yaratan Yüce Rabbimiz, insana düşünmesi için akıl, seçme özgürlüğü için de irade verdiğinden, insanın bu dünya ve ahiret hayatı için kazanımlarının, kaderinin ancak kendi seçimlerinin ve çabalarının karşılığında olacağını da belirtmektedir. Tüm kehanet öngörülerinin de yasak olduğunu bildirmektedir.
MAİDE 90 : Ey iman etmiş kişiler ! Hamr / İçki, herhangi bir yolla aklın örtülmesi, kumar / Her türlü kolay kazanç amaçlı şans oyunları, putlar / kulluk edilen ve tapılan nesneler, semboller ve fal okları / Tüm kehanet araç ve gereçleri, ancak şeytan işinden zarar veren şeylerdir ve pisliklerdir. Öyleyse durumunuzu korumanız, kurtulmanız için bu şeytan işinden kaçının.
Ayette, gökyüzünde veya yerde, Allah’ın yarattığı varlıkların Kendisinin yerine geçirilerek putlaştırıp tapılması, burçlarla ve çeşitli araçlarla fal adında, gelecekten ve yarınlardan haber verilmesi yasaklandığı halde, İslam’dan ve Kur’andan uzak kalan bazı kimseler, menfaat elde etmek amacıyla, taklidi iman içerisinde olan cahil insanlara bu hurafeleri benimseterek, batıl inançları hayatın içine sokmaktadırlar. " Bu günlerde Merkür çok gerildi, falanca burçta olanları ruhunun daraldığı sıkıntılı günler bekleyebilir. " diyerek, çok tanrılı Mitoljik putperest inançta olanların, ruhlara rehberlik eden tanrı olarak inandıkları Merkür'ün, ( gezegenin ) sanki kaşlarının çatıldığını rasatlarla görmüş gibi bir güzel pişkin pişkin anlatmaktadırlar. Bu insanlar böylece insanların kaderini çizdiklerini, onlara yardımcı olduklarını iddia ederek, gerçek dinden uzaklaşmakta ve küfre girdiklerinin farkında olamamaktadırlar. Şu bir gerçektir ki, her şeyin doğrusunu, yarının insanlara neler getireceğini, geleceği, Allah’tan başka hiç bir kimse bilemez. Hayatın ve kişiliğin burçlara bağlanması yerine, Kur’anın anlaşılmak üzere okunmasıyla elde edilebilecek kişilik ve karakter, hem bu hayatı hem de ebedi hayatı kesinlikle daha güzelleştirecektir.
ALLAH DOĞRUSUNU EN İYİ BİLENDİR ! RAHMETİ VE KUR'AN BİZE YETER !
Temel Kaynak : HAKKI YILMAZ ( Tebyin ül Kur’an )
PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR