Konu Detay

ŞEYTAN'I KUR'AN İLE TANIYALIM

 26.11.2016
 2589

Yüce  Rabbimiz  Allah’ın  bir  taraftan  nefis,  bencillik,  hırs,  tutku,  heves,  sabırsızlık,  kin,  nefret,  korku  gibi  olumsuz  dalalet  duygularıyla,  diğer  taraftan  da  vicdan,  merhamet,  akıl,  irade,  sabır,  azim,  ünsiyet,  erdem  gibi  olumlu  hidayet  duyguları  ile  fıtri  olarak  yarattığı  insan  oğlunda,  yaşadığı  ortama,  ekonomik,  sosyolojik  ve  kültürel  ortamın  farklılıklarına  bağlı  olarak,  her  bireyin  zihinsel,  bedensel  özelliklerinden  dolayı  görülen,  ön  plana  çıkardığı  farklı  davranışları,  tepkileri   olmaktadır.  Bu  farklılıkların  da  bireyin  davranış  ve  düşüncelerine  yansıma  biçimi,  onun  kişiliğini  oluşturur.  Bu  kişilik,  iyilik  veya  kötülük  yapma  veya  kötülüğe  maruz  kalma  durumlarında  belirleyici  bir  faktör  olur.  Bu  durumlarda  da,  fizyolojik  yatkınlıklar,  arzular,  yaşanmışlıklar,  kişilik  özellikleri,  içinde  bulunulan   ekonomik,  sosyal  ve  kültürel  yapı  gibi  pek  çok  faktör  rol  oynar.  Bazı  kişiliklerde,  ilgi  açlığı,  zayıf  kişilikten  dolayı  silik  karakterli  olma,  bedensel  yetersizlik  veya  bazen  de  tersine  bunların  aşırılığı  nedenlerinden  dolayı,  cinsellik,  saldırganlık,  güvensizlik,  her  şeye  sahiplenmek  gibi  temel  eğilimler  güçlü  olmaya  başlar,  toplum  içinde  uyumlu  yaşamasını  zorlaştırır.  Ardından  da  sahiplenme  hırsı  ister  istemez  şiddet  olgusunu  doğurur.  Bu  konuma  gelmiş  olan  kişilikler,  ailesini,  çevresini,  başkalarını  suçlayıcı,  yargılayıcı  ve  şiddet  yanlısı  olurlar.  Bu  nedenle  sürekli  olumsuz  senaryolar  kurarlar,  tedirginlik  yaşarlar. Ve  bu  senaryolar  da  şeytani  /  kötülük  duyguları  ile  tepkisel  şiddet  ve  gerilim  doludur.  Kendi  eksikliklerinin  ve  arzularının  giderilmesi  için  gerek  psikolojik,  gerekse  de  maddi  şiddete  başvururlar. Tarihin  her  döneminde  şiddet  yanlısı  olarak  zulme  bulaşmış,  kötü  emellerine,  doyumsuzluk  duygularına  esir   olmuş, azgınlaşmış,  doğru  yoldan  ayrılmış  insanları,  toplumları  görmekteyiz. Bu  sarmalın  içinde  olanlar  da  olumsuzlukların,  kötülüklerin  faturasını  her  zaman  şeytan  kavramına  havale  etmiş,  sorumluluklarının  vebalinden  kurtulmaya,  psikolojik  olarak  kendilerini  şeytana  uyduk  diyerek  teselli  etmeye  çalışmışlardır.

Bu  nedenle  de  insanlarda,  sanki  bir  başka  boyutta  metafizik  olarak  yaratılmış  ve  insanların  düşmanı  olduğu  ve  onunla   mücadele   edilmesi  gerektiği  bir  şeytan  inancı  ortaya  çıkmış,  adeta  başlı  başına  bir  kültür  oluşturmuştur. Hele  hele  laflamaya  çok  düşkün  olan  toplumumuz  bu  konuda  da  deyimler,  ata  sözleri  ortaya   çıkarmıştır.  İnsan  insanın  şeytanıdır,  acele  işe  şeytan  karışır,  şeytanla  kabak  ekenin,  kabak  başına  patlar,  şeytanla  buğday  eken  samanını  alır  denmiş,  bazen  de  bu  yolla  olumlu  mesajlar  bile  verilmeye  çalışılmıştır.  Ama  üstat   Nazım  Hikmet  de  en  önemlisi  “ İnsanı  insan  yapan  insandır “  diyerek  sözün  özünü  kondurmuştur.  Evet  insanı  insan  yapan,  onun  ön  plana  çıkardığı  fıtri  yaratılışındaki  güzel  hasletleri,  erdemleri  ve  onların  çevresine  yansıması,  şeytani  olan  dalalet  ve  sapkınlık  duygularının  ve  eğilimlerinin  hapsedilebilmesidir. Buna  rağmen  insanların  yaratılması,  çoğalması  ve  toplu  yaşamaya  başlamasından  bu  yana,  tarih  boyunca  her  dönemde  iyi  ile  kötü  duyguların  çatışmaları,  çeşitli  zeminlerde  mücadeleleri  insan  hayatının  ve  zıtlıklar  dünyasının   eksilmeyen  bir  parçası  olmuştur.

Eski  Mısırda  çok  tanrılı  mitolojik  inançlara  göre  fırtına,  karanlık  ve  kaos  tanrısı  Set,  göklerin  Tanrısı  Horus  ile  savaşında  yenilerek  çöle  kovulmuştur.  Ve  kötülüğün  sembolü  haline  gelmiştir.  Yahudilikte  Tevrat'ta  ( Eski  Ahitte )  Tora  yazılı  kaynaklarında  şeytan,  korkulan  bir  mahluk  değildir. Ve  kötülüklerin  temelini  oluşturmaz. Çünkü  Musevilikte  iyiliğin  de  kötülüğün  de  Tanrıdan  geldiği  inancı  vardır.  Böylece   kötülüklerin  faturasından  da  kurtulma  sağlanmış  olmaktadır.  Bu  nedenle  de  sadece  “ Satan “  ya  da  “ Samuel “  denilen  Şeytan’ın  hile  ve  aldatmacasına  karşı  dikkatli  olunmalıdır  denilmektedir. Yahudilerde  Talmut  Bava  bölümüne  göre  de  Şeytan,  kötü  dürtüler  ve  ölüm  meleği  aynı  şahsiyetler  olarak  düşünülmektedir.

Hristiyanlık’ta  ise  Şeytan  “ Yeni  Ahitte “  ve  inançlarda,  özellikle  İsa’yı  sürekli  olarak  kışkırtır. Şeytanın  kişiliğinin  kaynağı  İncil  değil,  Hristiyan  edebiyatındaki  hayal  ürünü  anlatımlardır.  Bu  eserlerde,  Şeytanın  en  üst  düzeyde  bir  melekken,  insanı  ve  kendini  yaratan  Tanrı’ya  karşı  düşmanlığa  yönelen  bir  kişilik  olduğu  anlatılır.  Ancak  Şeytan  kesinlikle  Cehennemde  hapsolunan  biri  değildir.  Aksine  istediği  her  yere,  hatta  Cennete  bile  girebilen  ve  insanı,  yaratıcının  yolundan  saptırmaya   çalışan  bir  amacının  olduğuna  inanılır. Bu  anlamda  kendisini  Tanrıya  bir  rakip  olarak  kabul  ettirme  gayreti  içindedir. Kendisine  bir  süre  verilmiş  ve  bu  sürenin  dolmasına  kadar  yaratıcıya   karşı  açtığı  savaşın  sonucunu   beklemektedir. Hristiyanların  dini  kaynağı  ( Yeni  Ahitte )  yaratılış  bölümünde  Adem  ve  Havvayı  kışkırtan  yılan  figürü  bir  Şeytan’dır. Ortodoks  kilisesine  göre  Şeytan,  insanın  üç  düşmanından  biridir.  Diğer  ikisi  ise  günah  ve  ölümdür. Bütün  Hristiyanlık   inancında  Şeytan,  İsa’ya  ve  İsa  figüründe  Tanrıya  karşı  son  bir  savaş  ( Armagedon )  başlatacaktır. Bu  savaş  aynı  zamanda  şeytana  verilen  sürenin  ve  dünyanın  sonudur. Bu  zaman  geldiğinde  Şeytan,  tekrar  iyi  olacak  ve  melek  özelliğine  kavuşacaktır. 

Orta  çağda  Şeytan,  bir  keçi  gibi  sakallı  ve  boynuzlu,  eli  çatal  mızraklı,  kuyruklu  olarak  tasvir  edilmiş,  bazı  pagan  inanışlarındaki  tanrı  figürlerinin  etkisi  altında  kalınmıştır. Bugün  de  bizim  halk  kültürümüzde  aynı  tasvirli  inanışlar  süregelmekte,  bize  görünmeyen,  aldatan,  kandıran,  kötülük  aşılayan,  acayip,  soyut,  uzayda  cismi  olmayan  bir  yaratık  olarak  bilinir. “ Euzubillahhimineşşeytanirracim “  deyip  şeytandan  korkup  Allah’a  sığınanlar  da  dediklerinin  gerçek  anlamını  bilmeyerek  büyük  bir  çoğunlukla,  herhalde  kafalarındaki  bu  tasavvurlardan  Allah'a  sığınmaktadırlar.  İnsanlarımız,  ilkel  inançların, Yahudilik  ve  Hristiyanlık  inançlarının  etkisinden  kurtulamayarak,  Kur’an  da  anlaşılarak  okunmadığından,  gerçekte  maddeden  oluşturulmuş  üç  boyutlu  nesnel  bir  varlık  olmadığı  halde,  pek  çok  dini  kavramlarda  olduğu  gibi  Şeytan  inancı  konusunda  da  yanlış  bilgilere  ve  inanışlara  sahiptir. Şeytan,  görünmeyen  fakat  istediği  zaman  çeşitli  görünümlere  bürünebilen,  sanki   başka   boyuttan  yaratılmış  ontolojik  nesnel  bir  varlık  olarak  düşünülmektedir.  Her  türlü  kötülüğün  faturası  da  bu  varlığa  izafe  edildiğinden  şamar  oğlanına  dönüştürülmekte,  insanlar  kendi  vicdani   sorumluluklarından  böylece  kurtulmaya  çalışıp  haklılık  oluşturmaktadırlar. Oysa  bu  varlık  Holivut  Sinemasının   gözlerle  ateş  saçılan  senaryolarından  başka  gerçek  hayatta  hiç  bir  zaman  ortaya  çıkmaz,  kendisinin  günahını  alanları  hiç  sorgulamaz  ve  kendisini  hiç  aklamaya  çalışmaz. İntikam  aldığı  da  görülmemiştir.

Şeytanın  varlığı  ve  kabulü,  insanlık  tarihi  kadar  çok  eskidir. Her  toplum,  her  inanç  Şeytana  değişik  isimler  vermiştir.  Latincede  “ Satan “,  Yunancada  karanlıkların  efendisi,  Sinek  Kral,  eski  Türkçede  “ Yek “ , “ Albız “ , Yahudi'de  “ Samuel “,  Mısırda  “ Set “  gibi.  Arap  dilinde  ise  Şeytan  sözcüğüne  kök  olan  “ ştn “  ve  “ şyt “  olmak  üzere  iki  sözcük  vardır.  Bu  kök  sözcüklerin  taşıdığı  anlamlar  sonucunda  Şeytan :  Uzak  oldu,  uzaklaştı  anlamını  taşımaktadır. Bu  nedenle  de  kısaca  uzaklaştıran  şey  demektir. Kur’an  bütünlüğünde  ise  Şeytan :  Akla,  hakka  aykırı  hareket  etmeye  yönlendiren  her  türlü  olumsuz  duygular  ve  bu  duyguların  esaretine  girerek  hakka  ve  akla  uzak  olan  her  türlü  kişi,  güç  ve  kurumun  karakteristik  adıdır.  Kur’anın  bu  tanımına  göre  Şeytan,  ya   kötü  dürtülerine  kendini  esir  etmiş  başka  bir  insandır,  ya  da  insanın  kendi  içindeki  ön  plana  çıkmış  kötü  eğilimleridir,  nefsidir,  kibridir,  tutkularıdır,  hırslarıdır,  arzularıdır,  kaprisleridir,  hevesleridir,  duygularıdır,  tek  kelime  ile  İblis’idir.  Bütün  kötü  duyguların,  kötülüğün  sembolik  bir  ismidir. Dolayısıyla  karşımızda  ve  hayatımızda,  toplumda  bulunan  kötü  niyetli  insanlar  ve  bir  de  kişinin  kendisinin  içinde  bulunan  olumsuz  duygu  ve  dürtülerini  ön  plana  çıkarmış  "  Melekemiz /  Şeytanı  racim / Kovulmuş  şeytan /  iblis "  olmak  üzere  iki  boyutta   farklı  şeytan  bulunmaktadır.  Bu  bakımdan  İsra  Sûresinin  95. ayetinde  "  De  ki  :  Eğer  yeryüzünde  huzur  içinde  yürüyüp  duran  melekler  olsaydı,  elbette  Biz  onlara  gökten  elçi  olarak  bir  melek  indirirdik. "  denilerek  belirtildiği  gibi,  Kesinlikle  şeytan,  başka  boyuttan  yaratılmış  metafizik  bir  varlık  ve  bir  şahsiyet  değildir.  Zaman  zaman   kuş,  kurt,  ayı  gibi  istediği  görünümlere  dönüşebilen  ve  insanlara  savaş  açmış  olan  şeytan  inancı  ise  Holivut  senaryolarından,  hayal  ürünü  üretilmiş   varlıktan  başka  bir  şey  değildir.  Arap  kültüründe  de  bütün  kötülüklere  ve  çirkinliklere  sembol  ettikleri,  boynuzlu,  ibikli  bir  çöl  yılanına  ve  ayrıca  çok  kötü,  çirkin  olan  bir  çöl  bitkisine  bu  nedenle  verdikleri  isim  de  Şeytan’dır.  Saffat  Sûresinin  64. ayetinde  de  "  Şüphesiz  o  zakkum  ağacı  cehennemin  dibinde  çıkan  bir  ağaçtır.  Tomurcukları  şeytanın  başları  gibidir.  İşte  kesinlikle  onlar,  ondan  yiyecekler  de  karınlarını  bundan  doyuracaklar . "   ifadeleriyle,  Allah'ın  ayetlerini  inkâr  ederek  dünyadaki  kötülüklerinden  dolayı  Cehenneme  girecek  kâfirlerin,  bu  çirkin  ve  kötü  bitkiden  yiyecekleri  tasviri  ve  uyarısı  yapılmaktadır.

Kur’anda  Şeytan  sözcüğü  tekil  olarak  70,  çoğul  olarak  18  olmak  üzere  toplam  88  kez  yer  almıştır.  Müslümanlıktaki  uydurma  hadis  ve  rivayetlerin  oluşturduğu  inanca  göre,  insanları  dinden  caydırmaya  çalışan  Cinn  türünden  ( görünmeyen )  bir  varlıktır.  Hurafe  ve  Kur'an  dışı  bu  inançlara  göre  Şeytan,  önceleri  ( Azazil )  ismiyle  bilgeliğinden  yararlanılan  ve  sayılan  biriyken  Allah’ın  huzurundan  kovulmuştur. Şeriat  geleneğinde  de  Şeytan ; Yüce  Allah’ın  Adem'e  secde  emrine  karşı  gelip,  isyan  ettiği  için   ilâhi  huzurdan  kovulan  ve  insanların  amansız  düşmanı  olan  Cinn  taifesinin  inkârcı  kesiminden  bir  varlıktır.  Ama  Kur’an  gerçeğine  baktığımız  zaman  ise,  şeytani  duygu  ve  davranışların  Garur,  Vesvas,  Hannas,  Kâfir,  Marid,  Mel'un  gibi  isimlerle  ifade  edildiği  görülmektedir. Fakat  Kur’anın,  anlatım  teknikleri,  o  günkü  tarihi  gerçekler,  masal  dinlemeye  yatkın  olan  Arapların  kültür  yapısı  ile,  bazen  tiyatro sahnesinde  sanki  gerçekmiş  ve  olmuş  gibi  temsili  olarak,  bazen  müteşabih  ayetlerle  mecazi  ve  şiirsel  anlatımı,  tam  olarak  göz  önünde  bulundurulmadan,  klasik  Tefsircilerce,  düz  mantıkla  çevirisi  yapıldığından  dolayı,  gerçekte  olmayan  pek  çok  yanlış  inanca  sebebiyet  verilmiştir.  Bunun   sonuncunda  da  ortaya  çıkmış  olan  inançla,  başka  bir  boyuttan   şeytan  adında  bir  varlık  başımıza   musallat  edilmekte  ve   başka   boyuttaki  bu  varlıkla   mücadele   etmemiz  istenmektedir. Bu  ise,  Allah’ın  adalet  ilkesi  ve  Sünnetullah  ile  bağdaşmaz. Bu  nedenle  bizim,  gerçekten  şeytanın  kimler  olabileceğini,  nasıl  bir  şey  olduğunu,  özelliklerini,  niteliklerini,  alametlerini   dinimizin  yegâne  kaynağı  olan  Yüce  Kitabımız  Kur’an  ayetleri  ile  anlamaya  çalışmamız  gerekir.

BAKARA  168 - 169  : Ey  insanlar !  Yeryüzündeki  helâl  ve  temiz,  hoş  yararlı  şeylerden  yiyin  ve  şeytanın  adımlarını  izlemeyin.  Şüphesiz  o  sizin  için  apaçık  bir  düşmandır.  O  size  yalnızca  kötülüğü,  aşırılığı ;  çirkinliği  hayasızlığı  ve  Allah  üzerine  bilmediğiniz  şeyleri  söylemenizi  emreder.

Kur’ana  göre  Şeytan,  kötülüğün  sembolü  olup,  insana  kötülük  telkin  edip  dalalet  yoluna  sevk  eden,  yukarıda  sıraladığımız  olumsuz  duyguların  tamamıdır.  Bu  duygulara  karşı  koyamayarak  kötülük  eden  bir  insana   da  “ Şeytan “  denilir.  Dolayısıyla  Şeytan,  görünmez  ve  insandan  müstakil  bir  varlık  değildir.  Şeytanla  ilgili  ayetler  göz  önüne  alındığında ;  Haramı,  haksız  kazancı  emreden  ve  öneren,  kötülük,  hayasızlık  ve  Allah’a  şirk  koşmayı  emreden,  fakirlikle  korkutan,  kuruntulara   düşüren,  Allah’ın  yarattıklarını  değiştirmeyi  emreden,  kandırmak  için  yaldızlı  sözler  fısıldayan,  vesvese  verip  zihin  bulandıran,  amellerle  şımartan,  azdıran,  içki  kumar  ve  uyuşturucu  ile  insanlar  arasına  düşmanlık  ve  nifak  sokan,  Allah’ı  anmaktan  ve  O’na  namaz  ve  niyazdan  geri  bırakmak  isteyen,  kişilerin,  huyların,  iç  dürtülerin,  nefsin,  hırsın,  bencilliğin  ve  güçlerin   hepsi  Şeytandır. Bütün  bunları  kim  taşıyorsa,  benlik,  kişi,  güç  kimse  şeytan  o  dur.  Ayette  gördüğümüz  " şeytanın  adımları "  ifadesi   ise,  Şeytani  düşüncelerin,  davranışların,  eğilimlerin,  işlemlerin  tümüdür.

BAKARA  268  : Şeytan  sizi  fakirlikle  korkutur  ve  size  çirkinliği,  hayasızlığı  emreder.  Allah  ise  size  Kendisinden  bağışlama  ve  bol  ihsan  vaat  eder.  Ve  Allah,  bilgisi  ve  rahmeti  sonsuz  geniş  olandır.

Kur’anda  Şeytan  ifadesi  “ ins  şeytan ”  ( Bilinen,  görünen,  tanınan,  insanın  kendi  dışındaki  bir  başka  insan )  ve  “ cinn  şeytan  " ( Gizli,  kapalı,  görünmeyen,  kişinin  kendi  içindeki  kötü  duyguları  iblis )  şeytan  olmak  üzere  ikiye  ayrılır.

ENAM  112 – 113  :  Böylece  Biz,  her  peygamber  için  cinn  /  görünmeyen,  ins  /  açık  şeytanlarını  düşman  yaptık.  Ki  dünya  malına  aldanmaktan  dolayı,  ahirete  inanmayan  kimselerin  kalpleri  ona  kansın,  ondan  hoşnut  olsun  ve  yapmakta  olduklarını  yapsınlar  diye. Bunların  bazısı  bazısına  sözün  süslüsünü  gizlice  telkinde  bulunur,  fısıldar.

Şeytan,  Kur’anda  her  türlü  kötülüğün  sembolü  olup  bu,  kötülük  yapan,  kötülük  düşünen,  telkin  eden  bir  insan  olabileceği  gibi,  kişinin  kendisinin  içinde  var  olan  kıskançlık,  öfke  gibi  duygular  da  şeytani  olabilir. Münafıkları,  iki  yüzlüleri  ayartan,  onların  kötü  yüzünü  ortaya  çıkaran  duygular  da  Şeytandır.  İnsanları  fitneye,  her  türlü  kötülüğe  düşüren  de  Şeytandır.

ALİ  İMRAN  175  :  Şüphesiz  ki  o  şeytan  /  kötü  niyetli  insan  kendi  yakınlarını  korkutur.  Onlardan  korkmayın,  eğer  mümin  iseniz  benden  korkun.

BAKARA  14  :  Onlar  inanmış  kimselere  rastladıkları  zamanda  “  inandık  “  dediler.  Kötü  niyetli  elebaşlarıyla  /  şeytanlarıyla  baş  başa  kaldıklarında  ise  “ şüphesiz  biz  sizinle  beraberiz,  biz  sadece  alay  edenleriz  “  dediler.

Bu  ayetlerde  de  doğrudan  doğruya  insanlar  için  kullanılmış  olan  Şeytan’dan  söz  edilmektedir. Kur’an  ayetlerinin  bildirdiğine  göre  Şeytanların  yaptırım  gücü  yoktur. Zorlamadıkları  ve  zorlayamadıkları,  ancak  ham,  cahil  olgunlaşmamış  zayıf  iradeli  kişileri  etkileyebilecekleri  öğrenilmektedir.

İBRAHİM  22  : Ve  iş  bitince  şeytan  onlara  “  Şüphesiz  ki  Allah  size  gerçek  vaadi  vaat  etti,  ben  de  size  vaat  ettim,  hemen  caydım.  Zaten  benim  size  karşı  zorlayıcı  bir  gücüm  yoktu.  Ancak  ben  sizi  çağırdım,  siz  de  bana  karşılık  verdiniz.  O  nedenle  beni  kınamayın,  kendi  kendinizi  kınayın.  Ben  sizi  kurtaramam.  Siz  de  benim  kurtarıcım  değilsiniz.  Şüphesiz  ben,  önceden  beni  Allah’a  ortak  koşmanızı  da  kabul  etmemiştim. ”  Dedi.

Bu  ayette  olduğu  gibi  pek  çok  ayette  de  Rabbimiz,  iletmek  istediği  mesajları  temsili  tiyatro  sahnesindeymiş  gibi  konuşturmalar  yoluyla  anlatmaktadır.  Bu  ayette  de  Şeytan  sanki  bir  gerçek  şahsiyetmiş  gibi  konuşturulmaktadır.  Ama  bu  anlatım  tekniğinin  inceliklerini  kavrayamayan  yorumcular,  Şeytanı  gerçek  bir  şahsiyet  gibi  lanse  etmekte  ve  üstüne  üstlük  ilave  edilen  yüzlerce  hadis  ve  rivayet  uydurmaları,  inançları  istila  etmektedir. Bu  ayetteki  anlatım  tekniğine  benzer  şekilde  anlatılan  ve  “ İblis’in “  kovulmuş  şeytan  olduğu  dile  getirilen  ayetler  de  farklı  yorumlanarak  asıl  anlamından  saptırılmıştır.

ARAF  11  : Ve  hiç  kuşkusuz  Biz  sizi  yarattık,  sonra  sizi  biçimlendirdik. Sonra  da  meleklere  /  Evrendeki  güçlere,  Adem’e  /  bilgilenmiş  insana,  secde  edin /  boyun  eğip  teslim  olun  dedik.  İblis  hariç  onlar  hemen  secde  ettiler. O  secde  edenlerden  olmadı.  12 : Allah “ Sana  emrettiğim  zaman  seni  secde  etmekten  ne  alıkoydu ? “  dedi.  İblis  “ Ben  ondan  hayırlıyım,  beni  ateşten  /  enerjiden  yarattın,  onu  da  çamurdan  yarattın  “  dedi.  13  :  Allah  “  Öyleyse  oradan  hemen  alçal,  senin  için  orada  büyüklük  taslamak  olmaz.  Hemen  çık,  sen  kesinlikle  aşağılıklardansın “  dedi. 14 : İblis  “  Yeniden  diriltilecekleri  güne  kadar  bana  süre  ver  “  dedi.  15 :  Allah  “ Sen  süre  verilmişlerdensin. ” dedi.  16 : İblis “ Öyleyse  beni  azgınlığa  itmene  karşılık,  andolsun  ki  ben,  onlar  için  Senin  dosdoğru  yoluna  oturacağım.  17 : Sonra  onların  önlerinden,  arkalarından,  sağlarından  sollarından  onlara  sokulacağım  ve  Sen  çoklarını  kendilerine  verilen  nimetlerin  karşılığını  ödeyenler  bulmayacaksın. “  dedi.  18  :  Allah, “  Haydi  sen  yerilmiş  ve  itilmiş  olarak  oradan  çık.  Onlardan  sana  kim  uyarsa,  andolsun  ki  sizin  hepinizden  cehennemi  dolduracağım.  ”

Yine  bu  ayetler  grubunda  da  temsili  tiyatro  sahnelerinde  olduğu  gibi  konuşturma  tekniği  ile  anlatımı  görmekteyiz. Ayetlerde  sözü  edilen  İblis  ( Şeytan ı  Racim ) ( Kovulmuş  şeytan )  genel  olarak  tasvir  edilmiş  şeytandan  farklı  özel  bir  şeytandır.  Lanetlenmiş,  kovulmuş,  taşlanmış  olan  “ İblis “ tir. İblis  denilen  bu  Şeytan,  dışarıdan  insanları  yönlendiren  kişiler  değil,  kişinin  kendi  içinden,  düşünce  yetisinden  beyninden,  benliğinden ( duyguları,  hırsları,  egoları,  nefsi,  tutkuları ) ile  onu yönlendiren  içindeki  Şeytandır.  Bu  nedenle  kovulmuş  Şeytan  ( Şeytan ı  Racim )  İblis,  kişinin  içindedir,  göğsündedir,  beynindedir,  düşüncelerindedir.  İblis : Sözcük  olarak  “  çaresizlik,  ümitsizlik  anlamları  çerçevesinde,  hayırdan  son  derece  ümitsiz  olan,  Allah’ın  rahmetinden  umudunu  kesen  “  demektir.  Eski  düşünürlerin  çoğu,  İblis’in  asıl  adının  “ Azazil  “ olduğu  ve  meleklerin  ileri  gelenlerinden  biri  iken  Ademe  secde  etmediği  için  Allah’ın  rahmetinden  uzaklaştırıldığını  belirtmişlerdir. Oysa  İblis,  Kur’ana  göre  cinlerdendir,  ateşten / enerjiden  yaratılmıştır,  insanın  beyninde,  zihninde,  duygularında,  ve  içindedir. Vesvese  verir,  güç  meleklerindendir.

Genellikle  Şeytan  ile  İblis ( Şeytan ı  Racim )  birbirine  karıştırılmakta  ve  ikisinin  de  aynı  anlamda  olduğu  düşünülmektedir. Oysa  “ Şeytanı  Racim “  genel  anlamındaki  Şeytan  kavramıyla  ifade  edilen  özelliklerin  dışında,  başka  özellikler  de  gösteren  özel  bir  Şeytanın  sıfatıdır. Saffat  Sûresinin  7. ayetinde  de  iblis,  boyun  eğmeyişi,  itaat  etmeyişi  ve  inatçı  oluşu  nedeniyle  de  “ Şeytanı  Marid “  olarak  nitelendirilmiştir. Racim :  Sözcüğü  “ recm “  kökünden  taş  atmak,  öldürmek,  lanet  etmek,  kovmak  anlamlarını  taşımaktadır.  Şeytan  ismi  ile  birleştiğinde  ise  “  Lanetlenmiş  Şeytan,  Kovulmuş  Şeytan, Taşlanmış  Şeytan “   demektir. Bu  ayetlerle  şeytanın  gökyüzünden  kovulmuş,  uzaklaştırılmış  olduğu,  gökyüzünde  olmadığı,  bilakis  yeryüzünde  insanların  içerisinde  olduğu  anlatılmaya  çalışılmaktadır. Öte  yandan  Cenneti  hak  edip  oraya  girmiş  insanın   içinde,  düşüncesinde  kötü  duygu  diye  bir  şey  de  olmayacaktır. O  nedenle  kötü  duygular,  iblis,  Cennette  yoktur,  bu  nedenle  de  aslında  Cennetten  kovulma  diye  bir  şey  de  yoktur.

NAHL  98  : Öyleyse  Kur’an  öğrenip  öğrettiğin  zaman  Racim  Şeytan’dan  /  Aklınıza  hemen  geliveren,  mesnetsiz  düşüncelerden  Allah’a  sığın.  /  Sığındığına  inan.  99 – 100 : Şüphesiz  ki  iman  etmiş  ve  Rabblerine  işin  sonucunu  havale  eden  kimseler  üzerinde  Şeytan ı  Racim’in  hiçbir  zorlayıcı  gücü  yoktur.  Onun  zorlayıcı  gücü,  ancak  kendisini,  yardımcı,  yol  gösterici,  koruyucu  yakın  edinenler  ve  Allah’a  ortak  koşanların  ta  kendileri  olan  kimseler  üzerinedir.

Bu  ayetlerde  Rabbimiz,  insanı  bekleyen  büyük  tehlike  olan  Şeytan ı  Racim’e  dikkat  çekmektedir. Kur’anı  okumaya   başlayacağımız  zaman  aslında  Allah’ın  bir  önerisi  olan “ Euzubillahimineşşeytanirracim “ ( Kovulmuş  Şeytandan  Allah’a  sığınırım ) diyerek  başlarız.  Ancak  bu  ağzımızdan  çıkanın  asıl  anlamının  ne  olduğunu   çoğumuz  düşünmemişizdir. Bu  söylediğimiz,  sadece  lafta  kalacak  olan “  Allah’ım  Şeytandan  sana  sığınırım  beni  ondan  koru  “  demek  değildir.  Aslında  yapmakla  yükümlü  olduğumuz  bir  ameldir,  fiildir.  Kovulmuş  Şeytandan  Allah’a  sığınmak : Şeytan  tipler  ve  güçler  tarafından  dayatılan  düşünce  ve  amelleri  Allah’ın  gönderdiği  Kur’an  terazisinde  tartmaktır.  Şeytanın  aklımıza  düşüncemize  zerk  ettiği  zehirleri  amelleri,  Allah’ın  Kur’an  ile  bize  ikram  ettiği  rehberlik  panzehiri  ile  tedavi  etmektir.  Doğruyu  Allah’tan  öğrenip,  Şeytanın  ( kötü  duyguların,  nefsin,  dürtülerin,  kibrin,  bencilliğin ) bizi   saptırmasına   engel  olmaktır. Sürekli  olarak  Kur’ana  sığınmaktır. Bilinmelidir  ki  anlamadan  sadece  Kur’anı  Arapça  okumakla  bu  problemler  çözülemez.  Zira  ayette  aslında  Allah’a  sığındığına  inan  denilmektedir.  O  halde  yapılacak  iş,  Allah’ın  sözlerine  /  Kur’ana  teslim  olarak  hayatın,  sadece  o  sözlere  göre  düzenlenmesidir.

Kur'anın  çeşitli  ayetlerinde  örneğin  Enfal  Sûresinin  48.  ayetinde  kötü  niyetli  komutan  olan  kişi  şeytan,  Bakara  Sûresinin  102.  ayetinde  iftira  atan  kâfir  şeytan,  Taha  Sûresinin  115. ayetinde  vesvese  veren  şeytan  anlatılırken  Cinn,  Hicr,  Saffat  ve  Mülk  Sûrelerinde  de  göklerdeki  yıldızlara  bakarak  kulak  hırsızlığı  yapan ( Kâhin,  müneccim,  falcı )  denilen  şeytanlardan,  art  niyetli  insanlardan  söz  edilir.  Onlar  ateş  azabı  ile  uyarılırlar.

CİNN  8 - 10  :  Ve  gerçekten  biz  göğe  dokunduk  da  onu  kuvvetli  bekçiler  ve  parlak  alevlerle  doldurulmuş  bulduk.  Ve  hiç  şüphesiz  ki  biz  gökten  duyum  almak  için  oturulan  yerlere  oturur  idik.  Peki  şimdi  her  kim  duyum  almak  için  uğraşsa,  kendine  gözetleyen  parlak  bir  alev  buluyor.  Biz  de  yeryüzündekilere  kötülük  mü  istendi,  yoksa  Rabbleri  onlara  bir  doğruluk  mu  diledi  bilmiyoruz.

HİCR  16 - 18  :  Andolsun  Biz  gökten  bir  takım  burçlar  /  yıldız  kümeleri   oluşturduk  ve  bakanlar  için  onu  süsledik.  Ve  uzayı  az  da  olsa  vahye  kulak  veren,  kendilerini  alev  sütunu  takip  edenler  /  Roketlerle  uzaya  gidenler  hariç  racim  şeytanlardan  /  Kovulmuş,  taşlanmış  iblisten  koruduk.

MÜLK  5  :  Ve  andolsun  ki  Biz  en  yakın  göğü  kandillerle  süsledik  ve  onları  şeytanlara  /  kâhinlere,  falcılara  /  meteorların  yeryüzüne  düşmesiyle,  insanların  uzaydaki  varlıkları  tanımalarıyla  şeytanların  sahtekârlıklarının  ortaya  çıkmasına  malzeme  yaptık. Ve  onlar  için  alevli  ateş  azabını  hazırladık.

Bu  ayetlerin  sırasıyla  ifadelerinden  anlaşıldığına  göre  Kur'an  dinleyerek  gerçekleri  görmüş  ve  imana  gelmiş  olan  yabancılar ( Cinnler )  özeleştiri  yaparak  daha  önceki  durumlarını  dile  getirmektedirler.  Çünkü  daha  önce  müneccimlik  yaptıklarını,  umutlarını  yıldızlardan  alacakları  bilgilere  bağladıklarını,  bu  amaçla  sürekli  gözetleme  yapılabilecek  yüksek  yerlere  oturup  beklediklerini,  ama  göklerin  yıldızlarla  ve  meteorlarla  dolu  olduğunu,  bunlara  bakarak  istedikleri  bilgileri  elde  edemediklerini,  sonuç  olarak  da  hiç  kimse  için  yarının  ne  getireceğinin  öğrenilemeyeceğini  sayıp  dökmektedirler. İşin  aslı  bu  olmasına  rağmen  bu  ayet  grubu  hakkında  mantık  dışı  bir  çok  rivayet  uydurulmuştur. Örneğin  Süheyli'nin  naklettiğine  göre ;  * Şeytan  daha  önce  yedi  kat  semaya  girip  çıkıyordu.  İsa'nın  doğumuyla  ona  göğün  üç  katı  yasaklandı.  Muhammed'in  doğumuyla  ise  yedisi  de  yasaklandı.

Ayetin  orijinalinde  yer  alan  " Lems "  sözcüğü  dokunmak  anlamıyla  aslında  genellikle  bilgi  almak,  bir  nesnenin  niteliğini  öğrenmek  amacıyla  yapıldığı  için  burada  mecazen  bilgi  almak  için  gökteki  yıldızlarla  kurulan  teması,  yani  incelemeye  alınmasını  ifade  eder.  Gizlice  dinlemek  suretiyle  gaybdan  haber  alındığı  yalanıyla  yapılan  sahtekârlık  ise  Hicr  Sûresinin  16 - 18. ayetlerinde  de  " Kulak  hırsızlığı  yapan  şeytanlar "  ifadesiyle  ele  alınmaktadır.  Aynı  ayrıntılar  Saffat  Sûresinin  6 - 10.  ayetlerinde  de  yer  alır.  Bu  ayetler  eski  klasik  tefsircilere  göre  müteşabih  sayıldığı  için  iyi  anlaşılamamış,  bu  konuda  mantıksız,  akıl  ve  bilim  dışı,  hatta  Din  dışı  açıklamalarla  yanlış  inançların  peşine  düşülmüştür. Mevcut  meal  ve  tefsirlerin  neredeyse  tamamında  konuyu  aynı  anlam  doğrultusunda  açıklamışlardır.  Ancak  günümüz  bilgi  ve  teknoloji  çağının  geldiği  noktada  ve  veriler  ışığında  bu  ayetlerdeki  bazı  ifadeler,  müteşabih  sayılmaktan  çıkmıştır.  Ayetin  orijinalinde  yer  alan  "  şihap "  sözü,  bildiğimiz  odun  ve  otun  yanması  sonrasında  çıkan  alevdir.  Ayetlerde  belirtilen  " Şihabı  mübin "  tamlaması  ise  ( açık  parlak  alev ),  "  Şihabı  sakıp "  ifadesi  ise  ( delici  alev )  anlamında  olmasından  dolayı  söz  konusu  olan  ise  "  Alevin  delici  ve  parlak "  olduğunu  anlatmaktadır. Bu  delici  ve  parlak  olan  alev  ise  ayette  " kendisini  izler,  kendisinin  arkasından  gelir  "  fiilinin  ipucu  olmasıyla,  bir  uzay  aracı  olan  roketin  arkasından  çıkan  alevdir.  Klasik  müfessirler  ayetlerdeki  bu  ifadeleri  yıldız  kayması,  meteor  düşmesi  olarak  açıklamışlardır.  Yıldızlar  ile  meteorların  ne  olduğunu  anlayamadıkları  ve  gerçekten  varmış  gibi  yanlış  olarak  inandıkları  şeytanların  arkasından  bir  top  mermisi  gibi  fırlatıldığına  inanmışlardır.  Ancak  bu  bombardımanın  sonucuyla  ilgili  olarak  şeytanların  bu  parlak  delici  alevlerden  kurtulup  kurtulamadıklarına,  ölüp  ölmediklerine  dair  bir  yorum  yapamamışlardır.  Ayetteki  "  İsteraka "  fiili  genellikle  "  illa "  istisna  edatına  dikkat  edilmeden  "  Kulak  Hırsızlığı "  olarak  çevrilmiştir.  Bu  nedenle  çoğu  mealde  çeviri  "  Kim  kulak  hırsızlığı  yaparsa  alev  topu  onu  yakıverir "  şeklindedir.  Oysa  17. 18.  ayet  tek  bir  cümle  halinde  ifade  edilirse  cümle ;  "  Ve  onu  az  da  olsa  vahye  kulak  veren  ve  kendisini  açık  bir  alevin  takip  ettiklerinin  haricindeki  tüm (  taşlanmış,  kovulmuş )  şeytan  ı  racimlerden  koruduk  "  şeklinde  olur. Mülk  Sûresinin  5. ayetinde,  gökteki  kandiller  olan  yıldızların,  gezegenlerin  ve  meteorların  şeytanlar /  falcı  ve  kâhinler  için  "  rücum "  yapıldığı  ifade  edilmektedir.  Rücum  :  Öldürmek,  taşlamak,  kovmak,  lanetlemek,  zanna  dayalı  söz  söylemek  anlamlarında  kullanılır. Bu  ayette  şeytanların / gerçekte  art  niyetli  olan  insanların,  kâhinlerin,  falcıların  yıldızlara  bakarak  bir  takım  zanna  dayalı  sözler  söylediklerinin,  palavra  attıklarının  bildirildiğini  anlayabileceğimiz  gibi,  insanların  zamanla  uzaydaki  varlıkları  tanımalarıyla  şeytan  olan  kişilerin,  falcıların  sahtekarlıklarının  ortaya  çıktığını  da  anlayabiliriz.

İnsana  doğadaki  bütün  canlılardan  farklı  ve  ayrıcalıklı  olarak,  onlarda  ayrı  ayrı  olan  bütün  güçlerin  tamamı  çeşitli  oranlarda  ve  değerlerde  bahşedilmiştir.  Bunun  yanı  sıra   bu  yeteneklerini,  becerilerini,  güçlerini  yönetebileceği  üstün  bir  yapıdaki  akılla,  şuurla,  benlikle  donatılmış,  bunları  seçme,  tercih  etme  iradesiyle  de  özgürleştirilmiştir. Bu  nedenle  insan,  dalalet  yollarına  girmeden,  Şeytanı  Racim’e  ( kötü  vesvese  ve  arzularına ) kendini  esir  etmeden,  Allah’a  sığındığına  inanmalı,   hayali  şeytan  karakterleriyle  kendini  sınırlamamalı,  kendi  seçimi  ve  iradesi  ile  yaptığı  hataların  ve  yanlışın  vebalini  ve  sorumluluğunu  Şeytana  fatura  edip  kurtulabileceğini  sanmamalıdır. Tabii  çoğunlukla  kendi  yalanına  dürüst  olmayanlar,  suçu  Şeytana  yükleyerek  bu  dünyada  avunabilecektir. Şeytana  uyduk  bir  kere  denilerek,  kendi  aşağılıklarını,  kibrini,  cehaletini,  zulmünü,  basiretsizliğini,  hırsını,  hezeyanlarını  örtmeye  çalışacaktır. Şeytanın  esareti  ve  kontrolü  altına   girmiş  kişi  oysa  Allah’ın  karşısındadır. Hayasızdır,  edepsizdir,  haksız  kazanç  peşindedir,  bilmediği  şeyleri  konuşur,  savurgandır,  yoksul  kalmaktan  korkar,  şımarıktır,  yalancıdır,  aldanmıştır,  sözünde  durmaz  dönektir,  bilgilenmeye  aydınlanmaya   kapalıdır. Toplum  tarafından  da  böyle  kişilere,  onu  şeytan  çarpmış,  şeytanın  oyununa  gelmiş  denilip “  Şeytan’ın  günahı  alınmaktadır. “  Oysa  bütün  bunlar  dünya  yaşantısı  ile  ilgili  olarak  hırsları,  egoları,  kendini  beğenmişliği,  hayasızlığı,  tutkuları,  inatçılığı,  her  şeyin  fazlasına  sahip  olmak  isteyen  nefsinin  esaretinde  olmasıdır,  kişinin  kendisinin  seçimidir. Bu  durumda  olan  kişiler  suçu  kendi  üzerilerinden  Şeytanın  üzerine  atarak  kurtulamazlar.  Aklını  kullanmadan  yanlış  seçimi  ile  içine  düştüğü  olumsuz  durumun  hesabını  herkes  kendisi  verecektir.

Aslında  kavram  olarak  Kur’anın  Şeytanı,  kendine  verilen  erdemin,  güzel  hasletin  farkında  olmadan,  onları  aktif  hale  getirmeden,  bu  güzelliklere  yabancı  kala  kala  unutmuş  ve  uzaklaşmış,  aklını  kullanmayan  insanları  anlatır.  Kendine  bahşedilmiş  nimetlerin,  güzelliklerin  farkında  olamayıp,  ünsiyet   kazanmamış  olumsuz  duygularına  esir  olmuş  insanları  dile  getirir. O  nedenle  de  Yüce  kitabımız  Kur’anın  ilk  ayetlerinde  biz  kullara  “ oku “  öğren  ve  öğret  emri  ile  ardından  da  bir  çok  ayette  " Emri  bil  maruf,  nehyi  anil  münker "  ifadeleri  ile  de  çevremizdeki  insanlara  iyiyi,  doğruyu  ve  güzeli  emretmemiz,  her  türlü  kötülüklerden  de  men  etmemiz  görev  olarak  verilmektedir. Biz  de  bu  emre  itaat  edip  Kur’anımızı  kendi  dilimizden  okuyarak  anlayabildiğimiz,  ona   sığınabildiğimiz  ölçüde  Şeytanımızı   gerektiği  gibi  tanıyabilir,  Allah'ın  üzerimize  yüklediği  kulluk  görevimizi  yerine  getirmiş  olur,  böylece  şeytanı  kendimizden  ve  çevremizden  uzak  tutabiliriz. Bu  nedenle  de  Allah’a  kuru  lafla  değil,  eylemlerle,  güzel  amellerle  sığınmalıyız,  sığındığımıza   kendimiz  de  inanmalıyız.  Cennetin  bedelini,  Kur’anın  içerisinde  bulacağımızı  bilmeliyiz.  Bu  bedelin,  muttaki  olmak,  sakınmak,  yanlıştan  ve  Allah'a  ortak  koşmaktan  dönen  Hanif  olmak,  gerektiğinde  malını,  canını  Allah’a  adamak  olduğuna  inanmalıyız.  Böyle  olunca  da  Şeytanın  vesvesesinin,  hannaslığının,  maridliğinin,  şerrinin,  inanmış  ve  Kur’an  ayetleri  ile  yoğrulmuş  insan  üzerinde  hiç  bir  etkisi  ve  önemi  olmayacaktır.  İblis  Şeytanı  hükmedemeyecek,  sokulamayacaktır.  Sonuç  olarak  ben  Müslüman’ım  diyen  herkes,  mutlaka  kendi  aklını  egemen  kılmalı,  başkasının  emanetine  vermemeli  ve  kalbe  sürekli  vesvese  vererek,  adeta  bir  kurt  gibi  kemirerek  korku,  öfke,  kıskançlık,  açgözlülük,  kibir,  yalan,  aşağılık  kompleksi,  üstünlük  taslama,  böbürlenme,  bencillik  gibi  bütün  dalalet  eğilimlerini  öne  geçirmek  isteyen  Şeytanlardan  korunmak  için,  Allah'a  ve  Onun  Kitabı  Kur’ana  sığınmalıdır. Çünkü   kalplerdeki  huzur,  sevgi,  saygı,  umut,  sorumluluk,   paylaşma,  cömertlik,  alçak  gönüllülük,  nezaket,  dostluk,  yardım  severlik,  merhamet  duygularını  besleyecek  ve  ön  plana  çıkaracak  ilaç,  sadece  ve  sadece  Yüce  Kitabımız  Kur'andadır.  Allah'ın  selamı  ve  rahmeti  üzerinize  olsun !

ALLAH  DOĞRUSUNU  EN  İYİ  BİLENDİR  ! RAHMETİ  VE  KUR'AN  BİZE  YETER !

Temel  Kaynak  :  HAKKI  YILMAZ  ( Tebyin ül Kur’an )

 

 

PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR

BAŞLIKLAR
TAKİP ET