İnsanlaşan maymunları veya maymunlaşmış insanları anlatan, özünde muktedirin, gücü elinde tutanın zulmünü aktaran, Amerikan Holivut sinemasının bilim kurgu yapımı “ Maymunlar Cehennemi “ filmleri serisini, neredeyse bütün dünya insanlarının büyük çoğunluğu bilmektedir veya seyretmiştir. Darvin teorisinin kapsamı içerisinde olan insanın atasının maymundan geldiği iddiası da ister istemez insanları “ Biz maymunun evrimleşmesinden mi bu günkü halimize geldik. “ sorusuna yöneltmektedir. Dinimizin kitabı Kur’an içerisinde de “ Maymunlar olun “ ifadesinin yer aldığı ayetlerin bulunmasından dolayı da bu düşünceler ve sorular daha da önem kazanmakta, sonunda insanı da maymuna dönüşme korkusu sarmaktadır. Ama şunu hemen belirtelim ki, Kur’an her ne kadar bilimle örtüşür şekilde evrimi, mutasyonu, gelişmeyi destekliyor ise de, aslında her yaratılanın kendi bünyesindeki evriminden, tavır, tavır, aşama aşama, gelişerek değişmesinden söz etmektedir. Buna bağlı olarak da kitabımız Kur'anda Nuh Sûresinin 17. ayetinde insanın, önce yer yüzünde topraktan bir bitki olarak bitirildiği, aynı Sûrenin 14. ayetinde de aşama aşama, tavır tavır / evrimleşerek geliştirildiği belirtilir. ( Adem ve İnsanın Yaratılışı başlıklı yazımızda geniş bilgi bulabilirsiniz ) Bilimsel çalışmaların da 1.8 milyon yıl önce yeryüzünde varlığını gösteren İlk insan türü olan Homo Erektüsler ve üç yüz bin yıl önce yeryüzünde ayak izlerinin görüldüğü belirlenen Homo Sapiensler denilen ilk insanların gen yapısıyla, bugünkü insanların gen yapısının aynı olduğunu ispat etmesiyle, dolayısıyla Darvin’in, aslında J. Huxley'in fikri olup iddia ettiği gibi insan soyunun beş yüz farklı türden seleksiyon ile oluşmuş maymundan geldiği teorisinin, öte yandan Teolojik geleneksel inanç ve rivayetlerle Adem denilen ilk insanın Cennette yaratılarak yeryüzüne indirildiği iddialarının doğru olmadığı ortaya konulmuştur. İlk insanın yaratılması ve aşama aşama geliştirilmesi sürecinde elbette ki bilimin ortaya koyduğu gibi, insanın henüz sosyalleşemediği, hayvanlardan pek farklı olmayan bir şekilde çok ilkel yaşadığı, konuşma ve iletişim yetisinin gelişmemiş olduğu, taşı savunma aracı olarak kullandığı, hatta çiğ et yediği dönemler olmuştur. Tabiidir ki bu, o zaman onların maymun olduğu anlamına gelmez. Yine Kitabımız Kur’anda, İnsan Sûresinin 1. ayetinde, değersiz bir varlık halinde henüz ünsiyet kazanmamış insanın gelişmesi için üstelik milyonlarca yıllık bir aşama ile evrimleşme sürecinin geçtiği belirtilmektedir.
Maymunlar, zekâları, davranışları, çok çevik ve akrobatik yapıları, yedikleri ve içtikleri ile hayvanlar aleminde çok popülerdir. * Halk kültüründe karşılıksız bir iş yapmadıklarına atfen “ Kazan nerede kaynarsa maymun orada oynar. “ gibi atasözleri, * Gülünçlüğün ve çirkinliğin sembolü olarak “ Maymuna döndürmek “ * Gördüğü, duyduğu bir olaya kayıtsız kalanlar için de “ Üç maymunu oynamak “ * Hevesi çabuk geçen, kararsızlık ve doyumsuzluk anlamında ise “ Maymun iştahlı “ gibi deyimlere konu edilmişlerdir. Maymun : Halk arasında çirkin ve gülünç, Zooloji biliminde ise omurgalı ve memeli hayvanlar sınıfındaki primatlarda, insandan ayrı ve başka tür olan bir primattır. İnsanın maymundan geldiği iddiaları ise kesin bir ilme ve kanıta dayanmamaktadır. Üstelik de Kur'anımızda Taha Sûresinin 50. ayetinde " Musa : " Bizim Rabbimiz her şeye varlık / hilkat ve özelliklerini veren, sonra yol gösterendir. dedi. " ifadeleriyle başlayarak ve ardından 56. ayete kadar olan bölümlerle her türün kendisine ait bir hilkatinin / fıtratının / yaratılma sisteminin olduğu gibi, her türün de kendine has bir evrim yolu izlemekte olduğu bildirilmektedir. Arapçada maymuna, kene gibi yapışıp kan emmek anlamına gelen “ gırde “ adı da verilmiştir.
Yaratılmada Cansız ve canlı varlıkların oluşması bütünlüğünün son halkası olan insanda, aslında bütün halkaların bitki ve hayvan soyunun karakter ve özellikleri de yer almaktadır. Bu bağlamda Yüce Kitabımız Kur’anda kullanılan biz insanlara öğüt verme yöntemlerinden biri de, insan davranışlarını ve yanlışlıklarını, hayvan karakterlerine benzeterek kinaye ile anlatma sanatıdır. Bunun için Allah’ın ayetlerini inkâr eden, öğüdünden uzak duran insanların içine düştükleri durumlarda ve gösterdikleri davranışlarda, çeşitli hayvanlara benzetmeler yapılır, akıllarını kullanmadıkları için hayvanlardan beter oldukları ve hatta bazılarının hayvanlardan daha sapık oldukları dile getirilir.
FURKAN 44 : Yoksa sen onların çoğunun gerçekten vahye kulak vereceğini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun. Onlar ancak hayvanlar gibidir. Aslında yol bakımından daha sapıktırlar. Bu bağlamda ;
* Kalem Sûresinin 48. ayetinde " Öyleyse Rabbinin hükmü / kararı için sabret. / gereken mücadeleyi göster. Sahibul hut / Balık sahibi / bunalan kişi gibi olma. " ifadesiyle hırsı, öfkesi, doyumsuzluğu sonucu sabredemeyip, gereken mücadeleyi veremeyen, ardından bunalıma giren ve görevini terk eden Yunus Peygamber’e “ Sahibul Hut “ ( Balığın arkadaşı ) denilerek davranışı balıkla özdeşleştirilmektedir.
* Ankebut Sûresinin 41. ayetinde " Allah’ın astlarından evliya / yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın edinenlerin durumu, ev edinen dişi örümceğin durumu gibidir. Şüphesiz evlerin en çürüğü de kesinlikle Beytü'l ankebut / dişi örümcek evidir. " denilerek, Allah'ın indirdiğini terkedip, Allah’a ortak koştukları Velilerin / Evliyanın peşine düşerek, dini parça parça bölerek, Cemaat denilen gruplara ayrılarak oluşturduğu beraberlik, çiftleştikten sonra eşini öldüren dişi örümceğin evine benzetilerek, bu birlikteliğin kendileri için ne kadar zararlı ve tehlikeli olduğu anlatılmaktadır.
* Cuma Sûresinin 5. ayetinde kendilerine kitap indirildiği halde okumayan, Allah’ın ayetlerinden ve bilimden uzak duranlar “ Kitap yüklü eşekler “ durumuna, Araf Sûresinin 176. ayetinde de şeytana uyan ve Allah'ın ayetlerini inkâr eden azgınlar ise " dilini sarkıtıp soluyan köpeğin " durumuna benzetilmiştir.
* Müddessir Sûresinin 50. ayetinde, suçluların da Ahiret hesaplaşması esnasında “ Aslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri “ gibi oldukları dile getirilmektedir. * Kariah Sûresinin 4. ayetinde Kıyamet anındaki insanların görünümü “ darmadağın kelebekler “ benzetmesiyle * Kamer Sûresinin 7. ayetinde Mahşer günü için diriltilme anındaki kabirlerden çıkışın “ darmadağın çekirgeler “ gibi olacağı benzetmeleri ile aktarılmaktadır.
Kur’anda üç ayet içerisinde çok etkileyici ifadelerle de, İsrail oğullarının açgözlü, doyumsuz, altın, para, mal ve kazanç tutkusu ile defalarca sözlerinden dönmeleri, Allah’ın ayetlerine, hükümlerine karşı gelmeleri sonucundaki durumları da, maymun karakteri ile özdeşleştirilerek konu edilmektedir.
MAİDE 60 : De ki : “ Allah katında cezaya çarptırılma bakımından bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi ? Allah kimleri dışlamış ve gazabına uğratmışsa, kıradete vel hanâzira / kimlerden maymunlar domuzlar, şeytana tapanlar yapmışsa işte bunlar, mekânca kötüdür ve yolun doğrusundan daha çok kaybolmuşlardır.”
BAKARA 65 : Ve siz içinizden sebtte / düşünme, yasaklardan uzaklaşma gününde sınırları aşan kimseleri de elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara kûnû kıradeten hâsiîn / “ Sefil maymunlar olun “ dedik. 66 : Sonra da aşağılık maymunluğu, çağdaşlarına ve sonrakilere müthiş bir ders ve Allah’ın koruması altına girmiş kişiler için bir öğüt yaptık.
ARAF 165 : Ne zaman ki onlar kendisiyle hatırlatma yapılan şeyleri umursamadılar, Biz o kötülükten sakındıranları kurtardık, o zalimleri de hak yoldan çıkmalarından dolayı şiddetli / fakir düşüren bir azapla yakaladık. 166 : Ne zaman ki onlar kendisiyle yasaklandıkları şeyler konusunda büyüklendiler. Biz de onlara kûnû kıradeten hasiîn / “ Aşağılık / dışlanmış kimseler durumunda maymunlar olun “ dedik.
Bu ayetlerde İsrail oğulları ifadesiyle " Ey Allah'ın Yoluna yürüdüğünü söyleyenler " denilerek hem o günün Yahudilerine ait mal ve mülk tutkuları, aşırı çıkarcı temel karakterleri, Medine Yahudilerinin de çok iyi bildikleri Musa Peygamber ve sonrası için tarihi kesitler, iman ettim deyip Allah yolunda olduğunu iddia eden bugünün biz Müslümanlarına da hitap edilerek ibret ve uyarı olması için nakledilmektedir. Maymunlaşma ile ilgili ayrıntıları doğru anlayabilmek için, ayetlerin vahyediliş sırasına göre daha önce indirilmiş olan Araf Sûresindeki Sebt gününün ne olduğunu, nedenini öğrenmek gerekir. Ayette yer alan Sebt Günü : Halk arasında “ Cumartesi günü “ olarak bilinen ve Yahudilerin günlük yaşamları ile ilgili dünyevi işlerini bir tarafa bırakıp, bunları hiç düşünmeden, sadece Tanrı’nın sözlerini dinledikleri, bunları içten düşünmeye vakit ayırdıkları, hem bedenlerini hem de ruhlarını dinlendirdikleri gündür. Bakara ve Maide Sûrelerinin ayetlerinden daha önce indirilmiş olan Araf Sûresinin 163. ayetinde de Sebt gününden bahsedilirken, “ Ve onlara o deniz kıyısındaki kentten de sor. O sırada onlar sebt / kulluğa, ibadete iyiden iyiye düşünmeye özgülenmiş gününde aşırı bunalıyorlardı, diğer günlerde ise çok mutluydular. İşte hak yoldan çıkmaları nedeniyle Biz onları böyle belâlandırıyoruz. “ denilerek bir önceki 162. ayette de " Biz de yanlış iş yaptıklarından dolayı üzerlerine gökten bir ceza gönderdik. " denildiği bağlamında, Yahudilerin belâlandırılmalarının, cezalandırılmalarının, aşağılanmalarının nedenleri açıklanmaktadır.
Bu ayetin bir çok mealde tanınmış ilâhiyatçılardan Ali Bulaç, akademisyen Prof. Bayraktar Bayraklı da dahil isimlerine bu zeminde yer veremeyeceğimiz zamanımızın bir çok müfessirinin ayet orijinalindeki lafızların aynen düz mantıkla kabul edilerek ve parantez içi eklemeleriyle yapılan çevirilerinde örneğin ;
Diyanet Vakfı Meali : ( Ey Muhammed ! ) Onlara deniz kıyısında bulunan kent halkının durumunu sor. Hani onlar Cumartesi ( yasağı ) konusunda haddi aşıyorlardı. Zira tatil yaptıkları Cumartesi günü balıklar onlara akın akın geliyor, tatil yapmadıkları ( diğer ) günlerde ise gelmiyorlardı. İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk.
Elmalılı Hamdi Yazır Meali : Bir de onlara o deniz kıyısındaki şehrin başına gelenleri sor. O sırada onlar Cumartesi yasağına riayet etmiyorlardı. Cumartesi balıklar akın akın geliyorlardı. Sebt yapmayacakları gün ise gelmiyorlardı, işte biz onları fasıklıkları sebebiyle böyle imtihana çekiyorduk.
Hasan Basri Çantay Meali : ( Habibim ) onlara denizin yakınında ( sahilde ) ki o kasabayı ( ve ehalisinin başına ) gelenleri sor. Hani onlar Cumartesi gününün hürmetini ihlal ederek haddi aşmışlardı. Çünkü Cumartesi tatil yaptıkları gün balıklar akın akın meydana çıkarak yanlarına geliyordu. Cumartesi tatili yapmadıkları gün ise gelmiyordu. İşte biz, itaattan çıkmakta olduklarından dolayı kendilerini böylece imtihan ediyorduk.
Ömer Nasuhi Bilmen Meali : Ve onlara denizin kenarında bulunan beldeden sual et. O zaman ki onlar cumartesi gününde haddi tecavüz eder olmuşlardı. O vakit onlara cumartesi günlerinde balıklar çokça zahir olarak gelirlerdi. Cumartesinin gayri günlerinde ise gelmezlerdi. İşte onları yapar oldukları fıskları sebebiyle böylece imtihan ederiz.
İfadeleriyle gördüğümüz gibi Cumartesi günü Yahudilere konmuş olan balık tutma yasağına karşılık, onları tahrik etmek için özellikle o gün akın akın balığın inadına sahile geldiğine yönelik ifadeler yer alır. Halbuki ayetin asıl mesajında anlatılmak istenen, onların bunalımlarının nedeni balık tutamayışları değil, o gün herhangi bir iş yapılamadan, mal veya paranın kazanılamamış olmasıdır. Ayetin Arapça orijinalinde geçen “ Hıytanühüm “ ifadesi “ Hut “ sözcüğünün çoğuludur. Balığa atfedilen bu sözcük kinaye sanatıyla aynen Yunus Peygamber kıssasında olduğu gibi, “ hırs ve doyumsuzluğun “ sonucu olarak ortaya çıkan “ bunalım ve karamsarlığı “ ifade eder. Aslında İsrailoğulları’na Sebt gününde balık tutma yasağının konulması değil, mal mülk ve aşırı kazanç hırsından, bir gün de olsa ticaretten uzak durmaları önerilmektedir. Fakat bundan dolayı da Sebt gününde iş yapıp para kazanamadıkları için, açgözlülükleri ile bazıları çileden çıkmakta, aşırı derecede can sıkıntıları, karamsarlıkları ve bunalımları artmaktadır. Bu nedenle de ayetlerde konulan yasaklara uyan ve kötülükten uzak duranların kurtarıldıkları ifade edilmektedir. Ama aksine Sebt gününde konulan yasaklara uymayarak para kazanmaya devam eden, sadece bu dünyada çıkar sağlamayı düşünen para canlısı kesime ise “ Aşağılık maymunlar olun “ ifadesiyle onların aç gözlülüğe, şaklabanlıklarına, maskaralıklarına devam edenler olacakları dile getirilmektedir. Çünkü düşünülecek olunursa bütün Yahudiler deniz kenarındaki şehirlerde yaşamamaktadırlar. Bütün hayatları balık tutup tutmamaya bağlı değildir. Nisa Sûresinin 47. ayetinde de “ Ey Kitap verilmiş kimseler ! Biz birtakım yüzleri silip de enselerine çevirmeden, yahut sebt halkını dışlayıp gözden çıkardığımız gibi onları dışlamadan önce yanınızda bulunanı doğrulamak üzere indirdiğimiz bu Kitaba iman edin. Ve Allah’ın emri yerine gelecektir. “ ifadeleriyle yapılan uyarı ile Yahudilere yapılan dışlamanın nedeni, Allah'ın emirlerine uymamaları nedeniyle “ Sefil maymunlar olun “ denilerek " kûnû kıradeten hâsiîn " sözcükleriyle açıklanmaktadır.
Ayetler Yahudiler tarafından da doğru tahlil edilemediğinden, kimileri bu ifadelerle ilgili olarak İsrailoğullarına mensup bu suçluların, gerçekten fiziki olarak da maymuna dönüştürüldüklerini ileri sürmüş, bunun ardından da birçok makul olmayan ve mesnetsiz rivayetler ortaya çıkmıştır. Bir rivayette * Yahudiler sabahleyin kendilerinin zelil maymunlar olduğunu gördüler. Onlar üç gün bu şekilde kaldılar. Derken diğer insanlar onları gördü. Sonra da yok olup gittiler. Bir başka rivayette de * Yahudilerin gençleri maymun, ihtiyarları ise domuz haline getirildiler. denilmektedir.
Bilim adamları da insan iken hayvanlara, başka yaratıklara dönüştürülen kimselerin soylarının devam edip etmeyeceği hususunda farklı iki görüşe ayrılmışlardır. * Bir topluluğun bu maymunların soyundan gelmiş olması mümkündür. ( Ez – Zeccac ) Kadı Ebu Bekr b. El Arabi de bu görüşü desteklemiştir. Çoğunlukla diğer bilim adamları ise “ Değişime uğrayanın ( Mesh olanın ) soyu devam etmez. Maymunlar, domuzlar ve diğer hayvanlar, İsrailoğullarının mesh edilmesinden önce de vardı. Ayrıca Yüce Allah’ın mesh edip hilkatlerini değiştirdiği bu insanlar helâk olmuş, onların soyu olmamıştır. Dolayısıyla üç günden sonra dünyada onlardan kimse kalmamıştır.” Demişlerdir. Halbuki ayetlerin metninde onları maymuna çevirdik, maymun yaptık ifadeleri değil, “ Sefil maymunlar olun dedik “ ifadeleri yer almaktadır. Burada Rabbimizin suçluları fiziki olarak maymun haline dönüştürmesi söz konusu değildir. Bu ifade ile aslında, suçluların kendi davranışları sonucunda metafor / benzetme sanatı kullanılarak maymuna benzeyecekleri ifade edilmekte, çıkarcı insanların psikolojik yapıları yansıtılmaktadır. Zımnen onlara “ Siz size verilen kurallara uymaz, bu aç gözlülüğü sürdürür, sürekli altına, mala, mülke taparsanız, her yerde, her zaman para kazanacağız diye her türlü maskaralığı, hokkabazlığı yaparsınız. Madem istiyorsunuz, buyurun aşağılık maymunlar gibi maskaralık etmeye devam edin. ” Denilmiştir. Bu tip insanların çıkar uğruna maymunlaşacağı, her türlü maskaralık ve şaklabanlığı yapacağı, kendi menfaati için halk arasında yaygınlaştığı gibi kırk takla atacağı gerçeğine işaret edilmektedir. Ama buna rağmen Kur'anın orijinal metninin aslını kavrayamayan, anlatım tekniğini bilmeyen, bir çok müfessirin yanlış aktardığı meallendirmelerine bağlı olarak Ateist geçinen birileri de bu ayetlerin ifadesinin yanlışlığına dayanarak Kur'anı, peygamberi, Dini ve Allah'ı karalamaya çalışmaktadırlar.
Nitekim maymun ( gırde ) sözcüğü, klasik Arapçada, “ İştah ve arzuya gem vuramayan sınırını bilmeyen taşkın insanlar için sık sık kullanılan bir sözcüktür. Bu tip insanlara Türkçede de “ Maymun iştahlı “ denilmektedir. Yaşadıkları her devirde İsrailoğulları, haddi aştıkları, buzağıya ( altına ) taptıkları, sebt günü yasağına uymadıkları ve daha bir çok günah işleyerek her defasında da Allah’a verdikleri sözlerinde durmadıkları için Allah’ın diğer kullarının oluşturduğu toplumları, örneğin Bizanslılar ve Persler tarafından istila edilmiş, Kudüs'teki tapınakları defalarca yıkılmış, topraklarından sürülmüş, istilacılar vasıtasıyla cezalandırılmış, Almanlar tarafından soykırıma uğratılmışlardır. Tarih boyunca hiç bir zaman rahat yaşamadıkları, onları her zaman haraca bağlayan, ezen, öldüren bir çok ülke veya yönetimin olduğu görülmektedir. Bu nedenle de Ali İmran Sûresinin 112. ayetinde “ Onlar nerede bulunursa bulunsun, üzerilerine alçaklık damgası vurulmuştur. Ve Allah’ın sözleşmesine ve insanların sözleşmesine bağlı kalanlar hariç, onlar Allah’ın hışmına uğradılar ve üzerilerine de miskinlik vurulmuştur. Bu onların Allah’ın ayetlerini örtbas etmiş olmaları ve haksız yere peygamberlerle savaşmış olmaları, isyan etmiş ve sınırı aşmış olmaları nedeniyledir. “ denilerek hem peygamberimiz dönemindeki, hem de günümüzdeki Yahudilere ve biz Müslümanlara da ince göndermeler yapılarak, adeta “ Bu tavırları sürdürenler dışlanarak kıyamete kadar rahat ve huzurlu yaşamaya fırsat bulamayacaktır, ama verilen sözlere sadakat gösterip hakka dönenler rahat ve huzur içerisinde yaşarlar “ denilmektedir.
Peki günümüze geldiğimizde Yahudiler ve biz Müslümanlar bu mesajları, öğütleri doğru anladık ve yerine getirebildik mi ? Mutluluğu, huzuru, dünya ve toplumsal barışı, insanca yaşama olanaklarını yakalayabildik mi ? Yoksa hala dünya karıştırılmakta, aşırı hırs ve kazanç tutkusuyla bencillik, açgözlülük, dünyayı ve ülkeleri yoksulluğa, göz yaşına, savaşa, ölüme ve kargaşaya götürmeye devam etmekte midir ? Evet insanlık maalesef her geçen yıl biraz daha kaosa, cinayetlere, haksız kazançlara, işgallere, saldırılara, zulme ve dar boğaza sürüklenmektedir. Kur'an anlaşılmak üzere okutulmadığı için, bugün biz Müslüman görünümlü toplumlarda bile bu ayetlerin ve Allah'ın yasaklarının farkında olmayan veya görmezlikten gelen yığınla maymunlaşmış insanlar bulunmaktadır. Dünya üzerinde ve her toplumda ellerinde bulundurdukları güçle, insanları sömürmeye, mal tutkusuyla domuzlar gibi şişmeye devam eden, insanlığını ve vicdanını kaybetmiş olan maymunları görmekteyiz. Tarih boyunca Müslümanlar dahi Allah’ın öğütlerini, ayetlerini ve hükümlerini doğru analiz edememiş, Kitabını anlayabilmek için okumamış, Ruhban sınıfı ulemanın eliyle kendini taassuba kapatmış, kadınların beyni hapsedilmiş, sosyal hayattan, üretimden dışlanmış, bilimden, eğitimden, gelişmeden, teknolojiden, çağdaşlıktan uzak kalınmış, bunun sonucunda öz kaynakları sömürülen, yoksullaşmış, dışa bağımlı, güdülen topluluklar haline de gelmiştir.
Yahudiler ise aksine son yüz yılda bilime, teknolojiye, ekonomiye yönelmiş, zenginleşmiş ve hem askeri, hem teknoloji, hem de dünyanın ekonomi gücünü elinde tutar, altı milyonluk nüfusu ile altı milyarlık dünyaya kafa tutar olmuştur. Müslümanlar eğitim denildiğinde hala herkesi hafız yapmak peşinde olduklarından, bin kişilik ordusu ile dünyayı kurtaracak hayali mehdi beklentisi ile avunmaktadır, uyutulmaktadır. Tabiidir ki bundan dolayı azgınlıklar daha da fazla artmış, insanlık erdemi, vicdanı, Allah’ın hükümleri ortadan kaldırılmış, Yüce Rabbimizin “ Sefil maymunlar olun “ dediği gibi maymunlaşma ayyuka çıkmıştır. Siyonizm ideolojisi ile adeta intikam alınır gibi, orta doğu ve dünya sürekli kargaşaya, çatışmaya ve kaosa götürülmektedir. Bugün dünyada maalesef istilacıların, egemenlerin, zenginlerin, askeri ve ekonomik gücü elinde bulunduranların azgınlıkları ile Maymunlar cehennemi gerçekleşme yolundadır. Akla, bilime, teknolojiye kadının beynine ve üretimine, adalete kendini kapatmış, Şura Sûresinin 30. ayetinde " Ve size musibetten isabet eden şeyler, işte kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. " diyerek Rabbimizin öğüdünden haberi olmayan ve Kur'anın dışında sadece hadis ve rivayetlerle Ehli Sünnet denilen bir hayat yaşayan, Kur'anı anlayarak okumayan, aklını kullanamayan, Tarikat ve Cemaatler tarafından sürü gibi güdülen Müslüman toplulukları da dünya üzerinde yaratılmış olan bu Cehennemin, maalesef cezalandırılacakları olarak görülmektedir. Allah'ın selamı, rahmeti ve Kur'anın doğruları sizinle olsun !...
ALLAH DOĞRUSUNU EN İYİ BİLENDİR ! RAHMETİ VE KUR'AN BİZE YETER !...
Temel Kaynak : HAKKI YILMAZ ( Tebyin ül Kur’an )
PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR