Fıtri olarak sosyal bir yapıda yaratılan insan, toplu yaşamaya geçmekle beraber, tarihin her dönemlerinde güçlülerin oluşturduğu bir takım korkularla, endişelerle, zulüm ve baskılarla karşı karşıya gelmiştir. Alak Sûresinin 6 - 8. ayetlerinde " Kesinlikle hayır ! Senin düşündüğün gibi değil. Dönüş Rabbine olmasına rağmen insan kendini yeterli / güçlü, zengin, kuvvetli gördüğünde kesinlikle azar. Tagutlaşır. / Tugyanlaşır, firavunlaşır, haddini aşar, zulüm, sapkınlık, isyan, küfür, içinde olur. Kendini ilâhlaştırır. " ifadeleriyle gördüğümüz gibi, despot ve zalim olan firavun zihniyetindeki azgınlaşmış güçlüler daima egemen olmuş, kendi bencilliklerinin, hırslarının, tutkularının ve azgınlıklarının sonucu insan toplulukları üzerinde tahakküm oluşturmuşlardır. Her insan, her topluluk yarınından endişe etmeden, huzur ile korku duymadan yaşamak ister. Bu onun en doğal hakkıdır. İnsanların üzerinde oluşmuş, zulüm, baskı, belirsizlik, yarının ne olacağı, başlarına nelerin geleceğinin bilinmemesi, yarınlardaki güvensizliği, korkuyu, endişeyi doğurmakta, onları ister istemez bir koruyup kollayacak kurtarıcı beklentisine götürmektedir. Bu beklenti, zulüm ve baskının çok fazla arttığı, ümitsizliğin had safhada olduğu toplumlarda, ürettikleri hayali de olsa onları bir kahramanın kurtaracağı umudunu oluşturarak teselli etmektedir. O sayede de toplumlar o kötü koşullara sabredip, tahammül ederek, hayali kurtarıcı inancını ister istemez kabul etmektedir. Buna bağlı olarak tarih boyunca ilkel toplumlarda, Semai denilip gökten geldiğine inanılan ( aslında Allah sadece gökte değil yeryüzünde de, Kâinatın her zerresinde de var olandır. ) Din yapılarında, her kültürde, değişik isimlerde kurtarıcılara inanılmıştır. Bu kurtarıcılar, örneğin Budizm’de “ Mahayana “ grupları arasında, gelecekte gökten inerek inananları cennete götürecek olan Buda Maitreya, Zerdüşt dininde Zerdüşt’ün oğlu “ Sauşyant “, Japon inancında “ Şiminitu “, Hindu inancında “ Kalki “ dir. İsimler farklı olsa da herkes ve her toplum aynı kahraman kişiyi, Müslümanlıkta da kimileri 1400 yıldır, kimileri kırk yıldır, kimileri yirmi yıldır kahraman kurtarıcıyı beklemektedir. Tabii beklenti hasıl olunca bu beklentilere cevap olacak kişiler de her zaman ortaya çıkarılır. Buna bağlı olarak da bugün Hristiyanlarda dünyaya tekrar getirileceğine inanılan İsa Mesih, Müslüman toplumlarında Cemaatlerde, Tarikatlarda ve Mezheplerde de her birinin inancında üretilen, farklı farklı kişiler Mehdî adında kurtarıcılar olarak beklenmektedir.
Mehdî : Hidayet görmüş, hidayet edilmiş, doğru yol gösterilmiş demek olan, Arapça bir sözcüktür. Ama neredeyse bütün zamanlarda ve dünya üzerinde zulüm görmekte olan bütün toplumlarda, eninde sonunda veya Ehli Kitap inançlarında Ahir zamanda kıyamet kopmadan önce kurtarıcı olarak gelerek dünyayı adaletle dolduracağına, İslam’ın dünya hakimiyetini gerçekleştireceğine inanılan kişidir. Mehdî sözcüğü Ali İmran Sûresinin 45 - 46. ayetlerinde " Hani bir zamanlar melekler / haberci ayetler, Ey Meryem ! Allah seni, Kendisinden bir kelimeyle müjdeliyor. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. Dünya ve ahirette saygındır. Ve o, mehdi / yaklaştırılanlardan ve salihlerdendir " ifadeleriyle belirtilerek, insanların inandırıldığı gibi bir inançla kurtarıcı olarak değil, Kur'anda İsa Peygamberin dosdoğru hidayet yoluna yaklaştırılmış, salihlerden / yanlışı düzelten olduğu anlatılmaktadır. Toplumlarda insanların kurtarıcı beklentisi anlamında inandığı mehdi ise, Kur’anda tek bir ayette ve herhangi bir işaretle yer almadığı halde, bazı ayetlerin saptırılıp zanla yorumlanmasından ziyade, uydurulan hadislere ve dini liderlerinin sözlerine, rüyalarına ve keşiflerine dayanmaktadır. Ülkemizdeki mehdilik inancı, başta Yahudilik ve Hristiyanlık olmak üzere hemen hemen bütün din ve kültürlerde bulunan kurtarıcı ve Mesih inancının birçok uydurma hadisle mehdî ile buluşturularak İslam halk kültürüne yerleştirilen uzantısıdır. Kur’anda İsa Peygamberin lakabı olan “ Mesih “ sözcüğü değişik ayetlerde geçmektedir. Ancak bu ayetlerin öncesi ve sonrasındaki ayetler dikkate alınmadan birçok Ulema ve Tarikat mensuplarınca ayetlerin lafzı saptırılarak anlatıldığından, zanlarla Mesih'in ölmediği, göğe yükseltildiği, kıyametten önce gökten ineceği, Mehdî ile birlikte Fitneyle, Deccal'la mücadele ederek İslam'ı en üst seviyeye çıkaracaklarına inanılmaktadır.
MAİDE 75 : Meryem’in oğlu Mesih, sadece bir elçidir. O’ndan önce de elçiler gelip geçmiştir. Anası da dosdoğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak onlara ayetleri nasıl açığa koyuyoruz.
NİSA 157 : Onların azı dışında inanmazlar. Ve Allah’ın ilâhlığına ve Rabbliğine inanmamaları ve Meryem’in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri ; “ Biz Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük. “ demeleri nedeniyle onlardan sağlam bir söz aldık. Oysa O’nu öldürmediler. Ve O’nu asmadılar. Ama onlar için İsa benzetildi.
Mesih : İbranicede sözcük anlamı, maşiah, mesh edilmiş / arınmış kutsal yağla kutsanmış demektir. Geniş anlamda dinsel düşüncede ise, dünyanın yok olması yaklaştığında tanrısal bir görevi yerine getirerek insanlığı kötülük ve günahlardan kurtaracak kişi, dar anlamda ise Yahudilikte Davut Peygamberin soyundan gelerek İsrail Oğullarını geçmişteki altın çağına kavuşturacak kraldır. Yahudilerin Mesih beklentisi krallık kavramından türemiştir. Hristiyanların “ Yeni Ahit “ yazarlarının oluşturduğu inanç ile Mesih adı, ( Yunanca Hristos ) , ( Latince christus ) olarak İsa Peygamber ile özdeşleştirilmiş, insanoğlunu günahkârlığın boyunduruğundan çıkararak Tanrıyla sonsuza kadar barıştıracağına inanılan kurtarıcı, İsa Mesih olarak isimlendirilmiştir.
Mehdî inancı, tarihte ilk defa Müslümanlıkta 700 yıllarında Emevi Devleti yöneticilerinin aşırı zulmüne karşı Keysanilik hareketiyle ortaya çıkmıştır. Şii ve Alevilik Ehlibeyt inancında 12 İmam kavramı çerçevesinde Mehdî ismi, ilk imam olarak bilinen 4. Halife Ali’nin oğlu Muhammed bin el Hanifiyye için kullanılmıştır. Bu inanç ekolünde ardından da daha pek çok kişi için Mehdîlik iddiası ve isnatları yapılmıştır. Emevilerin son döneminde de 750 yıllarında zulmün daha fazla artmasına bağlı olarak Mehdîlik inancı ile kurtarılma beklentisi daha da yaygınlaşmıştır. Emevi Devletini yıkan Abbasiler de Emevilerle mücadelelerinde bu inançlardan yararlanmışlardır. Bundan dolayı da 3. Abbasi Halifesi Muhammed ibni Mansur’a da “ El Mehdî “ denilmiştir. Ehlibeyt / Şiilik mezhebi ekolünde, Keysanilik, Onikicilik, Yedicilik, Caferilik, Alevilik, Ahmediye, Fatımiye fırka inançlarında, Ehli Sünnet ekolündeki Mezheplerde ve Tarikatlarda da, her grup kendi sosyal şartlarına göre uygun olan farklı bir Mehdî profili ortaya koymuştur.
Ehlibeyt imam inancındaki Şii önderler, yeni bir kurtarıcı beklemek yerine 12. İmamın ölmeyip gaybaya girdiği ve ileride yeniden ortaya çıkacağına inandılar. Bu ekolde mehdînin geri dönüşünü beklemek, itikadi inanç esaslarındandır, kayıp imam Muhammed Mehdî’nin geri döneceğine inanılır. Şiilikte Mehdî, “ Yüce bir imam “ dır, Onu kimse göremez, çünkü kendisini gözlerden saklamıştır. O ölmemiştir. Kıyamet yaklaştığında saklandığı yerden çıkacak her türlü kötülüğü kaldırarak herkesin mutluluğunu sağlayacak, böylece Allah’ın verdiği görevi yerine getirmiş olacaktır. Bu mezhebin “ İmamiye “ ekolüne göre ise Mehdî, Hasan Askari’nin oğludur. Babası öldüğü zaman yaşı çok küçük olmasına rağmen babasının cenaze namazını kıldırmıştır. Sonra da dünyadan el çekerek ortadan kaybolmuştur.
Tasavvuf ve Tarikat merkezli gruplarda, Sünni inançtaki toplumlarda da Ali İmran 45, 48, Maide 73, 110, Nisa 157 - 159, ayetlerinin ifadeleri saptırılarak oluşturulan Mehdî'nin geleceği inancı ile kendi liderlerini Mehdî, Cemaatlerini de Mehdîci Cemaat olarak görmek, yaygın kabul görmektedir. Bu inanç kültüründeki gruplarda Mehdîlik konusu Deccal, Süfyan, Melhame, ahir zaman ve kıyamet gibi eskatolojik / Dünyanın sonu korku mitleriyle birlikte işlenmektedir. Bu ekolde Mehdî’ye, kıyamet öncesi gelecek, ümmeti birleştirerek Deccal veya sahte Mesih’e karşı savaşacak ve İsa Mesih ile dayanışma içerisinde İslam’ın kısa süreli dünya hakimiyetini gerçekleştirecek, Muhammed’in soyundan bir halife olarak inanılır. Sünni ekol içerisinde bazı Tarikat ve Cemaat mensupları arasında, Mehdî yerine daha çok eşdeğer anlamlar ifade eden unvanlar kullanılmaktadır. Bunlar Kutub, Hatemül Evliya, Ahir Zaman Halife, Devrin İmamı, Sahibüs Zaman gibi unvanlar olup, içerik olarak Mehdî kavramı ile ilişkilendirilmektedir. Mehdî'nin kendi mehdîliğinin farkında olmayacağı, ancak çevresindeki kişilerin bunun farkına varacağı ve kendisine zorla biat edileceğine inanılır. Mehdî öncesinde yaşanacak karanlık, buhranlı, açlık, sefalet, savaş ve sürgünlerin yoğun olarak yaşandığı dönem yerine, Mehdî devrinde kuzularla kurtların, avcılarla avların birlikte huzur içinde yaşadığı, savaş, sürgün, adaletsizlik gibi insani sorunların yaşanmayacağı olağanüstü bir devre bırakacaktır. Bolluk o kadar artacaktır ki, hazine kapıları ardına kadar açık olacaktır, kimse dönüp bakmayacaktır.
Mehdî inancını meşrulaştırmak için her ekol, her grup, her Tarikat ve her Cemaat kendine göre hadis, kendine göre rivayet uydurmuş, kendi liderlerinin özelliklerine uygun olanlarını benimsemiştir. Mehdî’nin burnuna, boyuna, bosuna cüssesine göre de kişilik tarifleri yapılmıştır. Hatta bugün bütün cemaatler kendi liderlerini mehdî saymaktadır. Bazı liderlerin de Mehdî’ye hazırlık görevi yaparak imanı ayakta tutma mücadelesi verdiği iddia edilmektedir. Bu konudaki inançların temelini oluşturan Ebu Hureyre kaynaklı uydurulan en önemli hadislerden bir kaçına bakalım !... ;
* Ehlibeytimden bir adam çıkar, ismi ismime, ahlâkı ahlâkıma mutabık olur. Dünyayı ahlâk ve nefasetle doldurur. ( İbn Mesud )
* Kıyametin kopması için sadece bir günden başka vakit kalmamış da olsa, Allah benim ehlibeytimden bir zatı / Mehdî'yi gönderecek. ( Ebu Davut 5 / 92 )
* İsa Bin Meryem benim ümmetim içinde adaletli bir hakim ve adil bir imam olacak, haçı kırıp ezecek ve domuzu öldürecektir. Kap su ile dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır. Din birliği olacaktır. Allah’tan başkasına tapılmayacaktır. ( İbn Mace 10 / 334 )
* İmam Suyuti’ye göre Ashabı Kehf Mehdî’nin yardımcıları olacak, İsa onun zamanında gökten inecek ve deccal ile harp ederken beraber olacaklardır. Mehdî, inanca göre Deccal’in olduğu bir zamanda gelecektir. ( İnsanın var olduğu zamandan bu yana tarih boyunca Deccal'in, fitnenin, fücurun, zulmün, sömürünün ve bozgunculuğun, kaosun olmadığı zaman ve mekân olmuş mudur ? )
Deccal : Arapça bir sözcüktür. “ Decl “ kökünden gelir. Yalancı, hilekâr, iyi ile kötüyü, hak ile batılı, gerçek ile gerçek olmayanı, zihinleri karıştıran, bir şeyin gerçek yüzünü gizleyen, her yeri dolaşan bozguncudur, sapkınlık yoluna sürükleyendir. Deccal, Mehdî’nin savaşacağı kişidir veya güçlerdir. Deccal’in fikir sistemine karşı koymak da ibadet sayılmaktadır. Tarikatlarda, Şeyhlere karşı aykırı görüş bildirenler, soru soranlar Deccaldir. Deccal’in Cenneti de Cehennemi de sahtedir, alnında da kâfir yazar. Mezhep liderleri, içinde bulunulan kötü durumu, geri kalmışlığın günahını da hep Deccal’e yüklerler. Bazı hadislerde Deccal’e karşı savaş verecek olan İsa’nın, Şam’ın doğusunda beyaz minareye ineceği, Mehdî ile buluşacağı, Deccal'i öldüreceği anlatılmaktadır. Bu safsataları anlatan ulema denilen arkadaşlara ve ardına düşen müritlere soralım, bu hadislerin uydurulduğu zamanda minare mi vardı ? Bu uydurma ve saçma sapan olan kabullenmelerle ortaya çıkmış inançlar ise Kur’an ayetlerine göre ters düşmektedir.
ALİ İMRAN 55 : Hani Allah : “ Ey İsa ! Şüphesiz ki Ben seni geçmişte yaptıklarını ve yapman gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırıcıyım / öldürücüyüm. Seni Kendime yücelticiyim. Ve seni kâfirlerden temizleyiciyim. Ve de sana uyan kimseleri kıyamete kadar kâfirlerin üstünde tutucuyum. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Sonra da ayrılığa düştüğünüz şeylerde aranızda hükmedeceğim....demişti.
MAİDE 117 : Ben onlara sadece, Senin bana emrettiklerini, Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin dedim. Ve ben içlerinde olduğum müddetçe onlar üzerine tanıktım. Ne zaman ki Sen beni teveffa / vefat ettirdin, Sen onları gözetleyenin ta kendisi oldun. Ve şüphesiz Sen her şeye en iyi tanık olansın. Eğer onlara azap edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır. Ve onları bağışlarsan, şüphesiz Sen Aziz ve Hakim olanın ta kendisisin “ dedi.
AHZAP 40 : Muhammed sizin er kişilerinizden hiç birinin babası değildir. Ancak O Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Ve Allah her şeyi en iyi bilendir.
Ayetlerde görüldüğü gibi İsa peygamber vefat etmiştir, ölmüştür. Bir daha da dünyaya geri dönmeyecektir. Verilmek istenen mesaj, İsa'nın ölümünden sonra temsili bir konuşma sahnesi ile anlatılmaktadır. Böylece İsa peygamberin göğe kaldırılmadığını, gerçekten öldüğünü anlıyoruz. Kıyamet öncesi Mesih beklentisi içinde olanlar, artık boşuna beklemekten vaz geçsinler. Çünkü Kur'anda Müminun Sûresinin 100. ayetinde de ölenlerin tekrar bu dünyaya dönmeyecekleri kesin olarak bildirilmektedir. Onların arkasında ecel engelinin bulunduğu ifade edilmektedir. Ayette “ O’nu Kendine yükseltti “ ifadesi ile ilgili pek çok yanlış anlatımlar yapılmıştır. İsa’nın göğe çıkartıldığı şeklinde çarpıtılmış menkıbeler uydurulmuştur. Halbuki Allah’a gitmek, Allah’a yükselmek, maddi, fiziki ve bedensel olarak göğe çıkmak demek değildir. Allah zaten sadece göklerde değil, her yerdedir. Bu ifadelerle Kur’anda Allah’ın derece yükseltmesine, değer vermesine, yüksek mevkilere çıkarmasına ve büyük ödüller ihsan etmesine işaret edilmektedir. Bunun yanı sıra ayette de görüldüğü gibi bizim Peygamberimiz görevlendirilmiş peygamberlerin sonuncusudur. Artık bu dünyaya başka bir peygamber gelmeyecektir. Bu ayetler maalesef hadis uyduranların hiç umurunda olmamaktadır. Ve asıl küfür budur. Fakat buna rağmen yine de aksine Mehdî'nin geleceğine inanmayanlar uydurma hadislerle küfre girmekle tehdit edilmektedirler.
* Mehdî’nin çıkışını inkâr eden, muhakkak Muhammed’e indirilene küfretmiştir. Meryem’in oğlu İsa’nın inişini inkâr eden de kâfir olmuştur. ( İmam Suyuti )
* Ehlibeytim’den bir zat yeryüzüne hakim olmadıkça kıyamet kopmaz. Onun alnı açıktır, kemer burunludur. Zulümle dolu iken o dünyayı adaletle doldurur. İdaresi yedi yıl sürer. ( Müslim İman 242, İmare 7 )
* Ümmetim yağmur gibidir, sonu mu, başlangıcı mı hayırlıdır bilinmez. Evveli ben, ortası Mehdî ve sonu Mesih olan bir ümmet asla helâk olmaz. ( Tirmizi )
Mehdîlik ile ilgili hadislerde, insanları biata zorlayan ve tehdit eden ifadeler çoklukla yer almaktadır. Ama çoğunlukla Kur’an ile çelişik saçmalıklarla dolu olduğunun ve küfre girildiğinin farkında olunamamaktadır. Çünkü Mehdî kadar Mehdînin talebelerine de üstün kişilik atfedilmektedir. Mehdî konusunda her grup, diğer grubun hadislerini, hadis kaynaklarını kötülemekte, üstelik de kendilerine Kur’anı anlamak üzere hiç okutulmadığı için, hiç kimse sorgulama ve kıyaslama yapamamaktadır. Bir birine çelişen çok sayıdaki hadislerin birinde Mehdî Şam’da, diğerinde Kûfe’de, bir başkasında İstanbul’da veya Medine’de ortaya çıkacaktır. Halbuki görmekteyiz ki tarih boyunca gerek orta doğuda, gerekse Anadolu’da Osmanlı’da, gerekse Horasan’da yüzlerce Mehdî ortaya çıkmış, cemaat oluşturmuş, isyanlar çıkarmışlardır. Üstat Hocamız Hüseyin Atay ; “ İsa Peygamber hakkında Kur’anı Kerim’in verdiği bilgi ile onun kesin olarak öldüğü bilinmektedir. Bunlara göre İsa Peygamber ölmüştür. Hayatta değildir, bir daha da bu dünyaya dönmeyecektir. Hadislerle iman esasları sabit olmaz. Kur’anı Kerim’e eklemeler yapılamaz. Hristiyan ve Yahudi kültüründen, Muhammed ( a.s. ) in vefatından sonra İslam literatürüne geçen hikâyelerden birinde ise, İsa Peygamberin ölmediği, göğe çıkarıldığı ve kıyamet kopmadan dünyaya Şam’daki minareden ineceği anlatılmaya başlanmıştır. Bu Hristiyan mitolojisi İslamlaştırılarak Müslümanların inançları arasına sokulmuştur. Öyle ki buna inanmayan aklı başında insanlar bile kâfirlikle itham edilmiştir. “ diyerek bu bizdeki Mehdi inancının kökenini ve tutarsızlığını açıklamıştır.
Görüldüğü gibi sadece Semai / gökten indirildiğine inanılan dinlere mensup olanlar arasında değil, yeryüzündeki tüm ilkel dinlerde dahi var olan inançlara göre kötü gidişe, maruz kalınan zulme baskıya son verecek olan bu beklenen “ Kurtarıcı “ aslında insanların en çok ezildikleri dönemlerde, zavallı kişilerin ürettiği hayali bir kahramandır. Bu duyguları ve insanların ezilmişliklerini fırsat bilen bir takım kurnazlar da zanları ile eğip büktükleri bazı Kur’an ayetlerini kullanarak, Peygamberimiz adına uydurulan hadis istilası ile kitleleri peşlerinden sürüklemektedirler. Onları kullanarak sömürmektedirler. Oysa Kur’anda bu anlamlarda Mehdî ile ilgili tek bir ayet dahi yoktur. Üstelik de Yusuf Sûresinin 103. ayetinde " Sen şiddetle arzulasan da / Ne kadar uğraşsan da insanların çoğu iman ediciler değildir. " ifadesiyle Mehdî zamanında iman etmemiş kişi kalmayacak ana temasının yer aldığı bütün bu konudaki uydurma hadislerin iddiaları çürütülmekte, Yunus Sûresinin 36. ayetinde " Ve onların çoğu ancak bir zanna uyarlar. Şüphesiz ki zan, Hakk’tan hiç bir şey kazandırmaz. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çok iyi bilir. " ifadeleriyle zanla inanç oluşmayacağı uyarısı da yapılmaktadır.
Yine Tirmizi Fiten 46, Ebu Davud Terceme ve Şerhi 14 / 393, Müslim İmare 7 eserlerinde On iki İmam inancına dayandırılarak uydurulan rivayetlere göre Mehdî, kıyamete yakın bir zamanda, Peygamber sünnetinin unutulup bidatların çoğaldığı, zulüm ve fesadın hüküm sürdüğü bir zamanda ortaya çıkacaktır. Peygamberimizin kızı Fatma’nın oğlu Hüseyin’in soyundan gelecek, Seyit olacak, Medine’de doğacak ama kendisini Mekke’de tanıtacak, peygamberimiz gibi adı Muhammed, babasının adı da Abdullah olacak, 6 veya 9 yıl süre ile saltanat sürecektir. Denilmektedir.
Kur'anın İslam'ında mehdî inancı diye saçma bir inanç yoktur. Halbuki Kur'ana baktığımızda İslam’ın ön gördüğü, insanlardan bekledikleri, Müddessir Sûresi ile ayağa kalkıp uyarmaları, Ali İmran Sûresi 104. ayeti ile, hayra çağırmaları, kötülükten men etmeleri, Salih amelle Allah’a çağırarak gerçekten Müslüman’ım diyebilmeleri, din tamamen Allah’ın oluncaya kadar her engelle mücadele etmeleridir. Böylece kurtuluşun elde edilebileceği anlatılmaktadır. Müslüman her kötülük karşısında şartlara göre tavır alabilmeli, kötülüklerle mücadele edebilmelidir. Çünkü gerektiği gibi mücadele etmeyen, çalışmayan tembel toplumların hak etmedikçe Allah, üzerilerindeki pislikleri kaldırmayacağını, onların içine düştükleri perişanlığı değiştirmeyeceğini, onların durumlarını düzeltmeyeceğini ( Rad 11. Yunus 100 ) ayetleri ile de açıklamaktadır. Buna rağmen Kur’anı anladığı dilden okumayan, sorgulayamayan ve mensubu olduğu inanç grubunun içerisinde bulunduğu Kur’ana aykırılığın farkında olamayan, yığınla Müslüman bulunmaktadır.
Sonuç olarak Tarih boyunca pek çok Mehdi gelmiş geçmiş olmasına rağmen bugün de hala pek çok Mehdî beklentisi inancı devam etmektedir. Peki bu beklenenlerden bizim “ Mehdîmiz kim olsun ? “ sorusuna gelin biz hadisleri, uydurma rivayetleri elimizin tersi ile bir tarafa bırakalım, Yüce Kitabımız Kur’an ile cevap verelim. Bizim de Mehdî’miz kurtarıcımız Peygamberimizin bize emanet ettiği Kur’an olsun. Kur’anın korumasına sığınalım. Önce Kitabımızı anlayabileceğimiz dilimizden Türkçe Mealinden, Tebyininden okuyalım, dinimizin gerçeklerini buradan görelim. Sonra toplum olarak, hep birlikte İbrahim’in Tevhit ateşini tutuşturalım, Salih ile özdeşleşmiş Allah'ın Devesine ( Salata, destekleşmeye, paylaşmaya, dayanışmaya ) sahip çıkalım, Musa’nın asasını elimize alalım haksızlıklara ve zulme karşı yollara düşelim, Yunus’un arkadaşı balığın doyumsuzluğunu terk edelim, Eyyüb’ün sabrı ve mücadelesi ile donanalım, Kur’anın İsa’sını hatırlayalım, O’nu gökten geri beklemekten vaz geçelim, çağ ve düzen değiştiren Muhammed’in kıyamı ile ayağa kalkalım. Silkinelim, kendimize gelelim. Gaflet uykusundan uyanalım. Aklımızı kullanalım. Bakalım o zaman karşımızda hiç fitne, fücur, deccal kalacak mı ? Her hangi bir kurtarıcıya ihtiyacımız olacak mı ? Bütün kalbimizle sadece Yüce Rabbimiz Allah’ımıza yönelelim. Eğer gerçekten dinine, Kur'anın emirlerine sarılmamış isen, oku, öğren, öğret emrinden uzak olarak kadını eve, kendini miskinliğe kapatmış isen, bin kişilik mehdî ordusuna bel bağlamış isen, daha çok avunur, çok beklersin. Biz yüz yıllardır Mehdîmiz o mu olacak, bu mu olacak deyip dururken, kadının başı şöyle mi bağlansın böyle mi örtülsün deyip onun beynini hapsedip eğitimden ve üretimden uzaklaştırmaya, herkesi imam hafız yapmaya çalışırken, toplum olarak bilim ve teknoloji eğitimine sırtımızı çevirmiş iken, deccale karşı imanı ayakta tutacak denilen ve Kur'ana muhatap olarak yazılan risalelerle oyalanırken, deccal denilenler, bilim ve teknoloji ile uzaya çıkıp, dünyaya hakim olmuşken, bir anda değil bin kişilik orduyu, bir milyon kişiyi ortadan kaldıracak nükleer silah yapmışken, sen hangi mehdîyle avunuyorsun ? Adamlar bütün dünyanın ekonomisine, ticaretine, siyasetine hükmeder olmuşlar, istedikleri ülkeyi fırdöndü gibi döndürüyor, kullanıyor, sömürüyorlar. Biz ise aklımızı nereye, kimlere emanet ettik. Ne diyelim, Allah aklını geri alanlardan eylesin ki, Selam ! Allah'ın rahmeti, özgür iradesini ve aklını kullanıp sorgulayabilenlerin üzerine olsun. !
ALLAH DOĞRUSUNU EN İYİ BİLENDİR ! RAHMETİ VE KUR'AN BİZE YETER !..
Temel Kaynak : HAKKI YILMAZ ( Tebyin ül KUR’AN )
PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR