Konu Detay

MEHDİMİZ KİM OLSUN

 24.11.2016
 2163

Fıtri  olarak  sosyal  bir  yapıda  yaratılan  insan,  toplu  yaşamaya  geçmekle  beraber,  tarihin  her  dönemlerinde  güçlülerin  oluşturduğu  bir  takım  korkularla,  endişelerle,  zulüm  ve  baskılarla  karşı  karşıya  gelmiştir.  Alak  Sûresinin  6 - 8. ayetlerinde  "  Kesinlikle  hayır ! Senin  düşündüğün  gibi  değil.  Dönüş  Rabbine  olmasına   rağmen  insan  kendini  yeterli  / güçlü,  zengin,  kuvvetli  gördüğünde  kesinlikle  azar. Tagutlaşır.  /  Tugyanlaşır,  firavunlaşır,  haddini  aşar,  zulüm,  sapkınlık,  isyan,  küfür,  içinde  olur.  Kendini  ilâhlaştırır. "  ifadeleriyle  gördüğümüz  gibi,  despot  ve  zalim  olan  firavun  zihniyetindeki  azgınlaşmış  güçlüler  daima  egemen  olmuş,  kendi  bencilliklerinin,  hırslarının,  tutkularının  ve  azgınlıklarının  sonucu  insan  toplulukları  üzerinde  tahakküm  oluşturmuşlardır. Her  insan,  her  topluluk  yarınından  endişe  etmeden,  huzur  ile  korku  duymadan  yaşamak  ister. Bu  onun  en  doğal  hakkıdır.  İnsanların  üzerinde  oluşmuş,  zulüm,  baskı,  belirsizlik,  yarının  ne  olacağı,  başlarına  nelerin  geleceğinin  bilinmemesi,  yarınlardaki  güvensizliği,  korkuyu,  endişeyi  doğurmakta,  onları  ister  istemez  bir  koruyup  kollayacak  kurtarıcı  beklentisine  götürmektedir. Bu  beklenti,  zulüm  ve  baskının  çok  fazla  arttığı,  ümitsizliğin  had   safhada  olduğu  toplumlarda,  ürettikleri  hayali  de  olsa  onları  bir  kahramanın  kurtaracağı  umudunu  oluşturarak  teselli   etmektedir. O  sayede  de  toplumlar  o  kötü  koşullara  sabredip,  tahammül  ederek,  hayali  kurtarıcı  inancını  ister  istemez  kabul  etmektedir.  Buna  bağlı  olarak  tarih  boyunca  ilkel  toplumlarda,  Semai  denilip  gökten  geldiğine  inanılan  (  aslında  Allah  sadece  gökte  değil  yeryüzünde  de,  Kâinatın  her  zerresinde  de  var  olandır. )  Din  yapılarında,  her  kültürde,  değişik  isimlerde  kurtarıcılara  inanılmıştır. Bu  kurtarıcılar,  örneğin  Budizm’de  “  Mahayana  “  grupları  arasında,  gelecekte  gökten  inerek  inananları  cennete  götürecek  olan  Buda  Maitreya,  Zerdüşt  dininde  Zerdüşt’ün  oğlu  “ Sauşyant  “,  Japon  inancında  “ Şiminitu “,  Hindu  inancında  “ Kalki “ dir.  İsimler  farklı  olsa  da  herkes  ve  her  toplum  aynı  kahraman  kişiyi,  Müslümanlıkta  da  kimileri  1400  yıldır,  kimileri  kırk  yıldır,  kimileri  yirmi  yıldır  kahraman  kurtarıcıyı  beklemektedir. Tabii  beklenti  hasıl  olunca  bu  beklentilere  cevap  olacak  kişiler  de  her  zaman  ortaya  çıkarılır.  Buna  bağlı  olarak  da  bugün  Hristiyanlarda  dünyaya  tekrar  getirileceğine  inanılan  İsa  Mesih,  Müslüman  toplumlarında  Cemaatlerde,  Tarikatlarda  ve  Mezheplerde  de  her  birinin  inancında  üretilen,  farklı  farklı  kişiler  Mehdî  adında  kurtarıcılar  olarak  beklenmektedir.

Mehdî :  Hidayet  görmüş,  hidayet  edilmiş,  doğru  yol  gösterilmiş  demek  olan,  Arapça  bir  sözcüktür.  Ama  neredeyse  bütün  zamanlarda  ve  dünya  üzerinde  zulüm  görmekte  olan  bütün  toplumlarda,  eninde  sonunda  veya  Ehli  Kitap  inançlarında  Ahir  zamanda  kıyamet  kopmadan  önce  kurtarıcı  olarak  gelerek  dünyayı  adaletle  dolduracağına,  İslam’ın  dünya  hakimiyetini  gerçekleştireceğine  inanılan  kişidir.  Mehdî  sözcüğü  Ali  İmran  Sûresinin  45 - 46. ayetlerinde  "  Hani  bir  zamanlar  melekler /  haberci  ayetler,  Ey  Meryem !  Allah  seni,  Kendisinden  bir  kelimeyle  müjdeliyor.  Onun  adı  Meryem  oğlu  İsa  Mesih'tir.  Dünya  ve  ahirette  saygındır.  Ve  o,  mehdi  /  yaklaştırılanlardan  ve  salihlerdendir  "  ifadeleriyle  belirtilerek,  insanların  inandırıldığı  gibi  bir  inançla  kurtarıcı  olarak  değil,  Kur'anda  İsa  Peygamberin   dosdoğru  hidayet  yoluna  yaklaştırılmış,  salihlerden  /  yanlışı   düzelten  olduğu  anlatılmaktadır. Toplumlarda  insanların  kurtarıcı  beklentisi  anlamında  inandığı  mehdi  ise,  Kur’anda  tek  bir  ayette  ve  herhangi  bir  işaretle  yer  almadığı  halde,  bazı  ayetlerin  saptırılıp  zanla  yorumlanmasından  ziyade,  uydurulan  hadislere  ve  dini  liderlerinin  sözlerine,  rüyalarına  ve  keşiflerine  dayanmaktadır.  Ülkemizdeki  mehdilik  inancı,  başta  Yahudilik  ve  Hristiyanlık  olmak  üzere  hemen  hemen  bütün  din  ve  kültürlerde  bulunan  kurtarıcı  ve  Mesih  inancının  birçok  uydurma  hadisle  mehdî  ile  buluşturularak  İslam  halk  kültürüne  yerleştirilen  uzantısıdır.  Kur’anda  İsa  Peygamberin  lakabı  olan  “  Mesih  “  sözcüğü  değişik  ayetlerde  geçmektedir.  Ancak  bu  ayetlerin  öncesi  ve  sonrasındaki  ayetler  dikkate  alınmadan  birçok  Ulema  ve  Tarikat  mensuplarınca  ayetlerin  lafzı  saptırılarak  anlatıldığından,  zanlarla  Mesih'in  ölmediği,  göğe  yükseltildiği,  kıyametten  önce  gökten  ineceği,  Mehdî  ile  birlikte  Fitneyle,  Deccal'la  mücadele  ederek  İslam'ı  en  üst  seviyeye  çıkaracaklarına  inanılmaktadır.

MAİDE  75 :  Meryem’in  oğlu  Mesih,  sadece  bir  elçidir.  O’ndan  önce  de  elçiler  gelip  geçmiştir.  Anası  da  dosdoğru  bir  kadındır.  Her  ikisi  de  yemek  yerlerdi.  Bak  onlara  ayetleri  nasıl  açığa  koyuyoruz.

NİSA  157  :  Onların  azı  dışında  inanmazlar.   Ve  Allah’ın  ilâhlığına  ve  Rabbliğine   inanmamaları   ve   Meryem’in   aleyhinde   büyük  bühtanlar  söylemeleri ;  “  Biz  Allah’ın  Resulü  Meryem  oğlu  Mesih  İsa’yı  gerçekten  öldürdük. “ demeleri  nedeniyle  onlardan  sağlam  bir  söz  aldık. Oysa  O’nu  öldürmediler.  Ve  O’nu  asmadılar.  Ama  onlar  için  İsa  benzetildi.

Mesih  : İbranicede  sözcük  anlamı,  maşiah,  mesh  edilmiş  / arınmış  kutsal  yağla  kutsanmış  demektir.  Geniş  anlamda  dinsel  düşüncede  ise,  dünyanın  yok  olması  yaklaştığında  tanrısal  bir  görevi  yerine  getirerek  insanlığı  kötülük  ve  günahlardan  kurtaracak  kişi,  dar  anlamda  ise  Yahudilikte   Davut  Peygamberin  soyundan  gelerek  İsrail  Oğullarını  geçmişteki  altın  çağına   kavuşturacak  kraldır.  Yahudilerin  Mesih  beklentisi  krallık  kavramından  türemiştir.  Hristiyanların  “ Yeni  Ahit  “  yazarlarının  oluşturduğu  inanç  ile  Mesih  adı, ( Yunanca  Hristos ) , (  Latince  christus )  olarak  İsa  Peygamber  ile  özdeşleştirilmiş,  insanoğlunu   günahkârlığın   boyunduruğundan  çıkararak  Tanrıyla  sonsuza  kadar  barıştıracağına  inanılan  kurtarıcı,  İsa  Mesih  olarak  isimlendirilmiştir.

Mehdî  inancı,  tarihte  ilk  defa  Müslümanlıkta  700  yıllarında  Emevi  Devleti  yöneticilerinin  aşırı  zulmüne  karşı  Keysanilik  hareketiyle  ortaya  çıkmıştır. Şii  ve  Alevilik  Ehlibeyt  inancında  12  İmam  kavramı  çerçevesinde  Mehdî  ismi,  ilk  imam  olarak  bilinen  4. Halife   Ali’nin  oğlu  Muhammed  bin  el  Hanifiyye  için  kullanılmıştır.  Bu  inanç  ekolünde  ardından  da  daha  pek  çok  kişi  için  Mehdîlik  iddiası  ve  isnatları  yapılmıştır.  Emevilerin  son  döneminde  de  750  yıllarında   zulmün  daha  fazla  artmasına  bağlı  olarak  Mehdîlik  inancı  ile  kurtarılma  beklentisi  daha  da  yaygınlaşmıştır.  Emevi  Devletini  yıkan  Abbasiler  de  Emevilerle  mücadelelerinde  bu  inançlardan  yararlanmışlardır. Bundan  dolayı  da  3. Abbasi  Halifesi  Muhammed  ibni   Mansur’a  da  “  El  Mehdî  “ denilmiştir.  Ehlibeyt  /  Şiilik  mezhebi  ekolünde,  Keysanilik,  Onikicilik,  Yedicilik,  Caferilik,  Alevilik,  Ahmediye,  Fatımiye  fırka  inançlarında,  Ehli  Sünnet  ekolündeki  Mezheplerde  ve  Tarikatlarda  da,  her  grup  kendi  sosyal  şartlarına  göre  uygun  olan  farklı  bir  Mehdî  profili  ortaya  koymuştur.

Ehlibeyt  imam  inancındaki  Şii  önderler,  yeni  bir  kurtarıcı  beklemek  yerine  12. İmamın  ölmeyip  gaybaya  girdiği  ve  ileride  yeniden  ortaya  çıkacağına  inandılar. Bu  ekolde  mehdînin  geri  dönüşünü  beklemek,  itikadi  inanç  esaslarındandır,  kayıp  imam  Muhammed  Mehdî’nin  geri  döneceğine  inanılır.  Şiilikte  Mehdî,  “ Yüce  bir  imam “ dır,  Onu  kimse  göremez,  çünkü   kendisini  gözlerden  saklamıştır. O  ölmemiştir.  Kıyamet  yaklaştığında  saklandığı  yerden   çıkacak  her  türlü  kötülüğü  kaldırarak  herkesin  mutluluğunu  sağlayacak,  böylece  Allah’ın  verdiği  görevi  yerine  getirmiş  olacaktır. Bu  mezhebin  “  İmamiye  “  ekolüne  göre  ise  Mehdî,  Hasan  Askari’nin  oğludur. Babası  öldüğü  zaman  yaşı  çok  küçük  olmasına  rağmen  babasının  cenaze  namazını  kıldırmıştır.  Sonra  da  dünyadan  el  çekerek  ortadan  kaybolmuştur.

Tasavvuf  ve  Tarikat  merkezli  gruplarda,  Sünni  inançtaki  toplumlarda   da  Ali  İmran  45, 48,  Maide  73, 110,  Nisa  157 - 159,  ayetlerinin  ifadeleri  saptırılarak  oluşturulan  Mehdî'nin  geleceği  inancı  ile  kendi  liderlerini  Mehdî,  Cemaatlerini  de  Mehdîci  Cemaat  olarak  görmek,  yaygın  kabul  görmektedir. Bu  inanç  kültüründeki  gruplarda  Mehdîlik  konusu  Deccal,  Süfyan,  Melhame,  ahir  zaman  ve  kıyamet  gibi  eskatolojik  /  Dünyanın  sonu   korku  mitleriyle  birlikte  işlenmektedir. Bu  ekolde  Mehdî’ye,  kıyamet  öncesi  gelecek,  ümmeti  birleştirerek  Deccal  veya  sahte  Mesih’e  karşı  savaşacak  ve  İsa  Mesih  ile  dayanışma  içerisinde  İslam’ın  kısa  süreli  dünya  hakimiyetini  gerçekleştirecek,  Muhammed’in  soyundan  bir  halife  olarak  inanılır. Sünni  ekol  içerisinde  bazı  Tarikat  ve  Cemaat  mensupları  arasında,  Mehdî  yerine  daha  çok  eşdeğer  anlamlar  ifade  eden  unvanlar  kullanılmaktadır. Bunlar  Kutub,  Hatemül  Evliya,  Ahir  Zaman  Halife,  Devrin  İmamı,  Sahibüs  Zaman  gibi  unvanlar  olup,  içerik  olarak  Mehdî  kavramı  ile  ilişkilendirilmektedir. Mehdî'nin  kendi  mehdîliğinin  farkında  olmayacağı,  ancak  çevresindeki  kişilerin  bunun  farkına  varacağı  ve  kendisine  zorla  biat  edileceğine  inanılır.  Mehdî  öncesinde  yaşanacak  karanlık,  buhranlı,  açlık,  sefalet,  savaş  ve  sürgünlerin  yoğun  olarak  yaşandığı  dönem  yerine,  Mehdî  devrinde  kuzularla   kurtların,  avcılarla  avların  birlikte  huzur  içinde  yaşadığı,  savaş,  sürgün,  adaletsizlik  gibi  insani  sorunların  yaşanmayacağı  olağanüstü  bir  devre  bırakacaktır. Bolluk  o  kadar  artacaktır  ki,  hazine  kapıları  ardına  kadar  açık  olacaktır,  kimse  dönüp  bakmayacaktır.

Mehdî  inancını  meşrulaştırmak  için  her  ekol,  her  grup,  her  Tarikat  ve  her  Cemaat   kendine  göre  hadis,  kendine  göre  rivayet  uydurmuş,  kendi  liderlerinin  özelliklerine  uygun  olanlarını  benimsemiştir.  Mehdî’nin  burnuna,  boyuna,  bosuna   cüssesine  göre  de  kişilik  tarifleri  yapılmıştır. Hatta  bugün  bütün  cemaatler  kendi  liderlerini  mehdî  saymaktadır. Bazı  liderlerin  de  Mehdî’ye  hazırlık  görevi  yaparak  imanı  ayakta  tutma  mücadelesi  verdiği  iddia  edilmektedir. Bu  konudaki  inançların  temelini  oluşturan  Ebu  Hureyre  kaynaklı  uydurulan  en  önemli  hadislerden  bir  kaçına  bakalım !... ;
* Ehlibeytimden  bir  adam  çıkar,  ismi  ismime,  ahlâkı  ahlâkıma  mutabık  olur. Dünyayı  ahlâk  ve  nefasetle  doldurur.  ( İbn  Mesud )
* Kıyametin  kopması  için  sadece  bir  günden  başka  vakit  kalmamış  da  olsa,  Allah  benim  ehlibeytimden  bir  zatı / Mehdî'yi  gönderecek. ( Ebu  Davut  5 / 92 )
* İsa  Bin  Meryem  benim  ümmetim  içinde  adaletli  bir  hakim  ve  adil  bir  imam  olacak,  haçı  kırıp  ezecek  ve  domuzu  öldürecektir. Kap  su  ile  dolduğu  gibi  yeryüzü  barışla  dolacaktır. Din  birliği  olacaktır.  Allah’tan  başkasına  tapılmayacaktır. ( İbn  Mace  10 / 334 )
* İmam  Suyuti’ye  göre  Ashabı  Kehf  Mehdî’nin  yardımcıları  olacak,  İsa  onun  zamanında  gökten  inecek  ve  deccal  ile  harp  ederken  beraber  olacaklardır. Mehdî,  inanca  göre  Deccal’in  olduğu  bir  zamanda  gelecektir. ( İnsanın  var  olduğu  zamandan  bu  yana  tarih  boyunca  Deccal'in,  fitnenin,  fücurun,  zulmün,  sömürünün  ve  bozgunculuğun,  kaosun  olmadığı  zaman  ve  mekân  olmuş  mudur ? )

Deccal  :  Arapça  bir  sözcüktür.  “ Decl “  kökünden  gelir. Yalancı,  hilekâr,  iyi  ile  kötüyü,  hak  ile  batılı,  gerçek  ile  gerçek  olmayanı,  zihinleri  karıştıran,  bir  şeyin  gerçek  yüzünü  gizleyen,  her  yeri  dolaşan  bozguncudur,  sapkınlık  yoluna  sürükleyendir.  Deccal,  Mehdî’nin  savaşacağı  kişidir  veya  güçlerdir.  Deccal’in  fikir  sistemine  karşı  koymak  da  ibadet  sayılmaktadır. Tarikatlarda,  Şeyhlere  karşı  aykırı  görüş  bildirenler,  soru  soranlar  Deccaldir.  Deccal’in  Cenneti  de  Cehennemi  de  sahtedir,  alnında  da  kâfir  yazar.  Mezhep  liderleri,  içinde  bulunulan  kötü  durumu,  geri  kalmışlığın  günahını  da  hep  Deccal’e  yüklerler.  Bazı  hadislerde  Deccal’e  karşı  savaş  verecek  olan  İsa’nın,  Şam’ın  doğusunda  beyaz  minareye  ineceği,  Mehdî  ile  buluşacağı,  Deccal'i  öldüreceği  anlatılmaktadır. Bu  safsataları  anlatan  ulema  denilen  arkadaşlara  ve  ardına  düşen  müritlere  soralım,  bu  hadislerin  uydurulduğu  zamanda  minare  mi  vardı ?  Bu  uydurma  ve  saçma  sapan  olan   kabullenmelerle  ortaya  çıkmış   inançlar  ise  Kur’an  ayetlerine  göre  ters  düşmektedir. 

ALİ  İMRAN  55  :  Hani  Allah :  “ Ey  İsa !  Şüphesiz  ki  Ben  seni  geçmişte  yaptıklarını  ve  yapman  gerekirken  yapmadıklarını  bir  bir  hatırlattırıcıyım /  öldürücüyüm.  Seni  Kendime  yücelticiyim.  Ve  seni  kâfirlerden  temizleyiciyim.  Ve  de  sana  uyan  kimseleri  kıyamete  kadar  kâfirlerin  üstünde  tutucuyum. Sonra  dönüşünüz  yalnızca  banadır.  Sonra  da  ayrılığa  düştüğünüz  şeylerde  aranızda  hükmedeceğim....demişti.

MAİDE  117  :  Ben  onlara  sadece,  Senin  bana  emrettiklerini,  Benim  ve  sizin  Rabbiniz  olan  Allah’a  kulluk  edin  dedim. Ve  ben  içlerinde  olduğum  müddetçe  onlar  üzerine  tanıktım.  Ne  zaman  ki  Sen  beni  teveffa  /  vefat  ettirdin,  Sen  onları  gözetleyenin  ta  kendisi  oldun. Ve  şüphesiz  Sen  her  şeye  en  iyi  tanık  olansın.  Eğer  onlara  azap  edersen,  şüphesiz  onlar  senin  kullarındır.  Ve  onları  bağışlarsan,  şüphesiz  Sen  Aziz  ve  Hakim  olanın  ta  kendisisin “  dedi.

AHZAP  40  :  Muhammed  sizin  er  kişilerinizden  hiç  birinin  babası  değildir.  Ancak  O  Allah’ın  elçisi  ve  peygamberlerin  sonuncusudur. Ve  Allah  her  şeyi  en  iyi  bilendir.

Ayetlerde  görüldüğü  gibi  İsa  peygamber  vefat  etmiştir,  ölmüştür.  Bir  daha  da  dünyaya  geri  dönmeyecektir.  Verilmek  istenen  mesaj,  İsa'nın  ölümünden sonra  temsili  bir  konuşma  sahnesi  ile  anlatılmaktadır.  Böylece  İsa  peygamberin  göğe  kaldırılmadığını,  gerçekten  öldüğünü  anlıyoruz.  Kıyamet  öncesi  Mesih  beklentisi  içinde  olanlar,  artık  boşuna  beklemekten  vaz  geçsinler.  Çünkü  Kur'anda  Müminun  Sûresinin  100. ayetinde  de  ölenlerin  tekrar  bu  dünyaya  dönmeyecekleri  kesin  olarak  bildirilmektedir. Onların  arkasında  ecel  engelinin  bulunduğu  ifade  edilmektedir.  Ayette  “ O’nu  Kendine  yükseltti  “  ifadesi  ile  ilgili  pek  çok  yanlış  anlatımlar  yapılmıştır.  İsa’nın  göğe  çıkartıldığı  şeklinde  çarpıtılmış  menkıbeler  uydurulmuştur. Halbuki   Allah’a  gitmek,  Allah’a  yükselmek,  maddi,  fiziki  ve  bedensel  olarak  göğe  çıkmak  demek  değildir.  Allah  zaten  sadece  göklerde  değil,  her  yerdedir.  Bu  ifadelerle  Kur’anda   Allah’ın  derece  yükseltmesine,  değer  vermesine,  yüksek  mevkilere  çıkarmasına  ve  büyük  ödüller  ihsan  etmesine  işaret  edilmektedir. Bunun  yanı  sıra  ayette  de  görüldüğü  gibi  bizim  Peygamberimiz   görevlendirilmiş   peygamberlerin  sonuncusudur.  Artık  bu  dünyaya  başka  bir  peygamber  gelmeyecektir. Bu  ayetler  maalesef  hadis  uyduranların  hiç  umurunda  olmamaktadır.  Ve  asıl  küfür  budur.  Fakat  buna  rağmen  yine  de  aksine  Mehdî'nin  geleceğine  inanmayanlar  uydurma  hadislerle  küfre  girmekle  tehdit  edilmektedirler.

* Mehdî’nin  çıkışını  inkâr  eden,  muhakkak  Muhammed’e  indirilene  küfretmiştir. Meryem’in  oğlu  İsa’nın  inişini  inkâr  eden  de  kâfir  olmuştur. ( İmam  Suyuti ) 
* Ehlibeytim’den  bir  zat  yeryüzüne  hakim  olmadıkça  kıyamet  kopmaz. Onun  alnı  açıktır,  kemer  burunludur.  Zulümle  dolu  iken  o  dünyayı  adaletle  doldurur.  İdaresi  yedi  yıl  sürer. ( Müslim  İman  242,  İmare  7 )
* Ümmetim  yağmur  gibidir,  sonu  mu,  başlangıcı  mı  hayırlıdır  bilinmez. Evveli  ben,  ortası  Mehdî  ve  sonu  Mesih  olan  bir  ümmet  asla  helâk  olmaz. ( Tirmizi )

Mehdîlik  ile  ilgili  hadislerde,  insanları   biata  zorlayan  ve  tehdit  eden  ifadeler  çoklukla  yer  almaktadır.  Ama  çoğunlukla  Kur’an  ile  çelişik  saçmalıklarla  dolu  olduğunun  ve  küfre  girildiğinin  farkında  olunamamaktadır. Çünkü  Mehdî  kadar  Mehdînin  talebelerine  de  üstün  kişilik  atfedilmektedir. Mehdî  konusunda  her  grup,  diğer  grubun  hadislerini,  hadis  kaynaklarını  kötülemekte,  üstelik  de  kendilerine  Kur’anı  anlamak  üzere  hiç  okutulmadığı  için,  hiç  kimse  sorgulama  ve  kıyaslama  yapamamaktadır. Bir  birine  çelişen  çok  sayıdaki  hadislerin  birinde  Mehdî  Şam’da,  diğerinde  Kûfe’de,  bir  başkasında  İstanbul’da  veya  Medine’de  ortaya  çıkacaktır.  Halbuki  görmekteyiz  ki  tarih  boyunca  gerek  orta  doğuda,  gerekse   Anadolu’da   Osmanlı’da,  gerekse   Horasan’da  yüzlerce  Mehdî  ortaya  çıkmış,  cemaat  oluşturmuş,  isyanlar  çıkarmışlardır.  Üstat  Hocamız  Hüseyin  Atay ; “  İsa  Peygamber  hakkında  Kur’anı  Kerim’in  verdiği  bilgi  ile  onun  kesin  olarak  öldüğü  bilinmektedir.  Bunlara  göre   İsa  Peygamber  ölmüştür.  Hayatta  değildir,  bir  daha  da  bu  dünyaya  dönmeyecektir.  Hadislerle  iman  esasları  sabit  olmaz.  Kur’anı  Kerim’e  eklemeler  yapılamaz.  Hristiyan  ve  Yahudi  kültüründen,   Muhammed  ( a.s. ) in  vefatından  sonra  İslam  literatürüne  geçen  hikâyelerden  birinde  ise,  İsa  Peygamberin  ölmediği,  göğe  çıkarıldığı  ve  kıyamet  kopmadan  dünyaya  Şam’daki  minareden  ineceği  anlatılmaya  başlanmıştır.  Bu  Hristiyan  mitolojisi  İslamlaştırılarak  Müslümanların  inançları  arasına  sokulmuştur.  Öyle  ki  buna  inanmayan  aklı  başında  insanlar  bile  kâfirlikle  itham  edilmiştir. “  diyerek  bu  bizdeki  Mehdi  inancının  kökenini  ve  tutarsızlığını  açıklamıştır.

Görüldüğü  gibi  sadece  Semai  / gökten  indirildiğine  inanılan  dinlere  mensup  olanlar  arasında  değil,  yeryüzündeki  tüm  ilkel  dinlerde  dahi  var  olan  inançlara  göre  kötü  gidişe,  maruz  kalınan  zulme  baskıya  son  verecek  olan  bu  beklenen  “ Kurtarıcı “  aslında  insanların  en  çok  ezildikleri  dönemlerde,  zavallı  kişilerin  ürettiği  hayali  bir  kahramandır.  Bu  duyguları  ve  insanların  ezilmişliklerini  fırsat  bilen  bir  takım  kurnazlar  da  zanları  ile  eğip  büktükleri  bazı  Kur’an  ayetlerini  kullanarak, Peygamberimiz  adına  uydurulan  hadis  istilası  ile  kitleleri  peşlerinden  sürüklemektedirler. Onları  kullanarak  sömürmektedirler.  Oysa  Kur’anda   bu  anlamlarda  Mehdî  ile  ilgili  tek  bir  ayet  dahi  yoktur.  Üstelik  de  Yusuf  Sûresinin  103. ayetinde  " Sen  şiddetle  arzulasan  da  /  Ne  kadar  uğraşsan  da  insanların  çoğu  iman  ediciler  değildir. "  ifadesiyle  Mehdî  zamanında  iman  etmemiş  kişi  kalmayacak  ana  temasının  yer  aldığı  bütün  bu  konudaki  uydurma  hadislerin  iddiaları  çürütülmekte,  Yunus  Sûresinin  36. ayetinde  "  Ve  onların  çoğu  ancak  bir  zanna  uyarlar.  Şüphesiz  ki  zan,  Hakk’tan  hiç  bir  şey  kazandırmaz.  Şüphesiz  Allah,  onların  yaptıklarını  çok  iyi  bilir. "  ifadeleriyle  zanla  inanç  oluşmayacağı  uyarısı  da  yapılmaktadır.

Yine  Tirmizi  Fiten  46,  Ebu  Davud  Terceme  ve  Şerhi  14 / 393,  Müslim  İmare  7  eserlerinde  On  iki  İmam  inancına  dayandırılarak  uydurulan  rivayetlere  göre  Mehdî,  kıyamete  yakın  bir  zamanda,  Peygamber  sünnetinin  unutulup  bidatların  çoğaldığı,  zulüm  ve  fesadın  hüküm  sürdüğü  bir  zamanda  ortaya  çıkacaktır.  Peygamberimizin  kızı  Fatma’nın  oğlu  Hüseyin’in  soyundan  gelecek,  Seyit  olacak,  Medine’de  doğacak  ama  kendisini  Mekke’de  tanıtacak,  peygamberimiz  gibi  adı  Muhammed,  babasının  adı  da  Abdullah  olacak,  6  veya  9  yıl  süre  ile  saltanat  sürecektir.  Denilmektedir. 

Kur'anın  İslam'ında  mehdî  inancı  diye  saçma  bir  inanç  yoktur.  Halbuki  Kur'ana  baktığımızda  İslam’ın  ön  gördüğü,  insanlardan  bekledikleri,  Müddessir  Sûresi  ile  ayağa  kalkıp  uyarmaları,  Ali  İmran  Sûresi  104. ayeti  ile,  hayra  çağırmaları,  kötülükten  men  etmeleri,  Salih  amelle  Allah’a  çağırarak  gerçekten  Müslüman’ım  diyebilmeleri,  din  tamamen  Allah’ın  oluncaya  kadar  her  engelle  mücadele  etmeleridir.  Böylece  kurtuluşun  elde  edilebileceği  anlatılmaktadır.  Müslüman  her  kötülük  karşısında  şartlara  göre  tavır  alabilmeli,  kötülüklerle  mücadele  edebilmelidir. Çünkü  gerektiği  gibi  mücadele  etmeyen,  çalışmayan  tembel  toplumların  hak  etmedikçe  Allah,  üzerilerindeki  pislikleri  kaldırmayacağını,  onların  içine  düştükleri  perişanlığı  değiştirmeyeceğini,  onların  durumlarını  düzeltmeyeceğini  ( Rad  11. Yunus  100 )  ayetleri  ile  de  açıklamaktadır. Buna  rağmen  Kur’anı  anladığı  dilden  okumayan,  sorgulayamayan  ve  mensubu  olduğu  inanç  grubunun  içerisinde  bulunduğu  Kur’ana  aykırılığın  farkında  olamayan,  yığınla  Müslüman  bulunmaktadır.

Sonuç  olarak  Tarih  boyunca   pek  çok  Mehdi  gelmiş  geçmiş  olmasına  rağmen  bugün  de  hala  pek  çok  Mehdî  beklentisi  inancı  devam  etmektedir. Peki  bu  beklenenlerden  bizim  “ Mehdîmiz  kim  olsun ? “  sorusuna  gelin  biz  hadisleri,  uydurma  rivayetleri  elimizin  tersi  ile  bir  tarafa  bırakalım,  Yüce  Kitabımız  Kur’an  ile  cevap  verelim.  Bizim  de  Mehdî’miz  kurtarıcımız  Peygamberimizin  bize  emanet  ettiği  Kur’an  olsun.  Kur’anın  korumasına  sığınalım. Önce  Kitabımızı  anlayabileceğimiz  dilimizden  Türkçe  Mealinden,  Tebyininden  okuyalım,  dinimizin  gerçeklerini  buradan  görelim.  Sonra  toplum  olarak,  hep  birlikte  İbrahim’in  Tevhit  ateşini  tutuşturalım,  Salih  ile  özdeşleşmiş  Allah'ın  Devesine  ( Salata,  destekleşmeye,  paylaşmaya,  dayanışmaya )  sahip  çıkalım,  Musa’nın  asasını  elimize  alalım  haksızlıklara  ve  zulme  karşı  yollara  düşelim, Yunus’un  arkadaşı  balığın  doyumsuzluğunu  terk  edelim,  Eyyüb’ün  sabrı  ve  mücadelesi  ile  donanalım,  Kur’anın  İsa’sını  hatırlayalım,  O’nu  gökten  geri  beklemekten  vaz  geçelim,  çağ  ve  düzen  değiştiren  Muhammed’in  kıyamı  ile  ayağa  kalkalım.  Silkinelim,  kendimize  gelelim.  Gaflet  uykusundan  uyanalım.  Aklımızı  kullanalım.  Bakalım  o  zaman  karşımızda  hiç  fitne,  fücur,  deccal  kalacak  mı ?  Her  hangi  bir  kurtarıcıya  ihtiyacımız  olacak  mı ?  Bütün  kalbimizle  sadece  Yüce  Rabbimiz  Allah’ımıza  yönelelim.  Eğer  gerçekten  dinine,  Kur'anın  emirlerine  sarılmamış  isen,  oku,  öğren,  öğret  emrinden  uzak  olarak  kadını  eve,  kendini  miskinliğe  kapatmış  isen,  bin  kişilik  mehdî  ordusuna  bel  bağlamış  isen,  daha  çok  avunur,  çok  beklersin.  Biz  yüz  yıllardır  Mehdîmiz  o  mu  olacak,  bu  mu  olacak  deyip  dururken,  kadının  başı  şöyle  mi  bağlansın  böyle  mi  örtülsün  deyip  onun  beynini  hapsedip  eğitimden  ve  üretimden  uzaklaştırmaya,  herkesi  imam  hafız  yapmaya  çalışırken,  toplum  olarak  bilim  ve  teknoloji  eğitimine  sırtımızı  çevirmiş  iken,  deccale  karşı  imanı  ayakta  tutacak  denilen  ve  Kur'ana  muhatap  olarak  yazılan  risalelerle  oyalanırken,  deccal  denilenler,  bilim  ve  teknoloji  ile  uzaya  çıkıp, dünyaya  hakim  olmuşken,  bir  anda  değil  bin  kişilik  orduyu,  bir  milyon  kişiyi  ortadan  kaldıracak  nükleer  silah  yapmışken,  sen   hangi  mehdîyle  avunuyorsun ?  Adamlar  bütün  dünyanın  ekonomisine,  ticaretine,  siyasetine  hükmeder  olmuşlar,  istedikleri  ülkeyi  fırdöndü  gibi  döndürüyor,  kullanıyor,  sömürüyorlar. Biz  ise  aklımızı  nereye,  kimlere  emanet  ettik. Ne  diyelim,  Allah  aklını  geri  alanlardan  eylesin  ki,  Selam !  Allah'ın  rahmeti,  özgür  iradesini  ve  aklını  kullanıp  sorgulayabilenlerin  üzerine  olsun. ! 

ALLAH  DOĞRUSUNU  EN  İYİ  BİLENDİR  ! RAHMETİ  VE  KUR'AN  BİZE  YETER !..

Temel  Kaynak  :  HAKKI  YILMAZ  ( Tebyin  ül  KUR’AN )

 

 

PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR

BAŞLIKLAR
TAKİP ET