Konu Detay

REGAİB KANDİLİ NEDİR ?

 13.01.2017
 2145

Müslümanların  din  adına  pek  çok  kavramda  aldatıldığı  gibi  yanlış  yönlendirildiği  konulardan  biri  de,  mübarek  Kandil  Geceleri  adıyla,  dine  sonradan  sokulmuş  olan  inançlarla  yaşanılanlardır. İnsanlar  kişilik  yapılarında  var  olan  hırs,  kısa  zamanda  kolay  kazanç  ile  zengin  olma  gibi  zaafları  nedeniyle  önlerine  konan  bu  konudaki  yalanları,  Kur'anı  da  anlamak  üzere  okumadıklarından,  hiç  sorgulamadan  hemen  benimsemişler,  promosyon  ve  ikramiye  ile  bir  gecede  cenneti  kazanma  kolaylığına  inanmışlar  ve  inançlarının  yozlaşmasına  yol  açan  bu  yalanları  din  olarak  yaşamaya  başlamışlardır.  Özellikle  bizim  ülkemizde   Tasavvufi  Tarikat  ve  Cemaat  çevrelerince  bazı  günler,  geceler  ve  aylar  "  mübarek "  ilânı  ile  bunlar  için  de  özel  namaz,  oruç  ve  zikirler  icat  edilmiştir.  Fakat  icat  edilmiş  olan  bu  özel  ibadetler,  maalesef  Kur'anın  önüne  geçirilen  uydurma  hadis  ve  rivayetler  sayesinde,  sadece  bu  kesimlerde  kalmamış,  dilden  dile  dolaşarak  yayılmış,  zaman  içerisinde  çeşitli  yayın  araçlarıyla  daha  geniş  kitlelere  ulaşmış,  günümüzde  ise  devletin  resmi  kuruluşları  tarafından  da  uygulanır  olmuştur.  Bugün  kökleşmiş  olan,  atalardan,  büyüklerden  intikal  ettirilmiş  ve  gelenekleştirilmiş  olan  bu  uygulamalar,  oysa  Dinimizin  temel  kaynağı  Kur’an  açısından  değerlendirildiğinde,  ibadetin  mübarek  denilen  özel  günü,  özel  gecesi,  özel  ayı  gibi  özel  zamanları  bulunmamaktadır. 

Bakara  Sûresinin  255. ayetinde  "  Allah,  Kendisinden  başka  ilâh  diye  bir  şey  olmayandır.  El  Hayyu  /  Her  zaman  diridir.   El  Kayyum  /  Her  şeyi  ayakta  tutan,  koruyan,  diri  ve  bütün  Kâinatın  idaresini  bizzat  yönetendir.  Kendisini  uyuklama  ve  uyku  yakalamaz.  "  ifadeleriyle  belirtildiği  gibi  Allah,  gece  gündüz  her  zaman  bizimledir,  diridir,  onu  uyuklamak  tutmaz. Bidat  ve  dine  sonradan  sokulmuş  olan  bu  tarz  uygulamalar,  İslam’ın  ruhuna  da  aykırıdır. Rum  Sûresinin  17. ayetinde  de   “  O  halde,  yapmanız  gereken,  akşama  erdiğinizde,  sabaha  erdiğinizde,  gece  sırasında,  öğleye  erdiğinizde,  her  zaman  Allah’ın  tesbih  edilmesidir. / Tüm  noksan  sıfatlardan  arındırılmasıdır.  “  denilerek,  Allah'a  yönelmenin,  anmanın,  tüm  nitelikleriyle  tanımanın,  tanıtmanın  sürekliliğine  dikkat  çekilmektedir. Bu  nedenle  Ali  İmran  Sûresinin  190 - 191. ayetlerinde  de  "  Onlar  göklerin  ve  yeryüzünün  oluşturuluşunda,  gecenin  ve  gündüzün  ardarda  gelişinde  tefekkür  ederler,  elbette  ayaktayken,  otururken,  yanları  üzerine  yatarken  Allah'ı  anarlar,  gökleri  ve  yeryüzünü   yaratan  Rabblerine,  Rabbimiz  Sen  bunu  boş  yere  yaratmadın,  Sen  tüm  noksanlıklardan  arınıksın,  artık  bizi  ateşin  azabından  koru  derler. "   ifadeleriyle  belirtildiği  gibi,  herkesin  kendi   kapasitesi   ölçüsünde   samimiyetle  anlamak  üzere  okuduğu  ayetler,  sürekli  olarak  Allah'ın  zikri  ( Kur'an )  akılda  tutulacak,  üzerinde  düşünülecek,  tefekkür  edilecek,  öğütleri  belleklere  yerleştirilecek,  hayatın  her  alanında  rehber  ve  reçete  yapılarak  yaşanacaktır.  İslam  dininde,  hayatın  her  anında,  her  gününde,  gecesinde,  her  saatinde   ibadetin,  kulluğun  sürekliliği,  kararlılığı  ve  samimiyeti  esastır.  İslam  dininde  yapılan  kulluk  görevlerine  ekstra   promosyon  verildiği  ikramiyeli  geceler,  zamanlar  yoktur.  Bu  nedenle  diğer  ay  ve  zamanları  önemsemeden  Kur'andan,  Allah'ın  öğüdünden  uzak  yaşayıp  bir  ayın  veya  gecenin  kutsiyetine  inananlar  için ;  

ZUHRUF  36 – 37  :  Ve  her  kim  Rahman’ın  öğüdünden,  anılmasından  körleşirse,  Biz  ona  bir  şeytan  musallat  ederiz  de  artık  o,  onun  için  yandaştır.  Ve  şüphesiz  ki  yandaşlar  körleşenleri  yoldan  çıkarırlar.  Onlar  da  kendilerinin  kılavuzlandıkları  doğru  yolda  olduklarını  sanırlar.

TAHA  124  :  Kim  benim  anılmamdan,  öğüdümden   mesafeli  durursa,  hiç  şüphesiz  onun  için  zor,  sıkıcı  bir  yaşam  vardır. Kıyamet  günü  de  onu  kör  olarak  toplantı  alanına  toplarız.

ZÜMER  53  :  De  ki  :  “  Ey  nefislerine  karşı  sınırı  aşmış  olan  kullar !  Allah’ın  rahmetinden  ümit  kesmeyin.  Şüphesiz  Allah  günahları  tümden  bağışlar. O  çok  bağışlayıcıdır.  Çok  merhamet  edicidir. ”  gibi  pek  çok  Kur'an  ayetinde  bu  konuda  yapılan  uyarıları  görmekteyiz.

Buna  rağmen  Kur’an  dışında  Peygamberimizin  vefatından  sonra,  Ulemaüs  sû  / kötülük  uleması  denilen  din  tüccarlarının  uydurmalarına  dayanan  hadis  kitaplarıyla  üç  aylar  diye  bir  kavram  oluşturulmuş,  bu  ayların  içerisine  de  Regaib  Gecesi,  Miraç  Gecesi,  Berat  Gecesi,  Kadir  Gecesi  isimleri  ile  özel  ve  kutsal  addedilen  Kandil  Geceleri  serpiştirilmiştir. Kur’anda  ismi,  ayrıntıları  bizzat  bildirilen  Ramazan  ayının  ve  onun  içindeki  ismi  belirtilen  Kadir  Gecesi  de  dahil  özel  ibadetlere  ve  karşılığında  özel  ikramiyelere  tahsis  edilmiş  aylar,  geceler  olmamasına  karşı,  Hacc  zamanında  geliş  ve  dönüş  yolculuklarının  güvenlikli  yapılması,  Mekke'de  kurulacak  olan  ticaret  fuarlarının  güvenlikle  oluşturulabilmesi  için  cahiliye  döneminde,  her  fırsatta  birbiriyle  savaşan  Müşrik  kabilelerin  anlaşmaya  varıp  barış  imzaladıkları,  savaşın  ve  öldürmenin,  yol  kesmenin,  hırsızlığın  yasaklandığı  ve  özellikle  haram  kılındığı  kameri  dört  ay  bulunmaktadır. Hadis  ve  rivayetlerle  Zilkade,  Zilhicce,  Muharrem  ve  Recep  ayı  olarak  belirtilen  bu  aylar,  isimleri  belirtilmeden  Tevbe  Sûresinin  36. ayetinde   "  Şüphesiz  Allah  katında ;  Gökleri  ve  yeri  oluşturduğu  günkü  Allah'ın  yazısında  ayların  sayısı  on  ikidir.  Bunlardan  dördü  dokunulmaz  /  haram  kılınmıştır.  İşte  bu  koruyan  dindir . "  ifadeleriyle  Kur'an  tarafından  da  kabul  edilerek  o  yöre  kavimlerinin  kendi  aralarında  yaptıkları  bu  anlaşmalar,  o  zamanın  ve  bölgenin  toplumları  için  yararlı  olmasından  dolayı,  onaylanmakta  ve  korunmaktadır. Bu  aylardan  tam  ortada  olan  Zilhicce  ayı  Hacc  ayıdır,  önünde,  arkasında  olan  aylar  da  Hacc  hazırlıklarının  yapılacağı,  bilhassa  geliş  ve  dönüş  yolculuklarının  güvenlikli  yapılması  gerektiği  aylardır.

Diğer  Müslüman  ülkelerin  neredeyse  tamamında  olmayan  bu  Kandil  Geceleri  ve  üç  aylar  bidatları  ile  ilk  kez  tarihte  Halife  Ebu  Bekir  ve  Halife  Ömer’in  mücadele  ettikleri  söylenmekte,  daha  sonra  900  lü  yıllarda   bilhassa  Tasavvuf  Tarikatlarınca  tekrar  gündeme  getirilip  kutlandıkları  görülmektedir. Bizim  ülkemizde  ise  ilk  defa  Osmanlı  Devleti  döneminde  1570  li  yıllarda  Kanuni  Sultan  Süleyman’ın  oğlu  Sarı  Selim’in  zamanında  başlayarak,  Hristiyanların  mum  yakmasına  benzer  şekilde  minarelerde  kandiller  yakılarak  duyurulup,  siyaset  aracı  olması  bakımından  özellikle  devlet  eliyle  kutlanmaya  başlanmıştır. Bu  nedenle  de  bu  gecelere  Kandil  adı  verilmiştir. Bu  bilgiler  ( Diyanet  İslam  Ansiklopedisi  İst. 2001 c.24 s. 300 )  de  yayınlanmıştır.  Ama  buna  rağmen  düşündürücüdür  ki  bidat  olan,  Kur'anda  olmayan,  dine  sonradan  ilave  edilmiş  olan  bu  geceler,  bugün  de  artık  maalesef  Camilerde  bizzat  Diyanet  İşleri  Başkanlığınca    organize  edilmekte,  mevlitler,  dualar  tertip  edilmekte,  kutlama  mesajları  yayınlanmakta,  fakat  özellikle  Cinn  Sûresinin  18.  ayetinde  "  Ve  şüphesiz  ki  mescitler  Allah  içindir.  O  nedenle  Allah  ile  birlikte  herhangi  kimseye  yalvarmayın.  /  Kulluk  etmeyin  "  ifadeleriyle  Camilere  ibadet  adı  altında  sonradan  sokulanların  yasaklandığı  Kur'an  ayetlerindeki  uyarılar  en  yetkili  ve  sorumlu   ilâhiyatçılar  tarafından  inkâr  edilmekte  veya  görmemezlikten  gelinmektedir. Bu  ise  Camilere  kadar  sokulan  küfürdür,  şirkin  ta  kendisidir. 

Kandil  geceleri  ile  ilgili  olarak  Peygamberimiz  dedi  ki  denilip  üzerine  atfedilerek  sonradan  uydurulmuş  bir  çok  hadis  ve  rivayet   bulunmaktadır. Yine  bu  hadis  ve  rivayetlerin  yalan  olduğu,  bizzat  rivayetçilerin  kendi  ağızlarından  itiraf  edilmiştir. Dinin  kaynağı  hadisler  değil,  Kur'andır.  Kur'anda  olmayanlar  da  din  olarak  yaşanamaz.  Buna  rağmen  yine  de  bu  geceler  Kur'anın  içinde  nelerin  olup  olmadığını  bilmeyen  Müslümanlara  Din,  hadis  ve  rivayetlerle  yaşatılmaya,  promosyonlara  alıştırılmaya  çalışılmaktadır. Birilerince  üretilen,  uydurulan  hadis  ve  rivayetlerde,  bu  aylarda  ve  gecelerde  yapılacak  ritüellerle  Müslümanlara  adeta  Cennetin  kapılarının  anahtarları  sunulmaktadır. Halbuki  Yüce  Rabbimiz,  Cennetin  hangi   şartlarda  kazanılabileceğini,  kimlerin  kendilerini  nasıl  kurtarabileceğini,  dinimizin  yegâne  kaynağı  olan  Kur’anda,  pek  çok  ayetle  gözler  önüne  sermektedir. Ve  bunların  içinde  Kandil  Geceleri  diye  bir  şey  de  yoktur. Şimdi  belki  de  hemen  Kur'anda  Kadr  Sûresi  var  ya  denilecektir. Biz  de  hemen  kısaca  değinelim.  Bu  Sûre  ile  Kur'anın  bize  anlattığı,  Ramazan  ayının  hangi  gecesinde  olduğunun  özellikle  belirtilmediği  Kadr  Gecesi,  bizim  gecemiz  değil,  özellikle  indirilmeye  başlanan  Kur'anın  nuru,  aydınlığı,  fazileti  ile  aydınlanmaya  başladığı  Peygamberimizin  Kadr  gecesidir.  Kur'an  ayetleri,  o  gece  O'nun  için  ve  insanlık  için  inmeye  başlarken,  O'nun  ufku,  hayata,  dünyaya  bakışı  değişmiştir.  Peygamberimiz  o  gece  Yaratan,  Kerem  sahibi  Rabbi  ve  Kur'an  ayetleriyle  tanışmış,  ulvi  bir  görev  ile  şereflendirilmiştir. O  gecenin  şu  gece  veya  bu  gece  olmasının  da  bir  önemi  yoktur.  Keramet   gecede,  kandilde,  mumda,  lambada  değil,  indirilen  Kur'an  ayetlerindedir. Biz  de  ne  zaman  anladığımız  şekilde  okuyup  Kur'an  ayetleri  ile  tanışırsak,  hayatımızın  rehberi  yapmaya  karar  verirsek,  işte  o  zaman,  o  an   bizim  de  hayata   bakışımızın,  ufkumuzun  değiştiği  Kadir  gecemiz  olacaktır.  Kur'an  ayetlerinin  fazileti,  nuru,  bizi  de  taçlandırmaya,  aydınlatmaya   başlayacak,  bizi  içinde  bulunduğumuz  yanlışlardan  arındıracak,  karanlıklardan  çıkaracaktır. ( Geniş  bilgi  için  " Kadir  Gecesi  ve  Kandil  İnancı "  başlıklı  yazımıza  bakabilirsiniz.)

Kur'anda  olmayan  ama  buna  rağmen  insanlar  tarafından  daha  sonraları  ihdas  edilmiş  olan  Üç  ayların  birincisi  olarak  öngörülen  Recep  ayı,  Hacc  hazırlıklarının  yapılmaya  başlandığı  aylardandır.  Savaşın,  yol  kesmenin  yağmanın,  talanın  kesinlikle  yasak  olmasından  başka  hiç  bir  özelliği  yoktur.  Buna  rağmen,  İslam  anlayışına  sığmayan  birçok  yalan  uydurulmuş  ve  bunların  birçoğuna  da  hadis  denilmiş,  peygamberimize  iftiralarda  bulunulmuştur. Örneğin ;

* Allah,  Nuh ( a.s. ) ı  bu  ayda  gemiye  bindirdi.  Nuh  ( a.s. )  gemide  oruç  tuttu  ve  yanındakilere  de  emretti.  Allahü  Teala  onları  kurtardı,  tufan  sebebiyle  yeryüzünü  küfür  ve  taşkınlıklardan  temizledi. ( Şevkani  a.g.e. sa. 440 )

* Recep  öyle  büyük  bir  aydır  ki  bir  kimse  bu  ayda  bir  gün  oruç  tutarsa,  Allah  ona  bin  yıl  oruç  tutmuş  sevabı  yazar. ( Şevkani  a. g. e. sa. 101 )

Tabii  bu  oruç  tutma  gün  sayıları  değişik  kişiler  tarafından  arttırılmış,  ayın  tamamı  30  güne  kadar  da  götürülmüştür.  Ama  hepsi  de  daha  sonra  başka  mücdehitler  tarafından  da  yalanlanmıştır. Rivayetçilere  göre  Hicri  takvimdeki  Recep  ayının  ilk  Perşembe  gününün  gecesi,  Cuma   gününe  bağlayan   gece  uydurma  hadislerle  Regaib  Kandili  olarak  kabul  edilmiştir. Klasik  yorumcuların  bu  bağlamda  yaptıkları  açıklamalarına  göre ;  “  * Peygamber  Efendimiz  ( s.a.s )  bu  gecede  pek  çok  ruhani  ahval  ve  ikrama  kavuşmuş  olmakla,  Yüce  Allah’a  şükür  için  on  iki  rekât  namaz  kılmıştır. *  Peygamber  Efendimizin ( s.a.s )  bu  Regaib  gecesinde  ana  rahmine  düşmüş  olduğuna  dair  olan  bir  rivayet  uygun  görülmemektedir. Çünkü  bu  gece  ile  Hz. Peygamberimizin  doğumu  arasındaki  zaman,  bu  hesaba   aykırı  düşmektedir. *  Ancak  Hz. Amine’nin   Peygamber   Efendimize  hamile  kaldığını  bu  gece  anlamış  olması  düşünülebilir. * Sebep  ne  olursa  olsun,  bu  gece  pek  mübarek  bir  gecedir. * Zaten  Regaib,  istenilen,  değeri  çok  olan,  bağış,  ihsan,  ikram  demektir. ”  Denilmektedir.  İbnü'l  Cevzi  de  böyle  bir  gecenin  olmadığını,  isim  de  vererek  bir  kaç  kişinin  uydurduğunu  belirtmektedir. (  414 / 1024 )  Buna  rağmen  yine  de  bu  Gece,  uzun  yıllar  saf  Müslümanlara   tamamen  zanna,  sebebi  de  belli  olmayan  işte  bu  tür  uydurma  tutarsız  rivayetlere  dayalı  olarak,  o  günkü  koşullara  göre  henüz  takvimin  dahi  kullanılmadığı,  zaman  ayrıntılarının  bilinmediği   halde  önce  “  Peygamberimizin  ana  rahmine  düştüğü  gece “  saçmalığı  ile  yutturulmuştur.  Rivayetçiler  birbirlerini  yalanlayınca,  Rebiul  evvel  ayının  on  ikinci  gecesi  dedikleri  doğum  tarihi  zamanı  da  hesaplara  göre  tutmayınca,  Peygamber  de  prematüre  bir  bebek  olamayacağına  göre,  zamanla  da  Müslümanlar  biraz   uyanıp  bu  tarihin  nasıl  tespit  edilip  uygulanmaya   başlandığını  sorgulamaya  başlayınca,  kendi  kendilerine  de  yeni  bir  açıklama  ile  çelişkilerini  ortaya  koymuşlar,  yine  de  böyle  bir  uydurma  geceden  vazgeçemeyerek,  bu  sefer  son  yıllarda,  rahmet,  bereket,  bolluk   ve  rağbet  edilen  gecesidir  demeye  başlamışlardır. Tabii  asıl  mesele,  bir  kere  nasılsa  biz  insanları  gütmek  için  bir  vesile  ile  toplamayı  başardık,  artık  biz  atalarımızın  öğrettiklerinden,  töre,   teamül  ve  geleneklerimizden  vazgeçmeyiz  diyerek,  uydurma  da  olsa,  Kur’an  ayetlerinin  uyarıları  görmezlikten  gelinmiş  de  olsa,  müşrik  Emevi  Arap  kültüründe  olduğu  gibi  toplum  baskısı  da  etken  olacağı  için,  vazgeçememe  inadı  hakim  olacaktır.

Regaip  sözcüğü  Arapçada  “ Rega – be “  kökünden  gelmektedir.  Kök  anlamı, “  arzulamak,  rağbet  etmek “  tir. Cümle  içinde  ise  bir  şeyi  meyletmek  ve  onu  elde  etmek  için  çaba   sarfetmek  demektir. Bundan  dolayı  da  Regaib  Kandili  gecesine  aynı  kökten  türemiş  olan  “  Regib “  sözcüğünden  dolayı  da  rağbet  edilen,  arzulanan  gece,  talep  edilen  gece,  bolluk  bereket  gecesi  gibi  zorlamalardan  kaynaklandığı  belli  olan  tanımlamalar  getirilmektedir. Ellerinden  gelse,  regabe  kökünden  türemiş  ve  Kur’anda  başka  anlamlarda  kullanılan  sözcüklerin  bulunduğu  ayetleri  de  neredeyse  delil  olarak  göstereceklerdir.  Regaib  Kandili  ile  ilgili  olarak  fazla  sayıda  rivayet  uyduramamış  olsalar  da,  daha  ziyade  Recep  ayının  faziletleri  ile  ilgili  uydurdukları  hadisleri  bu  gece  için  de  kullanmaya  çalışmışlardır.  Örneğin  :

* Allah  u  Teala  Recep  ayında  oruç  tutanlara   mağfiret  eder. ( Gunye ) ( Üstelik  de  birileri  30  güne  kadar  zamlandırarak  abartmışlardır. )

*  Recep  Allah’ın,  Şaban  benim,  Ramazan  ise  ümmetimin  ayıdır. ( Acluni  Keşfu'l  Hafa  1 / 423 )  Suyuti  s.  114.  de  ise  bu  rivayetin  aslının  olmadığı  belirtildiği,  "  Allah'ım,  Recep  ve  Şabanı  bize  mübarek  kıl  ve  bizi  Ramazana  ulaştır. "  şeklindeki   Resulullah'ın  duasının  olduğu  rivayet  de  Taberani  el  Mücemü'l  evsat  IV.  189  ve  Müsned  I. 259  da  zayıf  kabul  edildiği  gibi  bu  konudaki  bütün  rivayetlerin  zayıf  ve  gerçek  dışı  olduğu  belirtilip  birçok  ulema  tarafından  da  yalanlanmaktadır. 

*  Beş  gece  vardır  ki  onlarda  yapılan  dualar  geri  çevrilmez.  Cuma  geceleri,  Receb'in  ilk  Cuma  gecesi ( Regaib  Gecesi )  Şaban'ın  ortasında  bulunan  gece ( Berat  Gecesi )  Ramazan  Bayramı  gecesi,  Kurban  Bayramı  gecesidir. ( Beyhaki,  Sünen  Şeabü'l  iman 3 / 342 ) 

*  Recebin  ilk  Cuma  gecesinde  gafil  olmayasınız.  Zira  o  gece  meleklerin  Regaib  ismini  verdikleri  gecedir. ( ibn i  Kayyim,  el  Menarul  Münif  sa. 95 ) ( Halbuki  özellikle  Recep  ayı  cahiliye  dönemlerinin  Müşrik  putperestlerinin  kutladığı,  kurban  kestiği,  oruç  tuttuğu  aydır,  üstelik  de  Peygamberimize  atfedilen  ve  bu  ayda  oruç  tutulmasını  ve  Kurban  kesilmesinin  yasaklandığı  hadisler  de  bulunmaktadır.  Fakat  ehli  sünnet  uleması  işine  gelmeyen  ayetleri  görmediği  gibi,  bu  hadisleri  de  görmemezlikten  gelmektedir. Üstelik  melek  konusundaki  bilgileri  de  yanlıştır,  öyle  konuşan,  insan  gibi  ibadet  eden  ontolojik  ve  metafizik / fizik  ötesi  melek  diye  bir  varlık  yoktur,  uydurmadır.  Melek,  Evrendeki  ve  dünya  üzerindeki  bütün  olayların  yürüyebilmesi  için  Allah'ın  Kendi  hükmü,  bilgisi  ile  yarattığı  kanunları,  kuralları,  ilkeleri,  enerji  ve  enerji  değişimlerinden  oluşan  basınç,  sıcaklık,  genleşme,  mıknatıslanma,  yer  çekimi  gibi  doğa  güçleridir.)

Bu  uydurmalara  inananlara   sormak  gerekir !  Diğer  ayları  ve  zamanları  Allah  yaratmadı  mı ?  Diğer  aylarda  ve  zamanlarda  Allah,  Kendisini  izinli  mi  saymaktadır ?  Eğer  Recep,  Şaban  ayları  da  kutsal  aylar  ise,  Enam  Sûresinin  38. ayetinde  "  Biz  bu  Kitapta  hiç  bir  şeyi  eksik  bırakmadık. "  diyen  Allah,  diğer  ayların  ismini  saymayı  unutmuş  mudur ?  Üç  boyutlu  nesnel  yapıya  dönüşüp  insanlar  gibi  konuşabilen  melekler  var  mıdır  ve  o  melekleri  gören  olmuş  mudur ?  gibi  üretilebilecek  pek  çok  sorunun  havada  kalacağı  çok  bellidir.  İşte  bizzat   hadisçilerin  kendileri  tarafından   yalanlanan  bu  uydurma  hadislere  dayandırılarak  ihya  ediyoruz  denilen  bu  gece  için,  klasik  yorumcular,  ehli  sünnetçi  ulema  ve  gelenekçiler  aynı  tür  saçmalık  ve  tutarsızlıklarla  da ;

*  Bu  geceye  Regaib  ismini  melekler  vermiştir. (  Konuşabilen,  insan  görünümüne  dönüşebilen  melek  diye  bir  varlık  yok  ki,  gecelere  isim  versinler. )

*  Her  Cuma  gecesi  kıymetlidir,  bu  iki  gece  de  bir  araya  gelince,  daha  da  kıymetli  oluyor.

*  Allahu  Teala  bu  gecede  Müminlere  ragibetler,  ihsanlar,  ikramlar  yapar.  Bu  geceye  hürmet  edenleri  affeder.

*  Bu  gecede  yapılan  dua  kabul  olur,  namaz,  oruç,  sadaka  gibi  ibadetlere  sayısız  sevaplar  verilir.

*  Bu  gecede  Kur’anı  Kerim  okunmalı  ve  dinlenmeli,  Kur’an  ziyafetleri  verilmeli,  Kelâmullah’a  olan  sevgi,  saygı,  bağlılık  duyguları  yenilenmeli.

*  Peygamber  Efendimize  salatu  selam  getirilmeli,  onun  şefaatini  ümit  edip,  ümmetinden  olma  şuuru  tazelenmeli. (  Mahşer  gününde  Allah'tan  başka   yardım  ve  bağışlayıcının  olmadının  belirtildiği  ayetleri  inkâr  mı  ediyorsunuz. Peygamberi  de  Allah'a  ortak  mı  koşuyorsunuz ? )

*  Kaza,  nafile,  tatavvu,  revatip,  elfiye,  kandil,  evvabin,  şükür,  kuşluk  namazları  kılınmalı,  o  geceye  ait  nakledilen  diğer  namazlar  da  eda  edilmelidir. ( Kur'anda  kaza  ve  nafile  namazı  diye  namazlar  yoktur. Bu  aylarla  ilgili  olarak  her  Tarikat,  her  Cemaat  ve  her  zümre  birçok  namaz  şekli  uydurmuştur. Bu  namazların  rekâtları  da  kıraatları  da  birbirinden  farklıdır. Fakat  Allah'tan  başkaları  tarafından  konulmuş  kuralları  Din  diye  kabul  etmek  ise  şirktir.)

* Tefekkürde  bulunulmalı,  ben  kimim,  nereden  geldim,  nereye  gidiyorum,  Allah’ın  benden  istekleri  nelerdir  gibi  konular  düşünülmelidir. *  Geçmişin   muhasebesi  yapılmalı,  günahlardan  samimiyetle  tevbe  edilmelidir.

*  Bol  bol  zikir,  evradü  eskarda ( sıklıkla  okunan  dualarda )  bulunmalıdır. ( Kur'anı  anlayarak  okumanın  kendisi  zaten  zikirdir.  Papağan  gibi  aynı  kelimeleri  sayılarla  anlamı  da  bilinmeden  tekrar  ederek  tespih  aletiyle  çekmek  zikir  değildir. )

*  O  gün  oruçlu  olunmalıdır. ( Müslümanın  orucu  Ramazan  ayında  toplu  olarak  tutulan  oruçtur  veya  oruç  işlenen  bir  suçun  kefareti  olarak  tutulur.  Regaib  Kandilinin  kendisi  zaten  sonradan  insanlar  tarafından  uydurulmuş  ve  Kur'anda  olmayan  bir  gecedir. Önerilen  oruç,  uydurulan  bir  gecenin  uydurulan  bir  promosyonu  olur. )  gibi  yine  de  bir  çok  ritüeli  Müslümanlara  önermektedirler.

Dinimizde  şu  bir  gerçektir  ki,  bilmek  tek  başına  yetmiyor.  Önemli  olan,  dinimizin  yegâne  kaynağı  Kur'an  ile  sorgulanabilen,  test  edilebilen  bilgiyi  hayatımızda  ne  kadar  ve  ne  derece  doğru  uygulayabildiğimiz  ve  onu  ne  kadar  başkaları  ile  paylaşabildiğimizdir.  Bugün  topluluğumuzda,  dini  yaşamanın  ve  uygulamanın  en  kolay  hali  mi,  yoksa  en  zorlayıcı  hali  mi  dayatılmaktadır ?  Gerçekten  dinimizin  yegâne   kaynağı  olan  Kur’an,  bizim  önümüze  konulan  bu  zorlamaları  mı  dayatmaktadır ?  gibi  sorular  çoğunlukla  sorulamamaktadır. Halbuki  Bakara  Sûresinin  256. ayetinde  "  Dinde  zorlamak  /  tiksindirmek  yoktur. "  uyarısı  yapılmakta,  herhalde  ulema  tarafından  bu  uyarı  tamamen  gözardı  edilmektedir. Tabiidir  ki  eğer  Kitabımız,  yüz  yıllardır  Müslümanlara  Arapçanın  ötesinde  anladığımız  dilden  okutturulmaz,  biz  de  anlayarak  okumaz  isek,  Kur'anın  içerisinde  nelerin  olup,  nelerin  olmadığını  bilmez  isek,  bu  soruların  cevabını  elbette  ki  kendimiz  veremeyiz. Bizim  yerimize  bu  cevabı  insanları  gütmek,  kullanmak  isteyen,  Allah'la  aldatan  din  tüccarları  kendi  güdülerine  uyarlayarak  verir.  

Regaib  gecesi  için  önerilenlerin  bir  kısmını  yukarıda  örneklendirdik. Bu  hadis  ve  rivayetleri  uyduranlar  ve  bunlara  inananlar,  Melek,  Salat,  Namaz,  Oruç,  Zikir  ve  daha  pek  çok  kavramın,  Kur'ana  göre  karşılığının  ne  olduğunu  dahi  tam  olarak  bilememektedirler.  Yukarıda  örneklendirdiğimiz  önerilerden  gördüğümüz  tek  doğru,  Allah’ın  kullarından  neleri  istediğinin  tefekkürle  düşünülmesi  önerisidir. Yerinde  ve  çok  doğru  bir  öneridir  de,  acaba  bu  öneride  bulunanlar,  Kur’anı   hiç  bir  şey  anlamadan  bu  gecede  insanlara  makamı,  tecviti  ile  okunan  Arapça  Kur’an  ziyafeti  çektirirken,  ardından  bu  kitabı  anlayarak  mealini  ve  Tebyinini  okumalısınız,  dinimizin  yegâne  kaynağı  Kur’andır,  diyebilmekte  midirler ?  Yoksa  siz  Kur’andan  bir  şey  anlayamazsınız,  abdestsiz  Kur'ana  el  süremezsiniz  diyerek  insanları  Kur’andan  uzaklaştırmış  mıdırlar ? Bunun  sonucunda  bugünkü  anlayış  ile  İnsanlar  Kur’anı  sadece  belirli  günlerde,  Arapça  birkaç  sayfa  okuyup  onu  da  ölülere  hediye  ederlerse  ve  kendileri  için  anlamak  üzere  okumazlarsa,  Allah'a  ve  ayetlerine   sevgilerini,  saygılarını,  bağlılıklarını   nasıl   pekiştireceklerdir,  Allah’ın  neleri  yasakladığını,  kendilerinden  neleri  istediğini  bilmez  iken,  tefekkürünü  ve  muhasebesini  nasıl  ve  neye  göre  yapacaklardır.  Oysa  Rabbimiz,  bizzat   Kitabında   bir  çok  ayette  bu  kitap  apaçıktır, ( mubindir )  Biz  onu  öğüt  alsınlar,  akıllarını  kullansınlar  diye  her  yönüyle  her  örnekten  etraflıca  açıkladık  da  açıkladık  demektedir.

ZÜMER  27  :  Ve  andolsun  ki  Biz,  düşünüp  öğüt  alsınlar  diye  pürüzsüz   Arapça  bir  okuma  olarak,  Allah’ın  koruması  altına  girsinler  diye  bu  Kur’anda  insanlar  için  her  türlüsünden  örnek  verdik.

ZUHRUF  2 – 3  :  Mubin  /  apaçık  Kitap  kanıttır  ki,  Biz  onu  aklınızı  kullanasınız  diye  Arapça  bir  okuma  yaptık.

Ayetlerde,  Kur’anın  aslında  salt  bir  Arapça  ile  indirilmiş  olmasına  değil,  toplum  Arap  olduğundan  dolayı,  kolayca   anlaşılıp,  aklın  kullanılmasına,  öğüt  alınmasına  vurgu  yapılmaktadır.  Biz  de  özellikle  Kur’anı  anlayabilmemiz  için  Türkçe  meallerini  ve  açıklamalarını  okumak  zorundayız.  Ama  maalesef   toplumumuz  Kur’anın  anlaşılması  için,  Türkçe  okunmasından  uzaklaştırılmış,  Türkçe  okunma  ile  hatim  olmaz  inancı  belleklerine  yerleştirilmiştir. Halbuki  Kur’an  ayetlerine  baktığımız  zaman,  Arapça  okunup  hatim  diye  bir  şey  de  yoktur.  Hiç  bir  şey  anlaşılmadan  okunup,  hatim  edilip  bağışlanan  Kur’anın  hiç  kimseye  faydası  da  yoktur.  Fatır  Sûresinin  22. ayetinde  Peygamberimize  bizzat  “ Sen  ise  kabirlerdeki  kişilere  işittiren  biri  değilsin. “  denilmektedir.  Anlaşılmadığı  için  dirilere  de  bir  faydası  yoktur.  Bunlara  rağmen  ne  yazık  ki  Kur’an,  ölülerin  ve  mezarlıkların  kitabı  haline  getirilmiştir. Halbuki  insanlar,  bilakis  aklını  kullanmakla,  öğüt  almakla,  din  adına  önlerine  konulan  her  şeyi  Kur’an  ile  test  etmekle  yükümlüdürler.  Bu  nedenle  de  Zuhruf  Sûresinin  44.  ayetinde "  Ve  şüphesiz  sana  vahyedilen  /  Kur’an  senin  için  de  toplumun  için  de  bir  öğüttür. Siz  ondan  sorgulanacaksınız. "  ifadeleri  ile  gerekli  uyarı  da  yapılmaktadır.

Klasik  yorumcular  her  kandil  gecesinde  de  insanları,  özellikle  Peygamberimizin  şefaatini  ümit   edelim,  onun  ümmeti  olmak  için  salat  u  selam  edelim  diyerek  peygamber  sevgisini  ve  saygısını  sadece  lafta  bırakıp,  bu  sevgiyi  saygıyı  aracı  ederler  de,  kendileri  salavatın  geçtiği  ayetlerin  asıl  mesajını  saptırarak  ve  şefaat  konusunda  Allah’ın  ayetlerini  inkâr  edip  küfre  girdiklerini  hiç  akıllarının  ucuna  bile  getirmezler. Salatu  selam  konusunda,  Ahzab  Sûresinin  56. ayetinde  aslında  Peygamberimize  Allah'ın  ve  meleklerin  salat  ettiğini  ( yardım  edip  destek  olduğunu ),  inananların  da  O’na  yardım  edip  destek  olması,  O’nu  koruyup  kollaması,  Hendek  savunması  esnasında  da  bütün  Müslüman  olduğunu  söyleyen  insanların  savunmaya  katılmasının,  Peygamberin  yanında  olunmasının  gerektiğini  anlattığı  ayeti,  yanlış  yorumlayıp,  sadece  hiçbir  şeye  yaramayan  lafla  sevgiye  dönüştürdüklerini  de  bir  türlü  kabul  etmezler.  Peygamber  sevgisi  sadece  lafla  salatu  selam  olsun  demekle  olmaz.  O’nun  bıraktığı  ve  inananlara   emanet  ettiği  Kitabı  anlamak,  gerçekten  O’nu  tanımak,  O’nun  Kur’an  ahlâkını  öğrenerek  içselleştirmekle  olur.  Peygamberin  şefaati  konusuna  gelince, Yüce  Kitabın  ve  dinin  sahibi  Yüce  Rabbimiz,  Zümer  Sûresinin  19. ayetinde  Peki  üzerine  “  azap  kelimesi  “  hak  olmuş  kimseyi,  artık  ateşteki  o  kimseyi  sen  mi  kurtaracaksın ?   diyerek  ve  üstelik  de  peygamberimizi  doğrudan  doğruya  karşısına  alarak  ve  bir  çok  ayette  de  bu  konuda  kesin  ve  çok  net  mesajını  vermektedir.

BAKARA  123  :  Kimsenin,  kimse  yerine  bir  şey  ödeyemeyeceği,  kimseden  fidye  /  kurtulmalık  kabul  edilmeyeceği,  şefaatin  /  yardımın,  iltimasın,  hiç  kimseye  yarar  sağlamayacağı  ve  suçluların  yardım  alamayacağı  güne  karşı  Allah’ın  koruması  altına  girin.

AHKAF  9  :  Ben  bana  ve  size  ne  yapılacağını  bilmiyorum.  Ben  sadece  bana  vahyedilene  uyuyorum.  Ben  sadece  apaçık  bir  uyarıcıyım.

Ayetlerde  görüldüğü  gibi,  hesap  gününde  Peygamber  de  dahil  hiçbir  kimsenin,  başka  bir  kimseye  şefaati,  yardımı  olmayacak,  herkes  kendi  çabaları,  ameli  ile,  yaptıkları  veya  yapmaları  gerektiği  halde  yapmadıkları  ile  sorgulanacaktır. O  nedenle  "  Şefaat  ya  Resulullah  "  sözünü  kullananlar,  Peygamberi  Allah'a  ortak  ederek  küfre  girmemek  için  dikkatli  olmalıdırlar. (  Şefaat  Ya  Resulullah  Demek  Doğru  mudur ?  başlıklı  yazımızda  şefaat  konusunda  daha  geniş  bilgi  bulabilirsiniz. )

Kandil  gecelerinde  önerilenlerden  biri  de  insanları  boş  ve  yanlış  uygulamalara  yönlendiren  zikir  anlayışıdır. Kur’andaki  zikir,  klasik  tefsircilerin  önerdiği  gibi  zikirmatik  saatleri  veya  tespihler  kullanılarak,  binlerce  veya  yüzlerce  kere  papağan  gibi  herhangi  bir  kelimeyi  anlamını  bilmeden  tekrar  etmek  değildir.  Bu uygulama,  kişinin  kendisini  kandırmaktan  ve  oyalamaktan  başka  hiç  bir  işe  yaramaz.  Kur’anda  “ ez – zikr “  ifadesi  ile  mecazi  mürsel  sanatı  kullanılarak,  Allah’ın  indirdiği  bütün  kitaplar  ( Vahiy,  Kur’an, İncil,  Tevrat,  Zebur ) için  Zikir  adı  kullanılmıştır. Bu  nedenle  Kur’anın  bir  adı  da  Zikir’dir. Kur’anın  okunması   aynı  zamanda  zikirdir.  Allah’ın  anılmasıdır.  Allah’a  yönelmedir,  Zikrullah’tır.  Ama  bu  yönelme  ve  zikir,  hiç  bir  şey  anlamadan  Kur'anı  sadece  Arapça  okumakla  veya  papağan  gibi  aynı  sözleri  sayılarla  tekrar  etmek  değil,  bilhassa  ve  ancak  Kur’anı  anlayarak  okuma  ile  mümkün  olabilir. ( Daha  geniş  bilgi  için  Zikir  Çekmek  başlıklı  yazımıza  bakabilirsiniz. ) Cinn  Sûresinin  17. ayetinde  "  Ve  eğer  onlar  gerçekten  o  yol  üzere  dosdoğru  gitselerdi,  elbette  onlara,  kendilerini  saf  hale  getirmek  için  bol  su  verirdik.  Kim  rabbinin  anılmasından,  zikrinden  /  Kur’andan,  öğüdünden  yüz  çevirirse,  O  da  onu  gittikçe  yükselen  bir  azaba  sokar. "  ifadeleriyle  belirtildiği  gibi,  su  nasıl  ki  insanların  hayatı  ve  yaşamlarını  sürdürebilmeleri  için  vazgeçilmez  bir  ihtiyaç  ise,  Allah'ın  zikri  /  Kur'an  da  o  ölçüde  karanlıklardan  aydınlığa  ulaşmanın,  insan  olabilmenin  vazgeçilemez  bir  gereğidir.  Kur'andan  uzak  kalanlar  için   ise  karanlıklara  ve  yanlışlıklara  sürüklenmek  kaçınılmaz  olur.

Bu  gecelerle  ilgili  Diyanet  bilgilendirmelerinde  de  genellikle ;  Regaib,  rahmeti,  bereketi  ve  mağfireti  bol  üç  ayların  manevi  iklimine  girildiğinin  habercisidir.  Recep  ayının  da  ilk  Cuma  gecesi …  Allah’ın  mağfiretinin,  engin  lütuf  ve  kereminin  üzerimize  sağanak  sağanak  yağdığı  bir  rağbet  gecesidir.  İstek  arzu  ve  beğenmedir  rağbet…  İnsan  rağbet  ettiği  değerlere  göre  rağbet  görür.  Regaib  Kandili  ise  her  türlü  arzu  ve  isteklerimizi,  emel  ve  tutkularımızı,  rağbetlerimizi  iyiye,  doğruya,  güzele,  faydalı  olana,  hakka  ve  hakikate ;  Regaibimize  yöneltme,  bütün  işlerimizi  O’nun  rızasına  uygun  hale  getirme  çabasıdır.  Rağbetimiz  başka  da  hiç  bir  şeye  değil,  sadece  O’na  olsun  ki,  her  gecemiz  Regaip  olsun !  denilir  ve  gecenin  kutlama   mesajları  yayınlanır.

Biz  gerçekten  Kur’ana  inanmış  ve  dinimizin  doğrularını,  Kitabımızdan  öğrenmek  isteyen  müminler  olarak,  Diyanet  İşleri  Başkanlığından  bekleriz  ki,  Allah  katında  önce  kendileri  Kur'anın  dışında  oluşturulmuş  bu  tür  inançların,  bidatların   ayıklanamamasının   vebalinden,  sorumluluğundan  kurtulabilsinler.  Dine  sonradan  eklenerek  ve  kendilerinin  de  bizzat  bidat  olduğunu  ilan  ettikleri  ve  bildikleri  halde,  böyle  gecelerin  ve  Kur’anın  gerçeğinin  insanlara  yansıtılabilmesi  için,  daha  çok  Kur’anın  anlaşılarak  Türkçe  okunmasına   teşvik  edilen  çabaların  içine  girsinler. Din  görevlileri  imamlar,  Arapça  okudukları  ayetlerin  anlamları  konusunda  eğitimden  geçirilsin. Ekonomik  kaynaklar,  Kur’anın  doğru  olarak  Türkçeleştirilmesine  tahsis  edilebilsin.  İnsanlara   bedava  kömür  dağıtılıyor  iken,  Hristiyanlar  Müslüman   mahallesinde  bedava  İncil  dağıtırken,  Araplar  dahi  Mekke'ye  gelen  herkese  bedava  Arapça  Kur'an  hediye  etmektedir. Çok  büyük  bir  bütçesi,  geliri  olan  Diyanet  İşleri  Başkanlığınca,  Türkçe'ye  çevrilmiş  bizim  Kitabımızın  bedava  dağıtılması  neden  düşünülmemektedir.  Neden  insanlarımızın  Kur’an  ile  anlayacağı  dilden  tanışmalarına  önem  verilmemektedir.  Bunlar  da  bir  nedendir  ki,  insanlarımız  çoğunlukla,  dinlerini  sadece  kulaktan  duydukları  kadarıyla,  hadislerle  anlatıldıkları  kadarıyla  yaşamaya  ve  Allah  katında  hiç  bir  şeye  yaramayacak  olan  kandil  kutlamaları  yapmaya   çalışmaktadırlar. Ve  insanlarımız  böyle  inandırıldıkları  için  promosyonlu  gecelerle,  bir  şeyler  yaparak  kurtuluş  yolunu   yanlış  adreslerde  aramaya  devam  etmektedirler. Oysa  bilinmelidir  ki,  Allah’ın  bize  bahşettiği,  nefes  alabildiğimiz  her  gün  ve  her  gece  bizim  için  değerlidir.  Allah  katında  özel  piyango  çekilişinin  yapıldığı  geceler  yoktur.  Allah’ın  kucağı,  Kendisine  yönelenler,  dua   edenler,  yakaranlar  için  gece  gündüz  her  an  açıktır. Hayatın  getirdiği  uğraşılardan,  telaşlarından,  aldatmacalarından,  süsünden  ve  eğlencesinden  kendimizi  biraz  olsun  arındırabilir  de  gündüzümüzün,  gecemizin,  her  gün  hiç  olmazsa  bir  yarım  saatini  Kur’an  ayetlerini  anlamaya  ayırabilirsek,  işte  bizim  kurtuluşumuz  bu  olacaktır.  Allah’a  gerçek  zikir  ve  yönelme  ile  kendi  Kadir  gecemizi  de  böylece  yakalamış  olacağız.  Allah'ın  vahyinin  nuru,  aydınlığı,  Kur'an  ayetlerinin   fazileti  bizim  için  de  inmeye  başlayacak,  bizim  için  de  şafak  sökecek,  karanlıklar   aydınlanacak,  Ramazan  ayının  27. gecesinde  artık  Kadir  gecesini  aramamıza  da,  her  hangi  bir  ikramiyeli  kandil  gecesine  de  ihtiyacımız  kalmayacaktır.  Kur'anın  fazileti  ile  gerçek  rağbet  edilme,  Allah'ın  selamı  ve  rahmeti  de  sizinle  ve  daim  olsun !..

ALLAH  DOĞRUSUNU  EN  İYİ  BİLENDİR  !  RAHMETİ  VE  KUR'AN  BİZE  YETER !...

Temel  Kaynak  :  HAKKI  YILMAZ  ( Tebyin  ül  Kur’an )

 

 

PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR

BAŞLIKLAR
TAKİP ET