Konu Detay

MEZARLIKTA OKUNAN TEKASÜR SURESİ

 19.03.2017
 6170

Kur’an,  Kur’an  ayetleri,  Sûreleri  Camide,  evde,  iş  yerinde,  kütüphanede,  yolculukta,  uçakta,  otobüste,  başkaları  rahatsız  edilmemek,  gösterişe  kaçmamak  ve  riyaya  dönüşmemek  şartıyla  her  yerde,  gece  gündüz  her  zamanda  okunabilir.  Ancak  en  verimlisi,  en  yararlısı,  en  anlamlısı,  en  olması  gerekeni  ise  evde,  gecenin  sessizliğinde  Arapça  da  okunacaksa,  ardından   asıl  anlamını  kavrayabilmek,  öğüt  alabilmek  ve  tefekkür  edebilmek  için  Türkçe  meal  ve  Tebyininin  okunmasıdır.  Rabbimizin  eğiterek  göreve  hazırladığı  dönemde  Peygamberimize,  ilk  önerilerinden  biri  de  gece  okuması,  ayet  ayet,  düşünerek   tek  tek  ayetleri  tertiplemesi,  düzene  sokması  isteği  olmuştur.  Çünkü  bu  Kur'an,  ölüler  için  değil,  diriler  için  okunup  anlaşılsın,  öğüt  alınsın  diye  indirilmiş  dosdoğru  yol  ( hidayet ) rehberi  olması  gereken  bir  Kitaptır. En  verimli  olan  okuma  da  gecenin  sessizliğinde  yapılan  okumadır. Bu  nedenle  de  Kur'anda  bir  çok  ayette  belirtildiği  gibi  örneğin ;

ZÜMER  27 – 28  :  Ve  andolsun  ki  Biz,  düşünüp  öğüt  alsınlar  diye  pürüzsüz  Arapça  bir  okuma  ile  Kur’anda  insanlar  için  her  türlüsünden  örnek  verdik.

YASİN  69 – 70  :  Ve  Biz  O’na  şiir  öğretmedik. Bu  O’nun  için  yaraşmaz  da. O  sadece  diri  olanları  uyarmak  ve  kâfirler  üzerine  hak  olması  için  hidayet /  dosdoğru  yolun  rehberi  bir  öğüt  ve  apaçık  bir  Kur’andır.

CUMA  5  :  Kendilerine  Tevrat  yükletilip  de  sonra  da  onu  okumayan  kimselerin  durumu,  kitaplar  taşıyan  eşeğin  durumu  gibidir.  Allah'ın  ayetlerini  yalanlayan  toplumun  örneği  ne  kötüdür.  Ve  Allah  şirk  koşarak  yanlış ; kendi  zararlarına  iş  yapanlar  toplumuna  doğru  yolu  göstermez.

Ayetlerindeki  ifadelerde  gördüğümüz  uyarılara  dikkat  edilirse  Kur'anın,  dosdoğru  yolu  öğrenip,  düşünüp  öğüt  alsınlar  diye  ve  dirilerin  uyarılması  için  indirildiği  dile  getirilmektedir.  Arapça  bir  okuma  ifadesi,  Peygamberimizin  ve  muhatap  olacağı  toplumun  Arapça  konuşmaları  nedeniyledir. Burada   önemle  vurgulanmak  istenen  nokta,  Kur'anın  Arapça  olması  değil,  anlaşılarak  okunması,  öğüt  alınmasıdır.  Kendilerine  okunsun,  öğüt  alınsın  diye  gönderilmiş  Kitabı,  Allah'ın  ayetlerini  anlamak  için   okumayanlar  da,  sırtına  kitap  yüklenmiş  eşek  durumunda,  çok  etkili  bir  benzetme  ile  uyarılmaktadır.  Kur'an,  her  ne  kadar  önce  Arap  toplumuna  hitaben  indirilmiş  ise  de,  Allah'ın  bütün  insanlığa  indirmiş  olduğu  evrensel  olan  son  Kitaptır. Sebe  Sûresinin  28. ayetinde  "  Ve  Biz,  seni  ancak  bütün  insanlara  müjdeleyici  ve  uyarıcı  olarak  gönderdik. "  ifadeleriyle  belirtildiğinden  dolayı  Peygamberimiz  de  tüm  insanlığın,  farklı  diller  konuşan  tüm  halkların  da  peygamberidir.  Bütün  insanlar  tarafından  aklın  kullanılabilmesi  ve  dosdoğru  yolun  bulunabilmesi   nedeniyle  önemli  olan,  Kur'anın  her  toplum  tarafından  kendi  anlayabileceği  dilden  okunarak  gereken  öğüdün  alınabilmesidir.  Ancak  bugün  ülkemizde  Kur’anın  okunması  anlayışına  bakıldığı  zaman,  çoğunlukla  ve  geleneksel  olarak  Yüce  Allah’ın  Kitabındaki  ayetlerinin  tersine  bir  uygulamanın  yapıldığı  görülmektedir. Kur’anın  gerek  kendisi,  gerekse  bazı  Sûre  ve   ayetleri,  hiç  kimsenin  bir  şey  anlayıp  tefekkür  edemediği,  sadece  bir  Arapça  ile  mezarlıklarda,  Ramazandan  Ramazana  Camilerde  mukabele  ve  hatim  denilen  bir  anlayışla  okunduğu  ve  hasıl  olan  sevabın  ölülere  hediye  edildiği  şeklindedir.  Bu  yanlış  uygulamadan  dolayı  da  Müslümanlar,  kendileri  için  indirilmiş  olan  dosdoğru  yolun  rehberi  olması  gereken  Kur’anın  içerisinde  nelerin  olduğunu  bilememektedirler. Bu  nedenle  de  bir  çok  ayette  insanlar  için  "  Çoğunlukla  onlar  akıl  etmezler. " "  Çoğunlukla  onlar  gafildirler. "  " Çoğunlukla  onlar  fasıktırlar. "  " Çoğunlukla  onlar  öğüt  almazlar. "  "  Çoğunlukla  onlar   müşriktirler. "  Çoğunlukla  onlar  nankördürler "  gibi  çok  etkili  tanımlamalar  yapılmaktadır. İşte  Kur’anda  öğüt  olsun  diye  yer  alan  Tekasür  Sûresi  de,  içinde  kabir  sözcüğü  var  diye,  sonradan  uydurulan  hadis  ve  rivayetlerin  etkisiyle  Kabir  Hayatı  ve  Azabının  var  olduğuna  inananların  bu  yanlış  anlayışları  doğrultusunda,  son  yıllarda  mezarlıklarda,  ölenin  defini  esnasında  asıl  anlamı  da  bilinmeden  okunan  ve  ölenin  ruhuna  hediye  edilen  bir  mezarlık  Sûresi  haline  getirilmiştir.

Halbuki  içinde  yer  alan  ayetlerin  yaşayan  insanlara  asıl  vermek  istediği  mesajlarına  göre  Tekasür  Sûresi,  özellikle  yaşayanlar  için  öğüt  olsun  diye,  insanoğlunun  açgözlülüğünden,  nankörlüğünden,  mal  tutkusuyla  çıkarı  uğruna   yanlış  olarak  yaptıklarından,  bunun   için   var   olan  başkalarını   küçümseyen  olumsuz  karakter  özelliklerinden,  insanların  dünyadaki  maddi  varlık  ve  servetlerini  ( mal,  mülk,  evlat,  makam,  mevki,  şöhret ) zevk  ve  eğlence  amacıyla  arttırmak  için  haksız  ve  yanlış  girişimlerinin,  çoğaltma  yarışmalarının,  Mekke  putperest  müşrik  toplumunda  olduğu  gibi,  mezardaki  ölenlerin  dahi  sayılarak  taraftar  ve  oğul  sayılarıyla  övünmenin,  kendi  hayatlarını  ve  dünyayı  Cehenneme  çevireceğinden  bahsetmekte,  bu  yanlış  tutumlarının  ve  kendilerine  verilen  tüm  nimetlerin  hesabının  da  insanlara  mutlaka  sorulacağı  bildirilmektedir. Sekiz  ayetten  oluşan  bu  Sûrenin  ayetlerini  inceleyecek  olursak !

TEKASÜR  ( ÇOĞALTMA  YARIŞI ) SURESİ  : Bismillahirrahmanirrahim. 1 - Elhakimüttekasür, 2 - Hatta  zurtumülmekabir, 3 - Kella  sevfe  ta’lemune,  4 -Sümme  kella  sevfe  ta’lemun, 5 - Kella  levta’lemune  ilmelyakıyn, 6 - Leterevunnel  cahıym,  7 - Sümme  leterevunneha  aynelyakıyn,  8 - Sümme  letuselunne  yevmeizin  aninnaıym.

TEKASÜR  1 – 8  :  Rahman  ve  Rahim  Allah  adına  1 -  2  :  Çoğaltma  yarışı,  mezarlara  girinceye  /  ölünceye   kadar  sizi  eğlendirip  oyaladı.  3 – 4  :  Kesinlikle  sizin  düşündüğünüz  gibi  değil !  Yakında  bileceksiniz.  Yine  kesinlikle  sizin  düşündüğünüz  gibi  değil !  Yakında  bileceksiniz.  5 – 6  :  Kesinlikle  sizin  düşündüğünüz  gibi  değil ! Eğer  ki  kesin  bilgi  ile  bilirseniz  çılgınca  yanan  ateşi  /  cehennemi  / cahimi  kesinlikle  görürsünüz. 7  :  Bir  süre  sonra,  onu  gözle  görürcesine,  gerçek  olarak  kesinlikle  göreceksiniz. 8  :  Sonra  o  gün  siz,  nimetten  kesinlikle  sorulacaksınız.

Tekasür  sözcüğü  “  çoğaltma  yarışı “  ( çok  gösterme  çabası ) anlamına  gelmekle  beraber,  ayetlerde  arka  arkaya  "  sümme  / sonra  "  edatıyla  vurgu  üstüne  vurgu  yapılarak  dikkat  çekilmeye  çalışılarak,  bu  çaba   içerisine  giren  insanların  açgözlülüğü,  ihtirası,  hırsı,  hevası,  lükse  ve  gösterişe  aşırı  tutkulu  oldukları  anlamlarını  da  içermektedir. Bunun  yanı  sıra,  ben  ondan  daha  zenginim,  daha   güçlüyüm,  daha  öndeyim,  bu  bana  yetmez  gibi  hiç  de  hoş  olmayan  bencilliğin  psikolojik  formatıdır.  Bu  yapı,  övünç  ve  üstünlük  elde  etmek  gibi  nefsani  dürtülerin  tezahürüdür,  tüm  daha  fazla  kazanım  elde  etme  yarış  ve  rekabetlerin  gerçekleşme  zeminidir.  Ayetin  başında  bu  sözcüğün  “ Elha “ sözcüğü  ile  fiillendirilmesinden  dolayı,  eğlendirerek  oyalamak  ve  gaflete  düşürerek  asıl  yapılması  gerekenden  alıkoymak  anlamı  ortaya  çıkmaktadır. Bu  oyalanma  içerisinde  insan  öylesine  zevklenir  ki,  gaflete  düştüğünün  farkına  bile  varamaz.  Hatta  bu  zevk  uğruna  başka  insanları  dahi  baskı  altına  almaya,  istismar  etmeye,  aşağılamaya  yönelir. İşte  bu  zevk  ve  oyalanma,  insanı  gerçek  anlamında  kişilik  ve  karakter  bozukluğu  ile  Allah’a  kulluk  yapmaktan  dahi  alıkoyar,  uzaklaştırır.

Bu  ayette  geçen  “ zurtumül  mekabir  /  Kabir  ziyareti  " deyimi  sözlük  anlamı  ile  doğrudan  doğruya  bir  kişinin,  ölen  birinin  veya  yakınlarının  mezarını  ziyaret  etmesi  anlamında  yanlış  bilindiği  gibi  değil,  bilakis  kişinin  kendisinin  hayatının  sona  ermesi  ile  ölmekten  kinaye  kabre  girmesini,  ölünceye  kadar  da  bu  çoğaltma  yarışının  kendisini  oyaladığı  anlamına  gelmektedir.  Ayetin  orijinalinde  "  kella "  edatı  kullanılarak  kesin  bir  dille  çoğaltma  yarışının  yanlış  ve  kabul  edilemez  bir  davranış  olduğuna  vurgu  yapılmakta,  " sevfe "  edatı  ile  de  kısa  bir  zamanda  bu  yanlışın  mutlaka  ortaya  çıkacağı  ve  sonunda  da  doğrunun  anlaşılacağı  öğütlenmektedir. Ayette  yer  alan  “ cahim “  sözcüğü  ile  de  Ahiretteki  Cehennem,  ya  da  bazı  rivayetçilerin  inandıkları  gibi  yedi  kat  gök  semasının  sınırında  insanları  bekleyen  ve  şu  anda  hazır  olduğu  düşünülen  Cehennem   değil,  dünyadaki  yaşanacak  Cehennemin  ateşi  /  sıkıntıları ( tekasür  / çoklukla  yarış  ile )  oyalanıp  eğlenmenin,  zevklenmenin  sonucunda  ortaya  çıkacak  perişanlık,  stres,  sıkıntı,  bunalım,  endişe,  kaybetmeme  korkusu,  huzursuzluk,  başa  gelebilecek  her  türlü  musibet,  "  cahim  /  yanan  ateş "  ifadesiyle  anlatılmaya  çalışılmaktadır. 

Tekasür  hastalığına  yakalanarak  çoğaltma  yarışının  ateşini  yakmış  olanlar,  bir  taraftan  sahip  olduklarını  kaybetmemek  ve  daha  da  büyütmek  için  ellerinin  uzandığı  her  yerden,  kullandığı  insanların  sırtından  haklı  veya  haksız  kazanımları  toplayıp  sömürür  ve  maddi  olarak  şişerken,  diğer  taraftan  rakiplerine  elindekileri  kaptırmamak  için,  çeşitli  meşru  olmayan  yollardan  onlarla  mücadele  ederler. Sonunda  durum  öyle  bir  hal  alır  ki,  hem  tekasür  ateşini  ( cahimi )  yakmış  olanlar,  hem  de  bunların  beslendiği,  sömürdüğü  suçsuz  ve  günahsız  insanlar  ateşin  içinde  kalırlar.  İşte  içinde  kaldıkları  o  şey,  sıkıntı,  endişe,  uykusuzluk  ve  korkularla  dolu  Dünya  Cehennemidir.  Bu  yapının  içerisindeki  insanlar  sürekli  kendilerine  düşman  yaratarak  geceleri  uyuyamaz  hale  gelirler. Böylece  bizzat  kendi  Cehennemlerini  daha  bu  dünyada  yaşarken  kendi  elleriyle  yaratırlar  ve  kendi  gözleriyle  görürler.  İşte  Kur’anda  Tekasür  Sûresinin  ayetleri  ile  insanlara  çoklukla  yarışmak,  çoklukla  övünmek,  her  türlü  çokluğu  amaç  edinmek,  her  şeyin  en  fazlasını  ve  güzelini  sahiplenmek,  bunlardan  zevk  almak  gibi  davranışların,  hırsın,  insanların  hayatını  altüst  ederek,  kendi  elleriyle  kendi  hayatlarını  Cehenneme  çevirebileceği  ve  sonunda  da  sahip  olacakları  bu  nimetlerden  sorguya  çekilecekleri  anlatılmakta  ve  öğüt  almaları  istenmektedir.  Bu  gibi  yanlış  yollara  girmiş  insanlar,  toplumlar,  hatta  ülkeler  için  de  yine  Adiyat  Sûresinin  ayetleriyle ; 1 - 5  :  Soluk  soluğa  koşanlar,  sonra  ateş  saçanlar,  sonra  sabahtan  baskın  yapanlar,  derken  orada   tozu  dumana  katanlar,  sonra  bir  topluluğun  en  değerli  kaynaklarına,  varlıklarına  kadar  dalanları  kanıt  gösteririm  ki,  6 :  Kesinlikle  insan,  Rabbine  karşı  çok  nankördür.  7 :  Kendisi  de  buna  kesinlikle  tanıktır.  8 :  Şüphesiz  o  mal  sevgisinden  dolayı  da  kesinlikle  çok  katıdır.  9 - 11 :  Peki  o  vurguncu  insanlar,  kabirlerde  olanların  diriltilip  dışa  atıldığı,  göğüslerde  olanların  derlenip  toplandığı  zaman,  hiç  şüphesiz  o  gün  Rabblerinin  kendilerine  gerçekten  haber  verici  olduğunu  bilmezler  mi ?  "  ifadelerinde  gördüğümüz  gibi  çok  şiddetli  uyarılarla,  somut  referans  gösterilerek  de  Kur'anı  anlamak  üzere  okuyanlara  öğüt  verilmektedir. Aslında  Tekasür  Sûresi,  Peygamberimize  indiriliş,  vahyediliş  sırasına  göre  Adiyat  Sûresinin  bir  devamı  gibidir.

İnsanlar  bu  dünyada  başıboş  bırakılmamıştır.  Bu  dünya  yaşamının  sonunda  ölümle  beraber  herkes  kabre  girecek,  yukarıdaki  ayetlerde  belirtildiği  gibi  tekrar  hesap  gününde  diriltilecek,  mahşerde   toplanacak  ve  kendilerine  verilen  nimetlerin  hesabı  mutlaka   sorulacaktır.  Hadid  Sûresinin  20. ayetinde  de   "  Bilin  ki  iğreti  dünya  yaşamı,  ancak  bir  oyun,  tutkulu  bir  oyalanma,  bir  süs,  kendi  aranızda  bir  övünç,  mal  ve  çocuklar  konusunda  bir  çoğalma  yarışıdır.  Bir  yağmur  örneği  gibi,  onun  bitirdiği  ekin,  ekicilerin  hoşuna  gitmiştir,  sonra  koyuverir,  bir  de  bakarsın  ki  sapsarı  kesilmiş,  sonra  o  bir  çer  çöp  oluvermiş.  Ahirette  ise  şiddetli  bir  azap,  Allah’tan  bir  bağışlanma  ve  bir  hoşnutluk  vardır.  Dünyadaki  iğreti  yaşam,  aldanış   malından,  malzemesinden,  başka  bir  şey  değildir. "  ifadeleriyle  de  yapılan  bu  konulardaki  uyarılardan  ders  alınmalı,  insanlar  hayatlarını  ona  göre  düzenlemeli  Kur’an  ayetlerinin  gerçek  anlamını,  öğüdünü  bilmeli  ve  bu  bilinçle  Kur’anı  kendisine  rehber  edinerek  yaşamalıdır.

Tekasür  Sûresinin,  bizzat  yaşayanlar  için  asıl  mesajı,  öğüdü,  uyarısı  bunlar  iken,  bugün  maalesef   mezarlıkta  ölenin  defin  töreninin  ardından  bu  Sûreyi  okuyup  da,  üç  İhlas  ve  bir  Fatiha  ile  Kur’anın  hatim  edildiği  anlayışıyla,  hasıl  olan  sevabı  ölenlere  hediye  ettirip,  orada   toplanmış  olan  cemaate  amin  dedirttiren  imam  kardeşlerimizin,  bu  Kur’an  ayetlerinin  asıl  mesajından  haberlerinin  olup  olmadığı,  düşündürücü  bir  konudur. Ölen  bir  insanın  defin  töreninin  yapılması  elbette  ki  Kur'anımıza  göre  salat  etme,  destekleşme,  paylaşma,  yardımlaşma  olarak  bir  insanlık  görevidir. Şu  iyi  bilinmelidir  ki,  herkes  bu  dünyada  kendi  çabaları,  yaptıkları  ve  Ahiret  hayatına  önceden  sağlığında  gönderdikleri  ile  sorgulanacaktır. Hayatını  kaybetmiş  yakınlarımız,  sevdiklerimiz, ana  ve  babamız,  bizden  önceki  Müslüman  kardeşlerimiz  için  bizim  yapabileceğimiz  tek  bir  şey  vardır. O  da  Haşr  Sûresinin  10.  ayetinde  "  Ve  peygamber  döneminden  sonra  gelen  kimseler,   Rabbimiz !  bizi  ve  iman  ile  bizi  geçmiş  kardeşlerimizi  bağışla,  kalplerimizde  iman  etmiş  kimseler  için  kin  oluşturma !  Rabbimiz !  şüphesiz  Sen  çok  şefkat  ve  merhamet  gösteren,  çok  esirgeyen,  kolaylık  sağlayansın,  engin  merhamet  sahibisin   derler. "  yine  İbrahim  Sûresinin  41. ayetinde  “  Rabbimiz !  Hesabın  kurulduğu  günde  benim  için,  anam  babam  için  ve  müminler  için  bağışlamada  bulun.  dedi. "   örnekleriyle  gösterildiği  gibi,  onların  bağışlanmaları,  cehennem  azabından  uzak  tutulmaları  için  sık  sık  dua  etmek  ve  Rabbimizden  yardım  talep  etmek  olabilir.  Ayetlerde  görüldüğü  gibi  ölenlerimiz,  yakınlarımız,  Ahirete  irtihal  etmiş  ana  ve  babamız  için  bizim  yapabileceğimizin,  sadece  bir  dua  etmek  olduğu  bildirilmektedir. Bu  dua  da  her  zaman,  her  yerde  yapılabilir,  kabirde  meyyitin  baş  ucuna  gitmek  de  şart  değildir.  Çünkü  orada  kişinin  sesini  ve  konuşmasını  duyabilecek,  iletişim  kurulabilecek  kemik  parçalarından  başka,  artık  form  değiştirmiş  olan  meyyitten  canlı  her  hangi  bir  şey  kalmamıştır. Bizim  dualarımızı,  yakarmalarımızı  işitecek  olan  da  sadece  her  yerde,  her  zaman  diri  ve  hazır  olan,  bize  şah  damarımızdan  daha  yakın  olan  Yüce  Rabbimiz  Allah'tır. 

Ölen  insanlar,  büyükler,  anne  ve  babalar  elbette  ki  zaman  zaman  veya  her  fırsatta  hatırlanacaktır  ve  onlar  için  Yüce  Allah’tan  rahmet  ve  bağışlanma  dilenecektir. Bu  duaların  da  nasıl  yapılacağı  yukarıda  örneklediğimiz  gibi  Kur’an  ayetleriyle  gösterilmiştir. Ama  Kur’andan  okunan  herhangi  bir  Sûrenin  veya  ayetin  sevabı,  artık  sadece  okuyan,  okuduklarını  anlayarak  öğüt  alabilen  o  kişiye  olacaktır.  Bu  sevabın  ölünün  arkasından  g - mail  ile  ona  hediye  olarak  gönderilmesi,  Kur’ana  göre  mümkün  değildir.  Kur'anda  pek  çok  ayetle  belirtildiği  gibi,  hesap  gününde  insan  için  sadece  kendisinin  dünyadaki  çabalarının  karşılığı  vardır.

NECM  39  :  Gerçek  şu  ki,  insan  için  çalışıp  didindiğinden  /  alın  terinden,  emeğinden  başka  bir  şey  yoktur.

HAŞR  18  :  Ey  inanmış  olan  kişiler !  Allah’ın  koruması  altına  girin.  Her  kişi  yarın  için  ne  hazırladığına  baksın.

YASİN  54  :  Artık  bugün  kişi  herhangi  bir  haksızlığa  uğramaz. Ve  sadece  yapmış  olduklarınız  ile  karşılıklandırılırsınız.

FATIR  22  :  Ölüler  ve  diriler  de  eşit  olmaz. Şüphesiz  Allah  her  dilediğine  işittirir. Sen  ise  kabirlerdeki  kişilere  işittiren  biri  değilsin.

Elbette  ki  bu  Sûredeki  çoklukla  yarış  uyarıları,  servet  düşmanlığı  gibi  yanlış  anlaşılmamalıdır.  Pek  tabiidir  ki  müteşebbis  insanların,  Allah’a  daha  iyi  kulluk  yapmak  için  çok  çalışmaları,  üretmeleri,  çok  kazanıp,  nitelikli   insan  olup,  yüksek  makam  ve  mevkilere  gelmeleri,  o  makamlardan  insanlara  adaletle  hizmet  etmeleri,  meşru  zeminlerde  bol  nimet  kazanıp  şükretmeleri,  çok  sayıda  yardıma  muhtaç  insanlara  yapacakları  yardımla  şükürlerini  eda  etmeleri,  çok  sayıda  insan  için  istihdam  yaratmaları,  o  nimetlerin  Allah  yolunda   harcanmaları,  hak  olan  ve  Allah’ın  emrettiği,  insanların  benimsediği  görevlerdir. Bu  Sûrede  kınanan  davranış,  bu  amaçlara  ulaşmak  için,  her  türlü  yolun  mubah  sayılması,  hazla,  zevkle  amaç  edinilmesi,  ihtiras  ve  kibre  bürünülmesi,  bu  sonuçlara  ulaşmak  için  de  emeğin  sömürülmesi  ve  hakkın  gasp  edilerek  yanlış  adımlarla  dünyanın  Cehenneme  çevrilmesidir. Bu  nedenle  de  Sûrenin  son  ayetlerinde  mealen  “  Eğer  bilirseniz  yakında  cehennemi  mutlaka  bu  dünyada  kendi  gözünüzle  göreceksiniz  “  uyarısı  yapılmaktadır.

Keşke  mezarlıklarda  defin  töreninde  görev  alan  imam  kardeşlerimiz,  Mezhep,  Tarikat,  Cemaat  bölünmeleri  sonucunda  sünnet  denilerek  ortaya  atılmış  hurafelerle  ve  uydurulmuş  hadislerle  atalardan  gelen  yanlış  gelenekleri  bir  tarafa   bırakarak,  akıllarını  kullanarak,  sadece  Arapça  okudukları  Kur’an  ayetlerinin,  Sûrelerinin  gerçek  anlamına,  Allah’ın  gerçek  mesajına  vakıf  olarak,  ölenlere   hediye  gönderme  duası  gibi,  içinde  alet  oldukları  yanlış  ve  Kur’an  ayetlerinin  aksine  olan  bu  uygulamaların  farkına  varabilseler.  Hazır  orada,  mezarlıkta   ölenin  defin  töreni  için  cemaat  de  toplanmış  iken,  aslında  mümkün  olmayacak  olan,  ölülere  bağışlanmakla  yetinilen  İhlas,  Fatiha,  Tekasür,  Mülk  ve  Bakara   Sûrelerinin  ilk  beş  ayetinin  gerçek  anlamlarını,  öğüdünü  Türkçe  olarak  anlatabilseler.  Sonunda  vaki  olacak  olan  ölümün  onlara  da  yetişmeden,  mezara   girmeden  önce  okunan  bu  ayetlerin  uyarılarını  öğrenerek  hareket  etmeleri  gerektiğini  aktarabilseler. Kur’anın  öğüt  almak,  anlayıp  tefekkür  edilebilmek  ve  aklın  kullanılabilmesi  için  Türkçe  meallerinin  ve  Tebyininin  okunması  gerektiğini,  insanların  belleklerine  yerleştirebilseler.  İşte  gerçek  ve  Allah  katında  Kur’ana  uygun  olarak  makbul  bir  görevi  ancak  o  zaman  yerine  getirmiş  olacaklardır.  Aksi  halde  hele  bir  de  bu  görevi  bahşiş  veya  ücret  alarak  yapıyorlarsa,  Kur’an  ile  verilen  uyarıların  tersine  olan  bu  yanlış  uygulamanın  sorumluluğunu,  öncülük  vebalini,  kendileri  de  kabre  girerken  Cehennemin  odunu  olarak  sırtlarında  götüreceklerdir.  Allah'ın  selamı,  rahmeti  ve  Kur'anın  doğruları  sizinle  olsun !

ALLAH  DOĞRUSUNU  EN  İYİ  BİLENDİR !  RAHMETİ  VE  KUR'AN  BİZE  YETER !..

Temel  Kaynak : HAKKI  YILMAZ  ( Tebyin  ül  Kur’an )

 

 

PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR

BAŞLIKLAR
TAKİP ET