Kur’an, Kur’an ayetleri, Sûreleri Camide, evde, iş yerinde, kütüphanede, yolculukta, uçakta, otobüste, başkaları rahatsız edilmemek, gösterişe kaçmamak ve riyaya dönüşmemek şartıyla her yerde, gece gündüz her zamanda okunabilir. Ancak en verimlisi, en yararlısı, en anlamlısı, en olması gerekeni ise evde, gecenin sessizliğinde Arapça da okunacaksa, ardından asıl anlamını kavrayabilmek, öğüt alabilmek ve tefekkür edebilmek için Türkçe meal ve Tebyininin okunmasıdır. Rabbimizin eğiterek göreve hazırladığı dönemde Peygamberimize, ilk önerilerinden biri de gece okuması, ayet ayet, düşünerek tek tek ayetleri tertiplemesi, düzene sokması isteği olmuştur. Çünkü bu Kur'an, ölüler için değil, diriler için okunup anlaşılsın, öğüt alınsın diye indirilmiş dosdoğru yol ( hidayet ) rehberi olması gereken bir Kitaptır. En verimli olan okuma da gecenin sessizliğinde yapılan okumadır. Bu nedenle de Kur'anda bir çok ayette belirtildiği gibi örneğin ;
ZÜMER 27 – 28 : Ve andolsun ki Biz, düşünüp öğüt alsınlar diye pürüzsüz Arapça bir okuma ile Kur’anda insanlar için her türlüsünden örnek verdik.
YASİN 69 – 70 : Ve Biz O’na şiir öğretmedik. Bu O’nun için yaraşmaz da. O sadece diri olanları uyarmak ve kâfirler üzerine hak olması için hidayet / dosdoğru yolun rehberi bir öğüt ve apaçık bir Kur’andır.
CUMA 5 : Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra da onu okumayan kimselerin durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlayan toplumun örneği ne kötüdür. Ve Allah şirk koşarak yanlış ; kendi zararlarına iş yapanlar toplumuna doğru yolu göstermez.
Ayetlerindeki ifadelerde gördüğümüz uyarılara dikkat edilirse Kur'anın, dosdoğru yolu öğrenip, düşünüp öğüt alsınlar diye ve dirilerin uyarılması için indirildiği dile getirilmektedir. Arapça bir okuma ifadesi, Peygamberimizin ve muhatap olacağı toplumun Arapça konuşmaları nedeniyledir. Burada önemle vurgulanmak istenen nokta, Kur'anın Arapça olması değil, anlaşılarak okunması, öğüt alınmasıdır. Kendilerine okunsun, öğüt alınsın diye gönderilmiş Kitabı, Allah'ın ayetlerini anlamak için okumayanlar da, sırtına kitap yüklenmiş eşek durumunda, çok etkili bir benzetme ile uyarılmaktadır. Kur'an, her ne kadar önce Arap toplumuna hitaben indirilmiş ise de, Allah'ın bütün insanlığa indirmiş olduğu evrensel olan son Kitaptır. Sebe Sûresinin 28. ayetinde " Ve Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. " ifadeleriyle belirtildiğinden dolayı Peygamberimiz de tüm insanlığın, farklı diller konuşan tüm halkların da peygamberidir. Bütün insanlar tarafından aklın kullanılabilmesi ve dosdoğru yolun bulunabilmesi nedeniyle önemli olan, Kur'anın her toplum tarafından kendi anlayabileceği dilden okunarak gereken öğüdün alınabilmesidir. Ancak bugün ülkemizde Kur’anın okunması anlayışına bakıldığı zaman, çoğunlukla ve geleneksel olarak Yüce Allah’ın Kitabındaki ayetlerinin tersine bir uygulamanın yapıldığı görülmektedir. Kur’anın gerek kendisi, gerekse bazı Sûre ve ayetleri, hiç kimsenin bir şey anlayıp tefekkür edemediği, sadece bir Arapça ile mezarlıklarda, Ramazandan Ramazana Camilerde mukabele ve hatim denilen bir anlayışla okunduğu ve hasıl olan sevabın ölülere hediye edildiği şeklindedir. Bu yanlış uygulamadan dolayı da Müslümanlar, kendileri için indirilmiş olan dosdoğru yolun rehberi olması gereken Kur’anın içerisinde nelerin olduğunu bilememektedirler. Bu nedenle de bir çok ayette insanlar için " Çoğunlukla onlar akıl etmezler. " " Çoğunlukla onlar gafildirler. " " Çoğunlukla onlar fasıktırlar. " " Çoğunlukla onlar öğüt almazlar. " " Çoğunlukla onlar müşriktirler. " Çoğunlukla onlar nankördürler " gibi çok etkili tanımlamalar yapılmaktadır. İşte Kur’anda öğüt olsun diye yer alan Tekasür Sûresi de, içinde kabir sözcüğü var diye, sonradan uydurulan hadis ve rivayetlerin etkisiyle Kabir Hayatı ve Azabının var olduğuna inananların bu yanlış anlayışları doğrultusunda, son yıllarda mezarlıklarda, ölenin defini esnasında asıl anlamı da bilinmeden okunan ve ölenin ruhuna hediye edilen bir mezarlık Sûresi haline getirilmiştir.
Halbuki içinde yer alan ayetlerin yaşayan insanlara asıl vermek istediği mesajlarına göre Tekasür Sûresi, özellikle yaşayanlar için öğüt olsun diye, insanoğlunun açgözlülüğünden, nankörlüğünden, mal tutkusuyla çıkarı uğruna yanlış olarak yaptıklarından, bunun için var olan başkalarını küçümseyen olumsuz karakter özelliklerinden, insanların dünyadaki maddi varlık ve servetlerini ( mal, mülk, evlat, makam, mevki, şöhret ) zevk ve eğlence amacıyla arttırmak için haksız ve yanlış girişimlerinin, çoğaltma yarışmalarının, Mekke putperest müşrik toplumunda olduğu gibi, mezardaki ölenlerin dahi sayılarak taraftar ve oğul sayılarıyla övünmenin, kendi hayatlarını ve dünyayı Cehenneme çevireceğinden bahsetmekte, bu yanlış tutumlarının ve kendilerine verilen tüm nimetlerin hesabının da insanlara mutlaka sorulacağı bildirilmektedir. Sekiz ayetten oluşan bu Sûrenin ayetlerini inceleyecek olursak !
TEKASÜR ( ÇOĞALTMA YARIŞI ) SURESİ : Bismillahirrahmanirrahim. 1 - Elhakimüttekasür, 2 - Hatta zurtumülmekabir, 3 - Kella sevfe ta’lemune, 4 -Sümme kella sevfe ta’lemun, 5 - Kella levta’lemune ilmelyakıyn, 6 - Leterevunnel cahıym, 7 - Sümme leterevunneha aynelyakıyn, 8 - Sümme letuselunne yevmeizin aninnaıym.
TEKASÜR 1 – 8 : Rahman ve Rahim Allah adına 1 - 2 : Çoğaltma yarışı, mezarlara girinceye / ölünceye kadar sizi eğlendirip oyaladı. 3 – 4 : Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil ! Yakında bileceksiniz. Yine kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil ! Yakında bileceksiniz. 5 – 6 : Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil ! Eğer ki kesin bilgi ile bilirseniz çılgınca yanan ateşi / cehennemi / cahimi kesinlikle görürsünüz. 7 : Bir süre sonra, onu gözle görürcesine, gerçek olarak kesinlikle göreceksiniz. 8 : Sonra o gün siz, nimetten kesinlikle sorulacaksınız.
Tekasür sözcüğü “ çoğaltma yarışı “ ( çok gösterme çabası ) anlamına gelmekle beraber, ayetlerde arka arkaya " sümme / sonra " edatıyla vurgu üstüne vurgu yapılarak dikkat çekilmeye çalışılarak, bu çaba içerisine giren insanların açgözlülüğü, ihtirası, hırsı, hevası, lükse ve gösterişe aşırı tutkulu oldukları anlamlarını da içermektedir. Bunun yanı sıra, ben ondan daha zenginim, daha güçlüyüm, daha öndeyim, bu bana yetmez gibi hiç de hoş olmayan bencilliğin psikolojik formatıdır. Bu yapı, övünç ve üstünlük elde etmek gibi nefsani dürtülerin tezahürüdür, tüm daha fazla kazanım elde etme yarış ve rekabetlerin gerçekleşme zeminidir. Ayetin başında bu sözcüğün “ Elha “ sözcüğü ile fiillendirilmesinden dolayı, eğlendirerek oyalamak ve gaflete düşürerek asıl yapılması gerekenden alıkoymak anlamı ortaya çıkmaktadır. Bu oyalanma içerisinde insan öylesine zevklenir ki, gaflete düştüğünün farkına bile varamaz. Hatta bu zevk uğruna başka insanları dahi baskı altına almaya, istismar etmeye, aşağılamaya yönelir. İşte bu zevk ve oyalanma, insanı gerçek anlamında kişilik ve karakter bozukluğu ile Allah’a kulluk yapmaktan dahi alıkoyar, uzaklaştırır.
Bu ayette geçen “ zurtumül mekabir / Kabir ziyareti " deyimi sözlük anlamı ile doğrudan doğruya bir kişinin, ölen birinin veya yakınlarının mezarını ziyaret etmesi anlamında yanlış bilindiği gibi değil, bilakis kişinin kendisinin hayatının sona ermesi ile ölmekten kinaye kabre girmesini, ölünceye kadar da bu çoğaltma yarışının kendisini oyaladığı anlamına gelmektedir. Ayetin orijinalinde " kella " edatı kullanılarak kesin bir dille çoğaltma yarışının yanlış ve kabul edilemez bir davranış olduğuna vurgu yapılmakta, " sevfe " edatı ile de kısa bir zamanda bu yanlışın mutlaka ortaya çıkacağı ve sonunda da doğrunun anlaşılacağı öğütlenmektedir. Ayette yer alan “ cahim “ sözcüğü ile de Ahiretteki Cehennem, ya da bazı rivayetçilerin inandıkları gibi yedi kat gök semasının sınırında insanları bekleyen ve şu anda hazır olduğu düşünülen Cehennem değil, dünyadaki yaşanacak Cehennemin ateşi / sıkıntıları ( tekasür / çoklukla yarış ile ) oyalanıp eğlenmenin, zevklenmenin sonucunda ortaya çıkacak perişanlık, stres, sıkıntı, bunalım, endişe, kaybetmeme korkusu, huzursuzluk, başa gelebilecek her türlü musibet, " cahim / yanan ateş " ifadesiyle anlatılmaya çalışılmaktadır.
Tekasür hastalığına yakalanarak çoğaltma yarışının ateşini yakmış olanlar, bir taraftan sahip olduklarını kaybetmemek ve daha da büyütmek için ellerinin uzandığı her yerden, kullandığı insanların sırtından haklı veya haksız kazanımları toplayıp sömürür ve maddi olarak şişerken, diğer taraftan rakiplerine elindekileri kaptırmamak için, çeşitli meşru olmayan yollardan onlarla mücadele ederler. Sonunda durum öyle bir hal alır ki, hem tekasür ateşini ( cahimi ) yakmış olanlar, hem de bunların beslendiği, sömürdüğü suçsuz ve günahsız insanlar ateşin içinde kalırlar. İşte içinde kaldıkları o şey, sıkıntı, endişe, uykusuzluk ve korkularla dolu Dünya Cehennemidir. Bu yapının içerisindeki insanlar sürekli kendilerine düşman yaratarak geceleri uyuyamaz hale gelirler. Böylece bizzat kendi Cehennemlerini daha bu dünyada yaşarken kendi elleriyle yaratırlar ve kendi gözleriyle görürler. İşte Kur’anda Tekasür Sûresinin ayetleri ile insanlara çoklukla yarışmak, çoklukla övünmek, her türlü çokluğu amaç edinmek, her şeyin en fazlasını ve güzelini sahiplenmek, bunlardan zevk almak gibi davranışların, hırsın, insanların hayatını altüst ederek, kendi elleriyle kendi hayatlarını Cehenneme çevirebileceği ve sonunda da sahip olacakları bu nimetlerden sorguya çekilecekleri anlatılmakta ve öğüt almaları istenmektedir. Bu gibi yanlış yollara girmiş insanlar, toplumlar, hatta ülkeler için de yine Adiyat Sûresinin ayetleriyle ; 1 - 5 : Soluk soluğa koşanlar, sonra ateş saçanlar, sonra sabahtan baskın yapanlar, derken orada tozu dumana katanlar, sonra bir topluluğun en değerli kaynaklarına, varlıklarına kadar dalanları kanıt gösteririm ki, 6 : Kesinlikle insan, Rabbine karşı çok nankördür. 7 : Kendisi de buna kesinlikle tanıktır. 8 : Şüphesiz o mal sevgisinden dolayı da kesinlikle çok katıdır. 9 - 11 : Peki o vurguncu insanlar, kabirlerde olanların diriltilip dışa atıldığı, göğüslerde olanların derlenip toplandığı zaman, hiç şüphesiz o gün Rabblerinin kendilerine gerçekten haber verici olduğunu bilmezler mi ? " ifadelerinde gördüğümüz gibi çok şiddetli uyarılarla, somut referans gösterilerek de Kur'anı anlamak üzere okuyanlara öğüt verilmektedir. Aslında Tekasür Sûresi, Peygamberimize indiriliş, vahyediliş sırasına göre Adiyat Sûresinin bir devamı gibidir.
İnsanlar bu dünyada başıboş bırakılmamıştır. Bu dünya yaşamının sonunda ölümle beraber herkes kabre girecek, yukarıdaki ayetlerde belirtildiği gibi tekrar hesap gününde diriltilecek, mahşerde toplanacak ve kendilerine verilen nimetlerin hesabı mutlaka sorulacaktır. Hadid Sûresinin 20. ayetinde de " Bilin ki iğreti dünya yaşamı, ancak bir oyun, tutkulu bir oyalanma, bir süs, kendi aranızda bir övünç, mal ve çocuklar konusunda bir çoğalma yarışıdır. Bir yağmur örneği gibi, onun bitirdiği ekin, ekicilerin hoşuna gitmiştir, sonra koyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o bir çer çöp oluvermiş. Ahirette ise şiddetli bir azap, Allah’tan bir bağışlanma ve bir hoşnutluk vardır. Dünyadaki iğreti yaşam, aldanış malından, malzemesinden, başka bir şey değildir. " ifadeleriyle de yapılan bu konulardaki uyarılardan ders alınmalı, insanlar hayatlarını ona göre düzenlemeli Kur’an ayetlerinin gerçek anlamını, öğüdünü bilmeli ve bu bilinçle Kur’anı kendisine rehber edinerek yaşamalıdır.
Tekasür Sûresinin, bizzat yaşayanlar için asıl mesajı, öğüdü, uyarısı bunlar iken, bugün maalesef mezarlıkta ölenin defin töreninin ardından bu Sûreyi okuyup da, üç İhlas ve bir Fatiha ile Kur’anın hatim edildiği anlayışıyla, hasıl olan sevabı ölenlere hediye ettirip, orada toplanmış olan cemaate amin dedirttiren imam kardeşlerimizin, bu Kur’an ayetlerinin asıl mesajından haberlerinin olup olmadığı, düşündürücü bir konudur. Ölen bir insanın defin töreninin yapılması elbette ki Kur'anımıza göre salat etme, destekleşme, paylaşma, yardımlaşma olarak bir insanlık görevidir. Şu iyi bilinmelidir ki, herkes bu dünyada kendi çabaları, yaptıkları ve Ahiret hayatına önceden sağlığında gönderdikleri ile sorgulanacaktır. Hayatını kaybetmiş yakınlarımız, sevdiklerimiz, ana ve babamız, bizden önceki Müslüman kardeşlerimiz için bizim yapabileceğimiz tek bir şey vardır. O da Haşr Sûresinin 10. ayetinde " Ve peygamber döneminden sonra gelen kimseler, Rabbimiz ! bizi ve iman ile bizi geçmiş kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde iman etmiş kimseler için kin oluşturma ! Rabbimiz ! şüphesiz Sen çok şefkat ve merhamet gösteren, çok esirgeyen, kolaylık sağlayansın, engin merhamet sahibisin derler. " yine İbrahim Sûresinin 41. ayetinde “ Rabbimiz ! Hesabın kurulduğu günde benim için, anam babam için ve müminler için bağışlamada bulun. dedi. " örnekleriyle gösterildiği gibi, onların bağışlanmaları, cehennem azabından uzak tutulmaları için sık sık dua etmek ve Rabbimizden yardım talep etmek olabilir. Ayetlerde görüldüğü gibi ölenlerimiz, yakınlarımız, Ahirete irtihal etmiş ana ve babamız için bizim yapabileceğimizin, sadece bir dua etmek olduğu bildirilmektedir. Bu dua da her zaman, her yerde yapılabilir, kabirde meyyitin baş ucuna gitmek de şart değildir. Çünkü orada kişinin sesini ve konuşmasını duyabilecek, iletişim kurulabilecek kemik parçalarından başka, artık form değiştirmiş olan meyyitten canlı her hangi bir şey kalmamıştır. Bizim dualarımızı, yakarmalarımızı işitecek olan da sadece her yerde, her zaman diri ve hazır olan, bize şah damarımızdan daha yakın olan Yüce Rabbimiz Allah'tır.
Ölen insanlar, büyükler, anne ve babalar elbette ki zaman zaman veya her fırsatta hatırlanacaktır ve onlar için Yüce Allah’tan rahmet ve bağışlanma dilenecektir. Bu duaların da nasıl yapılacağı yukarıda örneklediğimiz gibi Kur’an ayetleriyle gösterilmiştir. Ama Kur’andan okunan herhangi bir Sûrenin veya ayetin sevabı, artık sadece okuyan, okuduklarını anlayarak öğüt alabilen o kişiye olacaktır. Bu sevabın ölünün arkasından g - mail ile ona hediye olarak gönderilmesi, Kur’ana göre mümkün değildir. Kur'anda pek çok ayetle belirtildiği gibi, hesap gününde insan için sadece kendisinin dünyadaki çabalarının karşılığı vardır.
NECM 39 : Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden / alın terinden, emeğinden başka bir şey yoktur.
HAŞR 18 : Ey inanmış olan kişiler ! Allah’ın koruması altına girin. Her kişi yarın için ne hazırladığına baksın.
YASİN 54 : Artık bugün kişi herhangi bir haksızlığa uğramaz. Ve sadece yapmış olduklarınız ile karşılıklandırılırsınız.
FATIR 22 : Ölüler ve diriler de eşit olmaz. Şüphesiz Allah her dilediğine işittirir. Sen ise kabirlerdeki kişilere işittiren biri değilsin.
Elbette ki bu Sûredeki çoklukla yarış uyarıları, servet düşmanlığı gibi yanlış anlaşılmamalıdır. Pek tabiidir ki müteşebbis insanların, Allah’a daha iyi kulluk yapmak için çok çalışmaları, üretmeleri, çok kazanıp, nitelikli insan olup, yüksek makam ve mevkilere gelmeleri, o makamlardan insanlara adaletle hizmet etmeleri, meşru zeminlerde bol nimet kazanıp şükretmeleri, çok sayıda yardıma muhtaç insanlara yapacakları yardımla şükürlerini eda etmeleri, çok sayıda insan için istihdam yaratmaları, o nimetlerin Allah yolunda harcanmaları, hak olan ve Allah’ın emrettiği, insanların benimsediği görevlerdir. Bu Sûrede kınanan davranış, bu amaçlara ulaşmak için, her türlü yolun mubah sayılması, hazla, zevkle amaç edinilmesi, ihtiras ve kibre bürünülmesi, bu sonuçlara ulaşmak için de emeğin sömürülmesi ve hakkın gasp edilerek yanlış adımlarla dünyanın Cehenneme çevrilmesidir. Bu nedenle de Sûrenin son ayetlerinde mealen “ Eğer bilirseniz yakında cehennemi mutlaka bu dünyada kendi gözünüzle göreceksiniz “ uyarısı yapılmaktadır.
Keşke mezarlıklarda defin töreninde görev alan imam kardeşlerimiz, Mezhep, Tarikat, Cemaat bölünmeleri sonucunda sünnet denilerek ortaya atılmış hurafelerle ve uydurulmuş hadislerle atalardan gelen yanlış gelenekleri bir tarafa bırakarak, akıllarını kullanarak, sadece Arapça okudukları Kur’an ayetlerinin, Sûrelerinin gerçek anlamına, Allah’ın gerçek mesajına vakıf olarak, ölenlere hediye gönderme duası gibi, içinde alet oldukları yanlış ve Kur’an ayetlerinin aksine olan bu uygulamaların farkına varabilseler. Hazır orada, mezarlıkta ölenin defin töreni için cemaat de toplanmış iken, aslında mümkün olmayacak olan, ölülere bağışlanmakla yetinilen İhlas, Fatiha, Tekasür, Mülk ve Bakara Sûrelerinin ilk beş ayetinin gerçek anlamlarını, öğüdünü Türkçe olarak anlatabilseler. Sonunda vaki olacak olan ölümün onlara da yetişmeden, mezara girmeden önce okunan bu ayetlerin uyarılarını öğrenerek hareket etmeleri gerektiğini aktarabilseler. Kur’anın öğüt almak, anlayıp tefekkür edilebilmek ve aklın kullanılabilmesi için Türkçe meallerinin ve Tebyininin okunması gerektiğini, insanların belleklerine yerleştirebilseler. İşte gerçek ve Allah katında Kur’ana uygun olarak makbul bir görevi ancak o zaman yerine getirmiş olacaklardır. Aksi halde hele bir de bu görevi bahşiş veya ücret alarak yapıyorlarsa, Kur’an ile verilen uyarıların tersine olan bu yanlış uygulamanın sorumluluğunu, öncülük vebalini, kendileri de kabre girerken Cehennemin odunu olarak sırtlarında götüreceklerdir. Allah'ın selamı, rahmeti ve Kur'anın doğruları sizinle olsun !
ALLAH DOĞRUSUNU EN İYİ BİLENDİR ! RAHMETİ VE KUR'AN BİZE YETER !..
Temel Kaynak : HAKKI YILMAZ ( Tebyin ül Kur’an )
PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR