 
 Kur'an, Allah'tan, elçisi Muhammed ( a.s. ) a vahyedilen kitabın özel adıdır. Sözcüğün kök anlamı " birikip dağılma " dır. Buradan yola çıktığımızda ise harflerin birikerek sözcüklere, sözcüklerin cümleye dönüşmesi ve bunların aktarılabilmesi için okumak da bu sözcükle ifade edilmiştir. Bundan dolayı da aynı zamanda okunacak Kitap ( öğrenilip öğretilen ) anlamını taşımaktadır. Yüce Rabbimiz Allah’ı, Kur’an ayetleri ile daha doğru ve yeterince tanımak, Peygamberimizin 23 yıllık Risaletindeki büyük bir sabır ve özveri ile verdiği çok çetin mücadelesinin ayrıntılarını kademe kademe anlayabilmek ve büyüklüğünü algılayarak O’nun mümtaz şahsiyetini ve güzel ahlâkını öğrenebilmek, Kur’an bütünlüğü içerisindeki Allah’ın Hakk dini İslam’ı, içindeki Tevhit öğretisini ve basamak basamak öğütlerini kavrayabilmek için, araştıran, sorgulayan ve aklını kullanabilen her Mümin'in, ayetleri Peygamberimize indiriliş / vahyediliş sırasına göre, önce içinde bulunduğu paragraf bütünlüğü içerisinde diğer ayetlerden bağını koparmadan, ardından da o benzer ayetlerle Kur'an bütünlüğü içerisinde tedebbür ile ( aynı konuların yer aldığı ayetlerin de öncesine ve ardına dikkat edilerek, arka arkaya tertillenerek / düzene sokularak ) okuması gerekir.
Kur’an ayetleri, Peygamberimize yirmi üç yıllık Risalet hayatında, önceleri beş veya altı ayet, zaman ilerledikçe de sayıları arttırılarak bölüm bölüm, paragraf paragraf, Kur’anın ifadesiyle necm necm indirilmiştir. Bu bölümlerin konuları da, sıraları da, Peygamberimizin karşılaştığı olaylara ve Rabbimizin Onu yönlendirme gereksinimlerine göre de değişmiştir. Konuların ve verilmek istenen mesajların sürekli olarak canlı tutulabilmesi, değişik açıklamalarla daha iyi anlaşılabilmesi için aynı konulara önce basit, ardından da yavaş yavaş daha ayrıntılı kavramlarla değişik Sûreler içinde değişen ifadelerle defalarca yer verilmiştir. Bu nedenle her Sûrenin içerisinde kademe kademe geliştirilen özellikte, paragraf paragraf değişen farklı konular yer almaktadır. Fakat evlerimizdeki Kur'an Mushafında ise Sûrelerin sıralaması, ayetlerin nüzul sırasına göre değildir. Maalesef farklı bir sıralamada olduğu için, Kur'an bütünlüğünün kavranması zorlaşmakta ve ister istemez kafalarda değişik sorular ve tereddütler oluşabilmektedir. Çoğu kişi de bir Sûrenin içerisinde yer alan farklı konuların hemen değişmesinden dolayı, anladığı dilden mealini okumaya çalıştığı halde, Kur'andan bir şey anlamadığını dile getirebilmektedir. Oysa Yusuf Sûresinin 1. ayetinde " İşte bunlar mubin / apaçık, açıklayıcı Kitabın ayetleridir. " denildiği gibi daha bir çok ayetle Kur'anın " Apaçık, açıklayıcı bir Kitap " olduğu belirtilmektedir. Ardından da bu Kitabın " Arabiyyen " ifadesiyle indirildiği belirtilmiş olduğundan kolay anlaşılır, rahat telaffuz edilebilir, diziminin mükemmel olduğu vurgulanmaktadır. Enam Sûresinin 155. ayetinde " Ve Kur'an kiminiz " Kitap, sadece bizden önceki iki topluluğa / Yahudi ve Hristiyanlara indirildi. Biz ise o kitapları okuyamıyor ve dillerini anlayamıyorduk " kiminiz de " Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk " demeyesiniz diye Bizim indirdiğimiz bereketli bir kitaptır. " ifadeleriyle özellikle yapılan uyarılarla " Ben bu kitabı anlamıyorum, bize indirilmedi, haberim yoktu " gibi mazeretlerin geçerli olamayacağı dile getirilmektedir.
Ayet : Alamet / gösterge nişan, ibret, mucize karşılıklarıyla birlikte, Allah'ın ayetleri ifadesi genel olarak Allah'ın varlığı ve birliğinin açık delili gibi anlamlara da gelmektedir. Aynı zamanda Allah'ın yaratmış olduğu her şey de ayettir. Terim olarak Kur’anda baş tarafı ve son tarafı belirlenmiş, harf, sözcük, cümle veya cümleler topluluğudur. Ama bir tek sözcükle cümle oluşturmayan ayetler de vardır. Örneğin ; Rahman Sûresinin 1. ayeti sadece “ Er Rahman “ sözcüğünden oluşmaktadır. Kur’anda sonradan ilave edilmiş numarasız besmeleleri saymazsak toplam 6234 ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerden yaklaşık 4800 civarındaki ayet Mekke’de, geri kalanları ise Medine’de vahyedilmiştir / indirilmiştir, nazil olmuştur.
Sûre : Sözcük anlamıyla yüksek makam, mevki, şan, şeref, alamet, bir şeyi diğer şeyden ayıran engel gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise en az üç ayetten oluşan ve diğer ayet gruplarından ayırmak için özel ad verilmiş ayet gruplarıdır. Kur'anda toplam 114 Sûre bulunmaktadır. 286 ayet ile Bakara Sûresi en uzun Sûre, Asr, Kevser ve Nasr Sûreleri de 3 ayetlik en kısa Sûrelerdir.
Mushaf, iki kapak arasında toplanan sayfaların oluşturduğu kitap demektir. Aslında hangi konuda olursa olsun elimize geçen her kitap Mushaf olmasına rağmen, bu sözcük Kur'an için kullanılarak yaygınlaştırılmıştır. Bu ad Kur'ana, Halife Osman zamanında ayetler tamamen toplanıp bir araya getirilip kitaplaştırıldıktan sonra verilmiştir. Bugün Müslümanların evlerinde ve ellerinde bulunan Kur'an Mushafı da Osman'ın nüshasından çoğaltılarak bugüne gelinmiştir. Halife Osman zamanında özellikle yeterince kağıt olmadığından, Kur’anı ezberinde tutan, yassı kemik, yassı tahta, yassı taş ve deri parçaları üzerine yazılmış ayetleri ellerinde bulunduran sahabeler, hemen bir araya getirilmiş, bütün ayetler bir araya toplanmış ve ilk defa, Kur’an Mushafı oluşturulmuştur. Kur'an ve İslam hakkında yeterli birikimi olmayan sahabelerin içtihadıyla oluşturulan ve Osman Mushafı denilerek hazırlanmış olan Kur'anda, ne yazık ki Fatiha Sûresini ( başlangıç ) adıyla en başa ve ardından da en uzun ayetleri içeren Sûreler de arka arkaya sıralanmış, kısa Sûreler de en sona yerleştirilmiş, ayetlerin Peygamberimize indiriliş sırası göz önünde bulundurulmamış, kronoloji dikkate alınmamış, tertile / düzgün, birbirine karıştırılmadan dizime riayet edilmemiş, birçok necmin / bölümün / paragrafın cümleleri yerli yerinde tertip edilememiştir. Bazı Sûrelerin içindeki ayetlerin anlam bütünlüğü, paragraf bütünlüğü, özne, yüklem ve zamir bağlantıları dikkatlerden kaçmıştır. Bundan dolayı da bazı anlam bütünlüklerinde kopukluklar ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla Peygamberimizin vefatından sonra oluşturulmuş mevcut Mushafın bugünkü düzeni, Kur'anın " Arabiyyen / en mükemmel anlatım ve gramer kurallarına eksiksiz uyum ve mubin / apaçık dediği orijinal niteliğine uymamaktadır. Paragraftaki iki cümle arasına birçok başka cümlenin sokulduğu, bir cümlenin ayet halindeki ögelerinin, işaret ettiği zamirinin, onlarca cümle sonrasına taşındığı görülmektedir. Osman Mushafındaki bu olumsuzluklar nedeniyle bugün birçok ayet tek başına ele alındığı için yanlış anlaşılabilmekte, ya da anlaşılamamaktadır. Bir çok ayet de ekleme, çıkarma yapmadan, parantez açmadan anlaşılmaz konumda bulunmaktadır. Daha sonraları bu Mushafta, harflerin üzerine nokta, şedde, esire ve ötre gibi hareke denilen seslendirme işaretleri de konulmuş, cümleler arasına çeşitli şekiller konularak duraklar belirlenmiş, resmi yeni bir Osman Mushafı oluşturulmuş, bütün Müslüman toplumlarında aynı şekilde okuma birliği sağlanmaya çalışılmıştır. Bunlara rağmen bu Mushaftaki Kur'an, işlerliğini çekiciliğini yitirmiş, Peygamberimiz zamanında toplumları canlandıran, hak ile batılı birbirinden ayıran, öğüt bırakan, bilginleri ve bilge kişileri yerlere kapandıran, topluma can, ışık olan, ikna etmedik, ölmeden kendisine inanmadık insan bırakmayan Kur'an, bu bozuk Mushafı ile hayatın içinde olmaktan çıkarılmış, mezarlık kitabı, Cami kitabı ve efsaneler kitabı konumuna sokulmuştur. Dinin artık bu Mushaftan anlaşılamaz olması nedeniyle, dini anlamak ve öğretmek için Mezhep İmamları, Tarikat Şeyhleri, Cemaat liderleri türemiştir. İşte bugün elimizde, evlerimizde bulunan Osman Mushafı bunları yapmıştır. Kur'an gerçeğindeki İslam'ı katletmiştir, böylece Kur'anın İslam'ı yerine, yerden ot biter gibi Mezhep ve Tarikat dinleri ortaya çıkmıştır.
Bu günümüzde ise ayetlerin, Sûrelerin nüzul, Peygamberimize parça parça, necm necm, bölüm bölüm indirilerek / vahyediliş sırasına göre meallerinin yazılmış olduğu kitaplar da bulunmaktadır. Peygamberimizin verdiği mücadelenin ve Kur’anın mesajlarının daha iyi anlaşılabilmesi için, Kur’an Sûrelerinin nüzul sırasına göre meallarinden okunması, anlamayı ve hedefe ulaşmayı kolaylaştıracaktır. Geçmişteki olumsuz saptamaları da dikkate alarak okuyucuya sunulması gereken Mushaf, herkes tarafından en ciddi eser olarak bilinen Hattat Kadroğlu'nun Mushafıdır. Kur'andaki Sûrelerin ayetleri nüzul sırasına göre değişik zamanlarda bölüm bölüm indirilerek tamamlanmış olmasına karşın, sadece kesiksiz bütün ve tam olarak yedi ayetlik Fatiha Sûresi beşinci sırada nazil olmuştur. Elimizdeki Kur'an Mushafında doksan altıncı sırada bulunduğu halde, Peygamberimize ilk olarak vahyedilen / indirilen ayetler ise, toplam on dokuz ayet olmasına rağmen Alak Sûresinin ilk beş ayetidir.
ALAK 1- 5 : Bismillahirrahmanirrahim ! İkra bismi rakkileziy halak * Halakal insane min alak * İkra’verabbükel Ekrem * Elleziy alleme bil kalem * Allemel insane malem ya’lem
Rahman ve Rahim Allah adına ! İnsanı alak’tan / embriyondan, kan pıhtısından oluşturan Rabbinin adına oku / öğren öğret. Oku / öğren öğret Senin Rabbin ise ekrem / kendilerini zengin ve üstün biri sanan o kişilerden daha üstün zengin ve ikram sahibi olandır. Senin Rabbin ki kalemle öğretti. O insana bilmediğini öğretti.
Dikkat edilirse, Peygamberimize ve biz Müslümanlara, Rabbimizin ilk emri okumak, öğrenmek ve öğretmektir. Ama bu okumak ve öğrenmek, sadece Kur’anı Arapça olarak hiç bir şey anlamadan okumak değil, anlaşılarak okunması ve bizzat insanların bilime, ilme sarılmaları isteğidir. İçinde çok sayıda ayet bulunan Sûreler ve ayetler, aslında Peygamberimize değişik zamanlarda aralıklarla fakat tertil ( düzgün dizim, cümlelerin, paragrafların ve pasajların birbirine karıştırılmaması yöntemi ) ile vahyedilmiştir. Örneğin, 88 ayetten oluşan Sad Sûresinin ayetleri, kayıtlara göre ; ( 67 – 88 ) ayetleri 4. yılda, ( 1- 24 ) ayetleri 5. yılın başında, ( 29 – 66 ) ayetleri 5. yılın sonunda, ( 25 – 28 ) ayetleri de 12. yılda nazil olmuştur. Her ne kadar Çin'de bulunmuş, orta Asya'da ve Avrupa'da kullanılıyor ise de Peygamberimizin zamanında o dönemde Arabistan'a henüz kağıt kullanımı ulaşmamıştı ve yaygın olarak kullanılmamakta idi. O günlerde nazil olmuş ayetler tabaklanmış deri, yassı kemik, yassı taşlar, tahta ve tabletler üzerine yazılıyordu. Önceden ayetler necmler, paragraflar halinde tertilli ve düzenli bir şekilde iken Peygamberimizin vefatının ardından, sahabe tarafından sonradan başlık da konularak Sûreler haline sokulmuştur. Sûrelerin isimlendirilmesi konusunda da çok değişik görüşler bulunmakta, kimileri gerçekte olmayan Cebrail tarafından, kimileri Peygamberimiz tarafından, kimileri de Peygamberimizden sonraki komisyonlarca belirlendiğini ileri sürmektedirler. Mekke’de nazil olan pek çok Sûrenin başında Elif, Lam, Ha, Mim, Nun, Kaf, Ra gibi bazen bir, bazen de birkaç tane Mukattaa / Kesik, tek başına bir anlamı olmayan harfler bulunmaktadır. Bu harflerin, Peygamberimizin zamanında Sûrelerin, ayetlerin birbirine karışmamasını sağlamak amacıyla Sûre isimleri olarak kullanıldığını öne sürenler vardır. Hatta elimizdeki Mushafta dahi, Yasin, Taha, Kaf, Tin, Sad Sûreleri, Mukattaa harfleri ile isimlendirilmiş olarak yer almaktadır. ( " Kur'anda Hurufu Mukattaa Neden Vardır " başlıklı makalemizde daha ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz. ) Kur’andaki yetmiş iki Sûre, ismini Sûre başındaki birinci ayetinde yer alan sözcüklerden almaktadır. ( Rahman, Fatır, Saffat gibi.. ) Yusuf Sûresi ve Talak Sûresi, tamamen değindikleri kıssa ve içindeki konulardan isimlerini almış, bazı Sûreler de Sûrenin ana merkezindeki konuyu oluşturan sözcüklerden almıştır. Ankebut / Dişi Örümcek, Nahl / Bal arısı, Neml / Karınca, Bakara / Sığır gibi…
Furkan Sûresinin 32. ayetinde " Kâfirler ; " Kur'an ona bir defada indirilmeli değil miydi ? " de dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleşsin diye böyle parça parça indirdik. Ve Biz onu tane tane / birbirine karıştırmadan vahyettik. " ifadelerinde gördüğümüz, Müzemmil Sûresinin 1 - 4. ayetlerinde de " Ey evine kapanan kişi ! Geceleyin kalk görev yap. Kendine indirilmekte olan Kur'anı da tebliğ ederken tertille / düzgünce düzene koy. " denilerek eğitim ile yol gösterilmiş olduğundan paragrafların ve konuların bağlantılarına göre düzenlemesini ve sıralamasını Peygamberimiz bizzat kendisi yapmıştır. Peygamberimiz, Alak Sûresinin ilk beş ayetinin nüzulu ile hemen görevine başlatılmamış, bir süre görevine hazırlanabilmesi için, bu ilk beş ayetin ardından değişik Sûrelerin değişik ayetleri ile muhatap olacağı insanların karakterleri anlatılmıştır. Rabbimiz değişik isim ve sıfatları ile Kendisini tanıtmış, kendisini yeterli, güçlü, üstün sayan insanların haddi aşarak, Tagutlaşarak, Firavunlaşarak, nasıl azgınlaşıp zulmün içinde olabileceklerini dile getirmiş, Kalem Sûresinin ayetlerinde, Rabbimiz, kalem üzerine and içerek / kasem ederek, somut kanıtlar göstererek ilmin sembolü olan kalem ile bilime, gelişmeye dikkat çekmiş, bahçe sahipleri kıssası ile mal tutkusundaki insanların karakterlerini, balığın arkadaşı ifadesiyle sabırsızlanarak görevini terk eden Yunus peygamber örneğiyle sabrın ve mücadelenin önemini, Müzzemmil Sûresinin ayetleriyle gecenin bir vaktinde ve sessizliğinde verimli çalışmanın nasıl yapılacağını, kendisine vahyedilen ayetlerin nasıl tertipleneceğini, görevine nasıl hazırlanması gerektiğini öğretmiştir. Hazırlanmanın tamamlandığı sürenin sonunda da Rabbimiz 4. sıradaki Müddessir Sûresinin ilk iki ayetiyle “ Ya Eyyühel Müddesir ! Kum fe enzir. “ Ey Peygamberlik giysisine bürünmüş ve hazır hale gelmiş olan, Kalk hemen uyar. Denildikten ve ardından da Fatiha Sûresinin yedi ayetini vahyettikten sonra, Peygamberimiz hemen Kâbe’nin yanındaki Safa tepesine gider, Fatiha Sûresinin ayetlerini okuyarak peygamberliğini ilan eder, halkın karşısında ilk tebliğini başlatmış olur. Bundan dolayı da bugün elimizde ve evlerimizde ayetlerin indiriliş, nüzul sırasına göre sıralanmamış olan Kur’an Mushafında Fatiha Sûresi en başta bulunur.
Bundan sonra Peygamberimize nazil olan ayet gruplarını Peygamberimiz de yazmıştır, yanında bulunan sahabelere de tabaklanmış derilere, yassı tahta levhalara, develerin kürek kemiklerine, beyaz yassı taşlara yazdırmış ve bu ayetler ezberlenmeye başlanmıştır. Geceleri Peygamberimiz de bu ayet gruplarını tertipler ve ertesi günü yapacağı tebliğler için gerekli hazırlıkları yapardı. Bu gece çalışmaları esnasında, Kendisine inanmış bazı sahabeler de Onunla birlikte bulunmaktadır. Saldırılar, hakaretler, aşağılamalar, dışlamalar, inkâr ile karşı direnmeler, uygulanan tecrit ve ambargolarla ve sonunda da öldürme tehditlerine karşı çok çetin ve mücadeleli geçen, Mekke'den Medine'ye hicret etmek mecburiyetinde kalan Peygamberimizin risaletinin en sonunda nazil olan ve 114. Sûresi de 3 ayetten oluşan Nasr Sûresidir.
NASR 1 – 3 : Allah’ın yardımı ve fethi geldiği zaman ve sen insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiklerini gördüğün zaman, hemen Rabbinin övgüsüyle beraber her türlü noksanlıklardan Kendisini arındır. / Rabbini tesbih et, Hamd et. Ve Ondan bağışlanma dile. Şüphesiz O, ezelden beri tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı verendir.
Evet, bu üç ayetlik Sûre ile beraber, Allah'ın inayeti ve destekleri ile Peygamberimizin risaleti başarıyla tamamlanmıştır, sabır, azim ve dirayet ile verilen onca mücadeleden sonra Allah’ın fethi ile zaferi gerçekleşmiştir. Böylece Kur’an ayetleri ile önce Resulullah’a sonra da bütün insanlığa, kıyamet gününe kadar ayakta duracak olan kulluk terbiyesi öğretilmiştir. Herkes şahit olmuştur ki, Resulullah canını dişine takarak, zekâsı, vakarı ile elçilik görevini başarı ile yerine getirmiştir.
Peygambarimiz vefat ettiği zaman Ali bin Talib, Ubeyd bin Kaf, Hafza, İbn Mesud gibi kişilerin ayetlerin iniş sırasına göre ayrı ayrı oluşturduğu 8 Kur'an Mushafı bulunmakta idi. Öte yandan Peygamberimizin vefatından sonra Halife seçilen Ebu Bekir zamanında, Kur’anı ezberinde bulunduran ve elinde yazılı ayetlerin bulunduğu sahabeler bir araya toplanmış, bütün Sûreler ve ayetler bir araya getirilmiş, tedebbüre, ayetlerin necm necm tertillenmesine dikkat edilmeden, maalesef önce yer alması ve anlaşılması gereken ayetler sona, sonra okunması gereken ayetler de başa konularak hemen apar topar bir Kur’an Mushafı oluşturulmuştur. Halife Osman'ın devreye girmesiyle, halbuki elinde hazır nüzül sırasına göre hazırlanmış Mushaf bulunduğu halde Ali bin Talib'e özellikle de haber verilmemiştir. Böylece Kur'an ve İslam hakkında yeterli birikimi olmadığı halde sahabeler komitesinin içtihadıyla oluşturulmuş Osman Mushafında, katiplerin bir çok yazım hataları da düzeltilememiş olduğundan dolayı da, oluşturulan Kitap ile aslında siyasi rekabetlere mahkûm edilen Kur'an, daha işin başında katledilmiştir, aynı Sûre içerisinde öne veya daha geriye alınması gereken ayetler, necmler / paragraflar bulunmakta, bunun için de okuyanların anlaması zorlaşmakta ve kavram karışıklıkları da giderilememektedir.
Peygamberimize vahyedilen ayet ve ayet gruplarının her birinin yaşanan olaylara ve gereksinimlere göre bir nüzul sebebi ve amacı vardır. Çocukluğundan itibaren halbuki Peygamberimizin yanında bulunan yeğeni Ali bin Talib, inen her ayetin de en yakın tanığı idi. Sahabe içinde de ondan daha bilgili olan kimse de yoktu. İlk defa da o necm necm indirilmiş olan ayetleri sıralamaya sokarak yazmış ve Klasik eserlerde de söylenerek bilindiği gibi Ali Mushafını oluşturmuştu. Bu Mushafın varlığı da herkes tarafından biliniyordu. Klasik kaynaklarda da bu Mushafın, ayetlerin necm necm nüzul sırasıyla tertiplendiği, ayetlerin hiç bir değişikliğe uğramadan yazıldığı, her bir harfin, ayetin aynen Peygamberin okuduğu gibi yazıldığı, ayetlerin neden indirildiğine varıncaya kadar açıklamaların bulunduğu özelliklerini de anlatmaktadırlar. Ama buna rağmen bugün maalesef Ali Mushafı ortada yoktur. Özellikle olsa gerek Halife Osman, Mushafın hazırlanması ve yazılması esnasında Ali'ye haber de, görev de vermemiştir, Fussilet Sûresinin 26. ayetinde " Ve kâfirler ; " Üstün gelmeniz için bu Kur'anı dinlemeyin, onun için de anlamsız şeyler yapın, anlaşılmasını her türlü yolla engelleyin " dediler. " ifadeleriyle belirtildiği gibi aynen İslam adına en büyük cinayeti işlemiş, yapılması gereken en büyük zararı da vermiştir. Üstelik de Osman Mushafı hazırlandıktan sonra öteki mushaflar da imha edilmiştir. Halbuki ancak nüzul sırasına ve nedenlerine göre Kur'an ayetleri takip edilerek okunacak olunursa o zaman Peygamberimizin risaletinin büyüklüğü ve Kur'an, daha kolay kavranabilir, kavramlar basamak basamak daha kolay anlaşılır. Aksi halde bugünkü Kur'an Mushafını eline ilk defa alan ve mealinden anlamaya çalışacak olan bir kişinin, daha başlangıçta karşısına tereddüt edebileceği ve aslında neyin anlatılmak istendiğinin de anlaşılamayacağı ifadeler çıkabilir. Örneğin ;
* Elimizde bulunan Kur'an Mushaf'ının daha başında yer alan Bakara Sûresinin 7. ayetinde " Allah onların kalpleri ve kulakları üzerine mühür vurmuştur. Onların gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azap onlar içindir. " ifadeleriyle başlayan paragraf, daha okumanın başında insanların tereddüde düşmesine ve yanlış sonuçlara varmasına neden olabilir. Halbuki Bakara Sûresinin ayetleri peygamberimize, neyin ne olduğunun büyük ölçüde ortaya çıkıp belirli hale geldikten ve Medine’ye hicretinden sonraki risaletinin son yıllarında indirilmeye başlanmış ve risaletinin en son yılında da tamamlanmıştır. Bilinçli olan ve düşünebilen, araştıran, sorgulayan ve aklını kullanabilen bir okuyucu bu ayetten “ Bazı insanların Allah’ın dilemesi sonucu kâfir olduklarını, bu yüzden ne yapsalar kâfirlikten kurtulamayacaklarını, onları uyarmanın bir yararı olmayacağını, bu kimselerin mutlaka cezalandırılacakları “ gibi bir sonucu çıkarabilir ve daha işin başında çelişkiye düşüp Kur’andan uzaklaşmak isteyebilir. Konular karışık olduğu için ben okuyorum ama bir şey anlamıyorum da diyebilir. Ve ayetteki Allah tarafından kalpleri ve kulakları mühürlenmek, gözleri perdelenmek suretiyle kâfir kılınan bu insanlara yine Allah tarafından azap edilmesindeki adalet mantığını sorgulayabilir. Halbuki nüzul sırasına göre ayetler takip edildiği zaman, Kur’anın başka ayetlerinde de bu anlamların çıkarılabileceği, Allah’ın dilediğini doğru yola iletebileceğini ifade eden, buna benzer ayetler bulunmaktadır, ne yazık ki bu ayetler Mushafta en sonlara yerleştirilmiştir. Kur’an ayetleri nüzul sırasına göre ele alınacak olunursa, başlangıçtaki pek çok ayette, kademe kademe Allah’ın hidayet ve dalaleti birlikte yarattığını, Allah’ın meşieti ve dilemesi ile beraber kullarına da seçme, irade kullanma özgürlüğünün verildiği, kulların kendi özgür iradeleri ile seçimlerini yaptıklarından kendi kalplerini kendilerinin mühürlediğini, Allah'ın belli nedenlere dayanmadan rastgele birilerinin kalbini mühürleyip saptırmayacağını anlatan ve açıklayan pek çok ayetin olduğu da görülecektir.
* Tevbe Sûresinin 51. ayetinde " De ki : " Hiçbir zaman bize Allah'ın bizim için yazdığından başkası dokunmaz. O bizim mevlamızdır. Onun için müminler, yalnızca Allah'a işin sonucunu havale etsinler. " denilir. Bu ayet Tebük Seferinin hazırlıklarının yapıldığı Hicretin 9. yılında Medine'de nazil olduğu halde elimizde bulunan mushafta Mekke dönemine ait ayetlerin arasında öncelikli olarak yer almaktadır. Bu ayetle adeta gerçek müminler savaştan kaçmazlar ve başımıza gelecek olanlar kaderdir, alın yazısıdır kabulünü ortaya koymazlardı. Halbuki bu ayetin daha doğru ve gerçekçi anlaşılabilmesi için eğer tertil ve tedebbüre dikkat edilerek öncelikle okunması ve anlaşılması gereken Mücadele Sûresinin 21. ayetinde " Allah : " Elbette, Ben ve elçilerim galip geleceğiz " diye yazmıştır. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir. En üstün, en güçlü, en şerefli, mağlup edilmesi mümkün olmayan / mutlak galip olandır. " ifadeleri okunup anlaşıldığı zaman, sırası gözetilmeden okuma ile önceden ortaya çıkarılmış ve yanlış olan kader ve alın yazısı kavramı ve inancı kendiliğinden ortadan kalkardı.
Elimizdeki Kur'an mushafının bu şekilde düzenlenmiş olmasından dolayı bu tür yanlış anlaşılma ve kavram karışıklıklarına, rüşde kılavuzlamanın, şifanın ne olduğu, buzağı ve sığır olarak yer alan ayetlerin doğru tahlil edilememesi gibi daha bir çok örnek verilebilir. Arapça olduğu için siz anlamazsınız, hatim edilerek her harfine on sevap kazanırsınız, abdestsiz Kur'ana el sürülemez, Kur'anı anlamak ve anlatmak için ilim sahibi din ehli olunması gerekir gibi bir çok yanlış yönlendirmelerle yukarıda Fussilet Sûresinin 26. ayetinin mealinde gösterdiğimiz gibi kulak vermeyerek, uzak durarak Kur'anın gerçek mesajlarını anlamayarak, oysa Kur'anın çok kolay ve mükemmel anlaşılır bir kitap olduğunun farkına da varamayarak siyasi, askeri, ekonomi ve eğitim alanında maalesef Müslümanlar bugünün güçlü kâfirlerine yenik düşmüşlerdir. Oysa Peygamberimizin bütün yaşamı, karşılaştığı olaylar, muhatap olduğu sorular, hep nüzul sırasına göre indirilmiş ayetlerle çözümlendirilmiş ve sonuçlandırılmıştır. Bu nedenle Kur’anın ve buna bağlı olarak Peygamberimizin verdiği mücadelenin büyüklüğünün, Sûrelerinin ve ayetlerinin daha kolay ve doğru anlaşılabilmesi için, Kur'anın bütünlüğüne dikkat edilmesi, bir ayetin değindiği konunun diğer Sûrelerde de yer alan aynı konudaki ayetlerle onların öncelik ve nüzul sırasına göre arka arkaya dizilip, hepsinin diğer ayetlerden bağının koparılmadan okunması, hedefe ulaşmayı ve Kur'an bütünlüğünün kavranmasını kolaylaştıracaktır. Nisa Sûresinin 82. ayetinde " Onlar hala Kur'anı arka arkaya dizerek gereği gibi düşünmezler mi ? " ifadeleriyle belirtilerek Rabbimizin yapmış olduğu uyarı, oysa ne Osman Mushafını hazırlayanlarca, ne de bu Mushafa göre hüküm oluşturan bugünün ünlü İlâhiyatçılarınca da dikkate alınmamıştır. Taha Sûresinin 114. ayetinde de " İşte hak olan, biricik hükümdar olan Allah ne yücedir ! Onun vahyi sana tamamlanmadan evvel, okumayı / öğretmeyi acele etme ve Rabbim bana bilgiyi arttır de. " ifadeleriyle belirtildiği gibi bizim de Kur'anı doğru anlayabilmemiz için o konudaki bütün bilgileri toplayarak " Kur'anın Bütünlüğü " ile hareket etmemiz gerektiği uyarısı yapılmaktadır. Tabii ki artık tamamlanmış olan Kur'an, aslında eksiksiz olarak elimizin altındadır ve eğer nüzul sırasına göre de hazırlanmış ise, bu tür Kur'anda bize ışık tutacak, daha kolay anlamamızı sağlayacak bütün ayrıntılar ve bilgiler de içerisinde olur.
Klasik ve gelenekçi tefsirlerde, peygamberimize vahyedilen ayetlerin, bizzat Cebrail Meleği ile indirildiği, ayet sıralamalarının ve Sûre tertiplerinin de Cebrail Meleği tarafından gösterildiği, kimine göre Cebrail Meleği ile Peygamberimizin her Ramazanda bir araya gelerek mukabele ettikleri, kimilerine göre de altı ayda bir karşılıklı mukabele ile ayetleri kontrol ettikleri anlatılmaktadır. Buna inandırılan Müslümanlar da her Ramazan ayında, imamın önüne oturmakta ve hiç bir şey anlamadan da Kur’anın Arapça okunmasını bir ay boyu takip ederek mukabele yaptığını zannetmektedir. ( Kur'anı Hatimle Mukabele Etme Geleneği başlıklı yazımızda geniş bilgi bulabilirsiniz ) Meşhur Cibril hadisi de başta olmak üzere bu konuda uydurulan pek çok rivayet ve hadis, Kütübi Sitte eserlerinde sayfalar dolusu ile yer alarak ister istemez, Peygamberini çok sevdiğini zanneden, fakat Kur’anın içerisinde neyin olduğunu bilmeyen cahil halkı esir almaktadır.
Allah, mutlak varlıktır. Evrenin, Kâinatın, Dünyanın ve Alemlerin en küçük zerresine varıncaya kadar yaşamın içindedir. Biz insanlara da şah damarımızdan daha yakındır. Bütün Kâinatı, Evreni ve oluşumların tümünü Sünnetullah ile yönetmektedir. Bu yönetim için de ( Fizik, Kimya, Biyoloji, Astronomi, Kuantum Enerji değişimleri, Yer çekimi, Mıknatıslanma, Manyetik alan oluşumu, Dipol moment itme ve İmpuls kanunları gibi.. ) pek çok kanunları, ilkeleri, kuralları ve değişmez hükümleri yaratmıştır. Allah’ın, yarattığı varlık alemi ile iletişiminde hiyerarşi ve aracı yoktur. Hükmüne peygamberler de dahil yarattığı hiç bir varlığı ve astlarını ortak etmez. İnsanların inancına yanlış olarak yerleştirildiği gibi metafizik ve nesnel bir varlık olarak düşünülen Cebrail Meleği diye bir melek yoktur. Kur’anın hiç bir ayetinin orijinalinde doğrudan doğruya Peygamberimize vahyi Cebrail Meleğinin indirdiği ifadesi bulunmamaktadır. İsra Sûresinin birinci ayetinde ilk vahyin indirilebilmesi için, Peygamberimizin bir gece yarısında, Mescidi Haram’dan, Kâbe'nin 18 km. dışındaki Mescidi Aksa denilen küçük mescidin avlusuna kadar nasıl yürütüldüğü, Necm Sûresinin 1 – 18 ayetleri arasında da orada Rabbimizin, Peygamberimize Vahyini nasıl indirdiği ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Aynen bunlara benzer şekilde de Musa Peygambere vahyi, Rabbimizin bizzat Kendisinin indirdiği anlatımları, Taha Sûresinin 10 – 14 ayetlerinde görmekteyiz. Ayetlerin orijinalinde Cebrail Meleğinden de hiç söz edilmemektedir. Buna rağmen Diyanet İşleri mealleri de dahil pek çok mealde, bazı ayetlerin çeviri meallerine, parantez içerisinde zorlamalarla Cebrail indirdi eklemeleri yapılmaktadır. Halbuki özellikle de Rahman Sûresinin 1 - 2. ayetinde “ Er Rahman allemel Kur’an “ Rahman Kur’anı / öğrenip öğretmeyi öğretti denilerek Kur’anı bizzat Allah’ın öğrettiği belirtilmektedir. Bundan dolayı Yüce Rabbimiz vahyini, peygamberimizin beynine, inzal, ilga etti ifadesiyle bizzat Kendisi nüfuz ettirerek indirmiştir.
Tarih boyunca yüce Rabbimiz Allah, yaşamın ve alemlerin dışında, çok uzaklarda ve ulaşılamaz yerlerde olarak düşünülmüştür. Bugün de hala lafla " La ilâhe illallah " Allah'tan başka ilâh diye bir şey yoktur. denildiği halde Tevhit şuurundan uzaklaşılıp, Allah'ı arşın dışında, mitolojilerdeki Zeus tanrısı gibi koltuk üzerinde Sidreti Münteha dedikleri yerde oturduğunu düşünenler, Peygamberimizi arşın sınırında uydurma masallarla, Allah’ın katına Miraca çıkaranlar, hep Allah’ın hükmüne aracı tanrıları, taştan tahtadan putları, Yahudi ve Hristiyanlık inancında da melekleri çok tanrılı düzenin yerine koydukları gibi, onlardan esinlenen bizim Müslüman ulemamız da, Peygamberimizin vefatından sonra rivayetlerle pek çok değişik isimdeki Meleği, Allah’ın hükmüne aracı etmişlerdir. Cebrail meleğine vahyi indirtmişler, ama bugün ise artık başka peygamber gelmeyeceği için de onu emekli etmiş ve uydurma hadislerle imam yapıp uzayın derinliklerinde diğer meleklere namaz kıldırtmaktadırlar. İnsan vücudunda ölüm genlerinin varlığını 2008 yılında bilim adamlarının ispat etmiş olmasına rağmen, hala tek bir Azrail’e aynı anda yüz binlerce insanın canını aldırtma masallarını anlatmaktadırlar. Mikail meleğine yağmuru, rüzgârı ve tabiat olaylarını yönettirmekteler, İsrafil meleği de elindeki borusunu üflemek üzere kıyametin kopacağı günü beklemektedir. Bu arada da arşı, gök yüzünü ve Evreni bir kanadı yerin merkezinde bir kanadı da arşın sınırında sekiz meleğin hiç yorulmadan sırtlarında taşıdığına, uçsuz bucaksız olan uzayın düzenini sağladığına inanılmaktadır.
Allah’ın yarattığı ve bugünkü bilimin ve teknolojinin ortaya koyduğu, elktro manyetik radyo dalgalarıyla tablet ve cep telefonlarındaki görüntülü ve sesli iletişim örneği mucizesi dahi, bugünün Ulemasını hala bu yanlış inançlarından döndürememektedir. Biz elbette ki Allah’ın Kur’anda tarif ettiği Meleklere iman ederiz, ama hurafelerle dinimize sokulmuş, gerçekte nesnel ve metafizik bir varlık olmayan meleklerle ilgili masallara ve iddialarına inanmayız. ( Kur’anda Melek Kavramı başlıklı yazımıza bakabilirsiniz. ) İnsanların inancına yerleştirilmiş olan bütün bu yanlış kavramlar, nüzul sırasına göre Kur'an ayetlerinin mealinden veya Tebyininden okunması, kademe kademe okuyucunun önüne getirilen ayetlerin öğütlerinin, uyarılarının anlaşılması, düşünülmesi, sorgulanması ile doğruya ve Kur'anın gerçek mesajlarına kavuşulabilir, bu ayetlerden kazanılan uyarılar, hayatın rehberi olarak kullanılabilir. Bu nedenle de Zuhruf Sûresinin 44. ayetinde " Ve şüphesz sana vahyedilen / Kur'an, senin için de, toplumun için de gerçekten bir öğüttür / Şan, şereftir. Siz yakında sorgulanacaksınız. " ifadelerinde gördüğümüz gibi bütün insanlar inanarak ve samimi olarak Kur'an ayetlerini kapasiteleri ölçüsünde tadebbür ile anlamak üzere okuyup okumadıklarından, ayetlerin öğüdüne uyup uymadıklarından sorgulanacaklardır.
Kur'andaki Sûrelerin tarihi olaylara göre test edilerek, indirilmeye başlandığının yine de tahminlere göre olan sıralamaları, değişik kişilerce kayıtlara geçirilmiştir. Bazı Sûrelerin sıralamalarında da ihtilaflar bulunmaktadır. Yine de Osman Bin Affan tarafından oluşturulan Sûrelerin sıralaması en yaygın olarak kabul edilen sıralama olmuştur. Yine de bu sıralamaya göre okunmaya başlanan Kur’an ayetleri, kronolojik bir anlatımla bize Kur’anın ve mesajlarının daha kolay ve doğru olarak anlaşılmasında yardımcı olacaktır. Kur’an kırk yaşından sonra Peygamberimizin hayatı olmuş, O’nun ufku, hayata bakışı tamamen değişmiştir. Çok çetin geçen mücadelenin bütün ayrıntıları, kademe kademe nüzul sırasına göre anlatılmaktadır. Bu nedenlerle Alllah'ın ve Kur'anın Hakk Dininin doğrularını öğrenmek, Allah'ı ve Peygamberi daha gerçekçi tanımak isteyen, Kur’anı mutlaka anlamak üzere Nüzul sırasına göre paragraf paragraf arka arkaya ayetlerin sıralanışı ile tedebbür ile düşünerek okumalıdır. Allah'ın selamı, rahmeti ve Kur'anın doğruları sizinle olsun !...
En yaygın olarak kabul edilen Kur’an Sûrelerinin nüzul sıralaması ;
1.Alak 2. Kalem 3. Müzzemmil 4. Müddessir 5. Fatiha 6. Tebbet 7. Tekvir 8. Ala 9. Leyl 10. Fecr 11. Duha 12. İnşirah 13. Asr 14. Adiyat 15. Kevser 16. Tekasür 17. Maun 18. Kafirun 19. Fil 20. Felak 21. Nas 22. İhlas 23. Necm 24. Abese 25. Kadr 26. Şems 27. Buruc 28. Tin 29. Kureyş 30. Kariah 31. Kıyamet 32. Hümeze 33. Mürselat 34. Kaf 35. Beled 36. Tarık 37. Kamer 38. Sad 39. Araf 40. Cinn 41. Yasin 42. Furkan 43. Fatır 44. Meryem 45. Taha 46. Vakıa 47. Şuara 48. Neml 49. Kasas 50. İsra 51. Yunus 52. Hud 53. Yusuf 54. Hicr 55. Enam 56. Saffat 57. Lokman 58. Sebe 59. Zümer 60. Mümin 61. Fussilet 62. Şura 63. Zuhruf 64. Duhan 65. Casiye 66. Ahkaf 67. Zariyat 68. Gaşiye 69. Kehf 70. Nahl 71. Nuh 72. İbrahim 73. Enbiya 74. Müminun 75. Secde 76. Tur 77. Mülk 78. Hakkah 79. Mearic 80. Nebe 81. Naziat 82. İnfitar 83. İnşikak 84. Rum 85. Ankebut 86. Mutaffifin 87. Bakara 88. Enfal 89. Ali İmran 90. Ahzab 91. Mümtehine 92. Nisa 93. Zilzal 94. Hadid 95. Muhammed 96. Rad 97. Rahman 98. İnsan 99. Talak 100. Beyyine 101. Haşr 102. Nur 103. Hacc 104. Münafikun 105. Mücadele 106. Hücurat 107. Tahrim 108. Tegabün 109. Saff 110. Cuma 111. Fetih 112. Maide 113. Tevbe 114. Nasr
ALLAH DOĞRUSUNU EN İYİ BİLENDİR ! RAHMETİ VE KUR'AN BİZE YETER !..
Temel Kaynak : HAKKI YILMAZ ( Tebyin ül Kur'an )
PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR