Dinimizin, imanımızın yegâne kaynağı olan kitabımız Kur’anda, Ahzap Sûresinin 70. ayetinde “ Ey iman edenler ! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin. “ denildiği halde, bu ciddi uyarıdan çoğunluğumuzun haberi bulunmamaktadır. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde ve bilhassa ülkemizde, Kur’an kimilerince sadece hiç bir şey anlamadan Arapça okunduğundan, kimilerince de hiç okunmadığından dolayı terk edilmiş durumdadır. Bundan dolayı da Allah'a yönelmekten, ayetlerindeki uyarılardan uzak kalındığından, yalan söylemek sanki dinimiz açısından mubah olan, normal bir şey gibi görülmeye başlanmıştır. Müslümanız elhamdülillah diyen toplumumuzun büyük bir kesiminde, günlük hayatımızda her an, her yerde, her konuda, İslam’da en büyük suçlardan olan yalanla karşı karşıya gelmekte yalanlarla yaşamaktayız. Aile yaşantımızda yalan, sevgimizde yalan, dostluğumuz ve arkadaşlığımızda yalan, çocuk eğitiminde yalan, iş hayatında yalan, çarşıda pazarda yalan, aldığımızda sattığımızda yalan, işimiz gücümüz yalan, siyasetimiz sözümüz yalan, Dinimizde dahi peygamberimizin adına uydurulan hadis ve rivayetlerle yaşanılanlar yalan, velhasıl her şeyimiz ve yaşadığımız dünyamız da yalan. Yalan, hayatımızın her alanında, sanki bütün temel ihtiyaçlarımız gibi, iç içe geçmiş vazgeçilemez durumdadır. Oysa yaşadığımız yalanlarla dolu dünyamıza ve toplumumuza baktığımızda herkesin ağzından bal damlamakta “ Yalanı hiç sevmem, Yalandan korktuğum kadar yılandan korkmam. “ ifadesi dillerden hiç düşmemektedir ama, " Yalandan kim ölmüş " güzellemesi de ağızlarda sakız olmakta, kanıksanmaktadır. Aslında toplumumuz yalan konusundaki hassasiyetini, “ Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz, Yalancının evi yanmış, kimse inanmamış “ gibi çok etkili ata sözleriyle, “ Yalan dünya, Yalana şerbetli, Bir ayak üstünde bin yalan söylemek “ gibi deyimlerle, şiirlerle, şarkılarla, romanlarla, hikâyelerle de ortaya koymakta ama eğlenmenin dışında onlardan herhalde etkilenen ve ders alan pek olmamaktadır.
Yalan : Yanıltmak amacıyla doğru olmayan bir ifade veya güdülere biçilmiş bir roldür. Türkçe’de yalan, gerçeği gizlemek, çarpıtmak, ya da olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek demektir. Sözlük anlamıyla ise, aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeği gizleyerek söylenen söz ve asılsız uydurmalardır. Kur’anda ise yalan ve yalancılık, “ Kizb “ sözcüğü ile geçer. “ sıdk “ doğruluk sözcüğünün zıddıdır. Yalandan kimse ölmemiş de fakat yalancılık “ Kizb “ dinimize göre küfrün ta kendisidir. Allah katında günahların en büyüklerindendir. Nifakın ( Münafıklığın, iki yüzlülüğün, bozgunculuğun ) en önde gelen alametlerindendir.
NAHL 105 : Yalanı, yalnızca Allah’ın ayetlerine inanmayan kimseler uydurur. Ve işte onlar yalancıların ta kendileridir.
NAHL 106 : Her kim imanından sonra küfreder, küfre göğsünü açarsa, artık kendilerinin üzerine Allah’tan bir gazap vardır. Bunlar için büyük bir azap da vardır.
CASİYE 7 : Çok yalancı / gerçeği ters yüz eden, çok günahkâr / günaha düşkün olan kişilerin hepsinin vay haline !
HACC 30 : O halde Allah’a yönelmiş olarak o putlardan olan kirlilikten kaçının. Yalan sözden de kaçının.
Günlük hayatımızda her an, her yerde karşılaşacağımız yalanlar, çeşitli nedenlere dayanmaktadır. Bazen içinde bulunulan zor durumlardan kurtulabilmek için, bazen kötülük yapmak amacı gütmekten, bazen duyulan nefretten, bazen de kendini olduğundan daha farklı gösterebilmekten kaynaklanan yalanlar söylenmektedir. Ama yalanların hepsinin ardında bencillik vardır. Bu yalanların neden olabileceği etkilerin derecesi, söylem şekli ve sonuçlarının durumu, söyleyenin yaşına, sosyoekonomik ve kültürel yapısına, eğitimine ve cinsiyetine göre değişmektedir. İnsanların kendi günlük hayat akışına göre birbirlerine karşı söyledikleri yalanlar vardır, bir de Allah’ın ayetlerine karşı dinimiz açısından davranışları ve söylemleri ile içine düştükleri yalanlar vardır.
İnsanların kendi aralarında birbirine karşı söyledikleri yalanlar, kullanılma yerlerine, tezahürlerine göre değişik sınıflandırmalarla isimlendirilmektedir. Buna göre renkli yalanlar vardır, kapkara yalanlar vardır, mor yalanlar vardır, beyaz, pembe yalanlar vardır. Bazı yalanlar kendini ele verdiğinden, gözde ve yüzde morarma ile kendini belli eder. Genellikle bayanların birbirinin yüzüne karşı yaptıkları iltifatlar, beyaz yalanlardır. Arkalarından da bazen acımasız gerçek yüze çarpılır. Söyleyenin kendisinin bile inanmadığını yüzündeki gülücüklerle belli ettiği yalanlar da pembe yalanlardır. İnsanların birbirine verdikleri sözlerin yerine getirilmemesi de toplumumuzda çok rastlanılan yalanlardır. Dinimiz ve kitabımız Kur’an, bu yalanların hiç birisini onaylamamaktadır.
SAF 2 – 3 : Ey iman etmiş kimseler ! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz ? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında cezayı gerektiren büyük bir suç / günah olarak belirlendi.
NAHL 91 : Ve sözleşme yaptığınızda, verdiğiniz sözleri yerine getirin. Yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz ki Allah işlediğiniz şeyleri bilir.
İSRA 34 : Verilmiş sözünüzü de yerine getirin. Şüphesiz verilmiş sözde sorumluluk vardır.
NAHL 94 : Ve yeminlerinizi birbirinizi aldatma ve bozgunculuğa / yalan ve kargaşaya araç edinmeyin.
ALİ İMRAN 78 : Ve Kitap Ehlinden, bazı söz ve ilkeleri, kitaptan olmamasına rağmen, siz onu Kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip büken akılsız, serseri bir grup vardır. O Allah katından olmadığı halde, “ Bu Allah katındandır “ derler. Kendileri bilip dururken, Allah’a karşı yalan söylerler.
MÜMİN 69 : Allah’ın ayetleri üzerinde tartışanları hiç düşündün mü ? Nasıl da döndürülüyorlar. Kitabı ve ellerimizle gönderdiklerimizi yalanlayanlar elbette ileride, boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülüp, sonra ateşte yakılırken bilecekler.
LEYL 9 – 10 : Kim kendisini tüm ihtiyaçların üstünde görürse ve en güzeli yalanlarsa, Biz de ona en zor olan / azap için kolaylık sağlarız.
Kur'anda bilhassa, Rahman Sûresinin ayetleri ile Allah'ın insanlar için verdiği sayısız nimetler sıralandıktan sonra, bu nimetlerin farkında olmayan, akıl eden ve gören gözler olamayanlar için, Allah'ın ayetlerini ve bu nimetlerini yalanlayıp nankörlük edenler için, Sûrenin sonuna kadar çok şiddetle uyarılar yer almaktadır.
RAHMAN 33 : Ey Cinn ve İns toplulukları ! / Görmediğiniz - gördüğünüz, bilmediğiniz - bildiğiniz, tanımadığınız - tanıdığınız insan toplulukları ! Eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın, ancak sultan / üstün bir güç olmadan aşamazsınız. 34 : Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin / eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz ?
RAHMAN 10 - 12 : Ve kendisinde, meyveler ve salkımlı hurma ağaçları, yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler olan yeryüzünü oluşturdu, onu oranın yaratıkları için alçalttı. 13 : Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin / eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz ?
RAHMAN 14 - 15 : O, insanı / görünen ve bilinen varlıkları pişmiş çamur gibi kuru balçıktan / değişken bir maddeden oluşturdu. Cannı / Görünmez varlıkları, güçleri de ateşin dumansızından / enerjiden oluşturdu. 16 : Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin / eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz ?
RAHMAN 17 : Rahman / Yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah, iki doğunun Rabbi ve iki batının Rabbidir. 18 : Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin / eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz ?
RAHMAN 19 : İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. 20 : Aralarında bir berzah / engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar. 21 : Peki siz ikiniz Rabbinizin güç yetirdiklerinin / eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz ?
RAHMAN 26 - 27 : Yeryüzünün üzerindeki her kişi gelip geçicidir. Ve o Celal ve İkram sahibi Rabbinin bizzat Kendisi baki kalır. 28 : Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin / eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz ?
RAHMAN 29 : Göklerde ve yerde bulunan kimseler, O'ndan istekte bulunurlar. O, her an bir iştedir. 30 : Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin / eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz ? 31 : Ey iki grup ! Yakında sizin hesabınıza bakacağız. 35 : İkinizin de üzerine ateşten alev ve duman gönderilir de siz yardımlanamazsınız. 39 : Artık işte o gün, bildik bilmedik, gelmiş gelecek hiç kimse, bir başkasının günahından sorumlu tutulmaz. 40 : Febi eyyi alai Rabbiküma tükezziban / Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin, / eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz ? )
MÜMİNUN 1 : Kesinlikle inananlar / İman edenler zafer kazandılar. 3 : Ve onlar boş şeylerden yüz çeviren kimselerdir. 8 : Ve onlar emanetlerine ve sözleşmelerine riayet eden kimselerdir.
TEVBE 119 : Ey iman etmiş kimseler ! Allah’ın koruması altına girin. / Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.
KAF 17 - 18 : Onun her yanından / sağından ve solundan yerleşik iki tespitçi / melek onun her işini tespit edip dururken, insan hiç bir söz söylemez ki yanında hazır gözetleyen bulunmasın.
Ayetlerde görüldüğü gibi, Yüce Rabbimiz, doğrusu ve yalanı ile söylediğimiz her sözle, her yaptığımızla ve yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızla bizi görmekte, bilmekte ve kayıt melekleri ( vücudumuzda beynimizde, içimizde, bulunan bellek hücreleri ile ) bizleri takip etmektedir. Söyleyebileceğimiz yalanlardan, verip de yerine getirmediğimiz sözlerden, Allah'ın bize bahşettiği sınırsız nimetlere karşı nankörlüğümüzden, Kur’an ayetlerinin uyarılarına karşı aksini yapmak olan küfrümüzden, uzak durmamızdan ve yalanlamalarımızdan bizi sorumlu tutmakta, bu davranışları yasaklamaktadır.
Kitabımız Kur’an ve Allah’ın ayetleri, insanlar arasındaki ilişkilerde sevgi, saygı, doğruluk ve güveni sağlamak ve böylece huzurlu, mutlu ve barış içerisindeki toplumları oluşturmak için vardır. Doğruluk ve dürüstlük, toplumdaki güveni arttırıp insanları birbirine kaynaştırırken, doğruluğun ve dürüstlüğün tersi olan yalan ve yalancılık ise, insanların birbirlerine olan güvenini temelinden sarsar, insanlar arasındaki saygıyı, sevgiyi ve birlikteliği ortadan kaldırır.
Yalan söylemek, manevi ve ruhsal hastalıkların temelini oluştururken, Allah’ın ayetleri ile yaptığı uyarıları da göz ardı etmiş olmayı beraberinde getirir. Bu hastalık, düşünülecek olursa, aynı zamanda diğer bedensel hastalıkların da nedeni olabilir. Çünkü bu hastalıklarla beraber insan vücudunun fizik ve kimyası bozulur, salgı sistemleri değişir. Bugün yaşadığımız dünyada, özellikle toplumumuzda, İslam’ın doğruluk, dürüstlük anlayışının egemen olması gerektiği halde, tersine nerede ise yediden yetmişe hemen herkesi ve her kesimi bu hastalık kuşatmıştır. Yalan söyleme sıradan bir olay haline gelmekte ve kanıksanmaktadır. Utancı ve sorumluluğu önemsenmemekte, sonucundan çekinilmemektedir. Halbuki insanların ve toplumun içine düşebileceği tüm kötü sonuçların temelinde yalan vardır. Yalan alışkanlığı, hastalığı kaldırılmadan, terk edilmeden maruz kalınabilecek kötülüklerin önüne geçilemez. Yalanların gerçeği örttüğü bir dünyada yaşamak gerçekten zorluklarla ve sıkıntılı sonuçlarla doludur. Ünsiyet kazanmış insan, ancak bu hastalıklardan kendini uzak tutabilir. Bu da büyük ölçüde terk edilmiş durumda boynu bükük bırakılmış olan, Yüce Kitabımız Kur’ana tekrar yönelmek ve onu anladığımız dilde okuyarak, rehberliğini hayatımızın, düşünce ve saplantılarımızın, hastalıklarımızın reçetesi yapmamızla mümkün olabilecektir. Bütün insanlara, yalansız mutlu, huzurlu ve güven veren bir dünya dileğiyle Allah'ın selamı, rahmeti üzerinize olsun !..
ALLAH DOĞRUSUNU EN İYİ BİLENDİR ! RAHMETİ VE KUR'AN BİZE YETER !
Temel Kaynak : HAKKI YILMAZ ( Tebyin ül Kur’an )
PDF GÖRÜNTÜLE PDF İNDİR